• Sonuç bulunamadı

SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

I. BÖLÜM

3. FATİH SULTAN MEHMED DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE

4.3. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM

4.3.1. Eğitim-Öğretim Metodu

Süleymâniye Vakfiyesi’nde medreselerdeki eğitim-öğretim metodları konusunda fazla bir malûmat bulunmamaktadır. Yalnızca “müderrislerin tahsil günlerinde medreseye gelip elde dolaşan makbul kitapları okutup aklî ve naklî fenleri müzakere etmeleri” gerektiği bildirilmektedir (Bkz. Atay, 1981: 93). Ancak Osmanlılardan önce teşekkül etmiş tedris usûlünün Osmanlılar döneminde de umumî ölçülerle devam ettiği bir gerçektir. Buna binaen Osmanlı medreselerinde seviyeye göre eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğü, kitap geçmenin esas alındığı, derslerin sık sık tekrarlarla ve karşılıklı müzakerelerle takrîr edildiği ve dershane yakınındaki câmi veya mescidlerde öğrenilen bilgilerin tatbiken verildiği bilinmektedir (Bkz. Baltacı, 1976: 45).

Osmanlı medreselerinde her dersin “İktisâr”, “İktisad” ve “İstiksâ” adıyla başlangıç, orta ve ileri seviyede işlendiğini ifade etmiştik (Bkz. İşpirli, C. 28, 2003: 329). Bilhassa ilerlemiş talebelerle ders “mübâhase” şeklinde geçtiği için müderrislerin derslere iyi hazırlanmaları gerekirdi (Baysun, C.8,1979: 76).

Medrese eğitimi belleğe (hâfızaya) dayanırdı. Müderris dersi anlatır, talebe bunu dinlerdi. Önceden hazırlanan derslerin müzakeresi yapılırdı. Ders dışında talebe muîde dersi anlatır, muîd ise eksikleri ve hataları düzeltirdi (Köroğlu, 1999: 189; Özbilgen, 2003: 308).

Medrese öğrencilerinin, gündüz okunan dersleri yeniden gözden geçirmek, arkadaşlarından yeni bilgiler almak ya da karşılıklı olarak fikir teâtisinde bulunmak üzere, akşamları başka medreselere gittikleri de bilinmektedir (Cihan, C. 5, 1999: 178).

Ayrıca haftanın her Perşembe günü Süleymâniye Müderrislerİ topluca Şeyhu’l-İslâmı ziyarete gider ve bu ziyarette heyete Daru’l-Hadîs müderrisi

Bunun yanında yukarıda ifade ettiğimiz eğitim-öğretim metodlarının umumiyetle Süleymâniye Medreseleri’nde de uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca daha önce de ifade ettiğimiz üzere, Osmanlı medreselerinde “cerre çıkma” uygulamasının teorik bilgilerin pratiğe döküldüğü bir metod olduğunu hatırlatmak gerekir.

Bu metodlardan yola çıkarak Süleymâniye Medreseleri’nde esaslı bir öğretme-öğrenme faaliyetinin uygulandığı, öğretilen teorik bilgilerin çeşitli yöntemlerle pratiğe döküldüğü söylenebilir.

4.3.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları

Kanunî’nin vakfiyesinde daha önce de ifade ettiğimiz gibi Süleymâniye Medreseleri’nde okutulacak dersler ve kitaplarla ilgili fazla bilgi bulunmamaktadır. Sadece Daru’l-Hadîs Medresesi’nde okutulması gereken birkaç hadis kitabının ismi zikredilen vakfiyede, müderrislerin elde dolaşan makbul kitapları okutmaları ifade edilmektedir (Bkz. Atay, 1981: 92).

Daha önce değindiğimiz ve konuya açıklık getirmeye çalıştığımız çoğunlukla Fatih dönemine isnad edilen ve Fatih’in hazırlatmış olduğu ders programı olarak kabul edilen “Kânûn-i Talebe-i Ulûm” isimli düzenlemeden burada bahsetmek gerekir.

