• Sonuç bulunamadı

Erken dönemlerden Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar imparatorluk sahnesinde boy gösteren geniş sarraflar zümresi içinde, devlet otoritesinin merkezi payitahttaki sarrafların ayrı bir yeri bulunmaktadır. Çünkü İstanbul’daki sarraflar, imparatorluktaki sarrafların büyük çoğunluğunu oluşturmakta ve onların faaliyetleri, doğrudan imparatorluk çarkının işlemesinde temel öneme sahip finans sektörünü etkilemektedir. Bu minvalde İstanbul sarraflarının kontrolü, imparatorluk için son derece ehemmiyet arz etmekte ve bu kontrol, sarrafların daha sağlam bağlarla imparatorluk ağına entegre edilmesiyle mümkün gözükmektedir.

488

Dolayısıyla İstanbul sarraflarının bir lonca

485 Ş. Pamuk, Galata bankerlerinin rakipsiz konumlarını kaybetmekle birlikte, kamu ve özel finans alanından kolay kolay vazgeçmediklerini belirtmektedir. Ona göre bu yeni dönemde Osmanlı Devleti, hem Avrupa mali piyasalarında sattığı uzun vadeli tahviller hem de kısa vadeli gereksinimleri için Galata bankerlerinden yararlanmaya devam etmiştir. Ayrıca Pamuk, özellikle 1875-1881 bunalımında, ki bu dönemde imparatorluk Rusya ile savaş içerisindedir, devletin, Osmanlı Bankası ve Avrupa piyasalarının borç vermeyi reddetmesi üzerine, rotasını tekrar Galata bankerlerine çevirdiğini, çoğunluğu zaten Osmanlı vatandaşı olan Galata bankerlerinin de bu kadim ve en büyük müşterilerine borç vermeyi sürdürdüğünü vurgulamaktadır. H. Kazgan’ın “Galata bankerleri de olmasa halimiz nice olurdu?” sorusu, bu durumu daha iyi özetlemektedir. Bkz.: Ş. Pamuk, ...Paranın Tarihi, s. 221; H. Kazgan, Galata Bankerleri, s. 197-203.

486 Zafer Toprak’a göre sarrafların Osmanlı tarihindeki rolleri II. Meşrutiyet’e kadar sürmüştür. Çünkü Jön Türk devrimine kadar devlet gelirleri Maliye Nezareti’nce doğrudan toplanamamıştır. Bkz.: Z. Toprak,

“Osmanlı Bankası...”, s. 17.

487 A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 165.

488 A. Şahiner, The Sarrafs of İstanbul..., s. 69-70; Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 20, 34.

121

etrafında örgütlenmesi, bu noktadaki en iyi çözümdür.

489

Zira imparatorluk sahnesinde gedik usulü çerçevesinde faaliyetlerini sürdüren esnaf teşekkülleri, uymak zorunda oldukları kurallar ve yerine getirmekle yükümlü oldukları birtakım mükellefiyetler doğrultusunda, kethüdaları, yiğitbaşıları, esnaf ihtiyarları, usta, kalfa ve çıraklarıyla bir

“otokontrol mekanizması”

490

şeklinde işlev görmektedir.

491

Bu mekanizmanın sağlıklı işleyişi ise, imparatorluğun hemen her alanda başvurduğu bir sosyal kontrol aracı olan kefalet sistemi

492

ile gerçekleşmekte ve lonca mensuplarının her biri birbirine, kethüdalar

489 Ö. F. Bölükbaşı, sarraflarla ilgili düzenlemenin yapılmadan önce, para sistemindeki kargaşa ve piyasada yaşanan spekülasyonların nasıl sona erdirilebileceği konusunda devlet adamları arasında bir görüşme yapıldığını belirtmektedir. Bu görüşmedeki baş aktör, Darbhane-i Amire sahibiayarı Mustafa Ağa’dır. Mustafa Ağa, İstanbul, Üsküdar, Eyüp ve Galata’da çok sayıda sarrafın kontrolsüz bir şekilde faaliyet gösterdiğini, dolayısıyla bunların para sisteminde yaşanan sorunların başlıca müsebbibi olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca sarrafların yol açtığı kargaşanın, altın ve gümüş fiyatlarını sürekli arttırdığını ve darphanenin kıymetli maden teminini de güçleştirdiği görüşünü paylaşmıştır. Dolayısıyla Mustafa Ağa, para sistemindeki kargaşa ve istikrarsızlığın sona erdirilmesi için sarraflara müdahale edilmesi gerektiği düşüncesindedir ve bu düşüncesi diğer kişiler tarafından da benimsenmiştir. Böylece sarrafların sayılarının sınırlandırılması kararı ile sarraflarla ilgili ilk düzenleme gerçekleşmiştir. Bkz.: Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 20-21, 24-25.

