• Sonuç bulunamadı

Üç kıtada bulunan toprakları, yüzyıl sonunda yaklaşık otuz milyon olan nüfusuyla

137

önceki dönemin zayıf bir kopyası olarak bir dünya gücü olmayı sürdürmeye devam eden

138

Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılı, II. Viyana Kuşatması (1683)’ndan Karlofça Antlaşması (26 Ocak 1699)’na kadar süren, önemli toprak kayıplarının yaşandığı uzun bir savaş döneminin ardından başlamıştır. Felaket seneleri adlandırması yapılan

139

ve imparatorluk için bir kırılma ya da dönüm noktası kabul edilen bu uzun savaş dönemi,

140

18. yüzyılın şekillenmesinde de köşe taşı görevi görmektedir.

Bu anlamda dönemin ilk etkisini, yüzyılın geri kalanında gerek merkezde gerekse taşrada imparatorluğun sık sık karşılaşacağı, toplumun değişik kesimlerinden birçok aktörün bir araya geldiği farklı karakterdeki isyanların öncülü sayılabilecek 1703 İsyanı (Edirne Vakası)'nda görmek mümkündür. Gürcistan seferine gönderilmek istenen cebecilerin birikmiş aylıklarının ödenmesi talebiyle başlayan isyan,

141

dönemle bağlantısı yokmuş gibi gözükse de, aslında 1683’den itibaren devam eden sancılı süreç ile Sultan II.

Mustafa (1695-1703) ve Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin yakınlıklarının doğurduğu hoşnutsuzlukların birleşiminden oluşan doğal bir patlamadır. Çünkü basit bir olay şeklinde başlayan isyan, zamanla, rahatsızlıklarını dile getirmek isteyen asker, ulema, tüccar gibi çeşitli çıkar gruplarının eklemlendiği kolektif bir harekete dönüşmüştür.

142

Bu kolektif

137 B. McGowan, “Ayanlar Çağı (1699-1812)”, s. 769.

138 Abraham Marcus, Modernliğin Eşiğinde Bir Osmanlı Şehri Halep, Küre Yay., İstanbul 2013, s. 34.

139 Felaket seneleri adlandırması için bkz.: Ahmet Refik Altınay, Osmanlı’nın Felaket Seneleri (1683-1699) İkinci Viyana Bozgunu’ndan Karlofça Antlaşması’na Kadar, İlgi Kültür Sanat Yay., İstanbul 2015.

140 Karlofça Antlaşması'nın nokta koyduğu bu uzun savaş dönemi, imzalanan antlaşma ile birlikte, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk kez toprak genişlemesinde sınırlarını gördüğü ve Avrupalıları eşit kabul etmek zorunda kalarak, onlar karşısında yenileşmenin mutlak bir gereklilik olduğunun anlaşıldığı bir dönüm noktası olarak kabul görmektedir. Bkz.: Halil İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar IV Ayanlar, Tanzimat, Meşrutiyet, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2016, s. 3-4; V.

Aksan, ...Ahmed Resmi Efendi, s. 7, 25.

141 Rıfa'at Ali Abou-Elhaj, 1703 İsyanı Osmanlı Siyasasının Yapısı, Tan Yay., Ankara 2011, s. 31.

142 M. Kunt, "Siyasal Tarih", s. 49; Caroline Finkel, Rüyadan İmparatorluğa Osmanlı: Osmanlı İmparatorluğu’nun Öyküsü 1300-1923, Timaş Yay., İstanbul 2012, s. 293-294. R. Abou-Elhaj’a göre bu isyan, Köprülü hizbiyle Şeyhülislam Feyzullah Efendi hizbi arasında hükümete kimlerin dahil olacağıyla ilgili ihtilafın barışçıl şekilde çözülememesi sonucu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu hareket, Osmanlı

43

hareket, Şeyhülislam Feyzullah Efendi’nin katli ve Sultan II. Mustafa’nın tahtan indirilerek yerine III. Ahmed (1703-1730)’in geçirilmesiyle son bulmuştur.

143

Böyle bir dönemin ardından tahta geçen III. Ahmed’in öncelikli amacı, genel durumu kontrol altına alarak, zedelenmiş olan hükümdarlık otoritesini yeniden kurabilmekti.

