• Sonuç bulunamadı

1952-2011 yılları arası Mısır dış politikası

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1952-2011 yılları arası Mısır dış politikası"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

l

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

1952-2011 YILLARI ARASI MISIR DIŞ POLİTİKASI

AHMET ATEŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Metin AKSOY

KONYA

2012

(2)
(3)

ii ÖNSÖZ

Bu araştırmamda bilgi ve tecrübeleri ile çalışmalarımı sabırla yönlendiren danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Metin Aksoy‟a içtenlikle teşekkürlerimi sunarım. Çalışmamın bir sonuca ulaşması konusunda beni destekleyen ve teşvik eden hocalarım Doç. Dr. Murat Çemrek ve Yrd. Doç. Dr. Nezir Akyeşilmen‟e teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca, en zor günlerimde beni telkinleriyle sakinleştiren ve yardımlarını esirgemeyen Dr. Cüneyt Özşahin ve Dr. Uğur Çağlak hocalarıma ve tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Beni her konuda destekleyen ve eğitimimi devam ettirmem konusunda beni teşvik eden annem, babam ve ablalarıma en içten saygılarımı sunarım.

(4)

iii ÖZET

Hür subaylar darbesi sonrasında, Mısır dış politikası Arap milliyetçiliği politikaları üzerine yoğunlaşarak, Emperyalizme karşı Arap dünyası üzerinde bir etki alanı oluşturmaya çalıştı. Özellikle Nasır döneminde, Mısır‟ın jeopolitik anlamda, Arap dünyasının merkezinde olan bir ülke olması, politik bir araç olarak kendini gösterdi ve bu sayede Mısır, kendisini uluslararası ve bölgesel devletler sistemi arasındaki bir köprü olarak tanımladı. Bu nedenle, emperyalizme karşı Ortadoğu‟da yeterli desteğin sağlanması için, Arap milliyetçiliği politik bir araç olarak kullanıldı. Arap dünyası üzerinde, Arap milliyetçiliği düşüncesinin yayılması; Arap-İsrail, Devrimci Arap rejimleri- gelenekçi Arap monarşileri ve Mısır- Baas rejimleri arasında yaşanan çatışmalar olarak kendisini gösterdi. Nasır döneminde Mısır‟ın ekonomik ve askeri bağımlılığı, Batı bloğundan Doğu bloğuna kaydı. Bu durum Nasır dönemi Mısır‟ın temel dış politikası oldu. Ancak bu dış politika, devrimci lider Cemal Abdül Nasır‟ın ölümüyle son buldu.

Enver Sedat Nasır‟dan sonra iktidara geldi. Enver Sedat‟ın ülkedeki liderliği ile birlikte, Mısır dış politikasında değişim kendini gösterdi. Bu değişimin bir sonucu olarak, Mısır bağımlılığı Doğu bloğundan Batı bloğuna kaydı. Bu nedenle Mısır ve ABD arasındaki ilişkiler yeniden düzenlendi. Daha sonrasında, Sedat, Sosyalist bir yapıya sahip Mısır ekonomisini yeniden şekillendirmek için yeni politikalar belirledi. Açılım politikası olarak tanımlanan bu yeni politikayla, Mısır ekonomisi uluslararası liberal ekonomiye entegre edilmeye çalışıldı. Kısacası, Sedat Mısır ekonomisinin liberal bir yapıya kavuşması için istekliydi. Diğer taraftan, Mısır‟ın güvenlik yaklaşımları bir dönüşümün içine girdi. Bu tür bir dönüşümün sonucu olarak, İsrail ile Mısır arasında barış anlaşması imzalandı, böylece iki tarafın birbirine karşı duyduğu tehdit algılaması sona erdi. Fakat Mısır ile İsrail arasında yapılan bu barış anlaşması, Mısır‟ın Arap dünyası içerisindeki yerinden olmasına neden oldu. Sonuç olarak, Mısır‟ın Arap dünyası içerindeki siyasal liderliği bu dış politika ile sona erdi. Hüsnü Mübarek Enver Sedat‟tan sonrasında Mısırda iktidara geldi. Mübarek‟in iktidarda olduğu dönemde, Mısır‟ın Batı bloğuna olan bağımlılığı devam etti. Hatta Mısır ile ABD ilişkilerinin boyutu soğuk savaşın sert koşullarına rağmen

(5)

iv artarak devam etti. Benzer şekilde, İsrail ile Mısır arasındaki barış süreci devam etti. Diğer taraftan, soğuk savaş sonrası dönem, ABD‟nin Mısır dış politikası üzerindeki etkisinin artmasına neden oldu. Hatta Hüsnü Mübarek, rejimin güvenliği ve sürekliliği için ABD‟den destek sağladı. Mübarek, liderliğinin meşruiyetini sağlamak amacıyla, ABD‟nin Mısır‟ın ekonomik ve politik alanlarına nüfuz etmesine izin verdi. Birinci körfez savaşı sürecinde Mübarek ABD‟nin Ortadoğu üzerine ortaya koyduğu politikalarına destek verdi. 11 Eylül saldırıların sonucunda, ABD politikalarında değişime gitti ve bu kapsamda bölgeye demokrasi ihraç politikasını belirledi. Bu nedenle Mısır‟ın siyasal hayatının demokratikleşmesi için Mısır üzerinde baskı kurdu. Ancak ABD‟nin değişim politikaları kapsamında demokratik bir Mısır oluşturulması, rejimin meşruiyetini baskı ile sağlayan Mübarek tarafından arzu edilen bir durum değildi. Sonuç olarak, baskıcı ve dış politikada batı yanlısı politikalar izleyen Mübarek rejimi düşürüldü.

(6)

v SUMMARY

After the Free officers coup d‟état Egypt foreign policy focused on Arab nationalism in order to provide sphere of influence over Arab world against imperial powers. Especially during Nasser period, Egypt‟s geopolitical centrality in the Arab world emerged as political tool in which Egypt defined itself as the bridge between international and regional state system. Accordingly, Arab nationalism used as political tool in order to provide sufficient power against imperial activities over the Middle East region. After the rising of Arab Nationalism over the Arab Wold, crisis showed itself as conflict on Middle East between Arab and Israeli/ Revolutionary Arab regime and Conservative Arab Monarchies/ Egypt and Baath regimes. During the Nasser period, the dependency of Egypt was shifted from West Block to East Block at the economic and military perspective. However, these policies were come to an end with the death of Egyptian revolutionary leader who was Gamal Abdel Nasser.

