• Sonuç bulunamadı

2.1. Bourdieu Yaklaşımının İlişkisel Temelleri

2.1.3. Sermaye

2.1.3.2. Sembolik İktidar ve Sembolik Şiddet

Bourdieu için iktidar alanı (siyasi iktidarla karıştırılmaması gereken) diğer alanlardan farklı bir nitelik arz etmektedir. İktidar sahası; farklı sermaye türleri arasındaki güç ilişkilerinin alanıdır (Bourdieu, 2006:58). Bu alan, farklı alanlarda alana egemen olabilecek sermaye türüne yeterli miktarda sahip olan eyleyiciler ya da kurumlar arasındaki hâkimiyet mücadelesidir. Alanların hakim gruplarının sermayelere yani birikimlere ilişkin sembolik değeri belirleme çabası bu savaşın itici gücüdür.

Bourdieu’ya göre sembolik iktidar “worldmaking” iktidarıdır (Bourdieu, 2014:199). Bu dünya kuran iktidar, toplumsal dünya ve bu dünyaya ilişkin olanların sınıflandırılması hakkındaki meşru görüşü dayatma gücünü içermektedir. Sembolik iktidar, dünyayı algılamanın, sözcüklerin, anlamların kurucusu ve düzenleyicisi olarak, ortak kanıyı ve dünyanın kendiliğindenliğinin kabulünü sağlayan olarak oradadır.

“İktidar alanının hakimleri, pratiklere dayattığı çerçeveleme, kuşatma aracılığıyla ortak algı ve düşünce biçimi ve kategorileri, toplumsal algılama, anlak ve bellek çerçeveleri, zihinsel yapılar, sınıflandırma biçimleri kurar ve aşılar. Buradan hareketle habitusların bir tür dolaysız düzenlemesinin koşullarını yaratır; bu düzenlemede bizatihi ortak kanıyı oluşturan paylaşılmış apaçıklar bütünü üzerindeki bir tür uzlaşmanın temelidir (Bourdieu, 2006:117).”

Sembolik iktidarın bir tür kendi egemenlik alanını pekiştirecek sınıflandırmalara ilişkin (iyi/kötü, kadın/erkek, güçlü/zayıf) sembolik değeri belirleme mücadelesi olması her iktidar mücadelesinde olduğu gibi şiddetin varlığına işaret etmektedir. Şiddetin görünmez, gizil bir formu olarak sembolik şiddet; tahakküm altında olanın tahakküm edene vermemezlik edemediği onayla kurulan baskıdır. Bu egemenlik ilişkisi içinde baskı altında olanların hem tahakküm edenlere

71

hem de kendisine ilişkin bilgisi, yine tahakküm edenlerin hakimiyetinde yapılanmış zihinsel şemaların ve doğallaştırılmış sınıflandırmaların içselleştirilmesine dayanır.

Egemenlerin egemenliklerini meşru gösterecek şekilde yapılandırılmış habitus yoluyla egemenlerin egemenlikleri yeniden üretilir ve bu, dünyanın doğal ve normal düzeni kabulüne dayandığı için gösterilen uyum zaten olması gereken olarak görülür. Bu noktada ivedilikle belirtmekte yarar vardır ki; Bourdieu’nun bu tespitinin kendi ifadesiyle “gönüllü kölelelik” ya da “bilinçli suç ortaklığı” (Bourdieu, 2016b:204) ile ilgisi yoktur. Bu, algı şemaları ve eğilimler (habitus) biçiminde tahakküm edilenlerin bedenlerine kazınmış bir iktidardır.

“Toplumsal düzen bir sürü düzene çağrıyla doludur ve bunlar ancak kendilerini seçmeye önceden hazır olanlar için bu işlevini yerine getirir ve bilincin ya da hesaplamanın yollarından geçmeksizin derinlere gizlenmiş bedensel yatkınlıkları uyandırırlar (Bourdieu, 2006:117).”

