• Sonuç bulunamadı

Savaş Öncesi Uluslararası Konjektür

1967 Arap İsrail savaşının çıkmasına neden olan birçok unsur vardı. Ancak savaşın çıkmasında en önemli neden, Süper güçlerin Orta Doğu üzerindeki rekabetleriydi. Savaş özünde milli duyguları taşıyordu ama savaşın içeriği ve metodu bunun ötesinde de bir şeylerin olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Özellikle savaş öncesi dönemde ABD‟nin İsrail‟e verdiği dış yardımların oranı artması, Sovyetlerin batı ve İsrail karşı radikal Arap devletlerini desteklemesine neden oldu. ABD bölgedeki enerji kaynaklarının güvenliğinin tehlikeye girmemesi için İsrail‟e destek verdi. İsrail‟e verilen bu destekler sonrasında Sovyetler de olası ABD saldırısına karşı temkinli davrandı. Bu gelişmeler sonucunda, bu iki süper gücün desteklediği

devletlerde askeri kapasitenin boyutu oldukça fazla arttı.101 Bu duruma birde Arap

milliyetçiliğinin giderek artan kitlesel desteği eklenince, savaş kaçınılmaz oldu. Ancak Mısır için mi Arap Milliyetçiliği yoksa Arap milliyetçiliği için mi Mısır

100

Davişa, a.g.e., s.211-212 101

Tami Amanda Jacoby-Brent E. Sasley, Redefining Security in the Middle East, Manchester: Manchester University Press, 2002, s. 4

50 sorusunun cevabı, Mısır‟ın izlediği dış politikada kendini göstermekteydi. Ancak Savaşın çıkmasına sebep olan uluslararası konjektürü incelemek savaşın nedenlerinin ortaya konulması açısından oldukça açıklayıcı olacaktır. Bu şekilde savaşın doğru bir analizi yapılabilinir. Bu nedenle savaşın gidişatına etki eden devletleri incelenmesi gerekmektedir.

7.1.1.Mısır

Suriye ile Mısır arasında gerçekleşen birleşmenin başarısızlıkla sonuçlanması, Nasır için bir dış politikada geriye çekilme anlamını taşımıyordu. Her ne kadar Nasır Mısır‟ın iç politikasındaki sorunların çözülmesine kendini yoğunlaştırsada, bu durum Mısır‟ın Arap toplumları ile olan ilişkilerini kesmesi olarak tanımlanmamalıdır. Aksine Nasır Arap milliyetçiliği ideolojisinin daha ileriye nasıl götürülebileceği üzerine politikalar geliştirmeye çalıştı. Nasırizm olarak anılan bu ideoloji, geleneksel rejimlere ve Batı yanlısı Arap devletleri üzerinde etkisini devam ettirdi. Bunun en önemli örneklerinden birini temsil eden Yemen‟de, Nasır ortaya çıkan durumu kendi lehine çevirmek istemiştir. Yemen vakasında Mısır‟ın takınmış olduğu tavır, Nasır yanlıları tarafından takdir ile karşılanırken, Mısır karşıtlarınca Mısır emperyalizmi olarak değerlendirilmiştir. Özellikle Yemen‟de yaşanan birçok olumsuz olay karşısında, Mısır karşıtı birçok hareket Mısır‟ı eleştirme konusunda ciddi adımlar atmışlardır. Yemen olayında Mısır‟ın izlediği politika nedeniyle, geleneksel Arap monarşileri ile Mısır‟ın arası eskisine oranla daha da açılmıştır. Bu olaylar karşısında zaten bir birlik oluşturamayan Arap toplumları, büyük bir kutuplaşmanın içine sürüklenmişlerdir. Bu yaşananlar Arap dünyasının zararına olurken, karlı çıkan

devlet İsrail olmuştur.102

7.1.2.Suriye

28 Eylül 1961‟de Suriye‟de Muhafazakâr politikacı ve subaylar tarafından yapılan darbe, Mısır ve Suriye arasındaki ilişkileri farklı bir boyuta taşımıştır. Hourani Suriye‟de ki darbenin gerçekleştirilmesinde etkili bir rol üslenerek darbenin düşünsel alt yapısına destek vermiştir. Haurani‟ye göre kurulan BAC hedef olarak