490 Esnaf teşekküllerinin bir otokontrol mekanizması olarak adlandırılmasıyla ilgili bkz.: Mübahat S.

Kütükoğlu, “Osmanlı Esnafında Oto-Kontrol Müessesesi”, Ahilik ve Esnaf, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Dernekleri Birliği Yay., İstanbul 1986, s. 55-85.

491 Osmanlı toplumsal ve ekonomik gerçekliklerine dayalı bütün düzenin temel bir parçası olan ve bu minvalde de devletin ve toplumun farklı kesimleriyle sıkı bağlantılar içinde bulunan loncalar, araştırmacılar tarafından iki bakış açısı etrafında değerlendirilmektedir. Bunlardan ilki; loncaların, diğer lonca üyelerine, lonca dışındaki diğer esnafa ve tüccarlara karşı kendi çıkarlarını savunan oldukça özerk kuruluşlar olduğudur. İkincisine göre ise loncalar, zanaatçıları denetlemek ve vergiye bağlamak üzere merkezi yönetimce oluşturulmuştur. Bu iki görüş İstanbul sarraflar loncası açısından değerlendirildiğinde, İstanbul sarraflar loncasının, ikinci yaklaşıma daha uygun olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü imparatorluk, sık sık sarrafları denetlemiştir. Bu konuda geniş bilgi ve loncaların işleyişi için bkz.: Gabriel Baer,

“Monopolies and Restrictive Practices of Turkish Guilds,” Journal of the Economic and Social History of the Orient, 13, 1970, s. 145-165; Ahilik ve Esnaf, İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Dernekleri Birliği Yay., İstanbul 1986; Ahmet Kal’a, “Lonca”, DİA, c. 27, Ankara 2003, s. 211-212; aynı yazar, “Esnaf”, DİA, c.

11, İstanbul 1995, s. 423-430; E. Yi, ...Lonca Dinamikleri.

492 Ortak bir yaşam ya da faaliyet alanı bulunan kişilerin birbirlerine karşı muhtelif sorumlulukları paylaşmasını ifade eden kefalet, bütün devirlerde ve medeniyetlerde sosyal hayatın devamının yanı sıra, ekonomik ve ticari ilişkilerde yaygın bir şekilde baş vurulan bir yöntemdir. Bu yöntem, bir hukuki kurum olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda da kamu hizmetlerinin gördürülmesi, suçların önlenmesi, insanların birbirleriyle münasebetleri, ticari ve ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi gibi pek çok alanda yaygın bir şekilde kullanılmış, insanlar adeta “kefâlet-i müteselsile” ile birbirine bağlanmıştır. Bu konuda geniş bilgi için bkz.:

Abdullah Saydam, “Kamu Hizmeti Yaptırma ve Suçu Önleme Yöntemi Olarak Osmanlılarda Kefâlet Usûlü”,

122

da bütün lonca üyelerine resmi makamlar önünde kefil kılınarak

493

, devletin onlar üzerinde denetim kurması kolaylaşmaktadır. Bu açıdan, yukarıda da belirttiğimiz üzere, imparatorluğun 17. yüzyılın sonlarında yaşanan gelişmelere paralel olarak İstanbul sarraflarını bir lonca etrafında teşkilatlandırması anlamlıdır (1691).

