• Sonuç bulunamadı

I. I Millî Kimliğin Dil ve Edebiyatla İlişkisi

II.II. Millî Kimlik ve Milliyetçilik Söylemlerinin İdeolojik Kapsamı

Kimliğin yansıtılış biçimleri, ifadenin kapsadığı içerik ve çağrıştırdığı anlamsal yapı, onun söylemsel bütünlüğünü algılayabilmemiz için önemli veriler içerir. Kimliğin söylemi, basitçe kendimizi tanıtmak ve benimsetmekle alakalı ifadelerle kurulur, ancak milliyetçilik bağlamında kimlik söylemi bunun ötesinde çağrışımlar ve göndermeler taşır.

Bireyin toplumsal hayat içerisindeki varlık sorunlarını, milliyetçiliğin topluma izafe edilebilen gücüyle belirlemeye çalışan millî kimlik söylemi, ideolojik söylemin imkanları dahilinde dile getirilebilecek bir olgu halinde belirir.

133 Sözen, 2017, s. 79.

134 Günay, 2013, s. 57.

45

İdeolojik söylemi değerlendirmeden önce, ideolojinin yapısını gözden geçirmek faydalı olacaktır. İdeolojiler çoğunlukla iki veya daha fazla grubun çatışan çıkarları söz konusu olduğunda, toplumsal mücadele veya rekabet var olduğunda ve egemenlik durumlarında ortaya çıkar.135 İdeolojik varoluş biçimlerinin mevcut olduğu bir toplumsal yapıda, her türlü bilgi ve veri, ideolojilerin çerçevesinden değerlendirilir ve ideolojinin menfaatine olup olmamasına göre muamele görür. Esasen bilgi de ham şekilde değil, ideolojik inançların gölgesinde şekillenir veya ondan etkilenir. İdeolojik inanca sahip olan kişilerce kendi inanç temellerinde doğruluk veya geçerlilik kazanırlar.136 Ortak belleğin ve simgelerin vasıtasıyla, toplumun bireyleri, toplumsal ve siyasal durumları, eğilimleri değerlendirir ve yorumlarlar. Bu uygulamalar, baskın siyasî söylemlerin, seslenişlerin dolaylamalar yoluyla bireysel ve ortak bilince yerleşmelerini kolaylaştırır. Bu aşamada ortak simgeler, belli konuları, kişileri ya da sosyal grupları olumsuz bir nazarla değerlendiren, onlarla ilgili çağrışımlar yaratan anlatımlar olarak somutlaşır ve günlük hayatın siyasî teamüllerine dair söylemleri birbirlerine bağlar.137 Toplumsal bilgi, tutum ve ideolojiler, kesin olarak farklı durumların ötesinde bir tür kalıcılık ve sürekliliğe ihtiyaç duyarlar. Aksi takdirde bir grup içinde iletişim kurmak, etkileşime girmek ve işbirliği yapmak mümkün olmaz.138 Bu kalıcılık ve sürekliliği sağlamak için de ideolojinin taşıyıcıları ve toplumun kanaat önderleri belli yollara başvurur. Şiddet söylemleri, ötekiyi küçük görme, kendini yüceltme, onu işlevsiz ilan etme, kendini gerçekleştirme, gündem belirleme, kendi özdeş bireylerini sorumsuzluk ve kayıtsızlıkla suçlama, yani olumsuz pekiştirmelerle teşvik etme, tarihî anlatılara başvurma, mitlerden faydalanma, düşman korkusu yayma, düşmanlara karşı mücadele azmi yükleme, kendini yüceltme, ötekiyle

135 Teun Van Dijk, "Söylem ve İdeoloji - Çok Alanlı Bir Yaklaşım", Söylem ve İdeoloji, hzl. Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yay., İstanbul, 2003, s. 62.

136 Van Dijk, 2003, s. 30.

137 Onur Bilge Kula, Dil Felsefesi Edebiyat Kuramı II, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul, 2012, s. 150.

