• Sonuç bulunamadı

4. AB ÜYELİK SÜRECİ ve TÜSİAD

4.2. TÜSİAD'ın AB’ne Tam Üyelik Yaklaşımı

4.2.3. AET Üyeliği İçin Yapılan Dış Temaslar

Bir yandan Ortak Pazar'ı tehlike olarak gören, diğer yandan ise bütünleşmenin gerekliliği vurgusu üzerinden Ecevit hükümetini suçlayan TÜSİAD, Avrupa pazarındaki ilişkilerini arttırmak ve Türkiye'nin "üyeliğini desteklemek" için sürekli ikili temaslarda bulunmayı ihmal etmemiştir. Kuruluşun ilk yıllarında çalışmalarını daha ziyade yurt içinde AET ile ilgili Türkiye kamuoyuna yönelik bilgilendirme çalışmaları şeklinde yürüten TUSİAD’ın ilk yurt dışı ziyareti 1975 yılında Brüksel’den gelen davet ile başlamıştır. Bu tarihlerde AET’nin Türkiye ile ortaklık sürecini canlı tutmaya çalıştığı, Türkiye’nin ise çekimser bir tutum içinde olduğu görülmektedir. Gezi öncesi bir rapor ile üyelik sürecinin hızlanması gerektiğini vurgulayan dernek, gezi sonrası bir rapor yayınlayarak derneğin izlenimlerini şu şekilde kaleme almıştır

 Türkiye – AET ilişkileri bu güne kadar Türkiye aleyhine gelişmiştir. Türkiye’nin tutumu aynen devam ettikçe Türkiye’nin kaybı giderek büyüyecektir.

 Türkiye’nin AET sürecinden vazgeçmesi belirsizliklere yol açacaktır.  Türkiye AET içinde kalmalı ve ilişkilerini hedeflerine uygun olarak

yeniden düzenlemelidir.

 Türkiye-AET ilişkilerindeki negatif tablonun sorumlusu AET organları değil Türkiye’dir. Sorunların kaynağı Ankara Antlaşması ve karma protokoldür. Türkiye kendi rızası ile tek yanlı olarak önemli

yükümlülükler altına girmiştir.

 Hükümetler kararlı, etkili ve güçlü bir politika takip etmemiştir.

 Bilgisizlik ve ilgisizlik ortamı ülke ekonomisini olumsuz etkilemektedir.  Antlaşmalarda sanayileşme hedefini uzun vadede gerçekleştirmeye

yönelik revizyonlar yapılması AET ilişkilerini dengeleyecektir(Berker & Uras, 2009, s. 204).

153

Rapor, Avrupa hedefine yönelik olarak hükümete eleştiri getirirken, Ortak Pazar endişesini de açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Dernek bir yandan Avrupa ile ilişkilerin ekonomik önemi vurgu yaparken, diğer yandan iç piyasanın ithal ikameci mekanizmalarının etkisini kaybetmesini daha uzun vadeye yayma çabası içine girmiştir.

1977 yılında dernek üyeleri tekrar Brüksel’de AET üyeleri görüşmüştür. Ancak bu tarihten sonra Türkiye’de artan ideolojik çatışmalar, derneğin lobi faaliyetlerine ara vermesine neden olmuştur. 1980 yılına gelindiğinde TÜSİAD heyeti, AET Genel Sekreteri Emil Noyel ile bir araya gelerek kendisine bir niyet mektubu sunmuştur. Bu mektupta TÜSİAD, AET ile ilişkilerle ilgili görüşlerini şu şekilde kaleme almıştır:

 Türkiye’nin Avrupa Entegrasyonu içinde olmasını istiyoruz,  Ekonomik entegrasyonu ise, Avrupa camiasının entegrasyonunun

tabii bir aşaması olarak kabul ediyoruz,

 Bu nedenle Ankara Anlaşmasını benimsiyoruz. Katma protokol ve daha sonraki uygulamalarına ilişkin münferit sorunların

giderilebileceği inancındayız,

 İlişkilerin dondurulması talebinin geri çekilerek, hükümetin kararlı bir tavır takınmasını bekliyoruz,

 Tam üyeliğin alacağı süre zarfında, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal alanda entegrasyona hazırlanması teşvik edilecektir,

 Piyasa ekonomisini benimsemiş müteşebbisler olarak ve Türkiye’de piyasa ekonomisinin güçlenmesi konusunda ekonomik

entegrasyonun Türk sanayiinin sıhhatli bir yapıya kavuşma imkânı sağlayacağına inanıyoruz,

154

 Ekonomik entegrasyonun mevcut sınai yapıda sıhhatsiz kuruluşların zamanla tasfiyesine ve başka alanlara kaymasına yol açacağını bilerek ve bu riski göze alarak taleplerimizi tekrarlıyoruz,  Bu aşamada TÜSİAD olarak kendi imkânlarımız çerçevesinde

entegrasyonu kolaylaştıracak araştırma ve girişimleri yapmaya hazırız(Berker & Uras, 2009, s. 208).