Bu minvalde, 12 sarraf ve 12 yamak olmak üzere, toplam 24 kişinin müteselsil kefalet yoluyla sarraflık yapmasına müsaade edilerek teşkilatlandırılan

494

İstanbul sarraflar loncası,

495

imparatorluk sahnesindeki öteki loncalardan pek de farklı değildir. Osmanlı lonca sisteminin genel özelliklerinin çoğu, burada da görülmektedir. Bu doğrultuda loncanın devletle ilişkilerini yürüten ve yönetim hiyerarşisinin en tepesindeki kethüda ile lonca içi ve dışı konularda ona yardımcı olan yiğitbaşı ve esnaf ihtiyarları, bir otokontrol mekanizması

Kıbrıs’tan Kafkasya’ya Osmanlı Dünyasında Siyaset, Adalet ve Raiyyet, Derya Kitabevi, Trabzon 1998, s. 98-114; Hüseyin Nejdet Ertuğ, Osmanlı Kefâlet Sistemi ve 1792 Tarihli Bir Kefâlet Defterine Göre Boğaziçi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2000; Tahsin Özcan, “Osmanlı Mahallesi Sosyal Kontrol ve Kefalet Sistemi”, Marife, S. 1, 2001, s. 129-151; Özer Ergenç,

"Osmanlı Şehrindeki ‘Mahalle’nin İşlevleri ve Nitelikleri Üzerine", Şehir, Toplum, Devlet Osmanlı Tarihi Yazıları, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2012, s. 75-84; Cengiz Kırlı-Betül Başaran, “18. Yüzyıl Sonlarında Osmanlı Esnafı”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Esnaf ve Ticaret, Der.: Fatmagül Demirel, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2012, s. 7-20.

493 M. S. Kütükoğlu, “...Oto-Kontrol Müessesesi”, s. 59; C. Kırlı-B. Başaran, “…Osmanlı Esnafı”, s. 9.

494 A. Şahiner, The Sarrafs of İstanbul..., s. 77; Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 25; aynı yazar, ...Darbhâne-i Âmire, s. 88-89.

495 A. Şahiner, İstanbul dışında sarraflar loncası ile ilgili belgelerin çok az olduğunu belirtmekte ve bunun bir istisnasının Edirne olduğunu dile getirmektedir. Ona göre 1700’de Edirne’de sadece 5 sarraf bulunmakta ve bunlara sonradan bir sarraf daha ilave olunmaktadır. Ayrıca Şahiner, Edirne sarraflarının İstanbul’daki meslektaşlarıyla aynı mali yükümlülüklere sahip olduğunu vurgulamaktadır. Şahiner, taşra kentlerindeki sarraf loncalarıyla ilgili başka belge bulunmamasını ise, sarraflarla ilgili düzenleme yapan imparatorluğun, başkentteki sarraflara mali aracı olarak yoğunlaşmasına bağlamaktadır. Çünkü sarraflar için vergi sisteminin finansmanı, herhangi bir şehirde sıradan küçük ölçekli kredi ilişkilerinden daha önem arz etmektedir. Bkz.: A. Şahiner, The Sarrafs of İstanbul..., s. 76-77. Ö. F. Bölükbaşı da Edirne sarraflarına dair bir tek kayıt sayılmazsa sadece İstanbul’da sarraflar loncası olduğu kanaatindedir. Bkz.: Ö. F.

Bölükbaşı, ...Darbhâne-i Âmire, s. 87. Bununla birlikte Evliya Çelebi, Seyahatnâme’de, Mısır’daki sarrafbaşının Yahudi olduğunu ve onun emrinde hizmet eden üç yüz sarrafın bulunduğunu belirtmektedir.

Ayrıca çarşılarda, iki yüz sarraf dükkânı ile üç yüz elli nefer sarrafın yer aldığını ve bunların yarısının da

“dîvân-ı Mısır”a memur olduklarını beyan etmektedir. Sarrafbaşı da bunlara dahildir. Bkz.: Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı-Robert Dankoff (Haz.), Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, c. 10, YKY., İstanbul 2007, s. 77, 194. Seyahatnâme’de yer alan bu bilgilerden hareketle Mısır’da, yani Kahire’de bir sarraf loncası olduğunu söylemek mümkündür. Zaten A. Şahiner de, Andre Raymond’a atıf yaparak, Kahire’deki sarraf loncasının üyelerinden bahseder. Bkz.: Şahiner, a.g.t., s. 71.

123

olarak, çark gibi işleyen İstanbul sarraflar loncasının merkezinde yer almaktadır.

496

Zaten imparatorluk, sarraf esnafıyla ilgili meselelerin çözümünde “kethüdâ ve yiğitbaşı ve ihtiyârları ma‘rifetleriyle”

497

iş görmektedir. Diğer esnaf üyeleri, yani ustalar, kalfalar ve çıraklar da çarkın dişlilerini oluşturmakta ve kefalet, kolektif bir sorumlulukla onları birbirlerine bağlayarak, bu çarkın sağlıklı işleyişini kolaylaştırmaktadır.