138 Van Dijk, agm, s. 35.

46

mizah yoluyla alay etme, sürekli tehdit altında olduğunu varsayma gibi çeşitli yollarla ideolojinin kurumsal çatısını ayakta tutmaya, sürekliliği aynı coşkuyla sağlamaya ve kitleyi genişletmeye çalışırlar. Bu noktada açığa çıkan her türlü dil iletişiminde ideolojik söylem pratikleri devreye girer. İdeolojik söylemin stratejisi oldukça basittir: Bizim hakkımızda olumlu şeyler söylerken, onlar hakkında olumsuz şeyler söylemek.139 Yani kendini eleştirtmeme, açık vermeme, karşıtı olumsuzlama ve açığını arama. Olumsuz durumları anlatırken seçilen kelimelerin çağrışım gücü, olumlu durumları/kişileri anlatırken seçilen kelime ve kavramların çağrışım gücüne göre söylemin öznitelikleri değişkenlik gösterir.

“Kötü” kelimesini kullanmadan bir şeye kötü demenin yolları vardır. Yazar ve anlatıcılar, ideolojik evrenlerini yansıtırken dayatıcı olmak yerine benimsetici olmayı daha çok tercih ederler. Fakat ideolojinin buyurgan etkisinden faydalanmayı amaçlayan siyasîler daha buyurgan bir ifade tarzına sahiplerdir.

İfadenin çağrışım kudretinden yararlanarak, kendini belirli söylem süreçlerinde tekrarlayarak üretebilme özelliğine sahip olan ideoloji, değerler kuramıyla, siyasî süreçlerle, toplumsal durum ve konumlarla ilişkisini, yazarın sözcelemesine yansıtarak kendi söylemini oluşturur. Söylem, iletişimdeki dil kullanımı, ideoloji de düşünce ve inanç düzeni olarak tanımlandığında, söylem içinde ideolojiyi barındırır ve ideoloji, söylem oluşumundaki çerçeve olarak görülebilir.140 Sonuçta ideoloji, toplumsal oluşum olarak ancak dil ile ortaya çıkabilme özelliğine sahiptir ve dilde anlatım bulması nedeniyle söylem ile doğrudan ilişkilidir. Yaşam biçimlerinin bir tür bileşkesi olan kültürü ortaklık olarak kabul edecek olursak, ideolojik öncelemelerle oluşturulan değer düzeni de taraflılığı oluşturur. Taraf olma durumu, karşıtlık ve çatışma ortamında belirginleşeceğinden, toplum

139 Van Dijk, agm, s. 57.

140 Leyla Ilgın, "Söylem ve İdeoloji", Söylem ve İdeoloji, hzl. Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yay., İstanbul, 2003, s. 285.

47

içindeki bir çatışma durumundan kaynaklandığı söylenebilir.141 Doğan Günay, ideoloji ile değerler felsefesi arasında bir ilişki kurar. İdeolojik söylem, belli değer yargılarını benimsemiş kişiler arasında çıkar. Bu değer yargıları da değerler felsefesinin, yani aksiyolojinin konusu olabilir. Aradaki fark, değerler felsefesi sabit ve somut değerler ve sistemler üzerine yoğunlaşır ve değişmez, kalıp bir hâl alırken, ideoloji hareketli, değişmeye ve dönüşmeye müsait olgu ve durumlarda bulunabilir.142

Elbette her ideoloji, belli ihtiyaçlardan, teamüllerden, ortak deneyimlerden, hayal edilen mutlu geleceğe ulaşma yollarının tasarımından ve toplumsal dokudan hareketle meydana çıkar. Ancak ideolojinin dönüşümü, yön değiştirmesi belli makul sebeplere bağlı olmaksızın gerçekleşebilir. Bu da ideolojinin bir düşünce sistemi olmaktan ziyade, insanlar tarafından bir inanç olarak algılanmasının sonucudur.