102

51 büyük bir ideayı temsil etmiş olsa da, pratikte Suriye‟nin Mısırlılaştırılmasından başka bir şey değildi. 28 Mart 1962‟de yalnızca askerlerin katıldığı bir darbe sonucunda, Suriye‟de yönetimi askeri cunta ele geçirmiştir. 8 Şubat 1963‟te Irakta Baascıların iktidarı ele geçirmeleri, Suriye Baas‟ını cesaretlendirmiştir. 28 Mart 1963‟te Suriye‟de Baas hareketi yeni bir ayaklanma sonucunda yönetimi yeniden ele geçirmiş ve Bitar başbakan olmuştur. Bu dönemde Nasır karşıtlarının Suriye‟de iktidarı ellerinde tutması, Nasır‟ın Suriye üzerine daha kışkırtıcı politikalar izlemesine neden oldu. Irakta yaşanan olaylar Suriye‟de de etkisini çok geçmeden gösterdi. Yaşanan gelişmeler sonucunda, Suriye Baasının kendi içinde ılımlılar ve aşırılar olarak bölünmeye başladı. Baas‟ın içine düştüğü durum, Nasır tarafından bir fırsat olarak görüldü. Nasır % 70‟inden fazlası Sünni olan Suriye halkını büyük çoğunluğu Alevi olan yönetime karşı ayaklanması için destekledi. Suriye‟de iç savaşı andıran görüntüler yaşanmaya başlayınca, ordu ayaklanan Suriye halkına karşı aşırı güç kullanmaya başladı. Yaşanan bu gelişmeler sonucunda, Nasır tarafından Suriye‟ye yönelik eleştirilin dozunun artmasına neden oldu. Nasır, Suriye rejimini faşist olarak tanımlarken askeriyenin halka karşı aşırı güç kullanmasını temel dayanak olarak gösterdi. 25 Nisan‟da sağcı Baasçılar yönetimi ele geçirdi ve yeni bir anayasa kabul edildi. Bu anayasaya devletin resmi dininin İslam olduğu ibaresi konuldu. Ancak anayasada yapılan bu türden değişikler ılımlılar ve aşırılar arasında yaşanan mücadeleye bir çözüm getirmedi. 1966‟da General Cedid tarafından yapılan darbeyle Cumhurbaşkanı Emin el-hafiz ve Başbakan Salah Bitar yönetimi düşürüldü. Sol kanattan gelen yeni Baas yönetimi Muhafazakâr Ürdün, Suudi Arabistan ve ABD‟ye karşı cephe alırken, Sovyetler ile olan ilişkilerin dozunu arttırdılar. Yeni kurulan rejimin Sovyetler ile olan yakınlaşması Nasır‟ı memnun ederken, iki ülke

arsasındaki buzların erimesi ve birbirlerine yeniden yaklaşmalarında etkili oldu. 103

7.1.3.Irak

Irak‟ta Şubat 1963‟te bir darbe ile monarşiye son veren Kasım rejimine karşı, uzun süredir beklenilen ancak bir türlü gerçekleştirilemeyen darbe sonunda Baasçılar ve Baas‟a yakın ordudaki milliyetçi subaylar tarafından yapıldı. Darbe sonrasında