498

Bu doğrultuda, imparatorluğun sarrafları kontrol altına alma çabasının açık bir ürünü olan İstanbul sarraflar loncası, Osmanlı İmparatorluğu’nun esnaf teşekkülleri üzerinde kurduğu otokontrol mekanizmasının, sarraflar özelinde yeniden vücut bulmuş halidir. Bu mekanizma sosyal ağ analizinin ego ağı modeli ile resmedildiğinde, aşağıdaki gibi bir görüntü meydana gelmektedir.

499

Bu görüntü, birer bireysel ilişkiler yumağından oluşan imparatorluk ağının küçük bir parçasını teşkil etmekte ve imparatorluk bu ağlarla kendi toplumsal düzenini tesis etmektedir. Zaten herkesin ve her şeyin yerli yerinde olduğu bir toplumsal düzen, imparatorluk için hayati önemdedir. Zira bu, nizam-ı âlem olarak adlandırılan imparatorluk ideolojisinin payandası işlevini görmektedir.

496 Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul sarraflar loncasının yönetiminde sık sık değişiklik yapmıştır. Bu doğrultuda çeşitli tarihlerde isimleri tespit edilen sarraflar kethüdası ve yiğitbaşıları şöyledir. Sarraflar kethüdası: Markar Amira (1728), Sarkis (1733), Artin (1733-1750), Sarkis (27 Mayıs 1750), Mihail (14 Mart 1751), İshak (17 Temmuz 1751), Harutyun Amira Balkapantsi (1780’ler), Minas Amira Çeraz (4 Şubat 1794), Minos (15 Haziran 1796), Hovhannes/Ohannes (1798), Mardiros (12 Mayıs 1805), Garabed Amira Aznavuryan (22 Şubat 1814-1819), Canik Papasoğlu (1839). Yiğitbaşı: Yamandi (1733, 1735, 1739, 27 Haziran 1747), İstefan (15 Mayıs 1735, 16 Haziran 1746), Yorgi (1735), Surur (18 Mart 1749), Nikola (1847). Geniş bilgi için bkz.: H. L. Barsoumian, ...Amiralar Sınıfı, s. 96; A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 72-73; N. Manav, ...Cezayirlioğlu Mıgırdiç, s. 22-23.

497 C.BLD. 8/394; 146/7278. O. Jamgoçyan, sarraflar loncasının zirvesindeki küçük bir zümrenin sarayın etrafında döndüğünü ve bol bol nasihat vererek, hükümetin rızasıyla ticari işlemleri tekellerinde tuttuklarını belirtmektedir. Bkz.: O. Jamgoçyan, Osmanlı İmparatorluğu'nda Sarraflık..., s. 26.

498 A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 72; A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 164; Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 31.

499 Güzeller, Eser ve Aksu’ya göre ego ağları, 1.0, 1.5 ve 2.0 düzeyindedir. Bunlardan 1.0 düzeyi, tek bir ego ve alterleri arasındaki bağlantıları göstermektedir. 1.5 düzeyi ise, ego ile birlikte, egonun alterleri arasındaki bağları resmetmektedir. 2.0 düzeyinde ise, ego ve egonun alterleri arasındaki bağlar dışında, alterlerin alterleri de ağa dahil edilmektedir. Geniş bilgi için bkz.: C. O. Güzeller-M. T. Eser-G. Aksu, UCINET ile Sosyal Ağ Analizi, s. 8-10. Bu doğrultuda şekil 1’deki ego ağı 1.5 düzeyindedir. Zira lonca içerisinde kefaletle birbirine bağlı olan sarrafların arasındaki ilişkiler daha iyi resmedilmektedir.

124

Bu minvalde görüntüye bakıldığında, yukarıda da değinildiği üzere, sarraflar loncasının işleyişinde temel öneme sahip kethüda, yiğitbaşı ve esnaf ihtiyarları, kırmızı renkle ve daire şeklinde çarkın merkezine konumlandırılmıştır. Çünkü lonca, onların sorumluluğu altındadır. Çarkın dişlilerini oluşturan diğer lonca üyeleri sarraflar ise, her biri farklı renk ve şekille temsil edilmiştir. Aradaki dikey ve yatay bağlar da hem sarrafların birbirine hem de yöneticilerin bütün sarraflara olan kefaletini simgelemektedir.