After the Nasser period, Anwar Sadat came to power in Egypt. With the leadership of Anwar Sadat, the changing was showed itself on the foreign policy of Egypt. As a consequence of this changing on foreign policy, the dependency of Egypt was shifted from East block to West block. So, the relations between Egypt and USA were improved. Afterwards, Sadat determined new policies in order to reform Egypt economy that had socialist structure. New policy was called as opening policy that was aimed to provide integration between Egypt economy and international liberal economy. All in all, Sadat was willing to provide a liberal structure for Egypt economy. On the other hand, the security approaches of Egypt were entered in to chance. So, the peace treaty was signed between Egypt and Israel, thus both sides threat perception was come to an end. All the same, the peace process between Egypt and Israel was caused dismissal of Egypt from the place within the Arab world. As a conclusion, the political leadership of Egypt was come to an end with mentioned foreign policy process.

After the Sadat period, Hosni Mubarak was come to power on Egypt. During the Mubarak period, Egypt foreign policy on dependency of west bloc was

(7)

vi maintained. Also, dimension of the relationship between Egypt and USA were gradually increased in spite of hardcore condition of cold war period. Correspondingly, the peace condition between Israel and Egypt was maintained. On the other hand, the post cold war period witnessed enhancing effect of USA over Egypt foreign policy. Also, Egypt received support from USA in order to pursue its own stability and security of regime. For the purpose of legitimize his leadership, Mubarak allow USA diffusion over the economic and politic area of Egypt. During the first gulf war Mubarak give support for the USA policies over the Middle. As a consequence of the 11 September terrorist attack, USA has changed its policies that have included exporting democracy toward Middle East region. For this reason, USA has forced Egyptian regime to democratize Egypt political life. However, Mubarak didn‟t willing democratize Egypt due to structure of regime that provide its justification from oppressive policies. As a conclusion, Mubarak regime was fallen down because of the oppressive government and foreign policy of proponent of westernization.

(8)

vii İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... İ ÖNSÖZ ...İİ ÖZET ... İİİ SUMMARY ... V İÇİNDEKİLER ... Vİİ KISALTMALAR ... X Giriş ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM CEMAL ABDÜL NASIR DÖNEMİ MISIR DIŞ POLİTİKASI 1.1952 Hür Subaylar Darbesi ... 9

1.1. Darbenin gerçekleştirilmesi ... 10

1.2.Nasır‟ın Arap Dünyasında Yükselişi ... 13

2.Arap Milliyetçiliğinin Ortadoğu’da Yükselişi ... 21

3.Orta Yol Bulma Çabası: Bağlantısızlar Hareketi ... 23

4.Çekoslovakya Silah Anlaşması ... 25

5.1956 Süveyş Krizi ... 28

5.1.Süveyş Kanalının Önemi ... 28

5.3.Bir Hayal‟in Gerçekleştirilmesi: Asuan Barajı ... 30

5.4.Süveyş Krizi: 1956 Savaşı ... 34

6.Arap Milliyetçiliğinin Zirvesi: Birleşik Arap Cumhuriyeti ve Irak Devrimi .. 36

6.1.Ürdün, Suudi Arabistan ve Lübnan Meselesi ... 37

6.2.Suriye Meselesi ... 38

6.3.Amerika Birleşik Devletleri ile Güç Mücadelesi ... 40

(9)

viii

6.5. Birleşik Arap Cumhuriyeti Kuruluyor ... 43

6.6.Arap Milliyetçiliğinde Bir Travma: Birleşik Arap Cumhuriyeti‟nin Dağılışı . 46 7.1967 Savaşına Doğru ... 49

7.1.Savaş Öncesi Uluslararası Konjektür ... 49

7.2.1967 Savaşı (Altı Gün Savaşı) ... 56

7.3.1967 Savaşının Sonu: Nasır‟ın Arap Milliyetçiliğine Hüzünlü Vedası ... 58

8. Nasır Dönemi Mısır Dış Politikasının Analizi ... 61

İKİNCİ BÖLÜM ENVER SEDAT DÖNEMİ MISIR DIŞ POLİTİKASI 1.Enver Sedat’ın İktidara Gelişi ... 63

2. 1973 Arap-İsrail Savaşı ... 68

3.1973 Savaşı Sonrası: Barış görüşmeleri ... 73

4.1973 Savaşı Sonrası: Enver Sedat’ın Açılım Politikası ... 75

5.Camp David Barış Süreci ... 78

6.Bir Suikast: Enver Sedat Döneminin Sonu ... 82

7. Enver Sedat Dönemi Mısır Dış Politikası Analizi... 83

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM HÜSNÜ MÜBAREK DÖNEMİ MISIR DIŞ POLİTİKASI 1.Hüsnü Mübarek’in İktidara gelişi ... 85

2.Hüsnü Mübarek Dönemi Mısır Siyasal Sistemi ... 87

3.Hüsnü Mübarek Dönemi Mısır-İsrail İlişkileri ... 93

4.Filistin Birinci İntifadası ve Oslo Görüşmeleri... 95

5.Hüsnü Mübarek Dönemi: Mısır ve Süper Güçler ... 97

5.1.Soğuk Savaş Dönemi İlişkiler ... 97

(10)

ix 6. Demokrasiye Giden Yol: Tahrir ve Mübarek Rejiminin Sonu... 110 Sonuç: ... 114 KAYNAKÇA ... 123

(11)

x KISALTMALAR

AB : Avrupa Birliği

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKÇT : Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

ALCSP : Arab League Collective Security Pact [Arap Ligi Ortak Güvenlik Paktı]

ASB : Arap Sosyalist Birliği BAC : Birleşik Arap Cumhuriyeti BM : Birleşmiş Milletler

FKÖ : Filistin Kurtuluş Örgütü

IMF : International Monetary Fund [Uluslararası Para Fonu] İKÖ : İslam Konferansı Örgütü

NATO : North Atlantic Treaty Organization [Kuzey Atlantik Paktı]

OPEC : Organization of the Petroleum Exporting Countries [Petrol İhraç Eden Ülkeler Organizasyonu]

SALT : Strategic Arms Limitation Talks [Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri]

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

TRIPS : Agreement on Trade Aspects of Intellectual Property Rights [Fikri Mülkiyet Haklarının Ticari Yönleri Anlaşması]

(12)