İdeolojiyle ilgili bir diğer sorunsal, ideolojinin bir söylem türü mü, yoksa söylemin ideolojik bir dil edimi mi olduğudur. Reboul, ideolojik söylem diye bir söylem türü olamayacağını, ancak her türlü söylemde ideolojinin bulunabileceğini öne sürer.143

Diğer taraftan ideolojilerin yeni değerler oluşturma durumu göz önüne alındığında, bir değerin oluşturulmasının yeri dil, toplumsal yapı, kültür veya başka bir ortam olabilir.

Fakat kişilerin söylemlerini oluştururken kendi değer yargılarını, kimliklerini, ideolojik inançlarını karşısındakine sezdirme isteği söylemin temelinde olan bir özelliktir.

Dolayısıyla ideolojinin, söylemin merkezinde yer aldığı savı makuldür.144 O hâlde ideolojinin yansımaları en iyi söylemde görülebilir. Söylemdeki ideoloji açık olarak bulunabileceği gibi, örtük olarak da bulunabilir. Hatta örtük ideolojilerin, yani sezdirmelerle, söylenmeyenlerle açıklanan ideolojinin, muhataplar üzerinde daha fazla etki

141 Ilgın, 2003, s. 293.

142 Günay, 2013, s. 47.

143 Günay, age, s. 107.

144 Günay, age, s. 48.

48

yaptığı söylenebilir.145 Yani ideolojik içerik, aslında en saf şekilde söylemin anlamında ifade edilir, zira söylemin anlamı, sözcüklerin, cümlelerin anlamlarıyla sınırlı değildir.146

Söylemde ideolojinin incelenmesi, söylemdeki toplumsal ve kültürel güç ilişkilerinin göstergelerinin ve anlamının belirlenmesi demektir.147 Bu yüzden konunun ideolojik işlevlerine dikkat etmek gerekir. İşlev, doğrudan tek bir ilkeye sahiptir:

Kendimizin iyi şeylerini ya da onların kötü şeylerini vurgulamak istiyorsak, ilk önce bu bilgiyi konu haline getirmemiz gerekir.148 Söylemin bileşenlerinden biri olarak konuyu içeren metin, bütün diğer bileşenlerle etkileşim hâlindedir, onları kendisinde toplar.149 Bu sebepten metinlerin biçim ve içerik unsurlarının, ideolojik yapıların izlerine uygun düşmesi gerçek bir durum iken, ideolojilerin sadece metinlerden okunması ve belirgin kılınması olanaksızdır. Bunun sebebi metinlerin içindeki anlamların, yorumlar ve çıkarımlar vasıtasıyla üretilmesi ve değişik yorumlama biçimlerine açık olmasıdır.150 Yani, ideoloji doğrudan toplumsal bir hayatın parçası olduğundan ötürü, salt metin vasıtasıyla yayılması ya da kendini gerçekleştirmesi söz konusu olamaz. Metin ancak ideolojinin yayılma alanı üzerinde etkili bir paydaştır. İdeolojilerin insanlar üzerindeki baskın yönlerine metinler işaret edebilir ancak onlara doğrudan varlık ve meşruiyet alanı kazandıramazlar. Çünkü metinler müspet ya da menfi anlamlara gelebilecek türde yorumlanabilirler. Bu sebepten yazarın söylemi, ideolojinin anlamsal boyutunu yeniden kurgulama kudretine sahiptir.

Bu noktada ideolojik bir unsur olmasından ötürü kimliğin söylemde kapladığı alan önem arz etmektedir. Zira söylemler temelde sabitlenmiş toplumsal hayatın farklı temsillerini oluşturur, bunun getirisi olarak farklı olarak konumlandırılmış toplumsal

145 Günay, age, s. 49.

146 Van Dijk, 2003, s. 58.

147 Günay, 2013, s. 47.

148 Van Dijk, 2003, s. 59.

149 Norman Fairclough, "Dil ve İdeoloji", Söylem ve İdeoloji, hzl. Barış Çoban, Zeynep Özarslan, Su Yay., İstanbul, 2003, s. 159-160.