144

Bunu sağladıktan sonra ise III. Ahmed, devlet idaresini vezirlerin eline bırakarak, Karlofça sonrası başlayan barış yanlısı politikayı sürdürmeye çalıştı.

145

Ancak bu, hem savaş yanlısı devlet adamlarının artan baskısı hem de Poltava Savaşı’nda (9 Temmuz 1709) Ruslara yenilerek Osmanlı topraklarına sığınan İsveç Kralı sayesinde pek mümkün olamadı.

146

Kaçınılmaz bir şekilde Rusya’ya karşı savaş ilan eden (1710) imparatorluk, savaş sonunda imzalanan Prut Antlaşması (23 Temmuz 1711) ile Azak’ı geri alarak, istemeyerek girdiği savaştan kârlı çıktı. Fakat bu kısa kâr, Rusya'yla çok uzun sürecek düşmanlığı harekete geçirdiğinden, yarardan ziyade imparatorluğa zarar verdi.

Bu kısa kârın zararını yüzyılın ikinci yarısında görecek olan imparatorluk, başarıyla sonuçlanan Prut seferinin arttırdığı fetihçi ruhla oklarını Mora’ya çevirerek Venedik’e savaş ilan etti (1714).

147

Başlangıçta Venedik karşısında önemli başarılar kazanılmakla birlikte, Avusturya’nın savaşa dahil olması imparatorluğu zor durumda bıraktı. İki cephede savaşmak durumunda kalan Osmanlı İmparatorluğu, Petrovaradin'de yenilişinin

siyasasının iki alt yapısını oluşturan vezir/paşa kapılarıyla ulemanın hakimiyetini pekiştirerek, adem-i merkeziyetçiliğin yolunu açmıştır. Bkz.: R. Abou-Elhaj, 1703 İsyanı..., s. 133, 138. K. Barkey ise bu hareketi, dikey hami-yanaşma ilişkileri ile yatay sadakat-dahil olma bağlarından oluşan farklı grup ağlarının bir araya gelerek kesintisiz bir çekişme içine girdikleri ilk ciddi muhalefet dönemi olarak tanımlamaktadır.

Bkz.: K. Barkey, Farklılıklar İmparatorluğu..., s. 283.

143 R. Abou-Elhaj, 1703 İsyanı..., s. 119, 121.

144 M. Kunt, "Siyasal Tarih", s. 53.

145 S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, c. I, s. 281; M. Kunt, "Siyasal Tarih", s. 54.

146 İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, TTK, Ankara 1995, s. 47-75; M. Kunt, “Siyasal Tarih”, s.

55; S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 282; Virginia Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk Osmanlı Harpleri 1700-1870, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2011, s. 96-97.

147 Bu savaşın ilanında sadrazam Silahtar Damat Ali Paşa (1713-1716) ve onun gibi savaş yanlısı devlet adamları etkin rol oynamıştır. Bu düşünce ve dönemle ilgili bkz. S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 284;

Robert Mantran, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devleti: Avrupa Baskısı”, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi I Kuruluş ve Yükseliş Yılları, Edt.: Robert Mantran, Alkım Yay., İstanbul 2007, s. 315; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 97-146; V. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk..., s. 106-111.

44

ardından 21 Temmuz 1718’de hem Venedik hem de Avusturya ile Pasarofça Antlaşması’nı imzaladı. Pasarofça Antlaşması’yla Mora’nın Osmanlıya geçmesi, bir anlamda imparatorluğun topraklarını geri alma beklentisini karşılamıştı. Ancak başta Belgrad olmak üzere Kuzey Sırbistan, Temeşvar, Batı Eflak gibi daha fazla toprağın Avusturya’ya terk edilmesi, bu umutların tükendiğinin açık göstergesidir.

148

Dolayısıyla Pasarofça, III. Ahmed’in tahta geçtiğinden itibaren barış ve statükonun sürdürülmesi noktasındaki arzusunun gerçekleşeceği bir dönemin de başlangıcı olmuştur.

