• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

5. KURULUŞUNDAN 17 YÜZYILA KADAR TEŞKİLAT YAPISI VE

5.2. KURULUŞUNDAN XVII YÜZYILA KADAR GENEL

FAALİYETLERİ

Osmanlı medreselerinde okutulan bilimleri üç kısma ayırmak mümkündür. Bunlar: Dinî-Hukukî bilimler, Aklî bilimler ve Âlet bilimleridir.

Dinî-Hukukî Bilimler: Osmanlı medreselerinde en çok üzerinde durulan bilimlerdir. “Ulûm-ı Âliye” yani yüksek bilimler denen bu bilimler, Tefsir, Hadis, Fıkıh olarak temel üç bilime ayrılmaktadır.

Aklî Bilimler: “Ulum-ı Akliye” denen Felsefe, Matematik, Hey’et (astronomi) bilimleridir.

Âlet Bilimleri: Bu bilimler başka bilgileri öğrenmek için araç sayılırlar. Başlıcaları: Sarf, Nahiv, Belağat, Mantık, Maânî, Bedî, İnşâ gibi bilimlerdir (Bkz. Akyüz, 1993: 60-61).

Osmanlı medreselerinde aşağıdan yukarıya her derecede medresede hangi ders ve kitapların ne ölçüde okutulduklarını net bir şekilde söylemek güçtür. Çünkü genellikle medrese vakfiyelerinde okutulması gereken dersler ve ders kitaplarından fazla bahsedilmemiş, derslerin “adet-i kadîm” üzere okunacağı ifade edilmiştir. Bilindiği üzere Osmanlı devletinden önce Selçuklularda ve diğer İslam memleketlerinde yerleşmiş bir medrese geleneği vardı. Umumiyetle Osmanlı devleti de bu gelenek üzere eğitime devam etmiştir. Bu yerleşmiş gelenek dolayısıyla Osmanlı medrese vakfiyelerinde “adet-i kadîm” vurgusu sıkça yapılmıştır diyebiliriz.

İlk Osmanlı medreselerinde Nizamiye Medreseleri geleneğine dayalı bir eğitim yürütülmekteydi. Bu medreselerde naklî ilimler ağırlıklı olmakla birlikte aklî ilimlere de yer verildiği ifade edilmektedir (Bkz. Akyüz, 1993: 55; İhsanoğlu, C. I, 1999. 236).

Sahn-ı Semân ve Süleymâniye Medreseleri vakfiyelerinde de okutulan dersler ve ders kitapları adına fazla bilgi yoktur. Ancak Uzunçarşılı ve Baltacı başta olmak üzere birçok tarihçi bu dönemde okutulan ders ve ders kitaplarının tespiti konusunda Taşköprülü-zâde Ahmed İsamüddin Efendi’nin otobiyografisine başvurur.

Ahmed İsamüddin Efendi 1495’te doğmuş ve 1525’te otuz yaşında iken müderris olmuştur. Taşköprülü-zâde en düşük pâyeli medreseden başlayarak Sahn-ı Semân Medreseleri’ne kadar yükselmiş ve bütün medreselerde müderrislik yapmıştır (Bkz. Uzunçarşılı, 1988: 40-41). Taşköprülü-zâde’nin müderrisliği sırasında medreselerde okuttuğu dersler, okutulan ders ve ders kitaplarının tespiti açısından önemlidir.

Taşköprülü-zâde’nin otobiyografisine dayanarak Uzunçarşılı ve Baltacı XVI. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı medreselerinde okutulan dersleri ve ders kitaplarını tespit etmeye çalışmışlardır.

Biz de burada Uzunçarşılı’nın ve Baltacı’nın tespitlerinden istifade edeceğiz (Ayrıntılı bilgi için bkz. Baltacı, 1976: 37-42; Uzunçarşılı, 1988: 19-31; Ünal, 1998: 98-99).

