• Sonuç bulunamadı

Sarraf, Arapça bir kelime olup, altını gümüş karşılığında satmak anlamındaki “sarf”

sözcüğünden türemiş ve dolayısıyla bu işi meslek

350

edinenlere de sarraf denilmiştir.

351

Bu bağlamda sarraflar, madeni ve kâğıt paraları değiştiren, bozan, tahvil alışverişi yapan, faizle para veren bir esnaf zümresi olarak literatüre geçmiştir.

352

Onların yaptıkları işler doğrultusunda aldıkları ücret ise “sarrafiye” şeklinde zikredilmiştir.

353

350 Sarraflık, 16. yüzyıla ait astroloji ile ilgili bir el yazmasında güneşin temsil ettiği meslekler arasında zikredilmiştir. Bkz.: Özden Süslü-Nur Urfalıoğlu, “Bir Osmanlı El Yazmasına Göre XVI. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Meslekler”, 38. ICANAS Bildiriler, c. VI, Ankara 2012, s. 2869-2870.

351 Osmanlı öncesi dönemde sarraf karşılığında, sayraf, sayrafi, nakkad gibi kelimeler de kullanılmıştır.

Ayrıca cehbez de sarraf olarak zikredilmektedir. Bunlara İtalyanca kökenli banker kelimesini de ilave etmek gerekir. Sarrafların banker olarak adlandırılması, onların, Ortaçağ’da pazaryerlerinde paraları tartmak, bozmak ve değiştirmek işlemini yaparken bir bank üzerinde oturmalarından kaynaklıdır. Ancak bu kelime, Batı’da banka sahibi veya bankacı olarak anlam kazanırken, Osmanlı döneminde büyük sermaye sahibi kişileri vurgulamak için kullanılmıştır. Bkz.: N. Bozkurt, “Sarraflık”, s. 162; H. Köse, 140 Numaralı Darphane Defteri..., s. 4-5; B. Çelik, ...Sarraflık Faaliyetleri, s. 12-13; Bilal Aybakan, “Sarf”, DİA, c. 36, İstanbul 2009, s. 137-140; Celal Yeniçeri, “Cehbez”, DİA, c. 7, İstanbul 1993, s. 222-223; B. Üsdiken, Pera ve Beyoğlu'nda Bankalar..., s. 115; M. Oğlakçı, …Baltazzi (Baltacı) Ailesi Örneği, s. 53.

352 Y. Cezar, sarrafın, 18. yüzyıl öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda bugünküyle aynı anlamda, yani para değişimi işini yapan ya da altın ve gümüş ticaretiyle ilgilenen kişi olarak geçtiğini, ancak 18. yüzyıldan itibaren anlamının değişmeye başladığını belirtmektedir. Artık bu tarihten itibaren sarraflar, sıradan bir kuyumcu ve para değiştiriciden çok, resmî kurumların önemli aktörleri haline gelmişlerdir. Bkz.: Y. Cezar,

“The Role of the Sarrafs...”, s. 61-62. O. Jamgoçyan ise, sarrafın, para ile ilgili etkinliklere ilişkin bir sözcük olduğunu vurgulamakta ve avuçlarının içindeki bakır ve gümüş paralarla sokaklarda gezerek para değişimi yapanlar, tefecilik yapan para tacirleri, vergi genel mültezimi, han ve bedestenlerdeki küçük dükkânlarında oturan sarraflar da dahil hepsinin bu isimle anıldığını belirtmektedir. İlaveten ona göre bu sözcük, para uzmanı, madeni paraların bileşimine garanti veren ve tedavüldeki parayı sanki diğer birçok işle “denetleme hakkı”na sahip olan otorite gibi anlamları da içermektedir. Bkz.: O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 26. M. Aydıner, sarrafın sarf eden, harcayan, bir başkası adına para ile iş gören veya gördüren gibi manalar taşımakla birlikte, o zamanlarda, aynı zamanda bankerlik, finansörlük vb. gibi fonksiyonları da icra eden bir mesleğin adı olduğunu belirtmektedir. Ona göre sarraflar, genelde kuyumcu kökenli olup, değerli taş ticareti yanında daha çok para alışverişi ile uğraşan, adeta bir para eksperidir. Bkz.: M. Aydıner,

“...Osmanlı Ermenileri ve Bazı Önemli Sîmâlar”, s. 186. A. Yaycıoğlu’na göre ise sarraf, hıfzedilen parayı piyasada çeviren, döndüren, işleten, kullanıma süren, günümüz bankacılık tabiri ile likidite sağlayan, parayı akışkan kılan kişi olarak düşünülmelidir. Bkz.: A. Yaycıoğlu, “Perdenin Arkasındakiler…”, s. 378.

