2. SELF-DETERMİNASYON HAKKI
2.2. SELF-DETERMİNASYON KURAMI
2.2.2. Self-determinasyon Teorisi
Bir azınlık grubunun KGBH arayışı genellikle dört yasal teoriye bağlıdır. Birincisi, bir grubun kendi siyasi kaderini belirleme yeteneği çoğu kez, onun yeni bir devlet olarak nitelendirilebileceğini kanıtlama yeteneğine dayanır. İkincisi, self- determinasyon hakkını kullanan bir grup, dış aktörler tarafından tanınmayı hak ettiğini, diğer bir deyişle “iyi” bir devlet olarak davranacağını ve küresel sahnede meşru bir devlet olacağını göstermelidir. Üçüncüsü, bu tür gruplar, egemenlik arayışlarının diğer devletler ve halklar tarafından saygı görmesi gerektiğini ve önerilen bölgesel birimlerin egemen varlıklar olarak ele alınması gerektiğini göstermelidir.
94 Antonio Cassesse, ss. 123–124; Ian Brownlie, Principles of Public International Law, (Oxford
University Press, 2008), ss. 601–602; Peter Malanczuk, Akehurst’s Modern Introduction to
International Law, (Routledge, 1997), ss. 334, 339–340.
95 Milena Sterio, Right to self-determination…,s.15. 96 a.g.e., s.16.
28
Yani söz konusu arayışlarının meşruiyetini uluslararası kamuoyuna kabul ettirmeleri gerekmektedir. Son olarak, bazı durumlarda, self-determinasyon isteyen gruplar, Kosova örneğinde de görüldüğü gibi, bu türden kendi geleceğini belirleme hedeflerine
ulaşabilmek için müdahalede bulunan dış aktörlerin yardımına ihtiyaç duyarlar.97
Bir varlık, kendi ana devletinden kopar ve yeni bir devlet olarak tanınmaya çalışırsa, ortaya çıkan hukuki soru, bu varlığın, devlet olmanın uluslararası yasal kıstaslarını karşılayıp karşılamadığıdır. 1933 Montevideo Sözleşmesi'ne göre, bir devlet, dört (dördüncüsü konusunda tartışmalar olmakla birlikte) kıstası yerine getirmesi halinde devlet olmayı başarabilir: tanımlı bir bölge, kalıcı bir nüfus, bir
hükümet ve uluslararası ilişkilere girme kapasitesi.98 Ayrıca, akademisyenler,
bağımsızlık, egemenlik, kalıcılık, isteklilik, uluslararası hukuku saygıya ve belli bir medeniyet derecesine sahip olma becerisi ve kimi durumlarda tanınma da dâhil olmak
üzere, devlet için ilave kıstaslar ortaya koymuşlardır.99 Devlet olma, devlet olmanın
nesnel ölçütlere atfedilmesini haklı kılmaya çalışan yasal bir teoridir; bu teori, en azından, ayrılma ya da ayrılma girişimlerinin altında yatan siyasi görüşlerden ve
durumlardan bağımsızdır.100 Teoride, diğer devletlerin bu tür bir varlığı tanımayı seçip
seçmemesi, bu tarafın devlet olma yasal iddiasını etkilememelidir. Ancak pratikte,
devlet teorisi bu görüşten farklı uygulamalara yol açmıştır.101
Pratikte devlet olma, tanınmaya dayanıyor gibi görünmektedir. Başka bir deyişle, bir varlık, genelde yalnızca dış dünya ve özellikle de en güçlü devletler onu
böyle tanımak isterse bir devlet olarak muamele görmektedir.102 Tanıma, devletin
aksine, yasal bir teori değildir; daha ziyade, mevcut devletlerin hükümetlerinin, yeni oluşturulmuş bir varlık karşısında ortaya koydukları siyasi bir eylemdir. Tanıma ve devlet olma kuramı, teoride farklıdır ve bir devlet, devlet olmaya ilişkin dört ölçütün
97 a.g.e., s.44.
98 Montevideo Convention on the Rights and Duties of States, 165 LNTS 19, 1933,
https://www.jus.uio.no/english/services/library/treaties/01/1-02/rights-duties-states.xml [Erişim:
20.09.2018].
99 James R. Crawford, The Creation of States…, ss. 25–30, 36–37.
100 Aslında, Montevideo Sözleşmesi “devletin siyasi varlığının diğer devletler tarafından tanınmasından
bağımsız olduğunu” belirtmektedir. Montevideo Convention on…, md. 3.
101 Jeffrey L. Dunoff, Steven R. Ratner, ve David Wippman, International Law: Norms, Actors,
Processes, 3. Baskı, 2010, s. 115.