1 Giriş

Mısır‟ın, Kuzey Afrika ile Orta Doğu arasında önemli bir köprü durumunda olmasına, bir de Süveyş kanalının stratejik konumu eklenince, ülkenin jeopolitik konumu büyük önem kazandı. 1914 yılına kadar, Mısır hukuken Osmanlı imparatorluğunun bir parçası olarak kalmasına rağmen, 1882 yılında İngilizlerin ülkeyi işgaliyle birlikte, Osmanlı devletinin ülke üzerinde neredeyse hiç etkisi kalmamıştır. Mısır‟da 1882 yılında başlayan İngiliz egemenliği, siyasi yapıda olduğu gibi, Mısır ekonomisi üzerinde de oldukça etkili oldu. İngilizler, Mısır‟ın en verimli topraklarının büyük kısmını ellerine geçirmekle kalmamış, fabrikaların, madenlerin, demir yollarının ve sulama tesislerinin birçoğunu denetimleri altına aldılar. Bunun yanında Süveyş kanalı şirketinin %45‟lik oranı da İngiliz hükümetine aitti. Ayrıca, ülkenin tüm mali sistemi İngilizler tarafından ele geçirildi. Bu sayede bankalar aracılığıyla, Mısır‟ın her alanında ekonomik kontrol sağlanıyordu. İngilizler tarafından oluşturulan bu sistem nedeniyle, batı yanlısı yeni sınıflar ortaya çıksa da,

Mısır‟da İngiliz egemenliği karşıtı ulusal hareketler güç kazanmaya başladı.1

Kısacası İngilizlerin Mısır‟ı işgal etmesi sonucunda, Mısır‟ın Batıya olan bağımlılığı ve ulusal mücadele kavramları, Mısır siyasi tarihinde ortaya çıkan iki önemli unsur oldu.

20. yüzyıla gelindiğinde, bölgedeki denge, beklenmedik iki önemli gelişme sonrasında değişmeye başladı. İsrail‟in bölgede bir devlet olarak ortaya çıkması ve körfezde petrol yataklarının keşfedilmesi, bu iki önemli gelişmeyi temsil ediyordu. Bu gelişmeler, devrim sonrasında iktidara gelen Mısır liderlerine büyük fırsatlar sunarken, büyük sorunlarla karşı karşıya kalmalarına da neden oldu. Devrim sonrasında iktidara gelen liderlerin, Mısır‟ın Ortadoğu‟da tarihi bir öneme sahip olduğunu dile getirmelerinin temel sebebi, Mısır‟da daha dinamik bir dış politika oluşturulma çabasından kaynaklanıyordu. Bu kapsamda devrimin ilk yıllarında dış politikada kullanılan iki temel unsur Mısır dış politikasını şekillendirdi. Bunlardan

ilki; İngiliz işgalinin sonlandırılması amacıyla ortaya çıkan pan-Arap

milliyetçiliğiydi. İkincisi ise; Mehmet Ali Paşa döneminden kalan, Mısır‟ın Arap

(13)

2

dünyasının lideri olduğu iddiasıydı.2

Bu iki temel unsur özellikle devrim sonrası Mısır dış politikasında etkili bir biçimde kullanıldı. Bu nedenle, Arap milliyetçiliğin Mısır‟da ortaya çıkmasına etki eden şartlar, ortaya çıkan ideolojinin kapsamı ve bu ideolojinin hür subaylar darbesinde oynadığı rol değerlendirilmelidir.

Orta Doğudaki 1937-1967 yılları arasındaki temel olgu; Sömürgeci güçlerin bölgeden çekilmesi sonucunda, sömürge sisteminin yıkılarak, Arap ulus devletlerinin kuruluşu ve Arap milliyetçiliğinin bir ulus devletçilik formuna dönüşmesidir. Bu yüzden Arap milliyetçiliği, kurulan ulus devletlerde resmi ve popüler ideoloji haline gelmiştir. Arapların bir millet olarak tanımlanması ve kendi siyasal yapılarının oluşturmaları anlamında; Arap milliyetçiliği birinci dünya savaşı sonundan itibaren Arap dünyasının gündemine güçlü bir şekilde girmeye başladı. Özellikle 1930‟da

Irak‟ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, Arap ulus devletlerinin

yaygınlaştırılması yönündeki bu milliyetçi anlayış, bağımsızlılığını kazanan devletlerde vataniye olarak tanımlandı. Bu anlayışa göre bağımsız Arap devletleri kurulmalı ve bu devletler arasında sıkı bir işbirliği oluşturulmalıydı. Ancak vataniye görüşünün, “Büyük Suriye fikrini” savunan Suriye milliyetçiliği ile “Mısır‟ın Arap dünyasından çok daha eski ve köklü bir medeniyettir” düşüncesini savunan Mısır milliyetçiliği birbiriyle karıştırılmaması gerekmektedir. Vataniye görüşü her ne kadar Arapların siyasi birliği konusunda egemen devletleri esas alan gevşek bir model önerse de, sözgelimi Mısır‟ın bir Arap ülkesi olduğu noktasında herhangi bir tereddüt

içermemekteydi.3

Diğer yandan Arap milliyetçiliğini, bağımsız devletlerarasında oluşturulacak güçlü işbirliği olarak savunulması, Arap milliyetçiliği savunusunu özünde çelişkiye düşmesine neden oldu. Kaldı ki sömürge yönetimi altındaki üçüncü dünya devletlerinde ortaya çıkan milliyetçi devrimler, özlerinde milli türdeşleşme fikrini taşıyorlardı. Milli türdeşleşme her milletin bir devlete sahip olması aynı şekilde her devletinde tek bir millete sahip olması gerektiğini ifade etmekteydi. Bu kapsamda verilebilinecek en iyi örnek hür subaylar darbesi sonrasında, Nasır‟ın

2

Lilian Craig Harris, Egypt: International Chalenges and Regional Stability, New York: Routledge and Kegan Paul, 1988, s. 77

3

(14)

3

iktidardaki ilk yıllarında izlediği politikalardır.4

Ancak 1967 savaşına değin, bu coğrafyada kendilerini aynı milletin bir parçası olarak hayal eden devletlerin, pratikte bunu gerçeğe yansıtamadıkları görüldü. Kaldı ki, Arap dünyası üzerinde milli birlikteliğin sağlanması, büyük bir fikri ayrışmanın doğmasına neden oldu.