353 A. Şahiner, sarrafların almış oldukları sarrafiye miktarının 1758 yılında her 1 kuruşta 1 akçe olduğunu zikreder. Ö. F. Bölükbaşı’na göre ise sarrafiye miktarı, 1774 yılına kadar kese başına 2 kuruş iken, bu tarihten sonra kese başına 3 kuruşa çıkmıştır. B. Çelik de sarrafların 1857 yılında %2,5 kuruşluk sarrafiye ile para bozmayı az bulduklarını dile getirir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 54; Ö. F.

Bölükbaşı, ...Darbhâne-i Âmire, s. 90; aynı yazar, "İstanbul Sarrafları...", s. 22-23; B. Çelik, ...Sarraflık Faaliyetleri, s. 12-13, 32. Sarrafiye ile ilgili ayrıca bkz.: Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. III, İstanbul 1983, s. 131; H. Köse, 140 Numaralı Darphane Defteri..., s. 4-5.

88

Bir meslek erbabı olarak kökenleri Antik Yunan ve Roma’ya dayanan uzun bir tarihi geçmişe sahip olan sarraflar,

354

12. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yerlerini yavaş yavaş bankalara devretmiş olsalar da,

355

İslam dünyasının “bankasız bankerler”i

356

olarak 19.

yüzyılın ortalarına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.

357

Bu doğrultuda, İslam dünyasının bir parçasını teşkil eden Osmanlı İmparatorluğu’nda da sarraflar faaliyet göstermiştir.

Belgelerde “sarrâf tâ’ifesi”, “tâ’ife-i sarrâfân” ya da “esnâf-ı sarrâfân” olarak zikredilen

358

bu meslek zümresinin imparatorluk sahnesinde ne zaman yer almaya başladıkları konusunda bir netlik yoktur.

359

Buna karşın, 15. yüzyıldan itibaren kaynaklarda görünür oldukları muhakkaktır. Zira dönemin kanunnamelerinde ziyadesiyle sarraflara atıfta bulunulmaktadır.

360

Onların ortaya çıkışları ise, Osmanlı sikkelerinin yanı sıra, değişik isim ve ayarda, çok sayıda farklı para türünün dolaşımda olması faktörüne bağlıdır.

361

354 Sarrafların tarihi kökenleri hakkında bkz.: N. Bozkurt, “Sarraflık”, s. 163; H. Köse, a.g.t., s. 5-7; B.

Üsdiken, Pera ve Beyoğlu'nda Bankalar..., s. 15-24.

355 Modern anlamda tarihte ilk banka kabul edilen kurum 1157 yılında Venedik’te kurulmuştur.

Bankacılığın gelişimi hakkında geniş bilgi için bkz.: H. Al, Tanzimat Dönemi Bankacılık..., s. 1-11;

Üsdiken, a.g.e., s. 15-31; Ü. S. Serdaroğlu, Osmanlı Devleti’nde İlk Banka..., s. 48-50.

356 “Bankasız bankerler” tanımı için bkz.: Abraham L. Udovitch, “Bankers without Banks: Commerce, Banking and Society in the Islamic World of the Middle Ages”, The Dawn of Modern Banking, Yale University Press, New Haven 1979’dan ayrı basım, Princeton University 1981, s. 255-273.

357 N. Koyuncu, “Cehbez” maddesinden yola çıkarak, İslam dünyasında sarrafların banker sıfatıyla ortaya çıkışının Abbasiler döneminde gerçekleştiğini belirtmektedir. Bkz.: N. Koyuncu, "...Sarrafların Mültezimlere Kefilliği", s. 301. A. Özdal’ın görüşleri de Koyuncu ile aynı doğrultudadır. Ona göre, her ne kadar bankacılığın temellerinin İtalyan kentlerinde atıldığına dair bir fenomen bulunsa da, gerçekte, bahsedilen dönemlerden birkaç yüzyıl öncesinde bankacılık kurumu sarraflık ve cehbezlik adı altında İslam dünyasında oluşmuştur. Bkz.: Ahmet N. Özdal, “Ortaçağ İslam Dünyasında Bankacılık Faaliyetleri”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, s. 55, 2015, s. 189-196.

358 C.DRB. 55/2714, 63/3116; MAD.d. 9742, s. 90, 310, 316.

359 Sarrafların ilk paranın darbına paralel bir şekilde ortaya çıktıkları üzerinde duranlar olduğu gibi, İstanbul’un fethi sonrası dönemde ortaya çıkmış olabileceklerini varsayanlar da bulunmaktadır. Bkz.: N.