Haşiye-i Tecrid (Yirmili) Medreseleri

Bu medresede ders kitabı olarak Kelam’a ait Haşiye-i Tecrid adlı kitabın okutulmasından dolayı bu ad verilmiştir. Bunların tahsil müddeti 1526-27 sıralarında iki yıl iken, 1575-76’da en az bir yıl ve 1597-98 tarihinde üç ay olarak tespit edilmiştir.

Dersler: Sarf, Nahiv, Akâid- Kelam, Usul-i Fıkıh, Belağat Hey’et.

Kitaplar: Emsile, Bina, Maksud, Avâmil, İzhar, Kâfiye, Şerh-i Tevâli, Metâli, Telvih, Haşiye-i Tecrid, Şerh-i Ferâiz, Mutavvel, El-Mülâhhas, Risale-i Fethiyye. Bu derslere ilave olarak Hesap, Hendese, İlm-i hikmet, Hikemiyyat Tarih ve Coğrafya dersleri de okutulmuştur.

Miftah (Otuzlu) Medreseleri

Bu medreselerde belağattan, Şerh-i Miftah’ın okutulmasından dolayı bu ad konulmuştur. Bunların tahsil müddeti, 1529-30 sıralarında iki sene iken 1575- 76’da en az iki ay, 1597-98 tarihinde üç ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Belâgat, Kelam, Hadis

Okutulan Kitaplar: Tenkih ve Tavzih, Şerh-i Miftah, Haşiye-i Tecrid, Mesâbih.

Kırklı ve Hâriç Ellili Medreseler

Bunların tahsil müddetleri de, 1535-36 yıllarında iki veya üç yıl iken 1575-76’da en az üç ay, 1597-98 tarihinde beş ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Belâgat, Kelam, Hadis

Okutulan Kitaplar: Tenkîh ve Tavzih, Miftah u’l-ulûm, Meşârik, Hidâye, Mesâbih, Buhâri, Müslim, Şerh-i Mevâkıf.

Dâhil Ellili Medreseler

1539-40 yıllarında tahsil müddetlerinin bir yıl olması 1597-98 senelerinde ise, altı ay olması kararlaştırılmıştır.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Tefsir, Hadis

Okutulan Dersler: Telvih, Keşşaf ve Beyzavi, Hidaye, Buhâri Sahn-ı Semân Medreseleri

Bunların 1540-41 ve 1556-57 yıllarında tahsil müddetlerinin birer sene oldukları anlaşılmakla beraber 1578-79’da altı ay ve 1597-98 tarihlerinde en az altı ay olarak tespit edilmiştir.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Tefsir, Hadis

Okutulan Kitaplar: Hidaye, Telvih, Şerh-i Adud, Buhari, Keşşaf ve Beyzavî.

Altmışlı Medreseler

Bu medreselerin de tahsil müddetlerinin 1545-46 sıralarında bir yıl olduğu anlaşılmaktadır.

Görülen Dersler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Kelam, Tefsir, Hadis.

Okutulan Kitaplar: Hidâye, Telvih, Şerh-i Ferâiz, Buhari, Keşşâf, Şerh-i Mevâkıf (Ünal, 1998: 98-99). ( Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Baltacı, 1976: 37-42; Uzunçarşılı, 1988: 19-31; Ünal, 1998 : 98-99 ).

Osmanıl medreselerinde okutulan derseler aşağı dereceli medreselerde muhtasar, yüksek dereceli medreselerde ise mufassal olarak işlenmekteydi (Uzunçarşılı, 1988: 9).

Osmanlı medreselerinin klasik döneminde okutulan dersler ve bu derslerin kitapları ile ilgili bilgiler genelde bunlardır. Bu derslerin yanında Osmanlı medreselerinde Aritmetik, Geometri, Cebir ve Astronomi gibi Riyâzi ilimler ve

Tabiî ilimlerden klasik Fizik okutulduğu bilinmektedir (İhsanoğlu, C. 1, 1999: 247).