Lale Devri olarak adlandırılan bu dönem, pek çok tarihçinin de belirttiği gibi, zevk ve safa dönemi olmasından daha öte, yenileşme çabalarının görüldüğü, Batı ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin geliştirildiği bir zaman dilimini ifade eder.

149

Nevşehirli Damad İbrahim Paşa (1718-1730)'nın uzun yıllar sadarette kaldığı bu yenileşme dönemi, İran savaşlarının

150

neden olduğu artan toplumsal ve ekonomik gerilimlerin bir sonucu olan Patrona Halil İsyanı (1730) ile sonlanır. K. Barkey’in “boylarını aşan savaş vergileri dolayısıyla ekonomik açıdan zayıflayan kitlelerin müsrif bir devlete karşı giriştikleri

148 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 140-146; Abdülkadir Özcan, “Pasarofça Antlaşması”, DİA, c. 34, İstanbul 2007, s. 177-181.

149 Bu dönemle ilgili geniş bilgi için bkz.: A. R. Altınay, Lâle Devri (1718-1730); S. Karahasanoğlu, A Tulip Age Legend...; Abdülkadir Özcan, "Lale Devri", DİA, c. 27, Ankara 2003, s. 81-84. Bu dönemin önemli gelişmelerinden biri olan matbaa ile ilgili bkz.: Orlin Sabev, İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni, Yeditepe Yay., İstanbul 2013. Yönetici elit ve toplumda yaşanan değişim veçheleri için bkz.: Tülay Artan, "18. Yüzyıl Başlarında Yönetici Elitin Saltanatın Meşruiyet Arayışına Katılımı", Toplum ve Bilim, 83, 1999/2000, s. 292-322. Tarih yazımında Lale Devri algıları ve bu algıların değerlendirmeleri için bkz.: Can Erimtan, Ottoman Looking West? The Origins of the Tulip Age and Its Development in Modern Turkey, Tauris Academic Studies, London/Newyork 2008; Selim Karahasanoğlu, “Osmanlı Tarih Yazımında Lale Devri’: Eleştirel Bir Değerlendirme,” Tarih ve Toplum: Yeni Yaklaşımlar, 7, 2008, s. 129-144; aynı yazar, "İstanbul'un Lale Devri mi? Tarih ve Tarih Yazımı", Tarih İçinde İstanbul Uluslararası Sempozyumu, Haz.: Davut Hut-Zekeriya Kurşun-Ahmet Kavas, İstanbul 2011, s. 427-463; Feridun M.

Emecen, “Matruşka’nın Küçük Parçası: Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Dönemi ve “Lale Devri” Meselesi Üzerine Bir Değerlendirme”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, S. 52, İstanbul 2018, s. 79-98.

150 İran'la 1722'de başlayan ve aralıklarla 1746 yılına kadar süren bu savaşlarla ilgili bkz.: İsmail H.

Uzunçarşılı, “XVIII. Asırda Osmanlı-İran Münasebetleri”, Türkler, c. 12, Ankara 2002, s. 512-524; İlker Külbilge, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı-İran Siyasi İlişkileri (1703-1747), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2010; Serdar Genç, Lale Devrinde Savaş İran Seferlerinde Organizasyon ve Lojistik, Kitap Yayınevi, İstanbul 2013.

45

önemli bir sınıf hareketi” olarak değerlendirdiği

151

bu isyanda da, savaşın etkilerinin yanı sıra, 1703 isyanında olduğu gibi, sultanın tek bir kişiye bağımlı oluşunun da rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla nüfuz elde etmek isteyen hiziplerin bu seferki kurbanı, Şeyhülislam Feyzullah Efendi yerine Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’dır. Ayrıca III.

Ahmed'in kendisi de bir isyanla oturduğu tahtını, yine bir isyanla, yeğeni I. Mahmud'a (1730-1754) bırakmak zorunda kalır.

152

Etkileri daha sonraki yıllarda da devam edecek olan

153

Patrona Halil İsyanı'nın yarattığı sağlıksız bir ortamda tahta geçen I. Mahmud'un ilk seneleri, bu isyanı bastırmakla geçer. Onun iktidarının büyük kısmını ise, İran, Avusturya ve Rusya’yla yapılan savaşlar oluşturur. İmparatorluk, 1736'da başlayan Rusya-Avusturya savaşını Pasarofça ile kaybedilen toprakların geri alındığı Belgrad Antlaşması (18 Eylül 1739)'yla sonlandırırken, İran cephesinde çözüme 1746 yılında ulaşır.