Sevgen, “Nasıl Sömürüldük?”, S. 13, s. 46-59; S. 16, s. 58; H. Kazgan, …İstanbul Borsası, s. 25-28; Y. Cezar,

“...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 179; H. Köse, 140 Numaralı Darphane Defteri..., s. 7; S. Uluışık, ...Mıgırdıç Cezayirliyan, s. 40; G. Eken, “...Ankaralı Sarraf Esnafı...”, s. 14; C. Çetin, Baltazzi Ailesi…, s. 60;

M. Z. Köse, “Galata’da Ermeni Sarraflar...”, s. 74, 78; C. T. Emir, An Analysis of Sarrafs…, s. V.

360 Robert Anhegger-Halil İnalcık, Kânûnnâme-i Sultânî Ber Mûceb-i ‘Örf-i ‘Osmânî II. Mehmed ve II.

Bayezid Devirlerine Ait Yasaknâme ve Kânûnnâmeler, TTK, Ankara 2000, s. 3, 4, 13, 14, 17, 22, 23, 67, 82, 83; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, c. 1, Fey Vakfı Yay., İstanbul 1990, s. 402, 404, 442, 482, 501, 533, 535.

361 A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 163; aynı yazar, Para Pul Oldu..., s. 33.

89

Bu faktör çerçevesinde sarrafların temel fonksiyonu, para bozmak ve değiştirmek olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ancak sarrafların fonksiyonları sadece bununla sınırlı değildir.

362

Değişik paraları alıp satmanın yanı sıra, ki bu onlar için önemli bir kazanç kapısıdır, para nakli ve muhafazası, gayrimenkul alım satımına aracılık, devlet adamlarının finans işlerini yürütme, onlara borç verme, madenler, gümrükler, darphane vb. çeşitli kurumlar ile 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özellikle de savaş dönemlerinde, kısa vadeli borçlarla hazineyi finanse etme gibi pek çok farklı fonksiyonları da bulunmaktadır.

363

Bunlara, iç ve dış ticaretle birlikte,

364

poliçecilik ve finansman temini noktasında en etkili oldukları alan olan iltizam ve malikane sektöründe oynamış oldukları rolleri

365

de eklemek gerekir. Ayrıca diplomatik müzakerelerdeki arabuluculuklarını da hesaba katmak lazımdır.

366

362 Ü. Serdaroğlu, H. Al’ın gayrimüslim unsurların temel faaliyet alanı olarak saydığı, ticaret, kambiyo (para değişimi), ikrazat (ödünç para verme) ve iltizamı (vergi toplayıcılığı), Osmanlı’da sarraf ve bankerlerin faaliyet gösterdikleri dört temel alan olarak sayar. Bkz.: H. Al, Tanzimat Dönemi Bankacılık..., s. 20; Ü. S.

Serdaroğlu, Osmanlı Devleti’nde İlk Banka..., s. 46. H. Al ve Ş. K. Akar göre ise sarrafların iki temel faaliyet alanı bulunmaktadır. Birincisi kamu maliyesi ile ilgili olarak cizyedar ve mültezim gruplarına hizmet vermek, ikinci ise, halkın para değişim ihtiyacını güvenli bir şekilde yerine getirmek. Bu iki temel alan dışında ise sarraflar, toplumun kredi ihtiyacını karşılayan finansal aracılardır. Aynı zamanda sarraflar, yoğun olarak ticaretle de uğraşmaktadır. Bkz.: Hüseyin Al-Şevket Kamil Akar, “Osmanlı Dönemi İstanbul’unda Finans”, Antik Çağlardan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, c. VI, Edt.: Coşkun Yılmaz, İstanbul 2015, s. 274.

363 Sarrafların fonksiyonlarıyla ilgili geniş bilgi için bkz.: A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 163-164; S. Kaya,

…Osmanlı Toplumunda Kredi, s. 45-55; Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 19; A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 10, 24-43; Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 196-206; aynı yazar,

“The Role of the Sarrafs...”, s. 61-62.

364 A. Şahiner, özellikle 18. yüzyıl ve sonrasında dış ticaret ve uluslararası bağlantıların en zengin sarrafların elinde olduğunu belirtmekte, ancak onların Avrupa ve Asya’nın birçok bölgesine yayılmasının 19. yüzyılın başlarında gerçekleştiğini dile getirmektedir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 26. A. Deniz ve O. Kızılkaya ise, sarrafların iç ticaretteki etkili konumlarının, dış ticareti de doğrudan etkilediğini ve Osmanlı Devleti’nin dış ticaretinin yönlendirilmesinde sarraf ve bankerlerin söz sahibi konuma geldiklerini dile getirmektedir. Bkz.: A. Deniz-O. Kızılkaya, “…Sarrafların Ekonomiye Verdikleri Zararlar”, s. 341.

Sarrafların ticari etkinlikleri arasında esir ticareti de bulunmaktadır. Bununla ilgili bkz.: Fatma Sel Turhan, 18. Yüzyıl Osmanlı’da Savaş Esirleri, Vadi Yay., İstanbul 2018, s. 197-198.