52

Kasım yakalanarak idam edildi ve böylece eski rejim son buldu.104

1963 yılında Baas yanlısı Albay Abdüsselam Muhammed Arif tarafından darbe ile Irak iktidarının ele geçirilmesi, Baas adına büyük bir başarı olmuştu. Ancak bu dönemde Baas ile Mısır arasında yaşanan gerginlik, Nasır‟ın bu darbe sonrasında kurulan rejime karşı temkinli yaklaşmasına neden oldu. Ancak Irak‟ta yaşanan gelişmeler beklentilerden farklıydı. Irak Baas‟ı sol ve sağ olarak ikiye bölündü ve ülke bir iç savaşın eşiğine geldi. Ancak Irak Cumhurbaşkanı Arif‟in önderliğinde yapılan ikinci bir darbe sonrasında, yeni bir “devrim konseyi” kuruldu. Askeri rejim Sovyetler ve Mısır ile ılımlı ilişkiler kurarak ilişkilerin yumuşaması ve gelişmesini sağladı. Bu dönmede yeniden Arap birliği oluşturması yönünde çalışmaların yapılmasına rağmen, geçmişte bu işten büyük zararlar görmüş olan Mısır, bu yöndeki politikalara karşı soğuk davrandı. Cumhurbaşkanı Abdüsselam Arif‟in bir helikopter kazasında ölmesinden sonra yerine Kardeşi Abdurrahman Arif geçmiş ve Irak‟ı 1967 savaşına değin

yönetmiştir.105

7.1.4.Ürdün

1952‟de Kral Abdullah‟ın bir suikast sonucunda öldürülmesiyle yerine oğlu Hüseyin tahta geçti. İktidara gelen Hüseyin bir anda kendisini Batı ile Nasır arasında yaşanan sert mücadelenin ortasında buldu. Kaldı ki nüfusun büyük bir kısmını Filistinlilerin oluşturduğu Ürdün‟de, Nasırın ideolojisi Filistinliler arasında oldukça popüler hale gelmişti. Bu durum Ürdün için oldukça zor bir dış politika anlamına geliyordu. Öyle ki iç siyasette yaşanan bu gelişmeler dış politikada Nasır yanlısı bir siyaset izlenmesi hususunda, Ürdün kralına baskı yapmada yeterli oluyordu. Nasır‟ın yanında olmak Ürdün için hem İngiliz ekonomik yardımlarından vazgeçmesi hem de monarşinin geleceğinin tehlikeye girmesi anlamını taşıyordu. Ürdün seçimini kısa bir dönem Nasır yanlısı politika izleme olarak kullanmıştır. Bunun sonucunda Suriye, Mısır ve Suudi Arabistan‟dan ekonomik yardımlar almıştır. Ancak 1957‟de ülkede monarşi karşıtı ayaklanmaların Nasır‟ın da desteklemesiyle alevlenmesi, Ürdün‟ün yönüne yeniden Batıya çevirmesine neden olmuştur. Bu kapsamda Ürdün ABD‟den Eisenhower doktrini çerçevesinde

104

Hottinger, a.g.e., s. 289

53 ekonomik ve askeri yardım aldı. Ürdün, Nasır‟a kaşı politikalarında temkinliydi ve bu noktada korkuları vardı. Çünkü Şubat 1958‟de Suriye ve Mısır arasında kurulan BAC‟ın da etkisiyle Nasır yanlısı askerler tarafından Irak Haşimi hanedanlığı sonlandırılmıştı. Bu yüzden Mısır merkezli Arap milliyetçiliği Ürdün için potansiyel bir tehdit olmuştu. Rejimin güvenliğini sağlamak isteyen Ürdün monarşisi İngiltere ve ABD ile olan ilişkilerini daha ileri bir seviyeye taşıdı. Ülke içinde çıkan isyanları bastırmak amacıyla İngiltere‟den asker yardımı talep etti. Bu olaylar içerden ve dışarıdan gelecek tehditlere karşı koyabilecek yeterli güce sahip olmayan Ürdün‟ün, Batı‟dan kopmasının mümkün olmadığını ortaya koydu. 1960‟lar boyunca, Ürdün ABD‟den her yıl yaklaşık olarak 50 milyon dolarlık yardım almış ve bu durum Mısır

tarafından Ürdün üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılmıştır.106