Osmanlı medreselerinde söz konusu bu derslerin nasıl görüldüğü de önemli bir konudur. Osmanlı medreselerindeki eğitim-öğretim usulü hakkında mevcut olan bilgilere de müracaat etmek yerinde olur.

Osmanlı medreselerinin en büyüklerinde bile talebe sayısının yirmiye ulaşmadığı, seviyeye göre eğitim-öğretim faaliyetlerinin sürdürdüğü, kitap geçmenin esas alındığı, derslerin sık sık tekrarlarla ve münâzaralarla takrir edildiği bilinmekle beraber öğretim yöntemi esas olarak ezbere dayanıyordu. Öğretim süresi daha ziyade öğrencinin çalışkanlığına, gerekli olan dersleri ve imtihanları verme durumuna bağlı olup, eğitm bu günkü anlamda yıllara ve sınıflara göre düzenlenmemişti. Belirtilen dersleri okuyan ve gerekli sınavları başarı ile veren öğrencilere “temessük” denilen ve yüksek dereceli bir medreseye gitmesini sağlayan bir mezuniyet belgesi tevcih edilirdi (Ünal,1998: 100).

Osmanlı medreselerine derslere genellikle sabah namazından sonra başlanır, müderris talebeleriyle birlikte vakit namazını kılardı. Derse geçilir, Kur’an’dan bir parça okunur, Peygamber (s.a.v)’e dua ve selamdan sonra konuya geçilirdi. Dersler öğleye kadar sürerdi. Öğleden ikindiye kadar ders yapılmazdı. İkindi namazından sonra ikindi derleri başlardı (Köroğlu, 1999: 195).

Medreselerde öğretim dili Arapça idi. Bu, İslam dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim ile Hz.Peygamberin sözlerinin Arapça olmasının bir gereği sayılabilir. Türkçe ise sözlü açıklamalarda ve tartışmalarda kullanılıyordu. Farsça da ilk defa Damat İbrahim Paşa’nın yaptırdığı medresede okutulmaya başlandı (Ünal, 1998: 100).

Osmanlı medreselerinde ilk dönemlerde müderrisler günde dört ders vermekle yükümlü idiler. Tedrisat medreselere ve müderrislere göre haftanın en çok üç günü (Salı, Perşembe, Cuma) tatil olmak üzere devam ederdi. Nitekim Yıldırım Bayezid dönemi müderrislerinden Mehmed b. Beşir’in ise sadece Cuma

günü tatil yaptığı görülmektedir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 415). Bunun yanında takip edilen tatil günleri ve ders saatlerinde zamanla farlılıklar görülmektedir. XVI. asırda bu rakamın beşe çıktığı görülmektedir. Tatil günlerine gelince, bunlar, Salı, Perşembe ve Cuma günleridir. Bunların dışında bayramlarda ve Cer dönemlerinde de tatil yapılmaktaydı. Ayrıca bazen iki hatta haftada bir gün tatil yapıldığı da bilinmektedir. Öğrenciler haftada kendilerine ayrılan iki ya da üç günlük tatil süresi içerisinde eğitimden kopmayarak verilen ödevleri ve ders kitaplarını yazıyorlardı (Ünal, 1998: 101).

Osmanlı medreselerinde talebelerin sıbyan mektebini bitirerek veya o seviye de hususi bir eğitim görerek medreselere girdikleri anlaşılmaktadır. Haşişe-i Tecrid medreselerinde bir müderrisin dersine başlayan talebe oradaki dersleri okuduktan sonra hocasından icâzet (temessük)’le otuzlu bir medresedeki müderrisin derslerine devam eder, oradan icâzetle farklı bir medreseye ve oradan da icâzetle Sah-ı Semân’a veyahut Süleymâniye’ye girer ve bitirerek mülâzemet için sıraya dâhil olurdu (Baltacı, 1976: 32).

