• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3. FATİH SULTAN MEHMED DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE

3.2. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİ

Fatih devrinde inşa edilen Sahn Medreseleri ile ilgili değerlendirmeler genellikle Medrese vakfiyesine ve Fatih’in teşkilat kanunnâmesine dayandırılır. Ancak Sahn-ı Semân Medreseleri için en temel kaynak Fatih Vakfiyesi’dir.

Önce Arapça, daha sonra Türkçe olarak tanzim edilen bu vakfiyenin günümüze ulaşan on ayrı nüshası bulunmaktadır (Unan, S. 30, 1994: 49-57). Arapça ile Türkçe metin arasında bazı farkların bulunduğuna ilk önce Adnan Adıvar tarafından işaret edilmiştir (Bkz. Adıvar, 1943: 30-32). E. İhsanoğlu ise E. Hakkı Ayverdi’nin ve İsmail Erünsal’ın da vakfiyede yeralan vakıf kayıtlarındaki farklılıkları tespit ettiklerini ifade eder (İhsanoğlu, 2003: 50).

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşası hakkında E. İhsanoğlu Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan vakfiyenin Türkçe nüshasına dayanarak bize şu bilgileri verir: “Vakfiyeye göre Fatih yeni başkentini ilim merkezi yapmak için caminin etrafında yüksek sekiz medrese ve bu medreselerin arkasında “Tetimme” adıyla bilinen sekiz küçük medrese inşa ettirmişti. Böylece caminin iki tarafında toplam onaltı medrese olup, bunların dışında caminin batı kapısına mâil tarafında, bir “Daru’t-Ta’lim” yani sıbyan mektebi de kurmuştur (İhsanoğlu, 2003: 51).

Vakfiyede yeralan Sahn-ı Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili temel bir özellik de sekiz medreseden her birinin temellerinin hikmet kaideleri üzerine dayandığı ve yapılarının güzelliklerini hendesî ölçülerden aldıkları ifadesidir

Fatih’in teşkilat kanunnâmesinde (Kanunnâme-i Âl-i Osman) ise Sahn-ı Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili “hâliya binâ eylediğüm medâris-i âliyeye Sahn deyü isim konulmuşdur” ifadesi yeralmaktadır. A. Kadir Özcan, “Sahn” kelimesinin Taşköprizâde’nin Şakayık’ında geçmediğini ve “Sahn” kelimesinin vakfiyenin Arapça metninde yer almadığını ifade eder ve bu kısmın sonradan yazılmış olabileceğini belirtir (Bkz. Özcan, S. 33, 1982: 39).

Fatih’in teşkilat kannunnâmesi (Kanunnâme-i Âl-i Osman) ve medrese vakfiyesi dışında yeralan tarih kitaplarında, Sahn Medreseleri ile ilgili fazla malûmat bulunmamaktadır. E. İhsanoğlu bu sınırlı kaynaklar çerçevesinde Fatih ile aynı çağda yaşamış olan ve daha sonraki dönemde yaşayan tarihçilerin bu konuda kayda aldıkları bilgileri bize aktarır (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 55-66). Buna göre Fatih dönemine ait en eski metin, Fatih’in çağdaşı olan İmrozlu Rum tarihçi Kritovulus’un eseridir. Kritovulus fetihten sonra İstanbul’un idaresi ve îmarı ile ilgili şunları aktarır: “Kendisi dahi şehrin ortasında ve yüksek bir noktasında cesamet ve kıymet cihetiyle emsâlini aşan bir cami inşa ettirmek için bir yer seçerek içine konulacak sütunların, taşların ve sâir inşaat malzemesinin hazırlanıp tedarik edilmesini ferman eyledi.” Bu metin Fatih Külliyesi’nin 1463’te başlayan inşaatından önceki durumu açıklaması bakımından önemlidir.

Fatih’in çağdaşı olan ve İstanbul’un fethinde bulunan Tursun Bey’in (öl. 1490’dan sonra) “Tarih-i Ebu’l-Feth” adlı eserinde Fatih Camii’nin ve Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşasından şu şekilde bahsettiğini İhsanoğlu yine kaydeder (Bkz. İhsanoğlu, 2003): “Ve caminin bazı taraflarına sekiz güzel medrese yaptırdı. Taş yastık ve hasır yatağa bile razı olan müzakereci suhteler için Tetimme odaları yaptırdı. Faziletlilere ve talebelere günlük ve aylıkla ders görmelerini tekrar emir buyurdu. Bu medreseler durumlarına uygun olarak, Semâniye diye isimlendirildi.”