365 H. Kazgan, bankerlerin önemli fonksiyonlarından birinin mültezimlik olduğunu belirtmektedir. Bkz.: H.

Kazgan, Galata Bankerleri, s. 111. H. Al’a göre de sarraflar, mültezimleri finanse etmelerinin yanı sıra, doğrudan kendileri de mültezimlik yapmaktadır. Bkz.: H. Al, Tanzimat Dönemi Bankacılık..., s. 23. Abdullah Bay ise, sarrafların, İstanbul’da oturan memur, ulema, tüccar ile birlikte çoğunlukla açık arttırma yoluyla verilen mukataalara rağbet gösterdiğini vurgulamaktadır. Ayrıca o, malikane sisteminde açık arttırmayı kazananların, ayanların yanı sıra, daha çok sarrafların, tüccarların ve yüksek devlet memurlarının olduğunu beyan etmektedir. Bkz.: Abdullah Bay, Trabzon Eyaletinde Mütegallibe Hareketleri ve Âyanlık (1750-1850), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, Erzurum 2007, s. 66-67. J.

Akyüz de iltizam sisteminde istenen peşin ödemenin müzayede şartlarından biri haline gelmesi dolayısıyla askeri zümre mensuplarının elinde bulunan iltizamların, zamanla gayrimüslim sarrafların da aralarında yer aldığı yeni bir zümre ortaya çıkardığını dile getirmektedir. Bkz.: J. Akyüz, “…Şerif Paşa”, s. 24.

366 O. Jamgoçyan’a göre sarraflar, nazırlar ve devlet ricalinin tercümanıdır. Birçok dil bilmeleri ve Saray’ın onlara itimat etmelerinden dolayı, diplomatik müzakerelerde de yer almaktadır. Bununla ilgili Jamgoçyan, I. Mahmud’un sarraf Yagub Hovhannesyan’ı isyan etmiş olan Akka Şeyhi Zahir Ömer’i yola getirmekle görevlendirmesini örnek olarak vermektedir. Ayrıca 18. yüzyılda İsveç ile Babıali arasında yapılan yardım antlaşması müzakerelerinin Antoine de Murat ile Haremeyn sarrafı Abraham Sofyalıyan tarafından yürütüldüğünü dile getirmektedir. Bunlara, Ruslarla yapılan müzakerelerde baş aktör olan, Tirsiniklioğlu (Jamgoçyan, Tirsiniklioğlu’nu Tersanelioğlu şeklinde vermiştir) İsmail Ağa ve halefi Alemdar Mustafa Paşa’nın sarrafı Manuk Mirzayan ile diğer başka örnekleri de ilave etmektedir. Bkz.: O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 129-135. Manuk Mirzayan ve onun arabuluculuğu hakkında

90

Kamu ve özel olmak üzere iki ayrı, ancak birbiriyle bağlantılı bir şekilde yürüttükleri bu fonksiyonlarla,

367

hem devlet hem de toplumun farklı kesimleri için vazgeçilmez bir aktör haline gelen sarraflar,

368

genellikle Osmanlı tebaası Rum, Yahudi, Ermeni kişiler arasından çıkmıştır.

369

Ayrıca levanten zümresi de sarraflık yapmıştır.

370

ayrıca bkz.: A. Yaycıoğlu, Partners of the Empire…, s. 97-99, 130, 158, 167-168, 183-185, 191, 196, 232;

aynı yazar, “...Çatışma mı, Ortaklık mı?”, s. 571; A. Yıldız, Kenar Adamları ve Bendeleri...; S. Costache,

“From Ruscuk to Bessarabia...”, s. 23-43; S. Malhasyan-A. Yıldız, “...Manuk Mirzayan Bey”, s. 123-172.

367 A. Şahiner, Osmanlı İmparatorluğu’nda sarrafların finansal aktivitelerini kamu ve özel olarak adlandırılabilecek, iki ayrı, ancak birbiriyle bağlantılı kısma bölmektedir. Bunların ilki, doğrudan devletle, yani Osmanlı maliyesiyle ilgilidir. İkincisi ise, sarrafların yürüttükleri ticaret gibi diğer faaliyetleri içermektedir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 24-27. H. Köse de sarrafların doğrudan devlet ya da devlet görevlileri ile halk olmak üzere iki ana zümreyle iş yaptıklarını belirtmektedir. Bkz.: H. Köse, 140 Numaralı Darphane Defteri..., s. 27-29.