7.1.5.Arap İsrail Gerginliği Göstergeleri

Suriye ile İsrail sınır bölgesinde, 1962 yılından itibaren çatışmalar zaman zaman kendini göstermiştir. Yaşanan bu çatışmalar sonucunda taraflar sorunları BM(Birleşmiş Milletler) Güvenlik konseyine taşıyarak uluslararası anlamda kendi haklılıklarına meşruluk aramışlardır. Bu kapsamda İsrail, BM Güvenlik konseyince kınanmıştır. 1963‟te yaşanan çatışmalar gene BM‟ ye taşınmıştı, ancak konseyden Suriye‟ye yönelik bir kınama kararının çıkmasına Sovyetler engel olmuştur. Suriye ile İsrail arasında yaşanan çatışmalar, İsrail‟e karşı birlik oluşturma hayallerini yeniden canlandırmıştır. Bu kapsamda 1963 yılında yeninden Birleşik Arap

Cumhuriyeti Federasyonu oluşturulması üzerine çalışmalara başlandı.107

Bu doğrultuda 7-17 Nisan 1963 yılında Kahire‟de yapılan görüşmeler sonucunda, Birleşik Arap Cumhuriyeti Federasyonunun 13 maddeden oluşan anayasa taslağı hazırlandı. İlerleyen dönemlerde yayınlanan bir bildirge ile Federasyonun sosyalist Arap ülkelerine açık olduğu ilan edildi. Yayınlanan bu bildiri ile geleneksel Arap monarşileri; Suudi Arabistan, Ürdün, Kuveyt, Libya ve Fas‟a yeni oluşturulmaya çalışılan Federasyon‟un kapıları tamamen kapatıldı, ancak bu girişim rejimler arası çıkar çatışmasının kurbanı oldu. Baasçıların ve Nasır yanlılarının daha kurulmamış

106Arı, a.g.e., s. 288-289 107Arı, a.g.e., s.309-310

54 Federasyon üzerinde yetki tartışmalarına girmeleri sonucunda, 1965 yılının sonlarına

doğru bu hayalden tamamen vazgeçildi.108

Bu dönemde yaşanan iki önemeli gelişme aslında bölgede ortaya çıkacak yeni bir çatışmalar zincirinin habercisi durumundaydı. Bunlardan ilki İsrail‟in “Ulusal Su Şebekesi” ismi ile hazırladığı projeye, Arap ülkelerinin vermiş oldukları tepkiydi. Arap devletlerince verilen tepkiler büyük çatışmaların bölgede yanşamasına neden oldu. Bu proje Şeria Nehrinin sularının kullanılması üzerine, 1953‟te Amerika Başkanı Eisenhowe öncülüğünde başlatılmıştı. Araplar bu projeyi kabul etmenin İsrail‟i tanımak anlamına gelmesi nedeniyle, projeye karşı durmuşlardır. İsrail bu proje kapsamında, 1955‟ten itibaren inşaat faaliyetlerine başlamış, Celile bölgesinin sularıyla Necef çölüne su götürmeyi amaçlayan projenin ilk ayağını 1964 Ocağında uygulanacağını açıklamıştır. Bunun yanında Teberiye Negev su projesi kapsamında İsrail Şeria nehrinden yılda 400 milyon metreküp su çekecekti. İsrail‟in bu bölgede izlediği projeler üzerine, Arap devletleri İsrail‟in ortaya koyduğu bu projenin engellemesi için bir araya geldiler. Yapılan görüşmeler sonrasında, karşı önlem olarak Banyas ve Suriye sınırlarının korunması kararı alındı. Bu kapsamda Arap Yüksek Komutanlığı adı altında bir ittifakın kurulacak ve Filistin Araplarının bağımsızlık hareketlerine destek verilecekti. Ayrıca, 1964 Ocağında yapılan Arap zirvesinde, İsrail‟in başlattığı projelerin yeni bir yayılmacılık ve yeni bir saldırı olduğu ifade edilirken, karşı önlem olarak Arap Şeria Nehri su Projesi adıyla bir

projenin uygulanacağı genel sekreter tarafından ortaya konuldu.109

Bu gelişmelerden ikincisi ve ihtiva ettiği içerik açısından en önemli olanı ise Filistin meselesidir. 1964 yılında Arap zirvesinde Filistin meselesinin çözümü için