Arap dayanışması kapsamında, 1936-1939‟lar da Filistin‟de yaşanan Arap isyanı ilk defa Arap devletlerinin bir araya gelmesine neden olmuştu. 1944 ve 1945 yılları arasında İskenderiye ve Kahire‟de yapılan görüşmelerin sonucunda Arap devletler Birliğinin kurulması, bu noktada ortaya konulan dayanışmanın daha da güçleneceğinin ilk kıpırtıları anlamını taşıyordu. Ancak bu durum görülenden farklı bir öze sahipti. Samir Amin „in Üçüncü Devlet dediği, Orta Doğu‟nun küçük burjuvazisi, ironik bir şekilde Batı‟nın özgür irade ve milliyetçilik kavramlarını benimseyerek, işgalci güçlerin varlığına karşı mücadele verdi. Ulusal özgürlük hareketleri, Ortadoğu‟nun geneline yayıldı ve iki dünya savaşı arası dönemde, bölgesel siyasi dinamikler, ulusal bağımsızlık mücadelelerini çoğunlukla parçalara ayırdı. 1945‟te İngiliz vesayeti altında, yeni sömürgeci hareketlere karşı popüler direnişi engellemek amacıyla, Arap hükümetlerinin işbirliği yapmasının sağlamak ve

bağımsızlıklarını yönetmek için Arap Birliği kuruldu.5

Bu ilk çıkış amacı daha sonraki yıllarda ortaya çıkacak ulusal hareketlere bir kaynak oluşturacaktı. 1952‟de Mısır‟da darbeyi gerçekleştiren Hür Subaylar örgütü iktidara geldikten sonra meşruiyetlerini ve rejimin devamlılığını sağlayarak güç alanını daha geniş bir coğrafyaya yaymak için Arap milliyetçiliğini etkili bir şekilde kullandılar. Bu dönemde Arap milliyetçiliğine ciddi anlamda fikirsel öncülük yapan kişi Sati el-Husri olmuştur. el-Husri‟nin çalışmalarının önemi, “Modern Arap tarihinde ve ona eşlik eden siyasi düşüncede önemli bir aşamayı yansıtmasında ve yazılarının Orta Doğu‟daki politik gelişmeler üzerinde inkar edilemez bir etkiye sahip olmasında

yatmaktadır.”6 Husri‟nin düşünceleri ikinci dünya savaşı sonrasında milliyetçi Arap

rejimlerinde oldukça etkili olmuştur. Bu bağlamda 1943‟te kurulan Baas partisi Husri‟nin popülist pan-Arap milliyetçiliği görüşünü kendilerine başlangıç olarak

4

Umut Özkırımlı, 21. Yüzyılda Milliyetçilik, İstanbul:İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2003, s.16

5

Ali Çimen, Tarihi Değiştiren Olaylar: Popüler Tarih, İstanbul :Timaş Yayınları , 2008, s.78 6

(15)

4 aldılar. Bu temel çerçevede Arap ulusal kimliği, Arapça konuşan cemaatlerin ortak bir düşünce etrafında toplanmasında önemli katkılar sağlamıştır.

Arap milliyetçiliğinin Antiemperyal bir fikir temeline dayandığı ve bu temel üzerinden mücadelenin ortaya konulduğu bilindiğine göre, fikir genel anlamda ne içeriyordu ve bu noktada Mısırda krallık sonrası dönemde yaşananlar nasıl değerlendirilmeliydi. Öyle ki Mısır, Nasır liderliğinde sahip olduğu vizyon sayesinde, sadece Mısır halkının bir lideri olmadı aynı zamanda bir Arap devleti olarak Arap devletlerinin bulunduğu coğrafyada, bir Afrika devleti olarak Afrika‟da ve bir İslam devleti olarak İslam toplumları arasında lider konumuna yükselme adına ciddi politikalar ortaya koydu. Bu kapsamda bir değerlendirme yapmak için, Arap

milliyetçiliğinin neyi iddia ettiğine ve nasıl geliştiğine bakılmalıdır.7

Arap Milliyetçiliği, diğer milliyetçilik türlerinden daha farklı bir yapıya sahipti. İçerisinde sosyalist ve İslami mitleri barındırması hasebiyle, farklı bir kefeye konulmalıdır. Bu nedenle bu milliyetçilik türünün ortaya çıkmasına etki eden faktörleri öncelikle değerlendirmek durumdayız. Kaldı ki sosyalist ideoloji sayesinde, Arap milliyetçiliği özellikle Nasır döneminde hedeflerine oldukça yaklaşmıştır.

Arap dünyasında sosyalist fikrin geliştiği dönem olarak yirminci yüzyılın ilk çeyreğini gösterebiliriz. Bölgedeki entelektüeller bu dönemde hüküm süren uluslararası konjektürün etkisi altında kalmışlardır. Bu dönem en etkin ideoloji olan sosyalist fikir, entelektüellerin kendi etrafında düşünceleri şekillendirmesine neden olmuştur. Sosyalist entelektüeller, milliyetçi sosyalizm fikri adı altında yeni bir fikir akımı biçimlendirmeye çalışırken İslami, Marksist ve Arap milliyetçiliğinden oluşan bir alaşımı ortaya koymuştur. Entelektüellerin birçoğu Avrupa üniversitelerinde eğitimini tamamlamış kişilerdi. Bunların en önemlilerinden birisi olan Salama Musa (1887-1958), bu yeni şekillenen fikri, ekonomi toplumu, adalet, eğitim, politika ve refomizm üzerine yazmış olduğu eserlerle desteklemeye çalışmıştır. Musa‟nın çalışmalarında şu iki şey; kapitalist sistemin sahip olduğu sömürü ve Mısırdaki sınıf

7

Stefan Svec, Political Culture, Islam and Public Participation in Modern Egypt, Germany:Grin Verlag Publishing, 2004, s. 6

(16)

