• Sonuç bulunamadı

Bir Hayal‟in Gerçekleştirilmesi: Asuan Barajı

Asuan barajının yapılması, Nasır‟ın en büyük gelişim projelerinden bir tanesiydi. Adeta baraj dinamik ve sanayileşmiş Mısır‟ın simgesi haline gelmişti. Bu proje Mısır ekonomisi için büyük stratejik öneme sahipti. Altmış bin kilometre karelik bir alanı kaplaması tasarlanan baraj, Mısır‟ın ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisini yüzde elli oranında arttırıyordu. Tarıma elveriş olan arazilerin yeterli suya kavuşması ve bu sayede tarım alanları üçte bir oranında genişletilmesi de bu proje sayesinde olacaktı. Mısır bu proje için ihtiyaç duyduğu 1.3 milyar doların yaklaşık

56

Goldschmidt, a.g.e, s.163 57

Robert Mcnamara, Britain, Nasser and the Balance of Power in the Middle East 1952-1967, London: Frank Cass Publishers, 2005, s. 41

31 400 milyon dolarlık kısmını ABD, İngiltere ve Dünya Bankasından almayı hedefliyordu. Ancak Mısırın özellikle o yıllarda Doğu bloğu ile olan ilişkilerinde

gözle görünür şekilde yaşanan artış, ABD tarafından rahatsızlıkla takip ediliyordu.58

Bu durum Mısır‟ın taleplerine karşı Batı bloğunda olumsuz bir bakış açısının doğmasına neden olmuştu.

1955‟te Mısır, Dünya Bankası ve ABD‟den Asuan barajın yapımı için gerekli mali desteği istedi. Mısır tarafından talep edilen maddi destek karşılığında, Batı bloğu bazı şartları Mısır‟ın önüne getirmiştir. Ancak Nasır bu getirilen koşulların Mısır‟ın bağımsızlığının tehlikeye gireceği ve Batı‟nın ülke üzerinde etkisinin artacağı konusunda kuşkulara sahipti. Bu nedenle Batı‟nın önüne getirdiği anlaşmayı kabul etme konusunda isteksiz bir tavır sergiledi. Nasır kuşkularında pekte haksız sayılmazdı, ancak baraj yapılmalıydı ve bunun için her yol denenmeliydi. Mısır‟ın Çeklerle silah anlaşması yapmasına birde bölgede antiemperyalist Batı karşıtı Arap ayaklanmalarının ortaya çıkması Batı‟da büyük bir hoşnutsuzluğun doğmasına neden oldu. Bu nedenle Mısır‟a verilmesi düşünülen mali kredi ve destekler, Batı‟da tartışılmaya başlandı. ABD, İngiltere ve Dünya bankası içerisinde Mısır‟a verilecek mali desteğin durumu tartışılıyor ve bir sonuca ulaşılamıyordu. Mısır‟ın dış politikada izlediği yol nedeniyle, Mısır‟a verilecek mali yardımın akıbeti konusunda bir muğlâklık ortaya çıktı.

1956 yılına gelindiğinde, işler göründüğünden daha karmaşık, daha muğlak ve içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Bunun yanında Mısır‟ın, bağımsızlığını ilan eden Çin Halk Cumhuriyetini tanıması ve Sovyetler ile giriştiği yakın ilişkilerin seviyesi, ABD‟yi daha fazla rahatsız etmişti. ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles tarafsızlık adına şöyle bir tanımlama yapıyordu; Komünist ve Demokratik devletler olarak dünyanın ikiye bölündüğü bir sistemde, her ülke dış politikasında mecburen bir tarafı desteklemek durumundaydı. Olay özü 11 Eylül‟de ABD‟de yaşanılanlara karşı verilen tepkideki aynı mantıkla açıklanabilinirdi. Yani ya ABD‟nin yanındaydınız ya da ona karşıydınız. Aslında bu bildiri, Mısır‟a tarafını belli etmesi noktasında verilen en güçlü sinyaldi. Bu açıklama sonrasında Batı bloğu Mısır‟dan bir tercih yapması bekleniyordu. 18 Temmuz 1956‟da, Mısır büyük elçisi Dr. Ahmed