Vakfiyede cemaat adıyla geçen medreselerdeki kadro, vakfiyeden ve öğrenci kanunlarından anlaşıldığına göre idare, tedris ve hizmet olmak üzere üç sınıftı. Tedris yani öğretim kadrosu müderris muîd’den meydana geliyordu. İdare kadrosu, mütevelli ve ona bağlı kâtip, câbî (medreseye ait vakıf gelirlerini toplayan), câbi kâtibi, mutemed ve noktacı gibi memurlardan oluşuyordu. Hizmetli kadrosunu ise genellikle hafız-ı kütüb (kütüphaneci), bevvâb (kapıcı), ferrâş (temizlikçi), kennas-ı helâ (tuvalet temizleyicisi), sirâcî (kandilci) gibi elemanlardan meydana geliyordu (İzgi, 1997: 36).

Osmanlı medreselerinde bazı araştırmacıların günümüzde profesör karşılığında kullanıldığını ifade ettikleri müderris, belirli bir tahsilden sonra icâzet, mülâzemet ve berât alarak medreselerde ders veren kimselere denilmektedir. Tek dershaneli medreselerde bir, birden fazla dershanesi olan medreselerde her dershane için bir müderris bulunurdu. Vakfiyelerde

müderis kendi ihtisasına göre bir ders okuttur ve talebe aynı derece dâhilinde diğer bir müderrise daha giderek orada da diğer bir ders okuturdu. İslam âleminde genel olarak ilim tahsilinde kitaplardan çok müderrise ehemmiyet verilmiş, ilim tahsil etmek isteyenlere her şeyden evvel iyi bir müderrise talebe olması tavsiye edilmiştir (Ünal, 1998: 102).

Yukarıda medrese vakfiyelerinde müderrislerin akli ve naklî bilimleri bilir olması emredildiğini söylemiştik. Meselâ, Semâniye Medreseleri’nin vakfiyesinde müderrisin şu evsafta olması istenmektedir: “...Seccâde-nişîn-i ifâde olmağa istihkâk-ı zahir, mebâdi ve mukaddimât-ı akliyyât ve nakliyyâtda naziri nâdir, esbab-ı liyakat, makam-ı tedrîs-i câmi, ulüm- nâfia tahsiline sarf-ı ömr-i azîz eylemiş bir müderrisin-i fihâm beyninde terk ve ta’tîli mu’tad-ı eslaf-ı kiram olan eyyamın gayrında külle yevm medresesine varup vâkıf-ı mekârim- âyinin medâris-i âliyelerine tertib ve tayin buyurdukları müsta’iddine ifade-i envâ-i ulum ve maarif ve ifaza-i esnaf-ı hikem ve letaif eyleüp müderrisin-i mezbürinden her biri külle yevm mukabele-i tedrisde rey’i vakf-ı şerîflerinden elli akça vazifeye mutasarıf ola...”( İzgi ,1997: 45).

Süleymaniye Medreseleri vakfiyesinde ise, müderrisin vasıfları şöyle sayılmaktadır:

“...Medaris-i mezküre ve mecalis-i ma’mürenün her birinde efazıl-ı ulema- i din perver ve ekâbir-i fudalâ-i hikmet güster-i hüner verden miftah-ı kunüz-i haka’ik, keşşâf-ı rumüz-ı dakâik, taki vü zekî âlimü âmil ve fazul-u kâmil, zü- fünun, midak-ı inni â’lemü ma la ta’lemün bir müderris ola ki ifadesi ulum-i diniyye ve ifaza-i ma’arif-i yakıniyye birle talebe-i ilmü müsta’iddleri mahzüz behre- mend idüp vech-i mâhud üzere eyyam-ı tahsilde dershaneye hazır olup tedris-i kütüb-i mütedavile-i makbule ve müzakere-i fünun-i ma’küle ve menküleye iştigal de ihtimam derlerse vazife-i yevmiyyeleri 60 akça ola...” (Sahn-ı Semân ve Süleymâniye de Müderrislerin vasıfları içim Bkz. İzgi, 1997: 45-46).