5 yapısındaki artan dengesizlik göze çarpmaktaydı. Musa bu şekilde yozlaşmanın analizini yaparken genç nesile bir amaç aşılamaktaydı. 1913‟te sosyalizm üzerine yayımladığı kısa monografi al-Isbtirakiyya, Arapça dilinde ve Sosyalist Arap Milliyetçiliği fikri üzerine yazılmıştı. Bu kitapta Mısır üzerine yapılan analiz şu şekildeydi; Mısır toplumunun zayıflıkları, Batılı güçlerin bu bölgede egemen olmasında önemli bir nedendi. Mısır toplumu sosyalizm yolunda gerekli tüm demokratik eğitime kavuşmalı ve sosyalist fikir, yöneten elit kesim tarafından

içselleştirilmeliydi.8

Musa‟nın yanında Milliyetçi Arap sosyalizmini savunan diğer isimler şöyledir; Al Mansuri, Izz-al-Din, Nicola Haddad(1878-1954). Genel anlamda Müslüman bir kökenden gelen bir toplumun içerisinde komünist fikirlerin işlenir hale gelmesinin elbette uluslar arası yapının baskın rolü olduğunu göz ardı etmemek durumdayız. Bu kapsamda 1922 yılında Mısır‟ın bağımsızlığını kazanmasında fikirsel anlamda önemli bir rolü üslenmiş Saad Zaglul, İslami prensiplerin toplumun rehber kodları korunmasını desteklemiş ve bunu milliyetçi temalar ile harmanlamayı başarmıştır. Zaglul bağımsızlığın ilanı öncesinde Vafd partisi ve fikirsel desteğini aldığı elitler sayesinde 1919 da ilk isyanın ateşini yakmıştır. Mısır daha sonrasında 1922 de bağımsızlığını İngiltere den almayı başarmış ve 1923‟te anayasal monarşiyi

kurmuştur.9

Özellikle 1945-1952 yılları arasındaki dönmede Mısırda yaşanan anarşiye karşı darbenin gerekçe gösterilmesi İktidara gelen Enver Sedat için hür subaylar darbesinin meşru gösterilmesinde oldukça önemli bir analiz olmuştur. Enver Sedat‟ın diliyle Mısırda tam manasıyla bir terör hakimdi, insan hakları; konuşma, toplantı yapma, ve basım özgürlüğü, tam anlamıyla büyük bir kısıtlamaya maruz kalmıştı. Ülke tarihinin en acı yıllarını yaşıyordu, sanki salgın bir hastalık sonrasında bomboş ve ıssız kalmışçasına, ülkenin içinde bir anarşi hakimdi. Mısır uluslararası toplumdan izole edilmiş, popülaritesi kaybedilmiş ve yenilmiş bir

durumdaydı. Tam da bir devrimin ilk dönemini yaşıyordu. 10

Sedat‟ın Mısır üzerine yaptığı bu tanımlama Mısır için yeni bir dönemin başlamasının nedenlerini temsil ediyordu. İdeolojik alt yapı Mısırda kendisini daha belirgin şekilde hissettirmişti. Toplumsal anlamda yönetimin etkisiyle oluşan sınıfsal yapı arasındaki adaletsizlik,

8Rami Gınat, Egypt’s Incomplate Revolution: Lutfi al Khuli and Nasser’s Socialism in the 1960s, London: Frank Cass Publishing, 1997, s. 9

9

Meir Hatina, Identity Politics in the Middle East, London:I.B. Tauris, 2007, s. 13 10

(17)

6 aslında devrimin daha kısa zamanda olgunlaşmasında etkili rol oynamıştır. Mısırda devrim öncesi dönem sınıfsal yapısı üzerine bir değerlendirme yapacak olursak, zengin olan kesimin yaşanan onca sıkıntı ve zorluğa rağmen lüks hayat tarzlarını bırakmamışlar ve bu şekilde toplumsal dönüşümün tetikleyicisi olmuştular. Bu noktada toplumun her kesiminden farlı görüşe sahip olanlar ki bunlar ister Mısır‟da isterlerse yurtdışında eğitimini tamamlamış olsunlar, toplumun gereksinimleri ve problemlerin çözümüne yönelik söylem ve yazımları ortaya koymuşlardır. Bu dönmede yazılan kitap dergi ve gazetelerin sürekli olarak bu konuya parmak basması, aslında devrimin ideolojik alt yapısını halk nezdinde meşru ve gerekli kılmıştır.11

Mısır‟ın bağımsızlığını 1922 yılında ilan etmesi aslında bitmemiş bir mücadelenin en azından toplum nezdinde dindirilmeye çalışılmasından başka bir şeyi ifade etmiyordu. Vafd partisinin de devamlılığına izi verilmesi bu süreçte İngiltere için kaybedilmeye yüz tutmuş bir sömürgenin içinde, tekelleşen bir siyasal sistemle bağlarını kopartmama çabasıydı. Ancak zaman içinde toplum içresindeki guruplar, Vafd partisi ile bir yere varılamayacağını anlayınca yeni gruplaşmalara gitmeye başlamışlardır. Bunlardan en önemlisi Hasan el Benna tarafından ideolojik alt yapısı atılan Müslüman kardeşler olmuştur. Müslüman kardeşlerin hızlı bir şekilde güçlenmeleri, ekonomik buhran dönemlerinde toplumlar üzerinde ortaya çıkan algısal dönüşümlerde Dini hassasiyetlerin artmasının zorunlu bir sonucuydu. Ekonomik sorunlar Mısır toplumunda İslami değerlere bir geri dönüş ve sıkı sıkıya bağlanma sürecini başlamıştı. Öyle ki dinin verdiği öğütler sayesinde toplumsal kültür kurtuluşa ererken ve bu sayede ulusal kültürün varlığını devam ettirebilecekti. Bunu yaparken de yabancı güçler tarafından dikta edilen ideolojilerin alt edilecekti. Bu görüş tam da zamanında ve doğru kişi tarafından ortaya atılınca yeni ve güçlü bir

hareket kendine Mısır‟da bir yaşam alanı bulmuştur.12

Müslüman kardeşler örgütü daha sonraki yıllarda da güçlenecek ve 2011 yılında gerçekleşen halk ayaklanmalarında önemli bir role sahip olacaktı.