Bu doğrultuda, lonca yöneticileri haricinde ağda en görünür olanlar, karşılıklı olarak birbirlerine kefil olan iki kişiden ziyade, kendisi birine kefilken, aynı zamanda bir başkasının kendisine kefil olduğu kişiler olsa gerektir. Çünkü onlar, ağda daha fazla kişiyle bağlantı içerisindedir. Örneğin Ayasofya’da sarraflık yapan Çengioğlu Bogos, Cebehane kapısındaki Kirkor’a kefildir. Bununla birlikte Sim Sakalar Karhanesi yakınında bulunan Arakil de Bogos’a kefildir. Yine Yeşildirek’te Andon zimmi, Balmumcularda Fafu zimmiye kefilken, Balmumcular içinde Mercan zimmi de Andon’a kefildir. Takiyyeciler kapısında Evanes zimmi de bu anlamda benzerdir. O da Körükçü Hanı’nda Mardiros zimmiye kefilken, Sarraf Todori de ona kefildir. Bir de bunlara lonca yöneticilerinin kefaleti eklendiğinde, bu sarrafların, lonca dahilinde daha fazla prestije sahibi oldukları kesindir. Dolayısıyla bu prestijin, devlet nezdinde de onlara bir nüfuz kazandırmış olması mümkündür. Öte yandan ağda karşılıklı birbirine kefil olanların daha güçlü bağlarla birbirine bağlı olmaları olasıdır. Zira aralarındaki güven karşılıklı ve iki yönlüdür. Sosyal ağ analizinin karşılıklılık endeksine göre, bu da, düğümler ya da aktörler arasındaki ilişkilerin gücüne vurgu yapmaktadır.

Bir çarkı ya da örümcek ağını andıran bu düzenin denetimi ise gedikle sağlanmaktadır. Zira gedik, İstanbul sarraflarının mesleklerini yapabilmelerinde başat konumdadır ve bu noktada da sorumluluk, para ve finans piyasasının ana aktörü darphaneye havale olunmaktadır.

500

Çünkü İstanbul sarrafları, “Darbhâne-i Âmire’ye

500 Osmanlı İmparatorluğu’nda gediksiz sarraflara rastlanmakla birlikte, genellikle sarraflar, özellikle de bir lonca etrafında teşkilatlandırılan İstanbul sarrafları, mesleklerini icra edebilmek için gedik elde etmek zorundadır. Bazı istisnai durumlar ve dönemler dışında bu bir önkoşul olarak daima korunmuştur. Sarrafların gedik elde etmesi, çeşitli şartlar ekseninde gerçekleşmektedir. Her şeyden önce sarraf gediği elde edecek kişinin, güvenilir, mali gücü yerinde, kefili ve belirli bir yerde dükkânı ile odası olmalıdır. İlaveten devlete

125

merbut” olarak hizmet etmekte ve imparatorluk, finansman açısından onlarla ziyadesiyle yakın temasta bulunmaktadır. Bu da risk ve avantajları birlikte getirmekte, dolayısıyla İstanbul sarrafları, devletin sıkı kontrolü altında varlığını sürdürmektedir. İmparatorluğun 1691’den 1835’e kadar 14 kez İstanbul sarraflarına müdahale etmesi de bunun en iyi göstergesidir.

501

Şekil 1: Bir Otokontrol Mekanizması Olarak İstanbul Sarraflar Loncası (n=82)

*

karşı yükümlülüklerine aksatmadan yerine getireceğini taahhüt etmeli ve belirli miktarda da muaccele ödemesi gerekmektedir. (Bu muaccele miktarı, 1835 tarihli bir kayıtta şu şekildedir: Birinci sınıf bir sarraf gediğine dışarıdan veya ikinci sınıf sarraflardan biri talip olursa 7.500 kuruş, ölen gedik sahibinin oğluna intikal ederse 5.000 kuruştur. İkinci sınıf sarraflık gediği muaccelesi ise, dışarıdan biri talip olursa 1.500 kuruş, ölen gedik sahibinin oğluna intikalinde 1.000 kuruştur.) Bunun yanı sıra, ölüm ve feragat gibi durumlarda da gediğin el değiştirmesi söz konusudur. Her ne kadar mahlul gedikler müzayede ile yeni sahiplerine veriliyor olsa da, büyük çoğunlukla, mahlul bir gediğin tevcihinde, gediğin eski sahibinin oğluna öncelik tanınmaktadır.