Osmanlı medrese teşkilatında hariç ve dahil derslerini gören talebe, Sahn-ı Semân ve Sahn-ı Süleymâniye Medreseleri’ne devam eder ve burayı tamamladıktan sonra icâzet alır yani kendisine müderrislik edebileceğine dair diploma verilirdi. Bundan sonra müderris adayı nevbet denilen müderrislik veya kadılık almak için sıra bekler, Anadolu’da vazife alacaksa Anadolu Kazaskeri’nin Rumeli’de görev olacaksa Rumeli Kazaskeri’nin muayyen günlerindeki meclislerine devam edip “matlab” denilen deftere (ruznâmeye) mülâzim kaydedilir ve sırası gelinceye kadar beklerdi (Uzunçarşılı,1988: 45).

Gerek mülâzemet ve gerek nevbet usülü meşhur Ebusuud Efendi’nin 1557’deki Rumeli kazaskerliği zamanında intizama girmiş ve bu hususa ait bir defter tutulmuştur. Müderrislerin son merciî ve en yüksek âmiri bu tarihlerde kazaskerlerdi. Mülâzım gösterme yetkisine sahip olan kişiler ise, Şeyhülislam Padişah hocaları, Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Nakibül Eşraflar, Mevâlî (Dersaâdet ve Bilad –ı Selase Kadıları) , Dersaâdet ve Bilad-ı Selâse Müftileri ile Sahn ve Darü’l Hadis Müderrisleri idi. Mülâzemet ise padişah cüluslarında, ilk sefer ve muzafferiiyetlerde, şehzâde doğumlarında, ilmiye bürokrasisinin üst makamlarına yapılan atamalarda ve meşhur ulemâlardan birinin ölümünde olurdu (Uzunçarşılı,1998: 45 vd.).

XV. ve XVI. asırlarda müderrislerin medreselerde kalış müddetleri farlılıklar arzetmektedir. Sahn- ı Semân’ın hâkim olduğu devirlerde bu müddet’in üç yıl olduğu, daha sonraki senelerde bütün ilmiyenin daha az zamanda terakki ederek paye iktisâb ettikleri görülmektedir. Müderrislerin terakkileri Fatih devrinde beşer akçe ile sağlanırken ondan sonraki dönemlerde onar akçe ile terakki ettikleri belirlenmiştir (Ünal, 1998: 103). Bir müderris ilk rütbeden son rütbeye kadarki ilmiye yolunu 25-30 yılda alır, bu yol alışa “kat-ı metârib” denir ve müderrisin medreselerdeki aşağıdan yukarıya doğru dolaşmasına ise “devr-i medâris” denirdi (İzgi, 1997: 44).

kadrolarına atanacakların seçimi, uygun kadrolara atamanın yapılması, meslekî başarıya bağlanmış terfi işlemleri, disiplin sorunları ve buna bağlı azil işlemleri ile emeklilik gibi özlük hizmetlerini kapsamaktadir. Bir medreseye tayin yapılırken oraya aynı derecede birkaç müderris talib olursa aralarında imtihan yapılırdı. Müderrislerin tayinleri önceleri Fatih Kanunnâmesi mucibince kazaskerin padişaha arz etmeleriyle yapılırken, XVII. asır ortalarından itibaren Haşiye-i Tecrid, Miftah ve Kırklı medreselerin müderrislerinin tayinleri de Şeyhülislamın Sadrıâzam vasıtasıyla inhası üzerine yapılmıştır. Padişahın tayin için iradesi alındıktan sonra Sadrıâzam, müderrislik ruus ve beratlarının yazılmasını rüus kalemine emrederdi. Müderrislere medrese hocalığının yanında, vakıf nâzırlığı, toplanan gelirlerin tasarrufu hususunda yetki, medrese binalarına yapılacak herhangi bir tamiratı yürütme gibi ek görevler de verilmiştir (Ünal, 1998: 102-104).