154

Lale Devri'nde başlayan yenileşme çabalarını devam ettiren

155

I. Mahmud'un saltanatının geri kalan yılları, İstanbul'da baş gösteren, Darüssaade Ağası Moralı Beşir Ağa (1746-1752)

156

ile sarrafı Yakup Hovanesyan

157

ve birkaç adamının katliyle sonuçlanacak küçük çaplı

151 K. Barkey, Farklılıklar İmparatorluğu..., s. 288.

152 B. McGowan, “Ayanlar Çağı (1699-1812)”, s. 765.

153 Robert W. Olson, 1740 yılında İstanbul’da çıkan isyanın köklerini Patrona Halil İsyanı’na dayandırmaktadır. Bkz.: Robert W. Olson, “Jews, Janissaries, Esnaf and the Revolt of 1740 in Istanbul”, Journal of the Economic and Social History of the Orient, vol. 20/2, 1977, s. 185. Patrona Halil İsyanı sonrasında İstanbul’un yanı sıra Anadolu’nun birçok yerinde de isyan hareketleri meydana gelmiştir. Bkz.:

Uğur Kurtaran, Sultan Birinci Mahmud ve Dönemi (1730-1754), Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Konya 2012, s. 122.

154 S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 297-301; V. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk..., s. 111-128.

155 I. Mahmud dönemindeki yeniliklerin başında hiç kuşkusuz Fransız kökenli Humbaracı Ahmed Paşa (Kont Alexander Bonneval)’nın nezdinde yapılan askeri ıslahatlar gelmektedir. Bu ıslahatlar ve Humbaracı Ahmed Paşa hakkında bkz.: U. Kurtaran, Sultan Birinci Mahmud..., s. 159-166; Abdülkadir Özcan,

“Humbaracı Ahmed Paşa”, DİA, c. 18, İstanbul 1998, s. 351-353; Uğur Demir, Osmanlı Hizmetinde Bir Mühtedi Humbaracı Ahmed Paşa, Yeditepe Yay., İstanbul 2016.

156 Moralı Beşir Ağa ile ilgili bkz.: İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 333-334; Abdülkadir Özcan,

“Beşir Ağa, Moralı”, DİA, c. V, İstanbul 1992, s. 555-556; Jane Hathaway, Osmanlı Sarayı'nın En Ünlü Harem Ağası Hacı Beşir Ağa, Kitap Yayınevi, İstanbul 2014, s. 102-103.

157 Darüssaade Ağası Beşir Ağa'nın siyasi çıkarları ve bu çıkarlar doğrultusunda yaşanan mücadelelerin kurbanı olan sarraf Yakup Hovanesyan'ın çarpıcı hayat öyküsü ile ilgili bkz.: O. Jamgoçyan, Les Finances de l'Empire Ottoman..., s. 485-496; O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık…, s. 44-50; E.

Eldem, "İstanbul...", s. 200-214.

46

hareketlenmeler

158

dışında, barış içerisinde noktalanırken, taht, kardeşi III. Osman'a (1754-1757) ve akabinde III. Mustafa'ya (1757-1774) kalır.

I. Mahmud'un saltanatının son yıllarında başlayan ve taht değişikliklerine rağmen 1768'lere kadar devam eden bu görece uzun barış dönemi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Karlofça’dan itibaren savaşı ikinci plana iterek güç dengeleri tarafından belirlenen Avrupa diplomasisine eklemlenme çabalarının

159

bir ürünüdür. Bunda imparatorluğu çatışmalardan uzak tutmaya gayret gösteren sultanlar ile Koca Ragıb Mehmed Paşa (1757-1763) gibi efendilikten paşalığa

160

geçen devlet adamlarının

161

rolleri büyüktür.