150 Fairclough, agm, s. 157.

49

aktörler, toplumsal hayatı değişik şekillerde ve değişik söylemlerde görüp temsil eder.151 İdeolojilerde öznenin önemi bu bağlamı geçerli kılar. Zira ideolojik söylem bütün kudretini ve kuvvetini, özneye, yani bireye hitap etmeye ve onu ideolojinin ve ideolojik topluluğun bir parçası haline getirmeye harcar. Kendisini ideolojik olarak kurgularken verdiği mesajlarla, o mesajların doğru şekilde anlaşılacağı bireyi de inşa etmeye gayret eder.

Kimliğin söylem türü olarak, irade, güç ilişkileri, çatışmalar ve dile getirmeler evreninde, bireyin özerkliğini açıktan açığa tahdit ettiğini gözlemlemek mümkündür. Kimliğin ve ait olunan topluluğun maksatlı olarak bireyi, kendini meşru bir düzlemde ifade etmeye zorlaması kaçınılmazdır.

Bir ideoloji olarak milliyetçi söylem ve milliyetçi söylemin gereği olan millî kimlik söylemi, ideolojik söylemin bütün özelliklerini barındırmaktadır. Milletleri “millet”, bireyleri “vatandaş” olarak tanımlayan milliyetçilik söylemidir. Milletler yalnız milliyetçilik bağlamında var olabildikleri için, onları geçmişteki kavimlerden, etnik topluluklardan ayıran en önemli özellik budur.152 Milliyetçi söylem, bütün ifade olanaklarını, üslubunu, benimsenmiş olan milliyetçilik türüne göre inşa etmiştir.

Milliyetçiliğin söylemi, diğer milliyetçi söylem türleriyle sürekli çatışma, didişme hâlindeyken bile, kendini karşıtlarına tanıtma ve üstünlüğünü kabul ettirme gayesi güder.

Özkırımlı’ya göre milliyetçi söylemin üç temel özelliğinden bahsedilebilir:

- Bu söyleme göre millet her şeyden önce gelir. Milletin çıkar ve değerleri diğer tüm çıkar ve değerlerden üstündür.

- Milliyetçilik söylemi, milleti tek meşruiyet kaynağı olarak görür. Burada kastedilen yalnızca ‘siyasî meşruiyet’ değildir. Daha genel bir meşruiyet kavramı söz

151 Fairclough, 2003, s. 175.

152 Özkırımlı, 2015, s. 276.

50

konusudur. ‘Millet adına hareket etmek’ normal koşullar altında hoş görülmeyecek, hatta suç sayılabilecek pek çok davranış ve eyleme göz yumulmasını sağlar.

- Milliyetçilik söylemi dünyayı ikili kategorilere ayırır: Biz ve onlar, dostlar ve düşmanlar gibi. Başka bir deyişle kimlikler ve karşı-kimlikler üretir. ‘Bizi’, ‘ötekilere’

göre tanımlar; kendinden bir türlü emin olamadığı için de bu ayrımı hep canlı tutar.153 Millî kimlik açısından milliyetçi söylem, basitçe ideolojik imgelemle yoğrulmuş, bilinmeyen ötekiye karşı bir mücadele hâlidir. Bireyin varoluşunun ideolojinin önüne geçebilmesi mümkün değildir. Bu sebepten milliyetçi söylem, kimliklerin ilişkilere bağlı olarak değişebileceğini kabul etmez. Çünkü milliyetçilik söylemi bireylerin birbirlerini tanımadıkları, birbirleriyle doğrudan ilişkiye giremeyecekleri büyük ölçekli topluluklarla ilgilenir. Oysa kimlik, yansıtıldığı kadar bütünlük içeren, sabit bir kategori değildir.154