• Sonuç bulunamadı

Savaş Sonrası Dünya Ekonomisine Eklemlenme Çabası 1946-

1. Türkiye Ekonomisinin İktisadi Evreleri ve Uluslararası Ekonomi ile

1.1. Türkiye Ekonomisi Tarihine Genel Bakış

1.1.5. Savaş Sonrası Dünya Ekonomisine Eklemlenme Çabası 1946-

1942 yılında Dr. Refik Saydam’ın ani ölümü sonrasında kurulan Şükrü Saraçoğlu Hükümeti, iktisat politikasında hızla önemli değişiklikler yapmıştır. Daha çok özel sektörün girişimlerine ve piyasada oluşacak fiyat dengelerine bağlı bir politika izlemeye yönelmiştir(Parasız, 1991, s. 61-62). Halk tabanından kopuk politikalar izlenmesi parti içinde de muhalif sesler ortaya çıkartmıştır. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun TBMM’nde kabul edildiği 11 Haziran 1945 tarihinden hemen önce, İzmir Milletvekili Celal Bayar, Aydın Milletvekili Adnan Menderes, İçel Milletvekili Refik Koraltan ve Kars Milletvekili Fuat Köprülü “Dörtlü Takrir” adıyla bilinen önergeyi vermiştir(Eroğul, 1998, s. 29). Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanlığı’na verilen takrirde, hükümetin meclis tarafından etkili bir biçimde denetlenmesinin sağlanması, yurttaşların siyasal hak ve özgürlüklerinin anayasanın getirdiği genişlikte kullanabilmelerinin sağlanması, bütün parti çalışmalarının bu esaslara uygun hale getirilmesi ve takririn açık oturumda görüşülmesi istenmiştir(Akşin S. , 1988, s. 13).

1945 yılı bütçeleri görüşüldüğü sırada ise 1945 yılı bütçesi beş ret oyu almıştır(TBMM, 1945, s. 518). Bütçe Kanunu’na Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Emin Sazak ret oyu vermiştir. Gerek Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, gerekse Bütçe Kanunu görüşmelerinde en sert eleştiri ve muhalefeti yine bu kişiler yapmıştır(Goloğlu, 1971, s. 351).

Çok partili yaşamın yolunun açılması ise 1945 yılı sonunda İnönü’nün konuşmalarında muhalefete izin vermeye başlaması ve Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Örgütü’ne üye olarak, demokratikleşmeyi kabul etmesi olmuştur. 1945 yılına gelindiğinde Türkiye’de siyasi ortam iç ve dış koşullarla demokratik hayat için olumlu hatta zorunlu hale gelmiş ve çok partili hayata geçilmiştir(Şentürk, 2012, s. 157). Çok

73

partili yaşamın başlaması aynı zamanda çok aktörlü siyasal yaşamında başlangıcı olmuştur. Sürecin seyircisi konumunda olan halk kitleleri artık sistemin birer aktörü haline gelmiştir. Halk etkisinin seçim dönemleriyle sınırlı olduğu tartışılsa da, 1945 sonrasında hükümetler halk yığınlarının siyasi ve ekonomik taleplerini dikkate almak zorunda kalmıştır. Bu sayede varlıklı sınıfın çıkarları ile çelişen alt sınıflar, sistemin içinde kendine yer bulmaya başlamıştır. Ancak sistem kendini bu popülist politikalara korumak için bir sigorta mekanizması geliştirmiş ve uzun dönemli çıkarları zedelememek adına halk sınıflarını temsil etmeye niyetli sol tabanlı parti ve sendikaları kapatmıştır. Böylece kısa süreli yaygın demokrasi deneyimi 1946 yılında son bulmuş ve sosyalist hareket siyasal sistemin dışına itilmiştir(Boratav, 2007, s. 94).

1946 yılında, ekonomik açıdan da bu yılın dönüm noktası olmasını sağlayan önemli değişiklikler yaşanmıştır. Bunlardan ilki on altı yıldır takip edilen kapalı, korumacı, dış dengeye dayalı ve içe dönük iktisat politikalarında adım adım gevşemenin başlamasıdır. İthalatın serbest bırakılması ve dış ticaret açığının kronik bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca dönem dış yardımların ve yabancı sermaye yatırımlarının ekonomiye hâkim olduğu yılar olmuştur. Bu dönemde serbestleşmeye yönelen dış ticaret rejimi sonucunda sanayileşme programı terk edilerek dış pazarlara dönük bir kalkınma anlayışı izlenmiştir. Dönemin bitiminde bu liberal politikalardan vazgeçilecek olsa da, bu dönemin ekonomiye getirdiği yük ve kronikleşen dış açıklar, Türkiye ekonomisini dışa bağımlı hale getirmiş ve bu bağımlılık uzun süre giderilememiştir. Korkut Boratav, 1923-1929 yıllarının serbest ticaret ağırlıklı ekonomik özelliklerini tekrar eden 1946-1953 dönemini bu nedenle “dünya ekonomisi ile farklı bir eklemlenme” olarak adlandırmaktadır(Boratav, 2007, s. 94-95).

Savaş döneminde Varlık Vergisi, Köy Enstitüleri, Toprak Mahsulleri Vergisi ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile İstanbullu gayrimüslim burjuvazi üzerinde büyük

74

baskı yaratılmıştır. Ancak Anadolu’da bürokrasi kanadı ile iyi ilişkiler geliştiren, yüksek bürokrasi ile içli dışlı hale gelen çıkar grupları aşırı gelişmiş ve Anadolu’nun Müslüman ticaret burjuvazisi, sınırsız bir zenginleşme yaşamıştır. Ancak bu kesim bile CHP içindeki reformcu kanadın etkisiz hale getirilmesi halinde partiyi destekleyeceklerini belirtmiştir.

