• Sonuç bulunamadı

1. Türkiye Ekonomisinin İktisadi Evreleri ve Uluslararası Ekonomi ile

1.1. Türkiye Ekonomisi Tarihine Genel Bakış

1.1.1. Savaş Yılları ve Devrimler

1900’lü yılların başında yabancı sermayenin etki alanının en geniş olduğu bağımsız devlet Osmanlı İmparatorluğu’dur. Osmanlı İmparatorluğu’ndan yeni doğan Türkiye Cumhuriyetine kalan bu miras, Türkiye’nin politik ve toplumsal hayatının tümüne yansır. Zira siyasi denetim sağlamanın en güvenli ve en basit yöntemlerinden bir tanesi sermaye kaynakları üzerinde egemenlik sağlamaktır (Maers, 1924, s. 117).

Birinci Dünya Savaşı sonunda dünya savaşı sonrası yıllarda dünya ekonomisinin temel görüntüsünü bakıldığında öncelikle hammadde ithal eden ve sınaî ürün ithal eden ülkelerin ön planda olduğu gözlenir. Osmanlı Devleti’nde ise Birinci Dünya savaşı boyunca mevcut kaynaklar orduya tahsis edilmiş, genç nüfus ciddi oranda azalmış ve üretim tesisleri tahrip olmuştur. Savaş sonunda Anadolu’da sanayi adına sadece iki tane askeri amaçlı fabrika ve 282 adet küçük ölçekli atölye kalmıştır(Coşkun, 2003, s. 72). Osmanlı İmparatorluğu son yıllarında savaşları finanse edecek yeterli iç kaynağı üretemediği için sıklıkla dış borçlanmaya yönelmiştir. Sürekli olarak artan dış borçlar, yabancı sermayenin kendisini ayrıcalıklı bir konum yaratmasına olanak sağlamış ve ülke yarı sömürge haline gelmiştir(Boratav, 2007, s. 21).Kapitalizmle yaşanan bu yüzleşme, geleneksel bürokrasiye rakip bir burjuva sınıfını ortaya çıkarmıştır. İmparatorluk parçalanırken yeni bir ulus devleti kurup bu devleti modernleştirmeye koyulan burjuvazi değil, bürokrasi olmuştur(Keyder, Geçiş Sürecinde Türkiye, 2004, s. 9). Bu dönem temelde Osmanlı İmparatorluğu’nun bir dizi savaş, ihtilal, darbe ve ayaklanma sonunda tarihe karıştığı yıllar olarak bilinmektedir. Bu anlamda Boratav, bu dönemi “eksik kalmış bir burjuva demokratik devrimi” veya “ulusal bir kapitalizm doğrultusunda atılan ilk ve çekingen adımlar” olarak tanımlamaktadır(Boratav, 2007, s. 21).

55

Dönemin devrim olarak anılmasına karşın eksik ve çekingen olarak nitelendirilmesinin temel nedeni ise 1908-1922 döneminde siyasi egemenliğin kimin elinde olduğunun çok net olmaması durumudur. 1908-1918 yılları arasında İttihat ve Terakki iktidarı etkilemiş ve denetlemiş olmasına karşın, tam anlamda iktidara sahip olduğunu söylemek olanaksızdır. 1918 yılından sonra büyük ölçüde İttihat ve Terakkicilerden türeyen Kemalist devrimciler ön plana çıkmıştır. Bu dönemin en belirgin özelliği ikili iktidardır. İstanbul’da emperyalizme karşı uzlaşma ve teslimiyeti temsil eden bir hükümete karşı, Anadolu’da Kemalist devrimciler iktidardadır.

Dönemin temel özelliği, ulusal nitelikteki bir kapitalizme yöneliş olmakla birlikte, bu hareketin karşısına çıkan nesnel ve öznel engeller hiçbir zaman tamamen aşılamamış bu yüzden köktenci bir dönüşüm gerçekleşmemiştir. Nesnel engellerin başında son dönem iktisadi gelişmelerin etkisiyle borçlu, gelirleri düşmüş, borçlarını ödemek için Duyun-u Umumiye kararlarına bağımlı bir ekonomi vardır(Boratav, 2007, s. 22). Devrim yanlısı kadroların nispi varlığına karşı, mutlak olan durum, savaş yılları boyunca uluslararası sermayenin kurumsallaşmış bir şekilde Osmanlıyı denetim altına almış olmasıdır. Bu noktada devrim isteyenler bile “büyük güçlerden hangisine yanaşmak ehvendir?” sorusuyla karşı karşıya kalmıştır.