Filistin Kurtuluş Örgütü kurulmuştur.110

Nasır Örgütün kurulmasında en büyük çabayı gösterirken dağınık halde bulunan Filistinli örgütleri daha organize bir yapı altında birleştirerek kendi kontrolü altında tutmak istemekteydi. Bu şekilde hem Filistin davasını kendi yönlendirebilecek hem de bu yönlendirmenin büyük

108Armaoğlu, a.g.e., s. 218 109Arı, a.g.e, ss. 310-311-312 110Armaoğlu, a.g.e., s. 226

55 getirilerinden faydalanacaktı. Bu kapsamda Arap dünyasının lideri olma iddiası için Arap dünyasında yeterli halk desteğine kavuşacaktı.

Suriye‟de üstlenen Filistinli gerillalar, Ürdün topraklarından geçip İsrail‟e karşı ani baksınlar gerçekleştiriyorlardı ve buna karşılıkta İsrail Ürdün‟de ki bazı hedefleri vuruyordu. Bu yaşanan gelişmeler ve İsrail tarafından sonu getirilmeyen genişleme politikaların yarattığı tehdide rağmen 1967‟ye kadar Arap devletleri içerisinde birlik duygusunun hala oluşmaması, bu dönemin en göze çarpan noktasıydı. Monarşiler ile devrimci Arap devletleri arsında yaşanan sorunların silahlı bir çatışmaya gitme olasılığı İsrail ile yaşanacak bir silahlı çatışma olasılığı ile denk duruma gelmişti. Mısır‟ın Yemen‟e müdehalesi sebebiyle Arap toplumları üzerindeki prestiji iyice azalan Nasır, Arap devletlerinin reformcu bloğunu elinde tutmaya ve

Mısır‟ın gerileyen ekonomisini canlandırmaya çalışmakla meşguldü.111

1966 yılına gelindiğin de halen Mısır ile Suriye arasında bir rekabet vardı ve bu rekabet İsrail tarafından dikkatlice izleniyordu. Ancak Mısır ile Suriye arasında Kasım 1966‟da bir savunma paktının imzalanması, İsrail‟de şok etkisi yarattı. Kaldı ki böyle bir anlaşmayı İsrail öngörmüyor ve bu kapsamda politikalarına yön veriyordu. İki tarafında katılımıyla yapılan bu anlaşmaya göre bir tarafa yapılacak

askeri saldırı iki ülkeye de yapılmış sayılacaktı.112

İki ülke arasında yapılan bu anlaşma İsrail‟e karşı savaş hazırlığına girildiğinin en ciddi göstergesiydi. Ancak Nasır hem ülkesinin hem de diğer Arap Devletlerinin İsrail‟e karşı bir savaşa hazır olmadığını biliyordu. Bu nedenle Suriye ile İsrail arasında yaşanan çatışmaları yapılan anlaşmaya rağmen tepkisiz izledi. Ancak 1967 başından itibaren Suriye İsrail arasındaki çatışmalar ileri boyutlara gelmişti. 6 Suriye uçağının İsrail hava kuvvetlerince düşürülmesi sonucunda artan gerilim hat safhaya ulaştı. Giderek artan çatışmalar, Nasır‟ın savaştan kaçınma politikasına karşılık, İsrail‟in Mısır ve Suriye‟ye karşı bir savaş hazırlığı içinde olmas,ı Mısır‟ı içinde çıkılması güç bir duruma itti. Diğer yandan Nasır, İsrail‟in saldırılarına karşı eskisine nazaran sessiz kalmakla, Mısır-İsrail sınırındaki barış gücünün arkasına sığınmakla ve Yemen‟de ki

111

William L. Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi, Çev: Mehmet Harmancı, İstanbul: Agora Kitaplığı Yayınları, 2008, s. 375