Osmanlı medreselerin de müderrislerin yanında muidler de önemli görevleri ifâ etmişlerdir. Muîd müderris yardımcısı, müzakereci, okutulan bahisleri, ders bittikten sonra, talebelere tekrarlatan kişi idi. Danişmendler arasında ve en liyakatlı olanlardan seçilen muîd, bu günkü asistan pozisyonundadır. Bunlar talebelerle aynı yerlerde oturmaktadırlar. Müderrislerin derslerin öğrencilere tekrar eden muid, aynı zamanda öğrencilerin disiplini ile de meşgul olmaktadır. Sahn-ı Semân muîdlerinin ise bu göreve ilaveten Tetimme Merdeseleri’nde öğrencilere ders verdikleri görülmektedir (Ünal, 1998: 105).

Osmanlı medreselerinin en önemli unsurları olan müderris ve muid’den sonra talebe kadrosuna değinmek yerinde olur.

Medrese talebelerine tarih boyunca talib, fâkih, mülâzım, talebe, tüllab danişmend ,suhte, softa ve müsteîd gibi isimler verilmiştir. Bu kelimeler genel olarak talebeyi ifade etmekle beraber sıbyan mektebi talebelerine sadece talebe, yüksek seviyedeki medrese talebelerine de danişmend denilmektedir. Osmanlı medreselerinde talebenin sıbyan mektebini bitirdiği her medrese için müderrisinden icâzetini alarak sırasıyla üst derecedeki medreselere doğru

tedrisine devam ederdi. Medrese vakfiyeleri gereğince müderris, vakfiye şartlarına uygun öğrenci seçme yetkisine sahiptir. Böylece akademik düzeyi ve şahsiyet özellikleri itibariyle tasvib edilen öğrenci ile müderris arasında eğitimin amacı ve ilkelerine uygun çok yönlü etkileşim ve birlikte öğrenme yaşantılarının gerçekleştirilmesi mümkün olabilmiştir. Medreseye müracaat eden öğrencilerin yaş itibariyle 14-30 yaş arasında olması, 14 yaşından küçük 30 yaşından büyük olanların medreselere alınmaması genel teâmüldür. Medreseye alınacak öğrenci sayısı medresenin kapasitesine ve vakfiyede belirtilen şartlara göre belirlenmekle beraber Osmanlı medreselerinde genel itibariyle öğrenci sayasının 20’yi geçmediği bilinmektedir. Osmanlı medreseleri ömrü boyunca yatılı sistemle faaliyet göstermiştir. Bu durum klasik Osmanlı asırları için de geçerlidir. Medresenin merkezinde eğitim ve öğretim faaliyetleri için ayrılan bir dershane veya oda bulunur. Öğrencilerin barınmaları için hücre denen yatakhaneler, yeme- içme ihtiyaçlarının karşılandığı imaret denen yemekhaneler bulunurdu. Hem softalar, hem de danişmendlerin yeme-içme, giyinme, barınma ve harçlık gibi ihtiyaçları vakıfların gelirleri ile karşılanırdı (Ünal,1998: 105-106).

Medreselerin tedris kadrosunun yanında idari ve hizmet kadrosunun da görev ve sorumlulukları, atanma usulleri, ücret ve sosyal hakları Osmanlı medreselerinin vakfiyelerinde titizlikle hükme bağlandığı görülmektedir. Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Osmanlı medreselerinde idare kadrosu, mütevelli ona bağlı kâtip, câbi, câbi kâtibi, mutemet ve noktacı gibi memurlardan oluşuyordu. Noktacı; vakfiyelerde, medresedeki müderris, muîd ve danişmendlerin derslere vaktinde gelip gelmediklerin tespit eder ve devam etmeyenlerin durumu mütevellisine bildirirdi. Mütevelli de noktacının verdiği bilgilere dayanarak vazifesine gelmeyenlerin maaşlarını keserdi. Medreselerin hizmetli kadrosunun ise hafız-ı kütüb (kütüphaneci), bevvâb (kapıcı), ferrâş (temizlikçi) kennas-i helâ (tuvalet temizleyicisi) ve siraci (kandilci) gibi elemanlardan oluşmuş olduğunu daha önce ifade etmiştik.