368 E. Eldem’e göre, sarrafların devlet maliyesiyle doğrudan yegâne bağlantısı, para bozmak ve düzenli biçimde imparatorluk darphanesine önceden anlaşılmış miktarda değerli metal temin etmektir. Dolaylı olarak ise sarraflar, yönetici sınıfa kredi vermekte ve böylece, her türlü mevki, iltizam ve gelir getirici diğer konumları satın almaktadır. Bunun karşılığında da onlar, devlet hazinesine çok ihtiyaç duyduğu parayı sağlamaktadır. Bu da sarrafları, kentin iktisadi kurumları için belirleyici olan finansal işleyişin ayrılmaz parçası haline getirmektedir. Bkz.: E. Eldem, "İstanbul...", s. 211-212. Y. Cezar ise sarrafların Osmanlı toplumunda önem kazanmalarının esas nedenini, özel ilişkilerinden ziyade, devletle olan, özellikle de darphane ve hazine gibi kurumlarla, bağlarından kaynaklandığını vurgulamaktadır. Daha önce de değindiğimiz gibi, Y. Cezar’a göre de sarraflar mali sistemin ayrılmaz bir parçasını teşkil etmektedir. Bkz.:

Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 179, 203-204.

369 N. Sevgen, ilk sarrafların Yahudi olduğunu ve daha sonraki süreçlerde sahneye Ermenilerin çıktığını belirtmektedir.

Bkz.: N. Sevgen, “Nasıl Sömürüldük?”, S. 13, s. 59. Ş. Pamuk’a göre, 15-16. yüzyıllarda İstanbul’da sadece özel kişilere değil devlete de kısa vadeli borç verebilen Rumlar ve Yahudiler kentin en büyük sarraflarıdır ve onların arasında da Paleologos, Kantakuzenos, Halkokondiles gibi tanınmış Bizans aile üyeleri de yer almaktadır. Bkz.: Ş. Pamuk, ...Paranın Tarihi, s. 87. M. Rozen, 16. yüzyıl başında İstanbul sarraflarının hemen hepsinin Yahudi olduğunu vurgular. Bkz.: M.

Rozen, İstanbul Yahudi Cemaati..., s. 229. M. Z. Köse ise 16. ve 17. yüzyıllarda sarrafların önemli bir kısmının Yahudi olduğu kanısındadır. Bkz.: M. Z. Köse, “Galata’da Ermeni Sarraflar...”, s. 80. A. Şahiner ise, İstanbul’daki sarrafların hepsinin gayrimüslim olduğunu ve bunların yaklaşık %85’inin de Ermeni olduğunu belirtmektedir. Şahiner’in kastettiği dönem 18 ve 19. yüzyıllar olsa gerektir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 5, 71, 101. A. Akyıldız da benzer bir bilgi aktarır. Ona göre, 18. ve 19. yüzyıllarda İstanbul’daki sarrafların hemen tamamı gayrimüslimdir ve bunların yaklaşık %85’i de Ermeni’dir. Bkz.: A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 163. Y. Cezar ise, 18. ve 19. yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nde sarraflık faaliyeti gösterenlerin ezici çoğunluğunun gayrimüslim olduğunu belirtmekte ve gayrimüslim sarrafların oranını %98 olarak vermektedir. Bkz.: Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 179-180; aynı yazar,

“The Role of the Sarrafs...”, s. 63-64. S. Kaya ise 18. yüzyılda sarrafların tamamının gayrimüslim olmasının dikkat çeken bir husus olduğunu belirtir. Bkz.: Süleyman Kaya, XVIII. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Nazari ve Tatbiki Olarak Karz İşlemleri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2007, s. 179. Ö. F.

Bölükbaşı’na göre de İstanbul sarraflarının neredeyse tamamı gayrimüslimdir ve bunlar arasında Ermeniler ezici çoğunluktadır. Bkz.: Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 32-33, 35. H. Barsoumian, bazı Yahudi ve Rum sarraflar bulunmasına karşın, sarraflık yapma ayrıcalığının büyük çoğunlukla Ermenilerin elinde olduğu görüşündedir ve bu görüşün, dönemin Batılı ve Ermeni kaynakları tarafından da desteklendiğini beyan etmektedir. Bkz.: H. L. Barsoumian, ...Amiralar Sınıfı, s. 87. O. Jamgoçyan’a göre sarrafların %95’i tekele yakın bir egemenlikle Ermenilerden oluşmaktadır.

Bkz.: O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 56, 145, 174. F. N. Aysan da bir meslek olarak sarraflığın Ermenilerle özdeşleştiği fikrini beyan etmektedir. Bkz.: F. N. Aysan, ...Düzoğulları, s. 35.