112

Ami Gluska, The Israeli Military and the Origins of the 1967 War, London:Routlage, 2007, s. 83

56 varlığını sürdürmeye çalışmakla eleştirildi. İsrail‟in Suriye sınırına asker yığmaya başlaması ve Sovyetlerin Nasır‟ı İsrail‟e karşı bir savaşa girmesi noktasında telkin etmesi sonucunda, 16 Mayısta Suriye ve Mısır‟ın olağan üstü hal ilan edilirken ve

Ürdün seferberlik ilan etti.113

7.2.1967 Savaşı (Altı Gün Savaşı)

Her ne kadar savaş başlamadan önce Nasır, Mısır‟ın askeri ve ekonomik açıdan savaşa hazır olmadığını bilse de Sovyetlerden aldığı silah gücüne güvenmiyor değildi. Sovyetlerden alınan silah gücü nitelik anlamında İsrail silah gücüne oranla dengeliydi. Diğer yandan İngiltere ve Fransa‟nın Süveyş krizinde karşılaştıkları durum nedeniyle İsrail‟e destek olmaları oldukça zor ihtimaldi. Bu durum karşısında Nasır kendine güveniyor ve sıklıkla İsrail karşıtı propaganda yapmaktan kendini

alamıyordu.114

1967 baharında İsrailli liderlerin Suriye‟yi ağır bir dille eleştirmesi sonucunda iki devlet arasındaki gerginlik daha da arttı. Sovyet, Mısır ve Suriye istihbarat örgütlerinin İsrail‟in Suriye‟yi vurma hazırlığında olduğunu öğrenmesi sonucunda karşı önlemelerin alınması hızlandırdı. İsrail‟in Golan tepelerini bombalamasına Mısır‟ın tepkisiz kalması zaten az sayıdaki çözüm yollarının tükendiğini göstermekteydi. Mısır ordusunun önemli bir kısmının Yemen‟de olması da buna eklenince, Mısır‟ın olası bir savaş karşısında başarısızlığa uğrama ihtimali gözlerden kaçmıyordu. Ancak Sovyetlerin Zahire‟ye yaptığı ziyarette açık destek taahhüdünde bulunması, Mısır cesaretlenmesine neden oldu. Sovyetler destek vereceğini taahhüt ederken, İsrail‟in bir saldırı hazırlığında olduğunu dile getirerek savaşı teşvik ediyordu. Sovyet heyeti tarafından İsrail‟in Suriye sınırına 12-13 tugaylık askeri birliği yığdığının söylenmesi, savaşın Sovyetler tarafından teşvik

edildiğinin en önemli kanıtıydı.115

Mısır lideri Nasır, 19 Mayıs‟ta Birleşmiş Milletler Genel sekreterine başvurarak, BM askeri gücünün Sina‟dan çekilmesini talep etti. BM askeri gücü Sina‟da hem Mısır-İsrail sınırında güvenliği sağlıyor hem de Şarm el

Şeyh‟te Tiran Körfezi‟nin trafiğini düzenliyordu.116

Mısır‟dan gelen bu talebi kabul etmek durumunda kalan BM, Sina‟da ki askeri barış gücünü çekti. Artık Mısır için

113Arı, a.g.e., 314 114

Moshe Gat, Britain and the Conflict in the Middle East , 1964-1967: The coming of the Six-

Day War, London: Praeger Publishers, 2003, s. 23

115Armaoğlu, a.g.e., s. 240-241 116

57 İsrail‟e karşı yapılacak savaşın önünde hiçbir engel kalmamıştı. Bu sürecin devamında Nasır, Sina‟ya askeri birlik çıkararak Tiran boğazını İsrail gemilerine kapattı. Savaşa giden bu yolda tarafsız kalamayacağını anlayan Ürdün kralı Hüseyin,