Medreselerde müderris dışındaki bu personelin tayin usulü oldukça basittir. Vakfiyelerdeki hükümlere göre mahallinden (kadılar) yapılan tayin teklifleri, merkez tarafından sonuçlandırılmıştır. En basit görevler için dahi Osmanlı hâkimiyet biçiminin bir yansıması biçiminde padişahın tasdikinden geçen berat alma zorunluluğu vardır( Ünal, 1998: 105-106 ).

Bu yaklaşım usulsüzlükleri önleme ve merkezin vakıf kuruluşlarını sıkı denetimi konusunda büyük bir kolaylık getirmiştir. Vakıfları kontrol eden Sadrıazam ve Divân-ı Hümâyun’dur (Ünal,1998: 105-106).

Osmanlı medreselerinde işleyişe dair aktardığımız bu bilgilerden sonra, İhsanoğlu’nun hazırladığı, Osmanlı medreselerinin sayıca gelişmesinin istatistikî bir analizi olan incelemesine değinmek yerinde olur.

İhsanoğlu, Bilge ve Baltacı’nın bu konuda hazırlamış olduğu eserleri istatistikî bir analize tâbi tutmuş ve elde ettiği bilgileri cetveller halinde düzenlemiştir. Aşağıdaki vereceğimiz ilk üç cetvelde İhsanoğlu, Osmanlılarda medrese inşa faaliyetlerinin Osmanlı Devleti’nin siyasi ve iktisâdi yükselişine paralel olarak geliştigini XVI. yüzyılda gelişmenin en üst noktasına vardığını ifade eder. İhsanoğlu devamla, bu gelişmenin XVI. yüzyıla kadar geometrik bir dizi şeklinde olduğunu, böylece her yüzyıldaki medrese sayısının bir önceki yüzyıla göre ikiye katlandığını, XIX. yüzyılda (1868 yılı öncesinde) yeni tarz eğitim kurumlarının da yaygılaşmaya başladığı bu dönemde İstanbul’da 166 adet faal medrese ve bu medreselerde toplam 5369 “talebe-i ulûm”un ders gördüğünü belirtir ( Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 243-244).

Cetvel: 1

Önemli Merkez ve Bölgelere Göre Osmanlı Medreseleri

VIII/XIV IX/XV X/XVI Dönemi Belirsiz Olan Medreseler Toplam İznik 4 4 Bursa 19 11 6 36 Edirne 1 (Dârü’ş-Şifa) 20 10 31 İstanbul 23 113 6 142 Anadolu 12 31 32 13 88 Balkanlar 4 12 18 5 39 Suriye 3 3 Hicaz 6 6 Yemen 1 1 Toplam 40 97 189 24 350

Cetvel: 2

Medreselerin Padişah Dönemlerine Göre Dağılımı

Orhan gazi (1326-1356) 10 I. Murad (1359-1389) 7 I. Beyazid (1389-1402) 23 Çelebi Mehmed (1402-1421) 7 II. Murad (1421-1451) 38 II. Mehmed (1451-1481) 30 II. Bayazid (1481-1512) 33 I. Selim (1512-1520) 8 I. Süleyman (1520-1566) 106 II. Selim (1566-1574) 17 III. Murad (1574-1595) 42 III. Mehmed (1595-1603) 5

Dönemi Belirsiz Olan Medreseler 24

Toplam 350

Cetvel: 3

Yüzyıllara Göre Medreselerin Türleri

VIII/XIV IX/XV X/XVI Dönemi Belli olmayan Medreseler Medreseler 37 90 168 24 Dârü’l-Hadis 2 2 13 Dâru’l-Kurra - 3 11 Dârü’ş-Şifa 1 2 2 Toplam 40 97 189 24 350

İhsanoğlu, 4. cetvelde ise Osmanlı Devleti’nin tarihi ömrü içerisinde Rumeli bölgesinde medrese yapımına verdiği önemi ifade etmektedir.