Daha önce de ifade edildiği üzere Uzunçarşılı’nın 16. yüzyılın başlarında, Tekindağ’ın ise II. Selim devrinde hazırlandığını ileri sürdükleri “Kanûn-i Talebe-i Ulûm” isimli düzenlemenin 1557 yıllarına doğru Ebu’s-Suûd Efendi’nin Rumeli Kazaskerliği görevinde bulunduğu sırada hazırlandığını Ahmed Akgündüz ifade etmektedir (Bkz. Akgündüz, 1992: 661).

Akgündüz’ün “Kanunnâme-i Ehl-i İlim” ismiyle tespit ettiği bu düzenlemenin 1557’li yıllarda hazırlanmış olduğunu ifade etmesi, Kanunî döneminde yapılan eğitim ve öğretim faaliyetlerinin aydınlatılması bakımından son derece önemlidir. Akgündüz’ün işaret ettiği bu kanunnâmede eğitim-öğretim faaliyetleri şu şekilde düzenlenmiştir:

1. Min ba’d muhassilinden tullâb-ı ilim derslerin adetçe tamam etmedin tavassut-ı gayr sebebiyle Âsitâne Ulyâma mülâzemete gelmeyeler. Eğer bu taifeden bir kimesne mülâzemete gelürse, mülâziminden addolunmaya.

2. Ve âdet-i kadîme üzere kütüb-i mu’tebere ne vechile okuna geldiyse, gerü ol vech üzere okuyalar ve acele edüb talebe dilek vechile terakkî kasd edüb kimesneye varmaya. Min ba’d bu yasağın bozub dilek vechile bir kimesneyi verirse ve anun gibi kimesneyi müderrisinden her kangısı kabûl ederse, azl etmekle komazın, itâb-ı azîme müstehak olur. Ve ol dilek vechile müderrisine varan talebe mansıb içün kapu mülâzemetine gelmek olmaya.

3. Ve her müsta’id ki, müderris-i sâbıkdan dershânede okunan kitablardan adetçe ne mikdar okuduysa, keyfiyyeti ne vechile vâki’ oldiyse, elinde temessüki olub içinde beyân oluna. Ve ol temessüki nazar etmedin müderris-i lâhik anı kabul etmeye.

4. Ve kütüb-i meşrû’atdan dahî mutavvelâtdan ve muhtasarâtdan âdet-i kadîme üzere okuyalar. Husûsan ki mansıb-ı kazâ sevdasında ola.

5. Ve şuyûh-ı müderrisîn kütüb-i mu’teberâtdan Şerh-i Adud ve Hidaye ve Keşşâf ve sâir ihtiyar etdikleri kitabları edeler.

Ve şuyûh-ı mezkûrdan bir derece aşağı olan kimesneler, Telvih’e değin edeler. Ve ol dereceden bâki sığar-ı müderrisîn Şerh-i Tavâli, Şerh-i Metâli ve Mutavvel ve Haşiye-i Tecrîd edeler. Ve mütün-ı fıkıh ve şürûh dahî mutlaka her müderris tâkati yetdikçe edeler. Filcümle kitab-ı sâbık adetçe okunmadan kitâb-ı lâhıka şürû etmeyeler.

6. Ve talebe müderrisîne müraca’at etdikleri vakit istihkak-ı zâtileri manzur ola. İzâfeten hesâbın min ba’d etmeyeler.

7. Ve her medresenin mütevellîleri ve nâzırları, kânun-ı mezkûr-ı tamam muhâfazat edeler. Bu kanunla amel etmeyen müderrisînden ve talebeden her kim olursa, anlar i’lâm edeler. Etmezlerse itâb-ı azîme müstehak olurlar.