370N. Berkes, ilk dönemlerde sarraflık işlerinin, en çok Venedik ve Cenevizlilere ait olup da Osmanlıların eline geçen yerlerden gitmeyip, kalan ve zamanla oraların Rum ve Hristiyan Arnavut aileleri ile karışmış levanten denen İtalyan asıllı kişiler tarafından yapıldığını, Akdeniz Avrupası ile ticaret ve banka muamelelerinin bunlar aracılığıyla yürütüldüğünü belirtmektedir. Ayrıca Berkes, bunların bazılarının da Tanzimat’a kadar banker ve tüccar aileleri olarak devam ettiğini dile getirmektedir. Bkz.: N. Berkes, Türkiye İktisat Tarihi, s. 214. Z. Toprak da Berkes’le aynı fikirdedir. Ona göre de Osmanlı topraklarında bankerlik işlemlerine ilk kez levantenler girişmiş ve sarraflık yüzyıllarca bu kesimin denetiminde kalmıştır. Galata bankerlerinin çoğunluğunu da levantenler oluşturmaktadır. Bkz.: Z. Toprak, “...Para ve Bankacılık”, s. 760.

Ş. Pamuk ise, 1840’lara gelindiğinde Galata bankerleri olarak adlandırılan mali sermayedarların, Rum, Ermeni ve Yahudilerin yanı sıra, Avrupa’dan gelerek Doğu Akdeniz bölgesine yerleşmiş olan levantenleri de

91

Fakat sarraflık yapanlar sadece bunlarla sınırlı değildir.

371

Müslümanlar da sarraflıkla ilgilenmiştir. Lakin gayrimüslimlerle kıyaslandığında, Müslümanların daha az sarraflıkla uğraştıkları açıktır.

372

Bunun neden kaynaklandığı ise net değildir.

373

İslam'ın faizle para alıp vermeyi yasaklamasının etkisi olduğunu düşünenler bulunmakla birlikte, idari ve askeri görevlerin gayrimüslimlere kapalı olmasının gayrimüslimleri sarraflık mesleğinde ön plana çıkarttığının altını çizenler de

374

mevcuttur.

375

Ama

kapsayacak biçimde genişlediğini vurgulamaktadır. Bkz.: Ş. Pamuk, ...Paranın Tarihi., s. 220. B. Çelik’e göre de Osmanlı topraklarında sarraflık işlerini ilk kez Levanten olarak adlandırılan kişiler üstlenmiş ve sarraflık yüzyıllar boyunca bu kişilerin elinde kalmıştır. Bkz.: B. Çelik, ...Sarraflık Faaliyetleri, s. 13.

371 Yasak olmasına rağmen yabancı devlet konsolosları da sarraflık faaliyetlerinde bulunmuştur. Bununla ilgili bkz.: K. Çiçek, "Diplomat, Banker ve Tüccar...", s. 269-283.

372 A. Şahiner ve A. Akyıldız, Kahire gibi yerlerde sarraf esnafı arasında Müslümanlara rastlandığını belirtmektedir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 71; A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 163. Y. Cezar ise, 18. ve 19. yüzyıllara ait belgelerden tespit ettiği 200’ü aşkın sarraf arasında sadece 5 Müslüman sarrafa tesadüf ettiğini ve dolayısıyla Osmanlı Devleti’nde Müslüman sarraflara nadiren rastlandığını vurgulamaktadır. Bkz.: Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 179-180. Ö. F. Bölükbaşı da, İstanbul sarraflarının arasında başlangıçta az sayıda Müslüman bulunuyorsa da, ilerleyen yıllarda hiç kalmadığını dile getirmektedir. Ayrıca Bölükbaşı, İstanbul sarrafları arasında Müslüman sarraflar yer bulamamış olsa da, mali ve iktisadi sistemin pek çok sektöründe Müslüman sarrafların var olduğunun altını çizmektedir. Bkz.: Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 32-33, 35.

373 N. Berkes’e göre, para alım ve satımı ile uğraşan sarraflar, netameli kişiler olduklarından, bu ince zanaat Müslümanlara bırakılmamıştır. Bkz.: N. Berkes, Türkiye İktisat Tarihi, s. 61.

374 L. Daşdemir, sarraflık mesleğinde gayrimüslimlerin ön plana çıkmış olmalarını, Osmanlı Devleti’nde hakim olan “Türk, düşmanının ayağına, hatta barış halinde olduğu düşmanının ayağına mal satmaya gidecek kadar alçalmaz” düşüncesine bağlamakta ve bundan kaynaklı olarak da, Osmanlıların ticaret ve fazla para kazanma işleriyle yakından ilgilenmekten kaçınmış olduklarını vurgulamaktadır. Ayrıca Daşdemir, Osmanlı Devleti’nde mevcut olan sürekli savaş ortamının, halkı tasavvufi bir hayata yönelttiğini ve bunun da Müslüman tebaanın dünya işlerinden elini eteğini çekmesine neden olduğunu belirtmektedir. İlaveten Daşdemir, 16. ve 17. yüzyıllarda Osmanlı toplum hayatının para kazanma hırsını ayıplaması ve iktisadi faaliyette ölçüsüzlüğe düşme korkusu, Türklerin iktisat dışı alanlara yönelmesine yol açtığını vurgulamakta, bunun da, Türkler için ticari faaliyetleri cazip bir kazanç kapısı olmaktan çıkarmış olduğu üzerinde durmaktadır. Bkz.: L. Daşdemir, “Osmanlı Devleti’nde Banker-Sarraf Faaliyetleri…”, s. 465; aynı yazar,