II. Bayezid dönemi müelliflerinden İdris-i Bitlisî’nin (öl. 1520) Sultan’ın emriyle yazdığı “Heş Bihişt” (Sekiz Cennet) adlı Farsça tarih kitabı, Fatih dönemi için önem arzeden bir kaynaktır. Bu eserde Fatih Külliyesi ile ilgili

bilgiler, “İstanbul’da Yeni Camii, Sultanın hayır kapıları, Semâniye Medreseleri ve onlara ilave olarak yapılan Tetimme Medreseleri hakkında” başlığı altında bulunmaktadır. Buna göre İdris-i Bitlisî konu ile ilgili özet olarak şu bilgileri vermektedir (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 37): “İslam’ın yörüngesinde bulunan, sâlim düşüncesi zamanın mühendislerine ölçü olan padişah, o geniş şehirde, maddî ve manevî güzellikleri bir araya getiren, kadîm tarz üzere bir camiî ve onun etrafında birkaç medrese ve daru’ş-şifa bina edilmesini irade buyurdu. O gönül açan alanın ön tarafında büyük bir avlunun içinde, çevresinde dokuz felek gibi çok sanatlı kubbeler bulunan, gökyüzüne benzer büyük tek kubbeli bir cami ve onun iki yanında ilim ehlinin ve talebelerinin oturmaları için hendese kanunlarına uygun olarak sekiz medrese yapıldı. Her medresenin önüne ders vermek için daha büyük kubbeli bir derhane tesis edildi. Felek-i Âzam’ın diğer sekiz feleğe fâik oluşu gibi caminin kubbesi de diğer sekiz kubbeye fâik idi.

Fatih Medreseleri ve ilmiye tarihi ile ilgili en çok kullanılan ve atıfta bulunulan eser Gelibolulu Mustafa Âli’nin (1541-1599) “Künhu’l-Ahbâr” adlı eseridir. Âli’nin bu eserinde yeralan “Binâ-i Medâris-i Semân ve Tetimmât-u İmârat ve Debiristân u Germâbe-i Râhat Resân ve Bimâristan” isimli başlıkta Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşası hakkında şu bilgiler verilmektedir: “Nâkılân u rast-beyân ve âkılân-ı firâset-bünyân, çâr-erkân-ı cevâmi havalisindeki imâret ü bünyân nakl-ü tasvirin bu minvalle izhar u ilân eyledi ki, nefs-i İstanbul’da bina eylediği cami-i şerifin yemin ü şimâlinde dörder medrese- i ulyâya ve her birinde on tokuz bâb hücre-i süknâ ki, ikisi muîd içün müheyyâ, onbeş danişmendân içün hüveydâ, ikisi dahî ferraş u bevvâb niyetine bina olunmuşdur ve mecmû-ı dâru’l-mülk İstanbul’un meyânında vukû bulmagın, Sahn Medreseleri denilmişdir. Hususa ki, sekiz medrese olmağla, rişk-i semaniye-i Cennet ve hased-kerde-i seb-i semavat, Medaris-i Semân nâmı ile karîn-i iltifat kılınmışdır” (Gelibolulu Mustafa Âli, b121).

odaya sahip olduğu, bu ondokuz odanın ikisinin Muîd’e, ikisinin Ferraş ve Bevvâb’a, onbeşinin de Danişmendler’e tahsis edildiği ve inşa edilen bu medreselere Sahn Medreseleri denildiği anlaşılmaktadır.

Âli’nin söz konusu eserinin “Der-Beyan-ı Nehc-i Ülemâ ve Bünyân-ı Tarik-ı Ashab-ı Dirâset ve Kazâ” başlıklı yazısında “Fe-la Cerem, Medaris-i Semâniye ki, Sahn Medreseleri dimekle ma’rûf ve Heşt Behişt-evsâfile ol belde-i tayyibede mevsûfdur” denilmektedir (Bkz. Âli, b123).

Bu bilgiden de Sahn Medreseleri diye şöhret kazanan Medaris-i Semâniye’nin belde-i tayyibede (İstanbul’da) sekiz cennet diye vasıflandırıldığı anlaşılmaktadır.