158 Darüssaade Ağa'sı Beşir Ağa'nın I. Mahmud üzerinde sahip olduğu büyük nüfuzu dolayısıyla kazanmış olduğu, çeşitli kademelerden yönetici elitler (sadrazamlar, vezirler vb.), ulema sınıfı ve yeniçerilerin yer aldığı düşmanlarının çıkarmış oldukları bu hareketlenmelerin ilki, 1748 yılında İstanbul'da yaşanan kundakçılık olaylarında kendini göstermiştir. Bu ilk girişim, olaylara karışanların idam ettirilmesi ile sonuçlanırken; 1752'deki ikinci girişim, Beşir Ağa ile birlikte hazinedarı Süleyman Ağa, kethüdası Mehmed Efendi, sarrafı Yakup Hovanesyan'ın katli ve bazı adamlarının sürgün edilmesiyle sonuçlanmıştır.

Şem'dânî-Zâde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür'i't-Tevârih, c. I, Haz.: Münir Aktepe, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1976, s. 164-168; O. Jamgoçyan, Les Finances de l'Empire Ottoman..., s.

485-491; O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 45-48; E. Eldem, "İstanbul...", s. 208, 279; A. Özcan, “Beşir Ağa, Moralı”, s. 555-556. O. Jamgoçyan, Yakup Hovanesyan’la aynı dönemde Dzeron Amira adında bir darphane sarrafı ile Yakup Hovanesyan’la bağlantısı bulunan 10 sarrafın daha katledildiğini belirtir. Ancak arşiv belgeleri ve dönemin Osmanlı kronikleri bu konuda suskundur. Bkz.: O.

Jamgoçyan, a.g.e., s. 86, 182. H. Barsoumian ise, Dzeron Amira'nin katledilmekten ziyade öldüğünü belirtir. H. L. Barsoumian, ...Amiralar Sınıfı, s. 94.

159 M. Zilfi’ye göre Karlofça Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa güçleriyle ilişkilerinde savunmaya ve diplomasiye geçişin başlangıcıdır. Bkz.: Madeline C. Zilfi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Kölelik ve Kadınlar (1700-1840), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2018, s. 28. Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa devletleri arasındaki güç dengeleri siyasetine eklemlenmesi ve izlediği diplomatik yaklaşımla ilgili detaylı bilgi için bkz.: Fatih Yeşil, Bir Osmanlı Gözüyle Avrupa Siyasetinde Güç Oyunu -Avrupa’ya Mensûb Olan Mîzân-ı Umûr-ı Hâriciyye Beyânındadır-, Kitabevi Yay., İstanbul 2012; Uğur Demir, 1768 Savaşı Öncesi Osmanlı Diplomasisi (1755-1768), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2012. Reşat Kasaba, Osmanlının devletler arası sisteme tam olarak girmesinin, Avrupalılarla imzaladığı antlaşmaların niteliğinin 18. yüzyıldan itibaren değişmesi ve Osmanlı çıkarlarının yurt dışında temsil edilmesi için kurulan yapıyla mümkün olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda, ona göre, Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasındaki diplomatik ilişkilerin yeni bir biçim almasında 1739 Belgrad ve 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmaları önem arz etmektedir. Bkz.: R. Kasaba, ...Dünya Ekonomisi, s. 32-33.

160 N. Itkowitz, "18. Yüzyıl Osmanlı Gerçekleri", s. XXXIX-XLII.

161 Osmanlı siyasasında Amcazade Hüseyin Paşa ile başlayan kalem ehli devlet adamlarının değişen rolleri ve çarpıcı kariyer öyküleri hakkında birkaç örnek için bkz.: Selim Hilmi Özkan, Amcazade Hüseyin Paşa’nın Hayatı ve Faaliyetleri (1644-1702), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Isparta 2006; V. Aksan, ...Ahmed Resmi Efendi; Fatih Yeşil, Aydınlanma Çağında Bir Osmanlı Katibi Ebubekir Ratib Efendi (1750-1799), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2011; M.

Aydıner, Koca Râgıb Paşa....

47

Ayrıca Avrupalı devletlerin Avusturya Veraset (1740-1748) ve Yedi Yıl (1756-1763) savaşlarıyla meşgul oluşunun da etkisini unutmamak gerekir.