8. Ve kimesne kimesneden terğibâtla danişmend ayartmak min ba’d vaki’ olmaya.

9. Ve müderristen, müsta’iddîne teklif edüb Tetimme’lerde Şerh-i Şemsiyye ve mâ fevkın etdireler; ta İsfahaniye varınca.

10. Mülâzım olub kapuma mülâzemete geldikleri vakit ol temessük için müderrisînden alınan mektûbları bile getüreler.

11. Ve müderrisîn dahi icâzet virecek yazdıkları temessüklerde okunan kitabların kemiyetinde ve keyfiyetinde hilaf-ı vâki’ söz yazılmaya ve söylemeyeler. Sonra teftîş olunub hilaf-ı zâhir olursa, itâb-ı azîme müstehak olurlar.

12. Ve müderrisler yanlarında olan müsta’idlere her haftada dört dersi müdâvemet etdüreler. Taksir edeni te’dib edeler. Taksirde ifrâd edeni red edeler. Şöyle ki, bundan böyle bu kanun ile amel olunmayacak olursa, müderrisinden ve talebeden her kim olursa, itâb-ı azime ve ikâb-ı elîme müstehak olurlar. Key ihtiyat etmek üzere olalar (Bkz. Akgündüz, 1992: 663-664).

Kanunnâmede eğitim-öğretim yapılanmasının genel bir çerçevesi çizilmiştir. Müderrislerin ve öğrencilerin uymaları gereken kurallar tespit edilmiştir. Okunan kitaplar ile ilgili de “adet-i kadîme” tabiri geçmektedir. Yani daha önceden okunması adet haline gelmiş kitapların okunmasından bahsedilmektedir. Bunun yanında kanunnamede “Şerh-i Adud”, “Hidâye”, “Keşşâf”, “Telvîh”, “Şerh-i Tavâlî”, “Şerh-i Metâli”, “Mutavvel”, “Şerh-i Şemsiyye” ve “İsfahânî” gibi kitap isimleri geçmektedir.

Bütün bu bilgilerden Süleymâniye Medreseleri’nde yukarıda ismi zikredilen kitapların eski adet üzere okundukları kestirilebilir.

Hüseyin Atay, Süleymâniye Medreseleri’nde okutulan dersleri Kanunî Sultan Süleyman Kanunnâmesine, Süleymâniye Vakfiyesine ve Taşköprülü- zâde’nin okuttuğu kitaplara dayanarak tespit etmeye çalışır. Buna göre Daru’l- Hadîs medresesinde “Meşârık”, “Mesâbih”, “Müslim”, “Buhârî” ve elde dolaşan

aklî ve naklî kitaplar okutulmuştur. Diğer medreselerde de “Mutavvel”, “Haşiye-i Tecrid”, “Ferâiz Şerhi”, “Şerh-i Miftâh”, “Mesâbih”, “Şerh-i Vikâye”, “Tavzih”, “Meşârık”, “Şerh-i Mevâkıf”, “Hidâye”, “Buhârî”, “Telvih”, “Kâdı Beyzâvî” ve “Keşşâf” isimli kitaplar okutulmuştur (Bkz. Atay, C. XIII, 1981: 185).

Baltacı da Kanunî’nin tesis ettiği Daru’l-Hadîs Medresesi’nde “Sahih-i Buhârî” ve “Sahih-i Müslim” kitaplarının okutulduğunu, ayrıca tıp medresesinde de tabâbete ait kitapların tedris edildiğini ifade eder (Bkz. Baltacı, 1976: 50).

Pakalın ise Süleymaniye Medreseleri’nde fıkıh, kelam, Arap edebiyatı, şer’î ilimler, tabiyyat, riyaziyyat ve tabâbet gibi farklı ilimlerin okutulduğunu ifade eder (Bkz. Pakalın, C. 2, 1983: 439).

Tekindağ’ın bildirdiğine göre Süleymaniye Medreseleri’nde haftada dört gün ders okutuluyordu (Bkz. Tekindağ, 1973: 13).

4.4. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’DAN SONRA MEDRESELER