Buraya kadar, Fatih’in çağdaşı olan ve ondan sonra yaşayan tarihçilerin Fatih dönemiyle ilgili verdikleri bilgilerden ve Fatih Külliyesi’ne ait vakfiyeden Sahn-ı Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili bir çerçeve oluşturmuş bulunmaktayız. Bu çerçeveye günümüz tarihçilerinin ve araştırmacılarının katkılarını dahil etmek yerinde olur.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul’da Büyük Karaman’la Küçük Karaman semtleri arasında (bugünkü Fatih semti) bir cami ile talebe yetiştirmeye mahsus medreseler yaptırmaya karar verdikten sonra bu işe, güzel tahsil görmüş olan Vezir-i Âzam Mahmud Paşa’yı memur ederek derhal işe başlatmıştır. Bu tesislere 867 Cemaziyelahir (1463 Şubat)’de başlanmış ve tesisler 875 Receb (1471 Ocak)’de bitirilmiştir. Bu suretle iki minare ve bir şerefeli cami ile iki tarafında yüksek tahsil için sekiz medrese ve bu medreselerin arkalarına da “Tetimme” ismiyle bu büyük medreselere mahreç olmak üzere sekiz medrese daha yaptırmıştır (Uzunçarşılı, 1988: 6).

Fetihten on sene sonra 867/1462-63’te şehrin en hakim yerlerinden olan Havariyyun Kilisesi harabeleri üzerine külliyenin temeli atılmış ve külliye sekiz senede 875/1470-71’de tamamlanmıştır. Külliye, camiî, Tetimme Medreseleri, Semaniye Medreseleri, daru’ş-şifa, imâret, hamamlar, kütüphaneler, daru’t-

ta’lim, muvakkithâne, tabhâne ve bahçeden meydana gelmekteydi (Baltacı, 1995: 245).

Sarıkaya bu külliye müştemilatı içinde bir tımarhâne bulunduğunu ifade eder (Bkz. Sarıkaya, 1997: 26). Halaçoğlu da bu külliye içinde vakıf suretiyle bir sıbyan mektebinin tesis edildiğini belirtir (Bkz. Halaçoğlu, 1995: 133).

Bu bilgiler doğrultusunda Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirmiş olduğu Fatih Külliyesine dâhil olan Sahn-ı Semân Medreseleri’nin, konumu, fizikî, mimarî özellikleri ve müfredat programı başta olmak üzere birçok yönden yüksek bir öğretim kurumu olduğu ortaya çıkıyor.

3.2.2. Osmanlı Medrese Tarihinde Sahn-ı Semân Medreseleri’nin Yeri ve Önemi

Fatih Sultan Mehmed’in inşa ettirdiği Fatih Külliyesi, Osmanlı Devleti’nin bir buçuk asırlık tarihinde mimarî cesamet bakımından en büyük; dinî, ilmî ve sosyal hizmetlerin yürütülmesi açısından en mütekâmil külliyedir. Külliyenin bu hâle gelmesinde cihangir padişahın arzusu ve Osmanlı kültürünün seviyesi etkili olmuştur. Bu külliyenin içinde Sahn-ı Semân veya Sahn Medreseleri adı ile bilinen sekiz büyük medrese ve bunlar ile bir arada Tetimme adı ile inşa edilen yine sekiz alt medrese grubu, bu külliyenin ilim ve eğitim tarihi açısından dikkate değer en önemli unsurlarıdır. Gerçekten bu medreselerin kurulmasının Osmanlı ilim ve eğitim tarihi içinde bir dönüm noktası ve yeni bir tekâmül merhalesi olduğu hep kabul gören bir kanaat olarak günümüze gelmiştir (İhsanoğlu, 2003: 46).

Fatih’in, plansal ve işlevsel özelliklerini bugün bile görebileceğimiz Medrese-i Semâniye (Sekizli Medrese)’yi inşa ettirmesi eğitime verdiği önemin somut bir kanıtıdır (Sakaoğlu, 1993: 25).

Sahn-ı Semân Medreseleri’nin devrin yüksek ilminin tahsil edildiği ve önemli bir yere sahip olduğu bilgisi Tarih-i Cevdet’te yer almaktadır. Ahmed

müderrisi bütün ilim adamlarının en seçkin ve başta geleni olmakla halk içinde ve yüksek seviyedeki kimseler gözünde pek büyük yükseklikte anılırlardı. Ve kıymetlerinin bilindiğine, tartışılmaz değerde olduklarına delil olarak da şu örnek önemlidir: Ali Cemalî Efendi’ye meşihat-i İslamiye mesnedi tevcih olunduğu zaman kendisi Hicaz’da idi. Gelinceye kadar fetva işleri Sahn müderrislerine havale edilmişti” (Ahmed Cevdet Paşa, C.1, Tarihsiz: 102).

Bu doğrultuda Sahn-ı Semân Medreseleri’nin inşasıyla başlayan yeni dönemin, Osmanlı ilim hayatı ve medrese teşkilatı için bir dönüm noktası olduğu söylenebilir.

3.3. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA