• Sonuç bulunamadı

Ecevit'in Avrupa Düşmanı İlan Edilişi ve Hükümet Deviren

4. AB ÜYELİK SÜRECİ ve TÜSİAD

4.2. TÜSİAD'ın AB’ne Tam Üyelik Yaklaşımı

4.2.2. Ecevit'in Avrupa Düşmanı İlan Edilişi ve Hükümet Deviren

Dış politikaya yönelik konularda sermaye ile hükümetin kamuoyu karşısında yaptığı çatışmaların en belirgini Ecevit Hükümeti'nin "Türkiye'yi Avrupa'dan koparan düşman" ilan edilmesi sürecidir. 1970'li yılların sonuna gelindiğinde Ortak Pazar ile ilgili olarak TÜSİAD hükümetleri suçlarken, özellikle sol görüşe sahip siyasiler TÜSİAD'ı "Mal Kurtarma Kulübü" olarak adlandırmaktaydı(Kocabıyık, 2007, s. 222). Devlet eliyle kurulmuş olan İstanbul Burjuvazisi, 1970 yılında "Milli Demokratik Devrim" adıyla sol yapılanmayı güçlendirerek, sosyalist bir devlet inşa etmeyi amaçlayan Cemal Madanoğlu'na karşı yapılan darbeden sadece 20 gün sonra, darbe

147

yönetiminin onayı ile kurulmuştur(Maraşlı, 2013). Hür teşebbüsün zenginleşmesi, kendisini küçümseyen siyasi yapılarla da restleşmesine yol açmıştır. 1970 yılında verilen gazete ilanları aslında tarihe patronlar kulübünün siyasete ilk müdahalesi olarak geçmiştir. Gazetelere tam sayfa olarak verilen dokuz maddelik ilanda, hür teşebbüsün ülkenin kalkınmasının lokomotifi olduğuna vurgu yapılmıştır. Ayrıca ilanın altıncı maddesinde "Batı dünyasının ekonomik ve toplumsal gelişmelerine yetişmek için gerekli sınai ve ticari çalışmaların yalnız istikrarlı bir ortamda var olabileceği açıktır. Bunun için halkın bütünlüğünü bölücü tutumları her şekliyle tehlikeli bulmaktayız" denilerek AET ile ilgili vizyonun sinyalleri verilmiştir(Türk, 2009, s. 21). Bir yandan devletçi politikalardan memnun olan dernek, diğer yandan her fırsatta dışa açılmanın gerekliliğine vurgu yapmaktadır.

İş çevrelerinin Avrupa beklentilerin bu şekilde kırılgan bir tablo çizdiği dönemde Ecevit hükümetinin AET üyeliği ile ilgili teklifi reddettiği ileri süren ve 2004 yılında Hürriyet gazetesinde Yalçın Doğan tarafından kaleme alan "Gece yarısı Muhteşem Teklif" haberine göre Ecevit, AET üyeliğini şu şekilde geri çevirmiştir:

"Yıl 1978. AB, o zamanki adıyla, AET, yani Avrupa Ekonomik Topluluğu Brüksel'de bir toplantı yapıyor. Üç yıl sonra, 1981de Yunanistan AET'ye üye oluyor. Ya Türkiye?..

Brüksel'de karar hemen veriliyor: ''AET'den birinin derhal Ankara'ya giderek, Türkiye'nin tam üyelik başvurusunda bulunması için, öneri götürmesi. Böylelikle, Yunanistan ile Türkiye arasında siyasal denge kurulması.'

Dönemin Belçika Dışişleri Bakanı Tindemans Ankara'ya bu öneriyi götürmesi için, biçilmiş kaftan. Çünkü dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'le dostlukları var.

148

Tindemans işte o uçaktaki yolcu. Gece yarısı özel bir uçağa atlıyor, ver elini Ankara. Bu ziyaret Ankara'da çok gizli tutuluyor. Belçikalı Bakan hava alanından doğru Başbakanlık Konutu'na gidiyor. Ecevit'e öneriyi götürecek ve aynı akşam ülkesine geri dönecek.

Hayati bir toplantı!.. O sırada İspanya ve Portekiz de AB için sıra bekliyor. Ama öncelik Türkiye'de. Üstelik ekonomik olarak, o sırada Türkiye İspanya ile hemen hemen aynı, ama Portekiz'den ilerde.

Tindemans, AET'nin tarihsel önerisini sunuyor Ecevit'e: 'Haydi, hemen başvurun!.. Yunanistan giriyor, daha sonra ne olur bilinmez. Ama şimdi Türkiye ile üyelik görüşmelerini hemen başlatacağız.'

Son yirmi yıldır, görüşme tarihi alabilmek için yırtındığımız bir gerçek. Yıl 1978 ve işte fırsat ayağımızda. Başbakan Ecevit'in yine tarihsel yanıtı:

'Biz AET'ye girmeyi düşünmüyoruz!..' Tindemans şaşkın. Ecevit sürdürüyor:

'Çünkü biz AET'ye girersek, sizin pazarınız oluruz. Bizim ekonomimiz bu ortaklığı kaldıramaz.'

Tindemans, Brüksel'e eli boş dönüyor. Türkiye ise, yirmi yıldır AB yolunda çırpınıyor''(Uyar, 2004).

1979 yılında TÜSİAD, AET trenini kaçıran Başbakan sıfatıyla Ecevit’e cephe açmıştır. Ecevit’in Karabük İlçe Kongresi sırasında yaptığı konuşmasında

“Böylesine suni besleme bir özel teşebbüs en katı kapitalist ülkelerde bile yoktur. Akıllı bir özel teşebbüs, kendisine sunulan anormal teşvik tedbirlerini ret etmelidir.

149

Ancak o zaman göze batmaktan kurtulur ve gerçek huzura kavuşur”(Devir Dergisi, Sayı 93,1973,s.10’dan aktaran Altun,2009, s.156)

Diyerek özel sektöre besleme yakıştırmasında bulunmuş ve TUSİAD ile iplerini kopartmıştır.

TUSİAD bu nedenlerle Ecevit hükümetinin izlediği ekonomi politikalarını eleştiren bir ilan kampanyası başlatmış ve sekiz gün süren kampanya demokrasi tarihine "hükümet düşüren ilan kampanyası" olarak geçmiştir(Türk, 2009, s. 22).“Gerçekçi Çıkış Yolu” başlığını taşıyan ilanlar Feyyaz Berker'in başkanlığında Prof. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Emre Gönensay, Prof. Memduh Yaşa, Ali Koçman, Güngör Uras ekibi tarafından hazırlanmış veHulki Aktunç tarafından kaleme alınmıştır. İlanda, orta gelirli ülkelerin başında yer alan Türkiye'nin, yoksul ülkelerde görülen yoklar içinde olduğu vurgulanarak, Türk ekonomisinin resmi çizilmişti. Bu resimde, Türkiye'nin ihracatının düşük, ithalatının fazla olduğu, döviz kıtlığı yaşadığı, enerji sıkıntısı çektiği, yatırımların ve sanayi üretiminin hızla düştüğü, işsizliğin giderek arttığı, enflasyonun sosyal ve ekonomik bünyeyi kemirdiği vurgulanmıştır (Hürriyet,11.12.1998). İlanın sonunda ise TÜSİAD şu mesajı paylaşmıştır:

“Enflasyonun hızı yavaşlatılmalı. Halkımızın eline geçen paranın bekçisi olması gereken devlet, karşılıksız para basmak yerine, başka yollar aramalı. Örneğin Maliye'mizin doğru yöntemler kullanarak vergi kaçakçılığını asgari düzeye indirmesi şarttır. Ve mümkündür. Parlamento'muzun ise henüz vergilendirilmemiş kesimleri artık vergi kapsamına alması tarihi bir görevdir.

Şiddetle ihtiyaç duyduğumuz dış kredilerle, uyguladığımız ekonomik sistem birbirine çok yakından bağlıdır. Pazar ekonomisinden

150

gitgide uzaklaşan bir anlayışla, ne Batı dünyasında hak ettiğimiz yeri, ne yeterli kredileri, ne de yatırımlara gerekli dış sermayeyi bulabiliriz.

Demokratik toplumumuzun üreten-verimli üreten-temel gücünün hür teşebbüs olduğunu artık anlamalıyız. Ekonomimizin bir yasakçı mevzuat ağı içinde boğan, kişinin teşebbüs şevkini kıran, kişiyi yanlış yönlere sevk eden aşırı müdahaleci ve güven sarsıcı zihniyet bunalımının asıl sebebidir.