Kahire ye giderek Ürdün-Birleşik Arap Cumhuriyeti Savunma Paktını imzaladı.117

Diğer yandan Mısır‟ın Tiran boğazını kapatması sonucunda İsrail Kızıl deniz ile olan tüm bağlantılarını kaybetmişti. Bu durum İsrail için büyük bir tehdidin doğduğu anlamındaydı ve artık savaş İsrail için kaçınılmaz olmuştu. Yaşanan bu gelişmeyi İsrail kendi lehine çevirmek için girişimlerde bulunarak hem İngiltere hem de ABD‟nin desteğini almaya çalıştı. İsrail bu iki devletin desteğini alabilmek için Sovyetler kozunu oynamada kararlıydı, kaldı ki Mısır Sovyetlerden ciddi anlamda destek alıyordu. İsrail‟e göre Mısır‟ın böylesine bir özgüvene sahip olmasının başka bir açıklaması olmazdı. İsrail bu yönde izlediği politikalar sonucunda İngiltere ve ABD‟nin desteğini almayı başardı. İngiltere İsrail‟e destek vereceğini açıklarken ABD VI filosu Akdeniz‟e gönderdi. ABD‟nin taraf olacağını bu şekilde göstermesi sonucunda Sovyetlerde bu gelişmelere müdahil olmuş ve bu kapsamda 10 tane savaş gemisini Akdeniz‟e göndermiştir. 23-25 Mayıs tarihlerinde BM Genel sekreteri girişimleriyle savaşın önlenmesi için barış görüşmeleri yapılsa da bu girişim bir başarıya ulaşamadı. İsrail‟in sahip olduğu 250000 Asker ve 470 uçağına karşın Arap devletlerinin elinde 500 000 asker ve 500 uçak bulunuyordu. Sayısal olarak askeri üstünlüğe sahip olduğu ortada olan Arap devletlerinde ortak bir komuta koordinasyon merkezi bulunmaması, bu sayısal üstünlüğün en zayıf yanını teşkil ediyordu. İsrail‟in 5 Haziran sabahı 7.45‟de 6 gün savaşı olarak anılacak harekatı Mısır tarafından ancak 10.35‟te anlaşılabilmişti. İsrail hava kuvvetleri Mısır hava kuvvetlerinin uçaklarını daha havalanmadan vurmuştu. Artık sayısal kara askeri üstünlüğü olan, ancak teknolojiden yoksun bir orduyla karşı karşıya kalan İsrail‟in işi daha kolaydı. Nitekim öylede oldu, Sina‟nın coğrafi yapısı Mısır hava gücünün de yok edildiği düşünülürse, Mısır için tam bir mağlubiyet ve büyük sayıda askeri kayba neden oldu. Diğer yandan Suriye ve Ürdün‟ün de hava kuvvetleri daha yerdeyken imha edilmişti. İsrail daha ilk günden Mısır ve diğer Arap ülkelerinin toplam yirmi beş hava alanına saldırmış ve sonrasında Sina‟yı işgal etmişti. İki cephede sürdürülen

117

58 bu harekât sonucunda, 9 Haziranda Sina, Batı Şeria ve Golan Tepeleri İsrail‟in eline geçti. İsrail‟in üstün askeri gücü karşısında çok fazla direnemeyen Arap devletleri,

ateşkes istemek zorunda kaldılar.118

7.3.1967 Savaşının Sonu: Nasır’ın Arap Milliyetçiliğine Hüzünlü Vedası

Savaş öncesinde Nasır‟ın diğer ülke liderlerine oranla sahip olduğu eşsiz hitabet gücü, Arap Milliyetçiliğinin etki alanıyla birleşince, Mısır‟ın Arap toplumlarında büyük bir desteği sağlamasının nedeni olmuştu. Bu politika Nasır liderliğindeki Mısır‟ı yani Kahire‟yi, Arap milliyetçiliğin merkezi yaparken, Mısır hegemonyasını diğer devletler üzerinde etkili kılmıştı. Bu durum karşısında, diğer Arap devletleri Nasır‟a karşı şiddetli bir mücadele içine girdiler. Mısır‟ın Arap