Bu tevcihlerde karar, darphane nazırı ve defterdarla birlikte, esnaf idarecileri olan sarraf kethüdası, yiğitbaşı ve esnaf ihtiyarlarına aittir. Sarraf gediği olarak kabul edilen aletler, kantar, mizan, peştahta ve akçe tahtasıdır ve bu aletlerin satılması sarraf gediğinin satılması anlamına gelmektedir. Geniş bilgi için bkz.: Ö. F. Bölükbaşı, ...Darbhâne-i Âmire, s. 88-92; aynı yazar, "İstanbul Sarrafları...", s. 28-31.

501 Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 20-25.

* Sosyal ağ analizinin ego ağı modeline uygun olarak elde edilen bu görüntü, Ö. F. Bölükbaşı’nın İstanbul sarraflarını konu edindiği çalışmasında yer alan 1782 tarihli sarraf listesi temel alınarak hazırlanmıştır.

Bkz.: Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 64-67.

126

Nizam verme olarak adlandırılan

502

ve Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneksel ekonomik anlayışıyla da pek çelişmeyen bu müdahaleler sırasında sarraflar denetlenerek, nizama aykırı hareket edenlerin gediği iptal edilmekte, gediksiz sarraflık yapanların

503

dükkanları kapatılmakta ve gedik verilecek sarraflar; isimleri, dükkanları, odaları, ortak ve kefilleriyle maliye defterlerine yazılarak, her birine senet verilmektedir. Bu da onları devlete karşı yükümlülük altına sokmakta ve böylece imparatorluk, para ve finans sisteminde yaşanabilecek olası sorunlara karşı en başta tedbirini almaktadır. Çünkü sarraflar, imparatorluğun finansman ihtiyacını giderme konusunda peşinen taahhütte bulunmaktadır. Bu taahhütlerin başında da malikaneci, mültezim ve cizyedarların kredi taleplerinin karşılanması gelmektedir. Zira bu sistemlerin işlemesinde sarraflar baş roldedir. Ayrıca zamanla “bedel-i iştirâ” adıyla nakit olarak ödenecek olan “iştirâ sîmi”ni, yani gümüşü

504

düzenli aralıklarla darphaneye teslim etmeleri ve akçe tebdilini suistimal kapısı haline getirmemeleri istenmektedir.

505

Bu doğrultuda, mali açıdan diğerlerinden daha fazla imparatorluğun dikkatini cezbeden İstanbul sarraflar loncasına imparatorluğun ilk müdahalesi 1696’da gerçekleşmiş ve gedik sayısı 12’den 30’a yükseltilmiştir. Bununla imparatorluk, piyasadan gelen baskıyı azaltmak istemiştir. Ancak yapılan düzenleme, kaçak olarak sarraflıkla uğraşanları

502 Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 21; aynı yazar, ...Darbhâne-i Âmire, s. 88.

503 “(...) İş bu defterden hâriç Âsitâne-i Sa‘âdet’in cevânib-i erba‘asında ve Üsküdar ve Galata ve Eyüb’de (...) ecnâs tebdîlinde bir dürlü muzâyaka göstermemek üzere lüzûmu olan mahallerde bilâ gedik sarraf ta‘yîn olunub ve bâlâda mastûr mu‘temed ve mütemevvil gediklü sarraflara yamak ta‘bîri ile merbût olmak şartıyla (...)”. 1764 tarihli sarraf listesinde yer alan bu bilgi, İstanbul’da gediksiz olarak sarraflık yapanların faaliyetlerini sürdürebilmek için gedikli sarraflara yamak kaydedildiğini açık olarak göstermektedir. Bkz.: C.DRB. 4/193.

504 Ö. F. Bölükbaşı’na göre sarrafların her ay darphaneye vermekle yükümlü oldukları gümüş miktarları ve iştira bedelleri şöyledir. Gümüş miktarı: 1699 öncesi 40.000 dirhem (A. Şahiner bunu 4 çeki, yani 400 dirhem gümüş olarak verir), 1699’da 50.000 dirhem, 1704 ve 1710’da 35.000 dirhem, 1718’de 31.400 dirhem, 1735’te 30.000 dirhem. Bedel-i iştira: 1740’ta 750 kuruş, 1782’de 375 kuruş, 1821 ve 1840’ta 750 kuruş. Bkz.: Bkz.: Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 23-24; aynı yazar, ...Darbhâne-i Âmire, s. 91-92; A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 77-80.