162

Ancak imparatorluğun sürdürmek için özen gösterdiği bu uzun barış dönemi, Rusya’nın Lehistan’a ve Osmanlı topraklarına olan müdahalesi nedeniyle 1768 yılında ilan edilen savaşla son bulur.

163

Doğu sorunu tartışmalarının başlangıcı olarak görülen bu yeni savaş dönemi

164

, öncekilere kıyasla, Osmanlı İmparatorluğu için ağır sonuçlar doğurmuştur. Bu tür ağır sonuçlar doğuran savaşlara imparatorluğun ilk yıllarından itibaren rastlanılsa da, devlet, askeri açıdan başarı elde etme şansını ancak bu döneme kadar koruyabilmiştir. Artık ivme, imparatorluğun Avrupalı düşmanları lehine işlemektedir. Bunda, savaş teknikleri açısından Avrupa’nın ilerleyişinin takip edilemediği uzun barış döneminin de etkisi vardır.

165

Kartal Bozgunu (1770), Çeşme Vakası (1771) ve Kırım’ın işgali bu etkinin küçük bir özetidir.

166

Muhsinzade Mehmed Paşa

167

ve diğer devlet adamlarının çabalarına rağmen, Mısır’da Bulutkapan Ali Bey, Akka’da Zahir Ömer, Mora’da Rumlar ve Arabistan’da Vehhabilerin çıkarmış oldukları isyanlarla

168

daha da karmaşıklaşan bu savaş dönemi, 21 Temmuz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’yla noktalanmıştır.

162 S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 301.

163 1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı ve sonrasındaki ilişkiler hakkında detaylı bilgi için bkz.: İ. H.

Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 351-471; V. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk..., s. 133-171.

164 Christoph K. Neumann, “Siyasi ve Diplomatik Gelişmeler”, Türkiye Tarihi 1603-1839 Geç Osmanlı İmparatorluğu, Edt.: Suriaya Faroqhi, Kitap Yayınevi, İstanbul 2011, s. 78.

165 V. Aksan, "Savaş ve Barış", s. 130.

166 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 375-427; S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 303-306;

V. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk..., s.149-171.

167 Muhsinzade Mehmed Paşa ve bu dönemdeki rolü hakkında bkz.: Yuzo Nagata, Muhsin-zâde Mehmed Paşa ve Âyânlık Müessesesi, Akademi Kitabevi, İzmir 1999; aynı yazar, “Muhsinzâde Mehmed Paşa”, DİA, c. 31, İstanbul 2006, s. 48-50.

168 Bu isyanlarla ilgili bkz.: İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 430-442; Y. Nagata, Muhsin-zâde Mehmed Paşa…, s. 55-94; Selda Güner, Osmanlı Arabistanı’nda Kıyam ve Tenkil Vehhâbî-Suûdîler (1744-1819), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2013; Birol Gündoğdu, Ottoman Constructions of the Morea Rebellion, 1770s: A Comprehensive Study of Ottoman Attitudes to the Greek Uprising, University of Toronto, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Toronto 2012; Cengiz Fedakar, “Mora İsyanı (1770)”, Abdülkadir Özcan’a Armağan Tarihin Peşinde Bir Ömür, Haz.: Hayrunnisa Alan, Ömer İşbilir vd., Kronik Yay., İstanbul 2018, s. 587-604; Thomas Philipp, Acre: The Rise and Fall of a Palestinian City, 1730-1831, Columbia University Press, New York 2001.

48

Kırım’ın bağımsızlığı dahil pek çok ağır şartlar içeren Küçük Kaynarca Antlaşması

169

, yaşanan kayıpların üzüntüsüyle hayatını kaybeden III. Mustafa'nın yerine tahta geçen I. Abdülhamid (1774-1789) tarafından kabul edilmek zorunda kalınmıştır. Bu zorunlu kabulleniş, özellikle askeri alanda imparatorluğun daha köklü reformlara ihtiyacı olduğunu açık bir şekilde gösterdiğinden, I. Abdülhamid'in öncelikli hedefi bu reformları gerçekleştirmek olmuştur.