“Osmanlı Türk Finans Sistemi…”, s. 393. Y. Cezar ise, Osmanlı İmparatorluğu’nda sarraflık mesleğinde gayrimüslimlerin ağırlıklı olarak faaliyet göstermesini, öncelikle Osmanlı toplumunda idari ve askeri görevlerin gayrimüslimlere kapalı olması dolayısıyla ticaret ve esnaflık faaliyetlerinin, tarımsal kesim dışında kalan, yani şehir ve kasabalarda yaşayan gayrimüslimler için doğal geçim yolu olduğuna bağlamaktadır.

Ayrıca Cezar, Müslümanlara göre gayrimüslimlerin ticarete ve parasal işlere daha yatkın olduğunu ve onların geçmiş yıllardan kalan önemli birikim ve deneyimleri bulunduğunu ve atalarının da benzer işleri ifa ettikleri üzerinde durur. İlaveten yabancı dil öğrenme ve dış dünya tacirleriyle ilişki kurma bakımından da becerikli olduklarını ve buna bağlı olarak yabancı paraları tanıma ve onların değiş tokuşunda da başarılı oldukları vurgusunu yapar. Bu açıdan Cezar, gayrimüslimlerin, Müslümanlara göre, bu mesleğe çok önceden intisap ettiklerini ve imparatorluğun da onları dışlamayarak, deneyimlerinden yararlanmak noktasında, faaliyetlerine izin verdiği yorumunda bulunur. Bkz.: Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 181. A. Deniz ve O.

Kızılkaya ise, sarrafların gayrimüslim olmalarının İslam Dini ile alakalı olduğunu, İslam’ın faizle para alıp vermeyi haram kılmasından dolayı, Müslümanların bu mesleğe iltifat etmediklerini belirtir. Bkz.: A. Deniz-O. Kızılkaya, “…Sarrafların Ekonomiye Verdikleri Zararlar”, s. 343. A. Yaycıoğlu ise Osmanlı sarraflarının ağırlıklı olarak Ermeni, Rum ve Yahudilerden oluşmasının, daha doğrusu Osmanlı para işletmeciliğinin imparatorluğun üç büyük zimmi ahalisine mensup ailelerinin elinde olmasının nedenini, etnik, dini ve kültürel kodlar yerine Osmanlı ticaret ve para tarihinin erken dönemlerdeki gelişmelerinde aramanın daha doğru olduğunu savunmaktadır. Bu minvalde bu grupların finans alanında öne çıkmasında, onların, erken modern dönemde Akdeniz havzası, Kuzey Avrupa, İran ve Güney Asya'ya dağılmış ticaret ve finans ağlarıyla olan ilişkilerinden kaynaklandığını belirtmektedir. Bkz.: A. Yaycıoğlu, “Perdenin Arkasındakiler…”, s. 378-379.

375 Ş. Pamuk, Osmanlıda kredi ilişkilerinin yaygınlaşmasını ne İslam dininin faiz ve tefeciliğe ilişkin yasaklamaları, ne de bankacılık kurumlarının yokluğunun engelleyebildiğini belirtmekte, kredi işlemlerinde gayrimüslimlerin yanı sıra Müslümanların da en önde gelen tefeciler arasında yer aldığının altını çizmektedir.

Bkz.: Ş. Pamuk, ...Paranın Tarihi., s. 244; aynı yazar, Osmanlı-Türkiye İktisadi…, s. 75-78.

92

bununla ilgili kesin bir şey söylemek zordur. Kesin olan tek şey Osmanlı sarraflarının büyük çoğunlukla gayrimüslim olduğudur.

376

Kozmopolit bir görüntü sergileyen imparatorluğun sarrafları, büyük çoğunlukla Rum, Ermeni ve Yahudilerden oluşmakla birlikte, devrin siyasi ve iktisadi koşullarına bağlı olarak gruplar arasındaki denge zaman zaman değişmekte

377

ve bunlardan birinin ön plana çıktığı görülmektedir. Dolayısıyla ilk dönemlerde sahnede daha çok Yahudi sarraflar yer almaktadır.

378

Bunda, Avrupa’dan imparatorluğa doğru gerçekleşen Yahudi göçünün bir etkisi olması muhtemeldir. Çünkü bu göç, Doğunun Fuggerleri adlandırması yapılan

379

Dona Gracia Mendes ve yeğeni Don Joseph Nassi örneğinde olduğu gibi,

380

imparatorluk siyasasına etki edecek banker ailelerini Osmanlı topraklarına sürüklemiştir.