Cetvel: 4

Osmanlı Dönemi Rumeli Medreseleri

Bölge Medrese

Yunanistan 189 Bulgaristan 144 Arnavutluk 28 Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Karadağ 105

Kosova- Makedonya-Sırbistan, Slovenya ve Voyvodina 134

Romanya 9 Macaristan 56 Toplam 665

SONUÇ

Çalışmamızın buraya kadar olan kısmında Osmanlı medreselerini teşkilat ve eğitim-öğretim faaliyetleri açısından incelemiş olduk. Böylelikle medreseler, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderine yön veren, devlet ve toplum hayatında son derece önemli etkilere sahip “ilmiye sınıfı” mensuplarını yetiştiren bir kurum olarak karşımıza çıkıyorlar. Tanzimatla birlikte, devlet idaresinde görev alacak kadroları yetiştiren kurumlarda radikal bir takım değişikliklere girişilinceye kadar, medreselerden yetişen ulema, imparatorluğun en önemli mevkilerinde görev yapmıştır. Medreselerin, asırlar boyunca Osmanlı Devleti’ndeki hukukçuları, din adamlarını, öğretmenleri, çoğu idareci sınıfı, hatta hekim ve mühendisleri yetiştiren bir eğitim-öğretim kurumu olduğunu hatırlamak, bu kurumların önemini anlamamıza yeter.

Bu önemli eğitim kurumlarının en baştaki amacı, başarı ve yeteneklerine göre fertlerin muhtelif seviye ve branşlarda yetiştirilmesiydi diyebiliriz. Branşlaşmaya elverişli akademik teşkilatı ile medrese ve bağlı birimleri, sisteme alınan öğrenci potansiyelini genel eğitime tâbi tuttuktan sonra, başarı ve yeteneklerine göre seçim imkânı tanıyarak yetiştiriyor ve toplum hizmetine sokuyordu. Medrese vakfıyeleri, ilmiye kanunnâmeleri ve uygulamayı aksettiren çeşitli belgeler, medreselerin bu çok yönlü akademik yapısını ve eğitim kademelerindeki işleyişi bize açıkça göstermektedir.

Ayrıca Osmanlı medreselerini sosyal teşkilatlar bütünü olarak da değerlendirmek gerekir. Osmanlı külliyeleri bu yönüyle, bünyesinde barındırdığı farklı işlevlere sahip birimlerle toplumla bütünleşmeyi başarmış sosyal özellikteki yapılar manzumesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Külliyeler içerisinde de eğitim-öğretime dair en önemli kurum medreselerdir. Medreselerin daima topluma kapılarını açık tutması, külliye içerisinde yer alan cami vasıtasıyla halkı bilinçlendirmesi ve aydınlatması medrese-halk bütünleşmesinin en güzel örneğidir.

Selçuklular ile birlikte devlet yapısında önemli bir konuma sahip olan medreseler, Osmanlı ilmiye teşkilatı içinde de mühim bir yer tutmuştur. İlmiye teşkilatına belli bir dönem ikbal devrini yaşatan bu medreselerin zaman içinde gerilediği bilinmektedir. Fakat bu gerilemeye rağmen kapatılana kadar Osmanlı medreselerin gerek bürokrasiye, gerekse ilmiye teşkilatına kazandırdığı değerler son derece önemlidir.

Sonuç olarak Osmanlı medreseleri hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse şunları söylemek lâzımdır:

Kuruluş felsefesi itibariyle Osmanlı medreselerinde yükselmek, ancak başarıya, yani zekâ, çalışkanlık ve diğer bazı meziyetlere bağlıydı.