29
tamamını karşılamayan bir varlığı tanıyabilir; bunun aksine, bir devlet, devletin
niteliklerini tatmin eden bir varlığı tanımamayı seçebilir.103
Uluslararası hukuka göre iki tanıma teorisi vardır: beyancı görüş (declaratory
view or theory) ve kurucu görüş (constitutive view or theory).104 Eskiden, tanınma, devletin yasal unsurları üzerinde hiçbir dayanağı olmayan salt siyasi bir eylem olarak
görülürdü.105 Bu görüşe göre, dış devletlerin yeni bir devleti tanıması ya da tanımaması
durumu olabilirdi; fakat bu karar, devletin hukuki varlığının saptanmasını etkilemezdi.106 İkinci görüşte ise, tanınma, devlet olmanın ana unsurlarından biri
olarak görülür.107 Böylece, bir varlık dış aktörler tarafından devlet olarak tanınmazsa,
devlet olmayı başaramaz.108 Çoğu akademisyen beyancı görüşü desteklese de,109
kurucu görüşün yine de pratikte izleri vardır. Aslında, dört devlet olma ölçütünden biri (uluslararası ilişkilere girme kapasitesi) tanınma ile yakından ilişkilidir, çünkü bir devlet olduğunu iddia eden bir varlık, diğer devletler bu varlık ile bu tür ilişkilere
girmeye istekli değilse, bu devletlerle uluslararası ilişkiler kuramaz.110
Beyancı ve kurucu görüşlere ek olarak, akademisyenler tanıma konusunda üçüncü ve daha ılımlı bir bakış açısı geliştirmişlerdir. Bu görüş, uygulamada gerçekten neyin devam ettiğini kabul ederken, beyancı ve kurucu görüşü birleştirmeyi amaçlamaktadır. Tanımanın, devlet olmadan bağımsız olarak siyasal bir eylem olduğunu, ancak dış devletlerin, devlet olmanın dört ölçütünü nesnel olarak tatmin
eden bir varlığı tanıma görevi olduğunu iddia eder.111 Tanıma, ilke olarak beyancı olsa
da, özel durumlarda önemi büyük olabilir. Her halükarda, en azından tanıyan
103 a.g.e.., s.48
104 Jeffrey L. Dunoff, Steven R. Ratner, ve David Wippman, International Law…, s.137. 105 a.y.
106 a.y. “Devletin kriterlerini karşılayan bir varlık, diğer devletlerin görüşlerine bakılmaksızın, bir
devletin tüm hak ve görevlerini hemen alır.”
107 a.g.e.., s. 138.
108 a.y. “Devletlerin tanınmaya hak kazanmayı reddetmeleri, devlet olduğunu iddia eden kuruluşun
devlet haklarına sahip olmayacağı anlamına gelir.”
109 a.y.
110 a.y. “devletler bir varlığın bu kriterleri karşıladığını kabul etmeyi reddederse. . . davacıya devletten
daha düşük seviyede bakmaya devam edebilirler; bu nedenle tanınmayan bir devlet, pasaportlarının diğer devletlerin göçmenlik makamları nezdinde kabul edilemez olduğunu görecektir.”
111 Michael J. Kelly, “Pulling at the Threads of Westphalia: ‘Involuntary Sovereignty Waiver’?
Revolutionary International Legal Theory or Return to Rule by the Great Powers?,” UCLA Journal of
30
hükümetin salt siyasi değerlendirmelerden ziyade hukuki olarak ele aldığı durumlar,
yasal statü açısından önemli bir kanıttır.112
Self-determinasyon hakkı, aynı zamanda devlet egemenliği ve müdahale
kavramlarıyla da yakından bağlantılıdır.113 Batı egemenliğindeki devlet egemenliği
tipik olarak şu özellikleri içerir: uluslararası toplum içindeki devletlerin eşitliği, içişlerine yabancı müdahale ile ilgili genel bir yasak, devletlerin toprak bütünlüğü ve
uluslararası sınırların dokunulmazlığı.114 Devletler, uluslararası hukukun ve örgütlerin
getirdiği bazı sınırlamalar nedeniyle “şartlı” egemen oldukları için, meşru bir temele dayanan self-determinasyon hakkını hedefleyen siyasi hareketleri sonsuza kadar bastıramayabilirler. Eğer devletler, self-determinasyon hareketlerine baskı yapmayı tercih ederse, o zaman bu tür hareketler, tipik olarak, hareketin bir şekilde self- determinasyonun kullanım biçimini başarmasına yardımcı olmak için müdahale
edebilecek büyük güçler olan dış aktörlerden yardım isteyebilir.115 Buna rağmen dışsal
self-determinasyon hakkını ileri süren varlıklar, devlet olma durumunu kabul ettirememiş ve dünya toplumunun çoğunun tanımadığı bir durumda olursa, self-
determinasyon hakkını gerçek anlamda kullanamayacaktır.116