Mısır toplumu içerisinde çıkan bu farklı düşünceler, ulaşmaya çalıştıkları amaçlar doğrultusunda birbirlerinden ayrılsalar da, hepsinin önceliği Mısır‟ın

11

Derek, a.g.e. s24 12

Afaf Lutfi Al-Sayyid Marsot, A History of Egypt From Arab Conquest to the Present, Cambridge: Cambridge University Press, 2007, s. 106

(18)

7 kurtuluşa ermesiydi. Toplumum sahip olduğu bu ideolojik çeşitlilik bir noktada birlikteliği sağlıyordu, bu da Mısırın artık bir krallık tarafından, İngilizler ile güçlü bağları olan bir Krallık tarafından yönetilemeyeceğiydi. İşte bu noktada devreye giren hür subaylar adlı bir kulüp istenileni Mısır toplumuna veriyordu, ancak hayaller ve beklentiler gerçek ile pekte uyuşmuyordu. Devrim Mısır‟ı Emperyalizmin pençesinden kurtarıyordu, ancak devrimin çok daha derin sebeplerinin olduğu şüphesizdi. Bunu Nasır bizzat yazmış olduğu “Mısır İhtilalinin İç Yüzü” adlı eserinde şöyle tanımlamıştır; “Bazıları 23 Temmuz ihtilaline Filistin savaşındaki yolsuzlukların sebep olduğunu söylüyorlar. Bu doğru değildir. İhtilale, er ve subaylarımızı ümitsizliğe düşüren kötü ve bozuk silahların yol açmış olduğu da pek doğru değildir. Sebebin, subay kulübündeki seçim meselesine dayandığı iddiası da hakikate aykırıdır. Sebepler çok daha derindedir, eğer bu sebepler doğru olsaydı yapılan bir ihtilal değil bir isyan olurdu…. Filistin‟de savaşırken bile aklımız, fikrimiz Mısır‟da idi. Kurşunlarımızın hedefi karşımızdaki düşmanlardı, fakat

kalbimiz, memleketimizi kemiren kurtları düşündükçe titriyordu…”13 Nasır‟ın

darbeyi hazırlayan ideolojinin içeriğini bu şekilde tanımlamış olması darbeyi hazırlayan dönemin dinamiklerinin göz ardı edilmemesini istemesindendi. Yapılan bu tanımlama fikirsel anlamda bir yorum sahası sunarak önemli bir işlev görmüştür. Nasırın bir darbenin planlayıcısı olarak, bu görüşleri ortaya atmasındaki maksat, darbenin meşru bir zemine dayandığını savunma amacı olmuştur.

Ancak darbenin gerçekleştirilmesi kendi başına bir önem taşımıyordu. Darbe ile birlikte o güne değin Mısır dış politikasının güvenlik algılamalarında bir değişim başladı. Krallık döneminde uluslararası sistem, hegemon devletlerin yer sahipliğine şahit olunan bir yapı olarak görülmüştü. Bu kapsamda Mısır dış politikasında izlenen yol, nispeten oluşturulan güvenliğin devamı için İngiltere ile işbirliğinin devam ettirilmesi olmuştur. Ancak darbe sonrasında Mısır‟daki aktörlerin değişmesi sonrasında, iç ve dış politikada süreklilik kırıldı ve değişim kendini gösterdi. Hür Subaylar Mısır‟da yeni bir rejim kurarken önceki dönemlerde ortaya çıkan, sömürge devleti İngiltere‟ye tek taraflı bağımlılığın, ülkenin kötü durumunun temel nedeni

13

Camal Abd-El Nasser, Mısır İhtilalinin İçyüzü, İstanbul : Vatan Gazetecilik ve Matbacılık, 1954, s. 4

(19)

8 olarak görmüşlerdi. Çünkü Krallık döneminde Mısır ekonomik zayıflığını sübvanse etmek için İngiliz yardımlarına ihtiyaç duymuş ve bu durum karşısında ekonomik bağımlılığını attırtmıştır. Artan bağımlılık karşısında, Mısır dış politikası arzu edilen otonomiye kavuşamamıştır. Hür subaylar Mısır‟da yaşanan bu geri kalmışlığın temel

nedeni olarak bu durumu göstermiş ve bu kapsamda mücadelelerini

şekillendirmişlerdir.

Devrimin ilk yıllarında dış politikada kullanılan ikinci unsur; Mehmet Ali Paşa döneminden geriye kalan anlayış; Mısır‟ın Arap dünyasının lideri olduğu iddiasıydı. Bu unsur darbe sonrası dönemde Mısır‟da dış politikasının en önemli karakteristik özelliğini teşkil etmekteydi. Nasır‟ın liderliği etrafında rejimin kendini tanımlaması, ona büyük bir politik güç verdi. Böylesine büyük bir gücün yalnızca Mısır üzerinde kalmamasını isteyen Nasır, yeni arayışlar içine girdi. Liderliğini pekiştirmenin ötesinde uluslararası bir ünü de arzulayan Nasır, Mısır‟ı Arap dünyasının doğal liderli olarak tanıttı. Bu kapsamda ortaya konulan dış politika, Mısır‟ın bir lider ülke olarak Arap dünyası ile uluslararası sistem arasındaki temel bağlantı noktası olduğu şeklindeydi. Ancak bu yönde izlenilen dış politikalar Arap dünyası içerisindeki dayanışmaya büyük zararlar verdi.

(20)

9 BİRİNCİ BÖLÜM

CEMAL ABDÜL NASIR DÖNEMİ MISIR DIŞ POLİTİKASI

Darbe öncesi dönemde Batılı güçlerin Mısır üzerinde kurduğu etki alanı, Mısır toplumunca çekilen tüm sıkıntıların temel kaynağı olarak görüldü. Mısır‟ın dış politikasında batı yönelimli politikalar izlemesi yarardan çok Mısır toplumuna zarar getirmişti. İsrail‟in güçlendiği bir bölgede Mısır‟ın ekonomik ve askeri anlamda kapasitesini arttırması gerekiyordu. Bu arzu ancak tüm etkilerden bağımsız bir Mısır‟la oluşturulabilinirdi. Bu gelişmeler karşısında kendisine geniş bir hareket alanı bulan sosyalist ve milliyetçi hareketler kendisini yeniden tanımlamaya ve tanıtmaya başladı.

1.1952 Hür Subaylar Darbesi

Sosyalist ve milliyetçi hareketlerin çoğu sürekli olarak kendilerinin devrimden yana olduğunu, yani toplumsal dönüşümü başlatacak yegane ideoloji

olduklarını iddia ediyorlardı.14

Bu ideolojik düşüncenin önceki bölümde değinildiği şekliyle Mısır toplumunun hayatına girmesi, darbenin hür subaylar örgütünce yapılmasına neden oldu. Bu yüzden, Arap milliyetçiliğinin Mısır‟da gerçekleştirilen hür subaylar darbesinde oynadığı rol değerlendirilmelidir.