Daha çok çalışmanın, daha çok üretmenin ve bolluğa kavuşmanın gerçekçi yolu: Kişiyi rekabet içinde teşviktir. Zorlayıcı, önleyici önlemlerle üretim artmaz. Olsa olsa ekonomik yapı çarpılır. Giderek rejim değişir. Hür teşebbüsün zayıflaması, hürriyetçi demokrasinin zayıflamasıdır. Hür teşebbüsün yok olması ise, politik, ekonomik, sendikal, düşünsel, bütün hürriyetlerle birlikte, hürriyetçi demokrasinin de yok olmasıdır” (Hürriyet,11.12.1998).

TÜSİAD Başkanı Berker ilanların Nejat Eczacıbaşı tarafından Genel Kurmaydan bir albayın onayına sunulduğunu ve daha sonra Hikmet Çetin’in ilanları Ecevit’e gösterdiğini, ancak Genel Kurul’a gelmeyen Ecevit’in TÜSİAD ile köprüleri attığını ve ilanlara itiraz etmediğini aktarmıştır(Berker, Kenan Evren’i hiç ziyaret etmedim Genelkurmay’la Eczacıbaşı Görüşürdü, 2010).

TÜSİAD’ın kurucu kadrosunda yer alan Selçuk Yaşar’da kendi çıkarttığı “Devrim” dergisi aracılığı ile “genç ve hızlı solcu” olarak tanımladıkları Ecevit’e ilanlar aracılığı ile “yaylım ateşi açtıklarını” ifade etmiştir(Yaşar, 2004). Aslında bu itiraf darbenin sol yapıların güçlenmesini engellemek için burjuvazinin desteği ile yapıldığını ortaya koymaktadır. Ancak TÜSİAD kanadından gelen açıklamaların genelinde, Avrupa ile entegrasyonun tıkanması, ekonomik dengelerin kötüye gitmesi gerekçe olarak sunulmuştur.

151

Ecevit’in ilanlara tepkisi de sert olmuştur : “Bu devlet, işadamlarının muhtırası ile hükümet kurmaz, hükümet düşürmez, bu ülkede halkın dediği olur, halkı sömürenlerin değil”(Türk, 2009, s. 27). Ancak Ecevit’in bu açıklaması gerçeği yansıtmamış, askeri ve ekonomik kanadın bir araya gelerek yaptığı baskı sonucunda hükümet devrilmiştir. Kamuoyu gözü önünde yaşanan sermaye ile hükümetin savaşı, sermayenin istediği şekilde sonuçlanmıştır. Aslında bu sürecin gazete ilanlarına yansıyan görünen yüzünün altında, uzun bir olgunlaşma dönemi yatmaktadır. Ebru Deniz Ozan’ın “Gülme Sırası Bizde” adıyla yayınlanan eserinde 1970’li yılların sonuna doğru neo liberal politikaların etkisi “sermaye sınıfı çıkar örgütleri adı altında iktisadi, siyasal her tür soruna ilişkin fikirlerini açıklayarak pozisyon alıyorlar. Sınıfsal dengenin sermaye kesimi lehine iyice bozulduğu ve egemen olmayan sınıfların neredeyse dışarda bırakıldığı bu dönemde sermaye sınıfının etkinliğinin artması kaçınılmazdır” denilerek kaleme alınmıştır(Ozan, 2012, s. 21). 1970’li yıllarda kapitalist ülkelerde yaşanan ekonomik krize Türkiye’de bir de yükselen sınıflar arasında yaşanan sınıf mücadelesi eklenmiştir. İşte bu ekonomik ve siyasal mücadelelerin toplamı üzerine inşa edilen kriz, AET üyeliği konusunda su yüzüne çıkmıştır.

Hükümete karşı yıllarca biriken söylemler, 1970’li yıllarda dünyada ekonomik krizin sonrasında artan liberal politikalar sayesinde özgürce ortaya dökülürken, siyasal süreci darbeyle önleyecek kadar güçlenmiştir. Sermayenin bu süreçte öne sürdüğü gerekçe ise AET üyeliği için verilen mücadelenin, siyasi idare tarafından hiçe sayılmasıdır. Bu gerekçenin ne kadar doğru olduğunun anlaşılması için TÜSİAD’ın AET üyeliği için yaptığı lobi çalışmalarını ele almak gerekmektedir.

152