505 Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s. 182-183; Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 21-24; aynı yazar, a.g.e., s. 87-92.

127

engelleyemediğinden, sarraf gedikleri önce 40’a (1704-1705), ardından da 60’a (1710) çıkarılmıştır. Fakat imparatorluk, kısa bir süre sonra sarraflara tekrar müdahale ederek, sayıyı yeniden 40’a düşürmüş ve buna 10 gümüşçü

506

eklemiştir (1714).

507

1718’e gelindiğinde bu kararından geri adım atan imparatorluk, sarraf gediklerini 82’ye çıkarmıştır.

508

Çünkü piyasadan sarraflığa yoğun bir talep olmakta, para rejimindeki değişimler de sarraflara olan ihtiyacı arttırmaktadır. Ayrıca darphaneye değerli maden akışında da başrolde sarraflar vardır. Dolayısıyla imparatorluk, böyle bir çareye başvurarak, duruma çözüm aramıştır. Ancak imparatorluğun bu girişimi de kontrol dışı sarraflık yapılmasını önleyememiştir. Zira İstanbul’daki sarraf sayısı 150’yi aşmıştır.

Bundan mütevellit imparatorluk 1731 yılında sarraf gediklerini 12’ye düşürmüş ve çok geçmeden bu gedikleri iptal ederek sarraf dükkanlarını kapatmıştır. Fakat bu ani değişiklik piyasada büyük bir boşluk yarattığından, sermaye sahibi 72 kişiye sarraflık gediği verilerek lonca tekrar devreye sokulmuştur.

509

1733’te gerçekleşen bu düzenleme, İstanbul sarraflar loncası için bir dönüm noktasıdır. Çünkü bundan sonra sarraf gediklerinde kısmen de olsa bir istikrar yakalanmıştır. İmparatorluğun 21 yıl sonra, yani 1754’te sarraflara müdahale etmesi bunun göstergesidir ve imparatorluk, gedik sayısında da bir değişikliğe gitmemiştir.

Bununla birlikte 1761-1763 aralığında sarraf sayısının aşırı artması, imparatorluğu yeni bir regülasyona zorlamıştır. Her ne kadar bu regülasyonda 72 olan gedik sayısı korunsa da, esnaf ihtiyarlarının kefil olduğu 3 kişiye daha sarraflık yapma izni verilmiş ve

506 Y. Cezar, sarraflar ve gümüşçü esnafının aynı nizamname doğrultusunda örgütlendikleri için bir sarraf ve gümüş esnafı loncasından söz etmenin mümkün olduğunu belirtir. Bkz.: Cezar, “a.g.m.”, s. 182.

507 A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 77, 121-124; Cezar, “a.g.m.”, s. 182; A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 164; Ö. F. Bölükbaşı, "İstanbul Sarrafları...", s. 25; H. Köse, 140 Numaralı Darphane Defteri..., s. 9; N.

Manav, ...Cezayirlioğlu Mıgırdiç, s. 24. Ö. F. Bölükbaşı, darphane ile ilgili kitabında 1714’teki düzenlemenin tarihini 1710-1711 olarak vermektedir. Bkz.: Bölükbaşı, ...Darbhâne-i Âmire, s. 89. C. T.

Emir ise 1712 olarak bu tarihi sunmaktadır. Bkz.: C. T. Emir, An Analysis of Sarrafs…, s. 15.

508 Ö. F. Bölükbaşı, darphane ile ilgili kitabında düzenleme tarihini 3 Ekim 1729 olarak verirken, İstanbul sarraflarını konu edindiği makalesinde bu tarihi 9 Kasım 1718 olarak sunmuştur. Bkz.: Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 25; aynı yazar, a.g.e., s. 89.

509 Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 25-26; aynı yazar, a.g.e., s. 89.

128

gümüşçü sayısı da 62’ye çıkarılmıştır. Bunda, nakıs para tedavülünün çoğalması etkili olmuştur. Ancak bu iki yıllık sürecin ardından imparatorluk, sarraf ve gümüşçü sayılarını sırasıyla 73 ve 20 olarak sabitlemiştir.