Dışa bağımlılığın en önemli nesnel nedenlerinden birisi şüphesiz Osmanlı’dan kalan burjuvazinin son derece zayıf bir yapıda ve sanayiden ziyade ticaretle uğraşan, komprador özellikteki gayrimüslimlerden oluşmasıdır. Örneğin 1889- 1923 yılları arasında Bursa Ticaret Odasına kaydolan 750 üyenin 313’ü (% 41,7) Müslüman/Türk; 437’si ise (% 58,3) gayrimüslimdir(Aktar, 1990, s. 175). Etnik milliyetçiliklerin ve azınlık grupların bağımsızlıklarını ilan etmeleri sonucunda, iktisadi sermayeyi elinde bulunduran azınlıklar da Osmanlı Devleti’nden ayrılmış, bu durum ekonomik çözülmeye yol açarak, ülkenin dış bağımlılığını arttırmıştır. Çünkü Osmanlı o

56

güne kadar ne milli bir ekonomi ne de milli sermayeye dayanan bir sınıf yaratabilmiştir(Duman, 2007, s. 35).

Tablo 1. 1915 Yılında Türkiye’de Sanayi Kuruluşlarının Sektörel Dağılımı

İttihat ve Terakki hükümeti 1908-1918 döneminde siyasi alanı olduğu gibi iktisadi ilişkileri de yönlendirmeye çalışmıştır. İttihat Terakki bu amaçla savaş koşullarında öncelikle kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırmıştır. Devletin sırtında ciddi bir yüke dönüşen, reformların yapılmasını engelleyen kapitülasyonlar milli iktisat için önemli bir adım olarak görülmüştür. Ancak bu dar bir siyasi yorum olmaktan öteye geçmemiştir. Problem, devletin hükümranlık haklarını sınırlayan imtiyazların kaldırılmasından ibaret görülmüş, emperyalizmin ekonomik mekanizmalarından kaynaklanan bağımlılık ilişkileri kavranamamıştır(Boratav, 2007, s. 31).

57

Ekonomik bağımlılık sonucunda sürekli olarak alınan dış borçlar ve yabancı sermaye akışının artmasıyla, denk bütçe oluşturulmasına ve yerli sanayinin teşvikine yönelik liberal ekonomi görüşleri ön plana çıkmaya başlamıştır.10 Bu doğrultuda savaş yıllarında yerli burjuvazinin yaratılması görüşü hâkim olmuştur. Bu görüşe göre Müslüman girişimcileri destekleyecek politikalara gerek duyulmuştur. Savaş yıllarında bu nedenle ticari ilişkiler aracılığı ile Müslüman girişimcilerin desteklendiği görülmektedir(Keyder, Geçiş Sürecinde Türkiye, 2004, s. 88-89). Ayrıca Meşrutiyetin ilanından hemen sonra devleti ayakta tutma ve sanayileşme amacıyla 1913 yılında “Teşvik-i Sanayii Muvakkatı” adı altında 15 yıl yürürlükte kalacak bir yasa çıkarmıştır(Kasalak, 2012, s. 68). Ayrıca sanayiciyi desteklemek için sendika kurulmasını önlemek ve grevlerin önünü almak için Ta’til-i Eşgâl Kanunu çıkartılmıştır(Doğan, 2012, s. 288). 1918 yılına gelindiğinde dış borçlanmanın önünü almak için yoğun bir propaganda kampanyası açılmış ve 19 milyon liralık devlet tahvili satılarak, ulusal ekonomi oluşturma amacıyla ilk büyük iç borçlanma gerçekleştirilmiştir(Kanlıöz, 2014). Millî Mücadele’de yapılan harcamaları 147 milyon TLolarak tahmin eden Vedat Eldem’e göre, bu finansmanın % 63,9’u bütçe gelirlerinden, % 6,8’i bütçe dışı kaynaklardan % 15,7’si el koymalardan % 4,8’i bağışlardan, % 8,8’i Sovyetler Birliği’nin yardımlarından sağlanmıştır(Eldem, 1975). Bu verilerde savaşın tüm yıkıcı etkilerine karşın bu dönemde ekonominin dışa bağımlılıktan kurtularak, milli ekonominin inşası için mücadele verildiğini ortaya koymaktadır.

Özetle, dönemin en belirgin özellikleri milli bir ekonomi kurmaya yönelik çabaların varlığı ve iktidara yakın bağlar kuran Müslüman tüccarların, ticarette ayrıcalıklar elde ederek yeni bir burjuva sınıfı yaratılmaya çalışılmasıdır. Ancak, yaratılmaya çalışılan yeni sınıfın, milli mücadeleye olan inancı sınırlıdır ve Anadolu’da

10 Cavit Bey Okulu ve liberal ekonomik önlemlerle ilgili detaylı bilgi için bknz. T.C Maliye Bakanlığı, Atatürk Dönemi Maliye Politikaları,Maliye Bakanlığı StratejiGeliştirme Başkanlığı, 2008, Ankara

58

yaşanan mücadele halk tarafından finanse edilmiştir. Bu durumda savaş sonrası dönemde ekonominin ve burjuvazinin yeninden şekillenmesini zorunlu kılmıştır.