Bunun yanı sıra, imparatorlukta yaşayan Yahudilerin diplomatik danışmanlık, hekimlik

376 Y. Cezar, sarrafların çoğunun gayrimüslim olduğunun ilk ve genel bir saptama olduğunu ve bunun onların kimliklerini tam olarak ortaya koymak için yeterli olmadığını belirtmektedir. Ona göre, isimlerden, din, mezhep veya etnik özelliklerden yeni tasnifler yapmak mümkündür. Ancak bunun da çeşitli darboğazları bulunmaktadır. Çünkü isimden hareketle etnik grup tespit etmek ya da sarrafların bağlı olduğu kiliseyi tespit etmek zor bir iştir. Dolayısıyla literatürdeki genel kanı, Osmanlı sarraflarının çoğunlukla gayrimüslim olduğudur. Bkz.: Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 180-181. Ö. F. Bölükbaşı da İstanbul sarraflarıyla ilgili çalışmasında benzer bir kanı ortaya koyar. Ona göre, bazı isimlerin hangi millete ait olduğu kolaylıkla ayırt edilebilirken, bazı isimlerin aidiyetini tayin etmek oldukça zordur. Çünkü bazen, iki isimli bir sarrafın adının biri, çok bilinen bir Ermeni ismiyken, diğeri meşhur bir Rum ismi olabilmektedir (Bir sonraki bölümde de görüleceği gibi Bedros, nâm-ı diğer Petraki buna örnektir). İlaveten bazı isimlerde birkaç etnik grupta birden kullanılabilmektedir. Katiplerin de bazı isimleri çok değiştirdiği ve bu isimlerin ne Ermeni ne Rum ne de Museviler tarafından kullanıldığı Bölükbaşı tarafından dile getirilmektedir. Bkz.: Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 31-33.

377 Feroz Ahmad, Yahudilerle Hristiyan cemaatler arasındaki güç dengesinde yaşanan değişiklikleri şöyle dile getirmektedir: Yahudilerin güçsüzleştiği yüzyıllar, Rumların ve Ermenilerin güç kazandığı dönemlerdir ve bu dönemlerde birçok ekonomik ve idari görevde Rumlar ve Ermeniler Yahudilerin yerini almıştır. Bkz.: Feroz Ahmad, “Unionist Relations with the Greek, Armenian, and Jewish Communities of the Ottoman Empire, 1908-1914”, Christians and Jews in the Ottoman Empire, vol. I, Eds.: Benjamin Braude-Bernard Lewis, Holmes&Meier Publishers, Newyork, London 1982, s. 426. M. Aydın bunu şu şekilde tarif eder: Ekonomiyi elde tutma üstünlüğü Klasik Dönem’de Yahudilerin kontrolünde ise de, bu üstünlük XVII ve XVIII. yüzyıllarda Rumlara ve XIX. yüzyılda da Ermenilere geçmiştir. Bkz.: M. Aydın, “...Yahudi Kira Kadınlar”, s. 633.

378 M. Aydın’a göre Yahudiler, Türklerin ekonomik kontrolü elde tutamamalarından dolayı, 1480’lerin başlarından itibaren, darphane nazırlığı, sarraflık ve mültezimlik vb. para ile ilgili konularda önemli konumlara gelmiştir. Hatta Aydın, iki ayrı şehirde yaşayan Yahudiler arasında günümüzdeki online sistemi çağrıştırır nitelikte bir “para transfer ağı”nın kurulduğunu belirtir. Bkz.: M. Aydın, a.g.m., s. 623.

379 Dona Gracia Mendes ve Don Joseph Nassi’nin Doğunun Fuggerleri olarak adlandırılması hakkında bkz.:

E. Eldem, Osmanlı Bankası Tarihi, s. 16. Fuggerler, İtalyan Medici ailesi gibi, 15-16. yüzyıllarda Avrupa siyasetini etkilemiş Alman bir banker ailesidir. Bu anlamda onlar, 19. yüzyıldan günümüze dünya siyasetini etkileyen Rothscild ve Rockefeller aileleriyle eşdeğerdir. Bu ailelerle ilgili birkaç çalışma için bkz.: Greg Steinmetz, The Richest Man Who Ever Lived: The Life and Times of Jacob Fugger, Simon&Schuster Paperbacks, New York 2015; Christopher Hibbert, The Rise and Fall of the House of Medici, Penguin, 2001;

Mustafa Balcıoğlu-Sezai Balcı, Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu, Erguvanî Yay., Ankara 2017; Ron Chernow, Titan: The Life of John D. Rockefeller, Sr., Vintage Books, New York 1998.

380 Dona Gracia Mendes ve Don Joseph Nassi’nin hayatları hakkında bkz.: M. D. Birnbaum, Gracia Mendes...; A. Nommaz, …Paraya Yön Veren Yahudi Bankerler.