• Sonuç bulunamadı

2. SELF-DETERMİNASYON HAKKI

2.2. SELF-DETERMİNASYON KURAMI

2.2.3. Self-determinasyon Hakkı ve Uluslararası Adalet Teorisi

Self-determinasyon hakkının varlığı ve uygulaması, içerdiği unsurlar ve sebep olduğu sonuçlar dolayısıyla, uluslararası toplum ve insanlık açısından büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda, self-determinasyon kuramını tartışırken ‘uluslararası adalet teorisi’nden de bahsetmek gerekir. John Rawls ve David Miller, self-determinasyon merkezli uluslararası adalet teorisini savunan iki önemli teorinin sahibidir. Rawls için, self-determinasyon hakkı uluslararası toplumun temel yapısına aittir. Uluslararası adalet ilkeleri halklar arasında şart koşulur ve ilân edilir; temsilcileri, birbirlerini özgür ve eşit olarak gören halklardır.117 Miller’in teorisinde, ulusal self-determinasyon ve ilgili ulusal sorumluluk, ulus-devletlerin kendi belirledikleri bir dünyayı

112 James Crawford, The Creation of States…, s.133.

113 James Hooper ve Paul Williams, “Earned Sovereignty: The Political Dimension,” Denver Journal

of International Law and Policy, C. 31 (2003), , ss. 355–357.

114 Michael J. Kelly, “Pulling at the Threads of Westphalia…, s. 381. 115 Milena Sterio, Right to self-determination…,s.52.

116 a.g.e.., s.53.

31

gerçekleştirmeye yardım etmek için tasarlanmış, ancak müdahale etmeme ve bazen yardım etme şeklinde yükümlülükler yoluyla başkalarının self-determinasyon hakkına

saygı duyacak şekilde tasarlanmış küresel adalet ilkelerinin özünde yer almaktadır.118

Daha basit bir ifadeyle, bu teori, halklar arasında adalet ve eşitliğin temel alındığı ve her halkın bir diğerinin eşitliği, refahı ve özgürlüğü adına çaba gösterdiği ve bu şekilde küresel adaletin egemen olduğu bir dünya inşa edilmesinin self-determinasyon yoluyla oluşturulabileceğini ifade eder.

Rawls’un Halklar Yasası, uluslararası özgürlüğü ve halkların eşitliğini korumak için tasarlanan sekiz uluslararası adalet ilkesini şart koşmaktadır. Self- determinasyon hakkına bağlı ana haklar şunlardır: başkalarının iç işlerine karışmama ve saldırganlığa karşı meşru savunmayı da içeren yerel bir özyönetim, anlaşmaları imzalama ve eşit taraflar olarak teşebbüslerde bulunma hakkı da dâhil olmak üzere uluslararası tüzel kişilik sahibi olma. Halklar Yasası’na göre self-determinasyon hakkıyla ilgili ana yükümlülükler ise şunlardır: Diğer halkların yukarıda belirtilen özyönetim haklarına saygı duymak, antlaşmalara ve taahhütlere uymak ve insan

haklarını onurlandırmak.119 Son olarak, “yükümlü toplumların” (yani kendi

ekonomilerini, işleyişlerini ve demokratik sistemlerini ve kurumlarını sağlamlaştırmış olan devletler ve onların yurttaşları), adil ya da kurumları ve değerleri temel anlamda oturmuş, işlevsel siyasi ve sosyal bir rejime ulaşmalarına destek olacak bir yardım görevi vardır.120 Yardımlaşma görevinin hedefi, “sadece liberal veya işlevsel temel

kurumların” elde edilmesidir.121 Diğer bir ifadeyle, bu hedef, liberal, işlevsel,

demokratik değerlere uygun hareket eden ve halkın gelişimi için çabalayan kurumlar oluşturmayı içermektedir. Uygun olduğu hallerde, bu görev, iyi düzenlenmiş ve daha iyi olan toplumlardan (siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda nispeten daha gelişmiş), yükümlü olanlara (çeşitli nedenlerle geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelere), kaynakların, servetin ve bilgi birikiminin aktarılmasını içerebilir. Bununla birlikte, servetteki uluslararası eşitsizlikler, uluslararası bir adaletsizlik olarak görülmemektedir. Rawls, bu sekiz ilkeyi, “halklar arasındaki geleneksel adalet

ilkeleri” olarak tanımlar.122 1945 sonrası uluslararası hukukta ve Birleşmiş Milletler

118 David Miller, On Nationality (Oxford: Oxford University Press, 1997), s. 107. 119 John Rawls, The Law of Peoples, s.37.