510

1782 nizamında da görülen bu düzen, 1820’lere kadar devam etmiş ve imparatorluk, 1820’lerde sarraf sayısını 180’e yükseltmiştir. Sayının 180’e çıkmasında, esnaf idarecileri ve ihtiyarlarının kefaleti temel alınmıştır. Ancak bu sayı 1824’te tekrar azaltılmış ve gedikli sarraf sayısı 75’le sınırlandırılmıştır. Sarraf teşkilatındaki asıl değişiklik ise 1835’te gerçekleşmiştir. Zira 1835’teki müdahalede imparatorluk, 55’i birinci sınıf, 45’i de ikinci sınıf olmak üzere, sarrafları ekonomik güçlerine göre iki kısma ayırmıştır.

Ayrıca sarrafların idaresi için 11 kişilik bir kurul oluşturulmuş ve bu kurula Papasoğlu Canik kethüda atanmıştır.

511

Fakat kısa bir süre sonra ilan edilen Tanzimat, sarraf esnafını da değişime sürüklemiş, iniş çıkışların ardından, yukarıda da vurgulandığı üzere, sarraf gedikleri lağvedilerek, İstanbul sarraflar loncası tarihin tozlu raflarına sürüklenmiştir.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür; her ne kadar sarraflar arafta kalmış bir imaja sahip olsalar da, kurmuş oldukları finans ağıyla hem imparatorluk ağının hem de uluslararası ticaret ve finans ağının bir parçasını teşkil eden önemli bir aktördür. Bu minvalde onlar, erken dönemlerden Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar imparatorluk sahnesinde başat rol oynamıştır. Zaten imparatorluk bu başat rolün farkındadır ve sarrafları denetim altına almak için kurmuş olduğu otokontrol mekanizması, bunun açık yansımasıdır. Çünkü bu mekanizma, imparatorluğun sarraflar üzerindeki iktidarını pekiştirmesinin bir aracıdır ve bu, sarraflara resmi bir hüviyet kazandırmaktadır. Böylece imparatorluk sistemine entegre edilen sarraflar, bir anlamda imparatorluğun “öteki”si yaftasından da azade olmaktadır. Bu da sarrafları imparatorluk ağındaki diğer aktörlerden farksız kılmaktadır. Yani aslında sarraflar da imparatorluk sahnesinin dönem dönem rolleri değişen oyuncularıdır ve onların etkin bir şekilde bu sahnede rol alması, imparatorluğun ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.

510 Ahmet Refik, Hicri On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200), Enderun Kitabevi, İstanbul 1988, s. 193-194; A. Şahiner, The Sarrafs of Istanbul..., s. 78-79, 125-130; Y. Cezar, “...Osmanlı Devleti’nde Sarraflar”, s.

182-183, 185; A. Akyıldız, “Sarraflık”, s. 164; Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 26-27; aynı yazar, a.g.e., s. 89.

511 Şahiner, a.g.t., s. 81-83; Bölükbaşı, "a.g.m.", s. 27; aynı yazar, a.g.e., s. 89.

BÖLÜM 3

KADERLERİ ORTAK İKİ SARRAFIN HAYATINDAN KESİTLER:

BEDROS, NÂM-I DİĞER PETRAKİ VE SAKIZLI DİMİTRİ

Bir önceki bölümde, erken dönemlerden 19. yüzyıla imparatorluk ağı içerisinde bir aktör olarak önemli rol oynayan sarrafların bütünsel bir resmini çizmeye çalıştık.

Çalışmamızın bu bölümünde ise, tezimizin baş karakterleri olan, aynı dönemde yaşamaları ve aynı mesleği yapmaları haricinde, hayatları da benzer bir sonla noktalanan, bu bağlamda ortak bir kadere sahip, ilişki ağlarını ortaya koyacağımız Darbhâne-i Âmire sarrafı Bedros ve Sakızlı sarraf Dimitri’ye odaklandık. Dolayısıyla bu bölümün ana hedefi, bu iki sarrafın yaşamından kesitler sunarak, onları ete kemiğe büründürme gayreti taşımaktadır. Bu açıdan burada, Bedros ve Dimitri’nin hayat öyküleriyle birlikte, muhallefatları değerlendirilecektir. Bu da bir sonraki bölümde onların ilişki ağlarını anlamlandırmak noktasında bize katkı sağlayacaktır

3.1. OSMANLI ELİTİ BİR DARPHANE SARRAFI: BEDROS, NÂM-I DİĞER