170

Dolayısıyla bu amaç uğruna, başta Baron de Tott olmak üzere Avrupa'dan birçok yabancı uzman getirtilmiştir. Yabancı uzmanların yanı sıra, Halil Hamid Paşa (1783-1785) ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa gibi reformist devlet adamları da bu doğrultuda hizmet etmişlerdir.

171

Ancak Avrupa tarzı ıslahatlar, III. Selim ve II. Mahmud (1808-1839)’un şahsında tam anlamını bulacaktır.

172

Reform girişimleri dışında I. Abdülhamid, ilişki ağını inceleyeceğimiz sarraflardan biri olan Sakızlı Dimitri

173

ve Mısır sarrafı Artin'in de

174

müdahil olduğu, İşkodra mutasarrıfı Kara Mahmud Paşa

175

ile Mısır’ın Memlük beylerinden olan İbrahim ve Murad beylerin

176

169 Küçük Kaynarca Antlaşması’nın Osmanlı için en ağır şartı, muhtemelen, Kırım’ın bağımsızlığının kabulüdür. Bağımsızlığın ardından 1779 yılında Rus topraklarına katılan Kırım’ın ilhakını Osmanlı İmparatorluğu, 9 Ocak 1784’te imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi ile tanımıştır. Kırım dışında Küçük Kaynarca’nın bir diğer ağır şartı, imparatorluğun Rusya’ya 7.5 milyon kuruş savaş tazminatı ödemek zorunda bırakılmasıdır. Antlaşma maddeleri ve Kırım’ın bağımsızlık süreci hakkında bkz.: Osman Köse, 1774 Küçük Kaynarca Andlaşması: Oluşumu-Tahlili-Tatbiki, TTK, Ankara 2006, s. 112-357.

170 Bu ıslahat girişimleri ile ilgili bkz.: Fikret Sarıcaoğlu, Kendi Kaleminden Bir Padişahın Portresi Sultan I. Abdülhamid (1774-1789), TATAV Yay., İstanbul 2001, s. 188-201.

171 S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 307-308, 311-314.

172 B. McGowan, “Ayanlar Çağı (1699-1812)”, s. 766-767; V. Aksan, "Savaş ve Barış", s. 141.

173 Sakızlı Dimitri, İşkodra mutasarrıfı Kara Mahmud Paşa'nın isyanına sarrafı olduğu Büyük Esma Sultan'ın kapı çukadarı Said Ağa ve mutasarrıfı Osman Efendi ile birlikte katılmıştır. Ahmed Cevdet onların bu isyana katılışlarını, Esma Sultan'ın bölgede çok sayıda mukataasının olmasına bağlar. Bkz.: Ali Osman Çınar, Mehmed Emin Edîb Efendi'nin Hayatı ve Târîhi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1999, s. 53; Ahmed Cevdet, Tarih-i Cevdet, c. 4, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet 1309, s. 92.

174 Sarraf Artin, Mısır'ın Memlük beylerinden olan İbrahim ve Murad beylerin isyanı sırasında bazı yazışmalar yapmakla suçlanmaktadır. Yaptığı yazışmaların ortaya çıkması nedeniyle, devlete ihanetten 1790 yılında idam edilir. Geniş bilgi için bkz.: Ahmed Cavid, Hadîka-i Vekâyi‘, Haz.: Adnan Baycar, TTK, Ankara 1998, s. 47, 58;

HAT. 192/9368; HAT. 273/16089; O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 182.

175 İşkodra mutasarrıfı Kara Mahmud Paşa 1785 yılında isyan etmiş ve İstanbul'u epey uğraştırmıştır. Bkz.:

İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 615-618; F. Sarıcaoğlu, ...Sultan I. Abdülhamid, s. 186.

176 Mısır’ın Memlük beylerinden olan İbrahim ve Murad beylerin isyanının temeli, Aleviyye ve Muhammediyye hizipleri arasında Mısır'ın iktisadi kaynaklarını kontrol etmek amacıyla yaşanan mücadelelere

49

çıkarmış oldukları isyanlarla da uğraşmıştır. İmparatorluğu uzun süre meşgul eden bu isyanlar tam olarak bastırılmadan yeni bir Rusya-Avusturya (1787-1792) savaşı kapıda belirir.