32 Hüseyin‟in tüm çabalarına rağmen, Mısır‟ın baraj inşası konusunda talep ettiği mali

destek reddedildi. Bu karar Mısır için bir dönüm noktası oldu.59

ABD‟nin bu açıklamasının hemen ardından, İngiltere ve Dünya bankası Mısır‟a verilmesi

düşünülen mali destekten vazgeçtiklerini deklare ettiler.60

Reddetmelerine gerekçe olarakta, Mısır‟ın kredi alacak ekonomik yeterliliklere sahip olmadığının söylenmesi, Mısır tarafından bir aşağılanma olarak algılandı. Yaşana bu gelişmeler üzerine Nasır, Mısır için yeterli kaynak arayışına dışarıdan bir destek olmaksızın devam etme kararı aldı. Bu karar çerçevesinde Süveyş kanal şirketinin millileştirilmesi üzerine bir plan hazırladı.61

Mısır‟da yapılması planlanan baraj için, Mısır‟ın Batıdan istediği mali desteğin Batı tarafından reddedilmesinden bir hafta sonra, tamda Kral Faruk‟un Mısır

tahtından uzaklaştırılmasının dördüncü yıldönümünde, Nasır Süveyş‟in

millileştirilmesi konusunda aldığı kararı ilan etmiştir. Devrimin dördüncü yıldönümü konuşması sırasında saldırının başlaması için belirlenen “Lessep” kodunun söylenmesi ile Süveyş kanalı şirketi Mısır kara ve deniz askeri birliklerinin yaptığı

başarılı harekat sonucunda ele geçirilmiştir.62

Nasır bu kararı şu şekilde açıklamıştır; “Süveyş kanalı baskı, gasp ve aşağılamanın biricik cephesidir. Bugün halkım, Süveyş kanalını millileştiriliyor, ve bu durum yasalaştırılarak resmi gazetede yayınlanıyor. Bugün halkım, biz kendi mülkümüzün bize dönüşünü deklare ediyoruz. Ve onun üzerindeki haklarımızı

kendimize geri veriyoruz.”63

Bu konuşmadan anlaşılacağı üzere, Nasır zaten kanalın millileştirilmesi konusunda önceden bir düşünceye sahipti. Barajın yapımı konusunda Batı‟dan istenilen mali desteğin reddedilmesi, Süveyş‟in millileştirilmesi için yapılan harekat için sadece görünen bir neden olmuştur. Nasır‟ın en yakınında olan gazetecilerden Muhammed Hasaneyn Heykel bu konuda şunları iddia etmiştir; Nasır bu kararını, Batıdan gelen olumsuz cevabı almadan evvel, Yugoslavya Brioni‟de yapılan

bağlantısızlar zirvesinden dönerken zaten vermişti.64

59 Goldschmıdt, a.g.e., s. 159 60 Armağanoğlu, a.g.e, s. 146 61 Davişa, a.g.e., s. 158 62 Goldschimidt, a.g.e., s. 159 63 A. Cook, a.g.e., s. 67-68 64

Laura M. James, Nasser at War Arab Images of the Enemy, New York: Palgrave Macmillan, 2006, s.23