120 a.g.e., s.106. 121 a.g.e., s.108. 122 a.g.e., s.37.

32

sisteminde, Halklar Yasası’nda yer alan hak ve yükümlülükler, devletlerin eşit egemenliklerine ve dostluk ilişkilerine bağlılıklarıyla alakalı hak ve yükümlülükleri ile

benzerdir.123 Kısacası, uluslararası toplumun ve sistemin birer parçası olan devletler,

küresel adaleti sağlama adına, halkların kendi geleceğini belirleme haklarına saygı göstermekle kalmayıp; bunu teşvik ederek siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda gelişmelerine katkı sağlamalıdır.

Miller’in küresel adalet teorisinde ise, halklar veya milletler, ulusal self- determinasyon haklarından dolayı, toprak bütünlüğü ve ulusal sınırlar üzerindeki kontrol de dâhil olmak üzere, kendi kendini yönetme ve iç işlerine müdahale

edilmemesi haklarına sahiptir.124 Uluslar, kendilerini bağımsız bir şekilde yönetmeleri

durumunda, iyi ya da kötü şekilde, kararlarının sonuçlarından sorumludurlar.125

Miller’in teorisi, Rawls’un “başka bir devlete maddi zarar vermekten kaçınma görevi” de dâhil olmak üzere daha kapsamlı yardım ve sömürmeme görevlerinin ötesine geçerek onlara ve eylemlere tek taraflı olarak savunmasız olan devletleri istismar

etmeme görevini yüklemektedir.126 Diğer bir deyişle, devletler yaptıkları yardımların

yanı sıra her türlü sömürüden uzak durarak küresel adaletin meydana gelmesine katkıda bulunurlar. Dahası, başkalarının KGBH’na bağlı görevler de vardır. Örneğin, kaynaklar, tüm ulusların kendi üyelerinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini sağlayacak şekilde dağıtılmalıdır; böylece kolektif özerkliğin uygulanması mümkün

olacaktır.127 Yoksul ve varlıklı ülkeler arasındaki etkileşimde, uluslararası ticarette ve

uluslararası kurumlar nezdinde sömürüde bulunulmaması önemli bir zorunluluktur. Diğer bir ifadeyle, KGBH’nın bir bölümünü oluşturan, kaynakların ve yeraltı zenginliklerinin kullanılması da dâhil olmak üzere, bir devletin diğer bir devleti sömürmesi Miller’in teorisine aykırıdır. Buna ek olarak, eşit olmayan bir uluslararası düzenin altındaki halklar, asgari düzeyde KGBH imkânına ulaşma şansına sahip

değilse, varlıklı ülkelerin maddi yardım yükümlülükleri vardır.128

123 Ayelet Banai, “Freedom Beyond the Threshold: Self-Determination, Sovereignty, and Global

Justice”, Ethics & Global Politics, C.8, S.1, (2015).

124 David Miller, National Responsibility and Global Justice, (Oxford University Press, 2007), s.215. 125 a.g.e., 5. Bölüm.

126 Aynı yazar, On Nationality, s.104. 127 a.g.e., s.105.

33

Her iki teori de uluslararası dağıtım adaletinin yeterlilik ve eşik ilkesini teyit eder. Diğer bir deyişle, kaynakların ve refahın dağılımında halklar ve ülkeler arasında mümkün olduğunca bir eşitlik söz konusu olmalı ve asgari refah düzeyi belli bir yeterlilikte olmalıdır. Self-determinasyon hakkı, tüm halkların veya milletlerin, kendi öz yönetimlerinin asgari düzeyde uygulanması için gerekli olan maddi koşulları sağlamasını gerektirir.129 Bu eşiğin ötesinde, göreceli yoksulluk ve refah düzeyi, adaletsizlik meselesi değildir. Rawls'ın yardımlaşma görevi, elverişsiz koşullarla karşı karşıya kalan halkları, kendi meselelerini makul ve mantıklı bir şekilde yönetme eşiğine getirmek için bir gerekliliktir. Bu elde edildikten sonra, şimdi iyi düzenlenmiş toplum, hâlâ nispeten fakir olsa bile daha fazla yardım gerekli değildir.130 Miller'ın teorisinde, küresel adaletin gerektirdiği yeterlilik eşiği, “siyasi topluluklara, iç hukukun adaleti sağlama fırsatını sağlama yükümlülüğünden oluşur; bu, onların, kararlarını alabilecekleri yeterli kaynaklara ve yeterli düzeyde bir ekonomik ortama

sahip olmalarını sağlamak anlamına gelir”.131