Hür subayların ne zaman kurulduğuna ait resmi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Nasır‟ın kendisi tarafından konuyla ilişkili söyledikleri göz önüne alınırsa, örgütün 1936‟dan daha erken dönemlerde bir oluşuma gitmeye başladığı ortaya çıkacaktır. Bunun yanında, hür subaylar örgütüne katılımların başlaması ve örgütün genişlemesindeki en önemli kilometre taşının, 1936‟da Mısır‟da yapılan anlaşma olduğu yönünde ciddi kanıtlar bulunmaktadır. Örgüte katılan üyelerin çoğu aynı dönemde mezun olmuş ve askeriyede beraber çalışmış arkadaş gruplarıydı. Örgüt kurulduğu ilk dönemlerden itibaren bir takım politikalar belirlemiş ve bunları gizli bir şekilde yürütmüştür. Bu politikalar kapsamında, örgüte katılan üyeler, kariyerlerinin başında izleyecekleri yol belirlenmiş ve bu kapsamda toplumsal gruplar içinde yer edinmeleri sağlanmıştır. Bu şekilde toplumun içinde bulunan tüm

14

Immanual Wallerstain, Amerikan Gücünün Gerileyişi: Kaotik bir Dünyada ABD, Çev: Tuncay Birkan, İstanbul :Metis Yayınları, 2004, s. 228

(21)

10 grupların işleyiş şekilleri ve hedefleri örgüt tarafınca öğrenilirken, bu gruplarının desteğini alabilecek alt yapıyıda kuruyorlardı. Cemal Abdül Nasır ve Enver Sedat bu

plan dahilinde, Müslüman kardeşler hareketinin içine yerleştirilmişlerdi.15 Bir

yorumcu Nasır‟ın liderliğindeki devrimi şöyle tanımlamıştır; “ Nasır, darbenin başarısının iyi örgüt elemanlarının bu darbeye katılması ölçüsünde olacağının farkındaydı. Nasır‟ın kendisi ve bazı arkadaşları brian Crozier‟in gözünde “asiller” olmuş olabilirler, fakat tümünün içinde bu şekilde nitelendirilebilinecek ya birkaç kişi vardı yada hiç kimse yoktu. Nasır hem niyetinde samimi olan hem de anahtar mevkiinde bulunan subayları seçmişti. Gizli topluluğu bu subaylardan oluşuyordu. Onun darbesinin meselesi disiplini bozmak değil, disiplini kurmaktı. Darbe öncesi planlanan, iktidarı ele geçirecek bir asi gücü meydana getirmek türünden bir şey değildi, bu gizli plan kendi siyasi inancından olan subayları yavaş yavaş anahtar

pozisyonlara kaydırmaktı.”16

Yapılan bu tanımlama darbe öncesi dönemde örgütün izlediği politikanın işlediği hakkında önemli bir çerçeveyi ortaya koymaktadır.

1.1. Darbenin Gerçekleştirilmesi

1950 yılının başında, Vafd Partisi‟nin hükümeti kurmasıyla hür subaylar ve halk nezdinde Mısırdaki siyasal koşulların iyileşebileceği konusunda bir ümidin doğmasına neden oldu. Ancak umutlar 1951 yılında giderek azalmış ve yerini büyük bir hayal kırıklığına bırakmıştır. Bu tarihe kadar örgüt, Mısır kral‟ının kendilerine karşı ortaya koyduğu haksız uygulamalarından yakınırken, bu tarihten sonra bu söylemden vazgeçmişler ve kendilerini artık halkın ve Mısır‟ın kurtarıcısı olan devrimci bir hareket olarak tanımlamışlardır. Örgüt darbenin gerçekleştirildiği tarihe değin gücünü sürekli arttırmış ve sonunda hedefine 1952‟de gerçekleştirilen hür subaylar darbesiyle ulaşmıştır. Sorunların oldukça had safhaya ulaştığı Mısır‟da, 23 Temmuz 1952‟de hür subaylar örgütünün planlarını devreye koyması artık kaçınılmaz olmuştu. Mısır krallıkla yönetildiği dönemde, monarşi ülke içerisinde kendi çıkarlarını koruyabilmek için politikalar üretmiştir. Monarşi tarafından üretilen bu politikalar, halk üzerinde daha büyük baskılar kurmuş ve bu durum karşısında hür

15

Marsot, a.g.e, s.127 16

Elen Kay Trimberger, Tepeden İnmeci Devrimler, Çev: Fatih Uslu, İstanbul : Gelenek Yayıncılık, 2003, s.178

(22)

11 subaylar örgütü çözümün ancak iktidarın ele geçirilmesiyle olacağına inanmıştır. 300‟e yakın subayın katıldığı bu kansız darbeyle, Kral Faruk, Mısır topraklarından

sürgüne gönderilmiş ve monarşinin yerine Cumhuriyet ilan edilmiştir.17

Ancak devrimden kısa bir süre sonra, hür subayların lideri General Muhammed Necip iktidardan indirilerek yerine darbe önemli planlayıcılardan ve Hür

subaylar örgütünün en etkili isimlerinden olan Albay Cemal Abdül Nasır geçmiştir.18

Ancak bu süreç içerisinde anlaşılmayan durum darbeyi gerçekleştiren Hür Subaylar örgütünün bu süre zarfı içerisinde neden kendisini gizlemesiydi. Kaldı ki Nasır, kendisinin darbede en etkili isim olduğunu “dokuz subayın gizemi” şeklinde yazan Akhbar al-Yawm‟ın yayımcısı Mustafa Amin‟in yazılarına kızmış ve bu noktada onu tenkit etmiştir. Sonrasında bu yazılar dizisi bir süre devam ettirilmiş ve aniden ortadan kaybolmuştur. General Necip‟in iktidarda olduğu süre zarfında gizli üyelerden oluşan örgütün aldığı kararlar, iktidarı elinde tutan Necip‟e söylenmemiştir. Hatta ülke üzerine alınan kararların haberini General Necip‟in haber kanallardan duyduğu iddia edilmiştir. 1954‟te General Necip, bir diktatörlük yaratmaya çalışmak ve devrim grubunun gerçek bir üyesi olmamak ile suçlanmış ve

iktidardan indirilmiştir.19

Monarşiye karşı yapılan bu darbeye “Hür Subaylar Darbesi” denilmiştir. Adından da anlaşılacağı üzere, İngilizlerin kontrolü dışında gelişen bu darbe ile Mısır toplumu tüm Ortadoğu ve Afrika toplumları üzerinde yaşanacak bir dönüşümün ilk adımını atarak tetikleyicisi olmuşlardır. Bu darbe sonucunda ortaya çıkan politikalar, İngiliz emperyalizminin kurduğu etki alanlarını kırma üzerine yoğunlaşmıştır. Bu kapsamda Sosyal, ekonomik, askeri ve diğer tüm alanlarda İngiliz etkisini kırmaya çalışılmıştır. Mısır‟ın İngilizlere olan ekonomik ve siyasal bağımlılığının asgari ölçülere indirilmeye çalışılması, oldukça önemli bir politikayı temsil ediyordu. Ancak böyle bir politikanın uygulamaya konulması için oldukça güçlü bir irade gerekliydi. Bunun için devrimin gerçekleşmesinde etkili olan ideoloji, bu iradenin