33 Mısır tarafından alınan ve uygulamaya geçen millileştirme kararı Fransa ve İngiltere için bu bölgedeki nüfuz alanının kaptırılmasının ötesinde, daha büyük şeyleri ifade ediyordu. Britanya yakın bir dönemde 13 Haziranda 90,000 askerini, ABD‟nin baskılıları sonucunda, Mısır‟dan yeni çekmişti. Diğer yandan Fransa, Cezayir kolonisinde büyük sorunla karşı karşıyaydı. Ancak bu olayın asıl önemli boyutu bu iki ülkenin Afrika ve Asya‟da ki kolonilerinin tamamen kaybedilmesi tehlikesinin bir anda belirmesiydi. Diğer yandan Eisenhower‟ın gözünde Süveyş krizi çok farklı bir anlam taşıyordu. Bu nedenle Fransa ve İngiltere olan yaklaşımı oldukça sertti. Bunun temelinde yatan neden ise Fransa ve İngiltere‟nin Süveyş kanalı üzerindeki hedef ve menfaatlerinin ABD‟ninkinden oldukça farklı bir içeriğe sahip olmasıydı. Diğer bir deyişle, Fransa ve İngiltere sahip olduğu nüfuz alanını kaybetmeme adına savaş verirken, ABD bu bölge üzerinde daha önceden sahip olmadığı bir nüfuz alanına ulaşmaya çalışıyordu. Fransa, İngiltere ve ABD‟nin bu kriz süresinde oynamış olduğu roller, ancak bu açıdan bakıldığında daha anlaşılır olmaktadır. Diğer yandan ABD‟nin sahip olduğu askeri güç Mısır üzerinde kontrolü sağlayabilme noktasında yeterliliği olmansa rağmen Eisenhower‟in risk almaktan kaçınmış olması, Sovyetlerin bu savaşta bir etkisinin olduğunu göstermekteydi. Bu nedenle savaşın tüm olumsuz sonuçlarından ABD kaçınmış ve Sovyetleri savaşın içine çekmemiştir. Bu şekilde ABD müttefiklere yardım etmeyerek büyük çaplı bir

savaşın çıkmasına engel olmuştur.65

Sovyetlerden alından ciddi bir destek olmamasına rağmen, Nasır bu harekata nasıl girişmişti sorusu oldukça önemlidir. Nasır‟ın Süveyş kanalını elinde tutan Fransız ve İngiltere‟ye rağmen millileştirmeye kalkışmasında cesaret veren durumlar dizisi, Fransa‟nın Cezayir‟de ve İngiltere‟nin içinde bulunduğu durum olmuştur. Nasır, Süveyş kanalı üzerinde yapılacak bir Millileştirme karşısında bu iki devletin

vereceği tepkinin çok fazla ileri gidemeyeceği konusunda bir öngörüye sahipti.66

Ancak yaşanan bu millileştirme sonrasında ortaya çıkan gelişmeler, Nasır‟a beklentilerin ötesinde sorunlarla karşılaşılacağını gösteriyordu. Yaşananlar karşısında Fransa, İngiltere ve ABD kendilerini yeniden bu bölgede büyük bir sorunlar ağı içinde buldular. Ancak bu sorunun çözümü öncekilerden çok daha farklı olacaktı.

65

McDermont, a.g.e., s. 135-136 66Davişa, a.g.e., s. 159

34 Bunun üzerine harekete geçen ABD, İngiltere ve Fransa Londra‟da Süveyş kanalı Krizinin çözümü üzerine bir konferans yapılması kararını aldılar. Konferansa 1888 İstanbul sözleşmesine taraf olan ve kanalı en fazla kullanan ülkeler katıldı. Yapılan bu konferansta ABD Dışişleri Bakanı Dulles‟in adını taşıyan plan ortaya çıktı. Bu plan kapsamında, Süveyş kanalı 1888 İstanbul sözleşmesine uygun olarak uluslararası bir denetimin kontrolü altında olacaktı. Bunun yanında Mısır‟a kanaldan daha fazla gelirin aktarılması da bu anlaşmanın kapsamında belirlenmişti. Ancak SSCB(Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) tartışılan bu plan için konferansa katılan ülkelerin yetersizliği nedeniyle karşı çıkmış ve Mısır‟a 1888 İstanbul sözleşmesinin verdiği hakların iade edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Ayrıca, Sovyetler konferansa katılım sayısının yetersiz olduğunu ileri sürerek alınacak tüm

kararlara itiraz etmiştir.67 Yapılan görüşmeler sonucunda hazırlanan plan, Mısır‟a

sunulmuşsa da planın kendi egemenlik haklarını kısıtlayıcı bir yapıda olduğu gerekçesiyle Mısır planı kabul etmemiştir. Bu nedenle kanalın uluslararası bir yapın ellerine teslim etmeyeceklerini ilan etmiştir. Mısır‟ın Süveyş politikasında geri adım atmayacağı anlaşılması sonucunda, plan çaresizlik içerisinde rafa kaldırılmıştır.