177

Ancak I. Abdülhamid savaşın sonunu getiremeyecektir. O da III. Mustafa gibi üzüntüsünden hayatını kaybederek tahtı III. Selim (1789-1807)'e bırakır.

178

Dünya tarihinde önemli bir dönüm noktası olan Fransız İhtilali'yle aynı dönemde tahta geçen III. Selim, öncelikle, savaş ve barışın artık onlarsız mümkün olmadığı Avrupalı müttefiklerinin

179

girişimiyle imzalanan Ziştovi (3 Ağustos 1791) ve Yaş (10 Ocak 1792) antlaşmalarıyla yarım kalan savaşı bitirir. Savaşın bitişi, yeni bir reform döneminin de başlangıcıdır. Nizam-ı Cedid olarak adlandırılan bu yeni dönem, Avrupa'yı yakından tanıma açısından kurulan daimî elçiliklerin yanı sıra, ordu ve idarede yapılacak birçok yeniliği de bünyesinde barındırmaktadır. Ancak bu yenilikler, Napolyon Bonapart'ın Mısır'ı işgali (1798) ve diğer siyasi gelişmelerin gölgesinde

180

, yeniçeri ocağı ve müttefikleri olan yenilik karşıtı tutucu çevrelerin çıkarmış oldukları, 1808'de imzalanan "Sened-i İttifak"la

dayanmaktadır. 1779 yılından itibaren Muhammediyye grubunun üstün gelmesiyle birlikte, bu hizipten olan İbrahim ve Murad beyler, aralarında anlaşmazlıklar çıkmasına rağmen, Mısır'ın yönetimini ortak yürütmeye başlamışlardır. Kontrolü ele geçiren beyler, devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyerek, Mısır'ın Osmanlı devleti ile olan bağlarını koparmaya çalışmışlardır. Bu bağlamda Mısır’ın bağımsızlığına yardımcı olmaları için, 1783 yılında İskenderiye, Dimyat ve Reşid’de askeri üsler verilmesi karşılığında Rusya’nın desteğine başvurmuş olan İbrahim ve Murad beyler, 1785 yılında da Fransa ile bir ticaret anlaşması imzalamışlardır. İbrahim ve Murad beylerin bu girişimlerini cezalandırmak amacıyla devlet, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’yı bölgeye göndermiştir. Asi beylerin kontrol altına alınmasıyla, problem kısa bir süre çözüme kavuşmuş gibi gözükse de, Mısır'ın bu durumu Fransa’nın bölgeyi işgaline kadar sürmüştür. Geniş bilgi için bkz.: İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. 4/1, s. 509-518, 603-605; Necmi Ülker, "XVIII. yüzyılda Mısır ve Cezayirli Hasan Paşa’nın Mısır Seferi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 9/1 (1994), s. 1-30; Selda Güner, "Mısır'ın Son Memlük Beyleri (1801-1806), Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, 22 (2015), s. 231-235.

177 V. Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk..., s. 171-184; S. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu…, s. 306-314.

178 F. Sarıcaoğlu, ...Sultan I. Abdülhamid, s. 34-37.

179 B. McGowan, “Ayanlar Çağı (1699-1812)”, s. 767.

180 III. Selim döneminde yaşanan gelişmeler ve yapılan yeniliklerle ilgili detaylı bilgi için bkz.: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c. 5, TTK, Ankara 2007, s. 1-83; Stanford J. Shaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, Kapı Yay., İstanbul 2008; Seyfi Kenan (Edt.), Nizâm-ı Kâdîmden Nizâm-ı Cedîd'e III. Selim ve Dönemi, İSAM Yay., İstanbul 2010; Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, YKY, İstanbul 2008, s. 91-132.

50

"imparatorluğun ortakları"na

181

dönüşen taşra elitlerinin bastıracağı, Kabakçı Mustafa

İsyanı (1807)'yla sonlanır.

182

Bu sonlanış, uzun bir savaş döneminin ardından bir isyanla

başlayan ve yine bir isyanla 18. yüzyılın noktalanacağı haberini verirken, aynı zamanda,

imparatorluk için daha büyük değişimlerin yaşanacağı ve Batı etkisinin daha çok

hissedileceği yeni bir dönemi de müjdelemektedir.