İkinci Dünya Savaşı ile ortaya çıkan bu iki grup, iki ayrı farklı yol izlemiştir. Ticari olarak büyük kayıplar yaşayan ilk grup Demokrat Parti hareketini desteklerken, ikinci grup ise CHP içinde dönüşüm hareketi başlatarak, Köy Enstitülerinin çökertilmesi, üniversitelerdeki tasfiyeler gibi yöntemlerle, savaş sonrasında filizlenen ilerici, solcu ve demokrat oluşumların yok edilmesinde rol oynamıştır(Boratav, 2007, s. 96).

Dünya çapında da, II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla başlatılan girişimler ağırlık kazanmış ve savaşta yıkılan ekonomilerin düzelmesini hızlandırmak, uluslararası ekonomik ve mali sistemi kurmak için daha savaş bitmeden 1944 yılında Amerika’da Bretton Woods konferansları yapılmıştır(Şanlı, 2004). Kapitalist sistemin öncü ülkesi Amerika olmuş,1930’dan itibaren açık vermeden ayakta duran Türk ekonomisi de dünyada yaşanan ekonomik liberalleşme konjonktürü içinde Amerikan dış yardımlarına bağımlı hale gelmiştir.

1946 yılında CHP, beş yıllık kalkınma planı ile yaygın ve dengeli bir kalkınma planlamıştır. Ancak 7 Eylül 1946 yılında doların 1.28 TL’den 2.80 TL’ye çıkması ile Cumhuriyet tarihinin ilk büyük devalüasyonu yaşanmış ve ekonomiyi dünya ekonomisine entegre etmeye yönelik liberalizasyon çabaları ile dış yardım arayışları başlamıştır. İngiltere ise bu dönemde ekonomisinde yaşadığı sıkıntılar sonucunda Türkiye ve Yunanistan’a yaptığı dış yardımları sürdüremeyeceğini (Sönmezoğlu, 2006:

75

37)Amerika Birleşik Devletleri’ne bildirmiş ve bu ülkelerin Sovyet tehdidine karşı desteklenmesinin bu ülkeye düştüğünü ifade etmiştir (Armaoğlu, 1984: 441-442). Bunun üzerine ABD, Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye 100 milyon dolarlık kredi imkânı sağlamıştır.

1950 yılına gelindiğinde yeni bir döneme girilmiştir. DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte o güne değin hep tek parti iktidarı tarafından yönlendirilen siyasal alan, artık farklı kitleler tarafından desteklenen bir parti aracılığıyla yönlendirilmeye başlanmıştır. DP daha çok sosyal bakımdan güçlü grupların desteğiyle iktisadi alanda devletçiliğe karşı özel teşebbüsü destekleyen bir tavır içine girmiştir. DP iktisadi alanda özel teşebbüsü desteklemesine rağmen devletçilik anayasada yer almaya devam etmiştir(Şener, 2005, s. 161). Partinin ilk hükümet programında “hususi teşebbüsün süratle harekete geçmesini temin edecek ve Türk Milletinin iktisâdi zekâsı ile çalışkanlığından azami neticeler alınabilecek bir yolda yürünmesi lazımdır”(TBMM Hükümet Programları, 2015) denilmesine karşın devlet işletmelerinin özel sektöre devredilmesi gerçekleşmemiştir.

1945 sonrası dönem bir anlamda 1856’nındünya koşullarına geri dönülmesidir. İki kutuplu dünyada Türkiye gönüllü ve istekli olarak hiçbir maliyet hesabı yapmadan ABD öncülüğünde kurulacak olan Batı bloğunun içinde yer almıştır. Uluslararası ortamda savaş sonunda kapitalist ülkeler tarafından kurulan örgütlere üye olunmuş, batılı uzman ve danışmanlar ülkemize gelişlerini sıklaştırmışlardır. Türkiye 1947 yılında IMF, Dünya Bankası ve Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü’ne, 1952 yılında ise Kuzey Atlantik İşbirliği Teşkilatı’na (NATO) üye olmuştur(Akgün, 2012). Osmanlı’nın son dönemlerinde Almanya’da yetişen ekonomistlerin yerini de Amerika’da yetişen uzmanlar almaya başlamış, bu uzmanlar Türk iç ve dış politikasında etkili görevler almaya başlamıştır.

76

1946 -1953 dönemi özetle, Anadolu ve İstanbul merkezli burjuvazi oluşumlarının çatışmalarına sahne olmuş, iç ve dış politikada büyük dönüşümler yaratmıştır. Savaş sonrası CHP politikaları, gayrimüslim ticaret burjuvazisini rahatsız etmiş ve bu kesim Demokrat Partiyi desteklemiştir. Anadolu burjuvazisi ise savaş sonrası dönemde ciddi kazançlar elde etmesine karşın, CHP içinde Dörtlü Takrirciler olarak bilinen çıkışın tasfiye edilmesi için harekete geçmiş ve partinin kalkınma için ele aldığı Köy Enstitüleri gibi projelerle birlikte, buralardaki ilerici solcu demokrat yapılanmayı yok etmiştir. Bu tarihten sonra liberal politikalar hız kazanmış, ekonomideki serbestleşme sonucunda dış borçlanma hızla artmıştır. Dünya ekonomisine yapılan bu eklemlenme sonucunda, dış politikada da karşılıklı bağımlılıklar artmış, batılı örgütlere üye olunarak dış politikanın rotası sabitlenmiştir.