Öznel yapıların nesnel yapılara bilinçdışı bir biçimde uyarlanmasına dayanan bir yanlış tanıma olarak sembolik şiddet (Bourdieu ve Wacquant, 2014:166) toplumsal dünyanın tahakküm yapısını bu uyarlanma içinde gizler. Bourdieu, bu varolan düzene uyum mantığının şiddet olarak algılanmadığı için kolaylıkla uygulanabildiğini bu nedenle bir “yanlış tanıma” olduğunu vurgular. Ona göre “yanlış tanıma” (Marx’ın “yanlış bilinç” kavramından farklı olarak) dünyanın sorgulanmadan benimsenen, olduğu gibi kabul edilen, zihinleri bu dünyanın yapılarını yeniden üretecek bilişsel yapılara göre düzenledikleri için doğal sayılan düşünüm-öncesi (pre-refleksif) temel varsayımlardır.

İleri toplumlardaki sınıfsal tahakküm, uluslararası tahakküm ilişkileri ve erkek tahakkümü gibi görünürde birbirinden son derece farklı olguları açıklamak için sembolik şiddet kavramı vazgeçilmezdir.

72

Sembolik şiddetin ve yanlış tanımanın mükemmel bir örneği olarak işaret ettiği eril tahakküm, Bourdieu’ya (Bourdieu ve Wacquant, 2014:171-172) göre; bilincin ve iradenin dışında hem cinsleşmiş hem cinsleştirici habitus şemalarının karanlıklarında yer alan bir tanıma ve yanlış tanıma edimi aracılığıyla gerçekleştirilir. Erkek egemen düzen, dayatma ve kabul etme biçimiyle sembolik şiddetin egemen ve tabi arasındaki ilişki ve iletişimin en görünür halini oluşturmaktadır.

“Toplumsal dünya, bedeni cinsiyetlendirilmiş bir gerçeklik ve cinsiyetlendirici görüş ve bölünme esaslarının taşıyıcısı olarak inşa eder. Algının bedenselleşmiş toplumsal programı, dünyadaki her şeye, en başta da bedenin kendisine, onun biyolojik gerçekliğine uygulanır (Bourdieu, 2014a:22).”

Toplumsal bakış açısı cinsiyet farklılıklarını kadın ve erkek bedeninin anatomik farklılığı üzerine inşa etmektedir. Cinsel farklılıklara işaret eden ikili zıtlıklara (akıl/duygu, üst/alt, güçlü/zayıf) yüklenen sembolik değerler eril bakışla inşa edilen cinsiyet hiyerarşisinin doğal ve normal olarak algılanıp içselleştirilmesine hizmet eder. Erkek egemen toplumsal düzen içinde toplumun kadınlarının habitusu yani tutum ve pratiklerinin belirleyicisi eril tahakkümün doksik mantığıdır. Dolayısıyla eril tahakküm bir sembolik şiddet olarak kadınlar tarafından farketmeden kabul edilip tanınmaktadır. Bourdieu’nun hem Eril Tahakküm kitabında hem de tüm yapıtlarında ısrarla üzerinde durduğu gibi etnik, cinsel, kültürel ve ya dilsel tüm sembolik tahakküm biçimlerinde sorun bir bilinç sorunu değil, habitusun kurucu unsurları olan anlama ve eylem şemalarının düzenlenmesiyle ilgili toplumsal alanların işleme mantığıyla ilgilidir.

Sembolik şiddet yoluyla iktidarı elinde tutanlar yani alanlara egemen olanlar çıkarlarına olacak düzeni dünyanın doğal gidişatıymış gibi göstererek meşrulaştırırlar. Bu süreçte benzerleri yaklaştırma, farklıları ayrıştırma ikili mantığı hakimleri bütünleştirmeye ve madunları farklılaştırmaya dolayısıyla toplumsal hiyerarşiye ve egemenin kodlarının geçerli kılınmasına hizmet eder. Dünyayı egemenlerin gözünden sunan devlet, aile, eğitim sistemi gibi yapılar sembolik

73

şiddetin hüküm sürdüğü temel kurumlardır. Toplumsal cinsiyet düzeninin de kurucu unsurları olan bu kurumlar daha net ifade etmek gerekirse sosyal, kültürel ya da ekonomik tüm alanlarda alanın cinsiyete ilişkin hiyerarşisi, toplumsal cinsiyet anlayışını yeniden üretir. Bourdieu’nun da işaret ettiği üzere; toplumsal cinsiyete ilişkin ayrımların inşa edilmesi ve doğallaştırılması, “aile, kilise, devlet, eğitim sistemi, spor, gazetecilik gibi birbirine bağlı kurumların gerçekleştirdiği ebedileştirme çalışmalarının bir ürünüdür” (Bourdieu, 2014a:8).