Bu mektupta da tıpkı önceki görüşmenin sonuç metninde olduğu gibi, Avrupa entegrasyonunun kaçınılmaz bir sonuç olduğuna vurgu yapılmakla beraber, ekonomik entegrasyonun iç pazara yönelik tehditlerinden duyulan endişe ortaya konulmuştur. Özellikle darbe sonrası dönemde iktidara gelen Özal hükümeti, dışa açılma konusunda bir hayli hevesliydi. Ancak Yaşar’a göre TÜSİAD görünüşte dış piyasalara açılmak için kurulmasına karşın, Özal’ın bu politikalarını desteklememiştir. Çünkü devlet firmalarından ucuz alım yapıp, iç pazarda satarak rant elde eden dernek üyeleri, dışa açılım sonucunda bu avantajlarını yitireceğine inanmaktadır. Ayrıca Özal’ın politikalarının boğaz burjuvazisinin yanına Anadolu burjuvazisini de eklemesi rahatsızlığa neden olmuştur(Maraşlı, 2013). Mehmet Altan’da TÜSİAD’ın parasını dış pazara mal satarak değil, siyasetle bağ kurarak kazandığını, bu nedenle rekabete hazır olmadığı için Özal’ın uygulamalarından rahatsız olduğunu ifade eder. Dönemin TÜSİAD Başkanı Cem Boyner, Özal hükümeti için “kleptokrasi”34 tanımlamasını kullanmıştır(Boyner, 2005). Ayrıca Özal döneminde memur kararı ile yurtdışına çıkış yasağı konmasını sağlayan yasal düzenlemenin kaldırılmasına yine TÜSİAD karşı çıkmıştır(Maraşlı, 2013).

34 Siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzenini “kleptokrasi” olarak adlandırmak mümkündür

155

Yaşar da derneğin amacı Türkiye siyaseti ve ekonomisini yönlendirmek olduğu için, 1980 sonrasında Avrupa ülkelerinin vize uygulaması başlatmasına destek verdiğini, bu sayede Anadolu’da ortaya çıkması muhtemel sermayenin Avrupa ile bağ kurmasını güçleştirdiğini savunur. Yaşar’a göre Avrupa’da üretim yapan firmaların temsilciliğini alan TÜSİAD üyeleri için vize sıkıntısı yoktur ancak Özal’ın girişimi ile dil öğrenmeye başlayan Anadolu’nun yeni sermayesinin, yurt dışı bağlantıları kurması bu şekilde engellenmiştir(Maraşlı, 2013).

1980 yılında gelen darbe de, AET ile ilişkilerin kesintiye uğramasına yol açmıştır. Bu kesintinin ardından TÜSİAD’ın, Avrupa entegrasyonuna yönelik lobi faaliyetleri 1985 yılında Fransız sanayici heyetinin Türkiye ziyareti ile yeniden başlamış, dernek bu ziyaret sırasında Fransız heyetine tam üyelik konusunda Türkiye’nin kararlılığını aktarmıştır(Türk, 2009, s. 102).

1987 yılında Türkiye AET için tam üyelik başvurusunda bulunmuş, TÜSİAD da buna paralel olarak lobi faaliyetlerini hızlandırmıştır. Brüksel ile adeta bir mekik diplomasisi başlatan dernek, önce “Avrupa Topluluğu Çalışma Grubu” nu kurmuş, ardından da Avrupa Sanayicileri ve İşverenleri Konfederasyonu’na (UNİCE)üye olmuştur. 1989 yılında AET’nin, 1992 yılına kadar yeni üye alınmayacağını bildirmesi üzerine UNICE üzerinden çalışmalarını hızlandıran TÜSİAD, Konfederasyonun Roma’da yaptığı toplantının deklarasyon metnine “ Komşu ülkeler ile yapılan anlaşmaların, ekonomik gelişmeler ve toplulukla daha sıkı kültürel ilişkiler tesis edecek şekilde, tam uygulanmasını talep etmekteyiz” maddesini eklemiştir.

Derneğin lobi çalışmaları gerek üst düzey karar alıcılara ulaşmak, gerek ise karar alıcıları etkileyen yerel sermayedarlara ulaşmak açısından önem taşımaktadır. TÜSİAD'ın uyguladığı lobi faaliyetleri hem süreci izleme, hem de Avrupa tarafından

156

talep edilen reformların kamuoylarına aktarılmasını sağlamayı amaçlamıştır. Halis Komili bu görevi "kendi üyelerimizin ufkunu açmak için konferanslar düzenledik. AB'den davet ettiğimiz konukları mutlaka Ankara'ya götürdük. Siyasilerle görüşmelerini sağladık. Sonuçta iş dünyası dünyayı daha iyi takip ediyor" diyerek, derneğin lobi faaliyetleri sırasında aynı zamanda köprü görevi de üstlendiğini dile getirmiştir.(Türk, 2009, s:112)

Ancak süreçte nihai kararı verecek olan üye ülke vatandaşları olacağı için kamuoyuna yönelik çalışmalar yapılması gerektiği kanısına varılmış ve bilgilendirici çalışmalar hazırlanmıştır.