17

Susan Muaddi Darraj, Modern World Leaders, New York :Chelsea House Publishers, 2007, s. 40 18

Bernard Lewis, Orta Doğu: İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Ankara: Arkadaş Yayınevi, 2005, s. 434

19

Charles Tripp, Contemporary Egypt: Through Egyptian Eyes, New York : Routledge, 1993 s. 101

(23)

12 kaynağı olma adına uygun görüldü. Arap milliyetçiliği söylevi sayesinde, toplum Mısır‟da oluşturulan bağımlılığın kırılması yönünde mobilize ediliyordu. Ancak iç politikada kullanılan bu yöntem dış politikada da kullanılmaya başlayınca, birbirinden farklı sorunlar ortaya çıktı. Bu kapsamda yöntemin uygulanmasında kullanılan söylevin incelenmesi gerekmektedir.

İktidara gelen Abdül Nasır‟ın, en önemli söylevi “Hepimiz Arap‟ız” olmuştur. Ancak Arap birliğinin oluşturulması yönünde ortaya koyulan bu slogan, Hür Subayların temel ödevi olan Mısır‟ı unutturmamıştır. Ancak devrim sorunların çözüme kavuşturulması için gerçekleştirilse de kısa vadede Mısır‟da sorundan başka bir şeye neden olmamıştır. Devrim sonrasında her şey bir anda düzene girmemişti ve hala iktidarı elinde tutan hür subayları, Mısır iç politikasında birçok sorun bekliyordu ve bu sorunlar bir şekilde çözüme kavuşturulmalıydı. Ancak bu şekilde hayal edilen güçlü bir Mısır‟a ulaşılabilinirdi. Devrimle birlikte öncelenilen sorunlar şöyle olmuştur; iktidarın güçlendirilmesi, kral Faruk ve İngiltere ile bağlantılı Mısır‟daki eski parti meclis yapısının ortadan kaldırılması, toprak reformunun hayata geçirilmesi, İslamcı kesimin rejim üzerindeki etkisinin izole edilmesi ve Süveyş

kanalındaki İngiliz işgalinin sona erdirilmesi şeklinde olmuştur.20

Bu temel amaç zamanla daha da güçlenerek rejim üzerinde etkili bir politika haline gelmiştir. Diğer yandan dış politikada Arap milliyetçiliği, en güçlü sesini emperyalizme karşı yaptıkları mücadelede bulmuştur. Bu durum karşısında, Nasır tüm içtenliği ile savunduğu milliyetçi fikirlerini amaç ve değerlere ulaşmada bir araç olarak kullanmış ve bu şekilde önündeki engelleri aşmaya çalışmıştır.

Nasır‟ın bu dönemdeki birinci hedefi İngiliz emperyalizmi ile savaşmaktı ve bu amaç doğrultusunda savunduğu temel argüman, bölgede yaşayan herkesin

emperyalizme karşı ortak mücadele etrafında birlikteliğini sağlamaktı.21

Bu şekilde askeri hükümetin, milliyetçiliğin cazibesini kullanarak kitlesel meşruiyeti sağlanacaktı. Bağımsız subaylar kendilerini, Mısır‟da uzun yıllar süren yabancı egemenliğine son veren ve yönetime Mısır‟ın kendisini geçiren bir örgüt olarak,

20

Yevgeni Primakov, Rusların Gözüyle Ortadoğu, Çev: Olga Tezcan, İstanbul: Timaş Yayınları, 2009, ss. 71-72

21Adid Davişa, Arap Milliyetçiliği: Zaferden Umutsuzluğa, Çev: Lütfi Yalçın İstanbul :Literatür Yayıncılık, 2004, s. 122

(24)

13

kendilerini Mısır halkına takdim etmişlerdi.22 Ancak ortada bir sorun vardı ve bu

sorun halledilmezse kurulan tüm hayallerin suya düşme tehlikesi vardı ve hür subaylar için kabul edilemezdi. Nasır bu durumu bizzat kendi diliyle şu şekilde ifade etmiştir; “23 Temmuzdan evvel, bütün milletin hazır, öncülerin ilk kaleye hücum yapmasını beklediğini ve asıl hedefe arkamıza düşeceğini sanmıştım. Asıl işi arkamızdan gelecek kütle halindeki saflar başaracaktı. Hatta hayallerim beni bir an için aldattı; hedefe doğru ilerlerken arkamızda, kütlenin ayak seslerini duyar gibi oldum. … bunun fiziki realitesine o kadar bel bağlamış ve iman etmiştim ki, aldandım. … Öncüler vazifelerini yaptılar… Faruk‟u dışarı attılar ve sonra durakladırlar; asıl büyük hedefe doğru ilerlemek için kütle halindeki safları beklediler…. Arkamızdan sonsuz kalabalıklar geldi. Fakat realite hayalden ne kadar uzaktı! Gelen kütleler aralarında birlik olmayan başıbozuk gruplardı… Nizama ihtiyacımız vardı fakat arkamızda karışıklıktan başka bir şey bulamadık. İttihada

muhtaçtık fakat arkamızda ihtilaftan başka bir şey yoktu.”23

Bu sorun halledilerek düzeltilmeli ve örgütün koyduğu büyük hedefe giden yolun önündeki tüm engeller aşılmalıydı. Bu kapsamda örgüt devlet bürokrasisindeki egemenliklerini pekiştirmiştir. Daha sonra, eski kitle partilerini ve sağcı (Müslüman Kardeşler),

Merkezci Vafd ve sol (Komünist Parti) hareketlerini yasaklamışlardır.24 İzlenilen bu

yolla, Mısır‟da ki kitlerin bölünmüşlüğünün önüne bir set çekildi. Ancak izlenilen bu politikalar Nasır için yeterli değildi ve daha fazlası yapılmalıydı. Böylece Nasır daha geniş kitlelere hitap edeceği bir politikayı izlemeyi tercih etti.

1.2.Nasır’ın Arap Dünyasında Yükselişi

Birinci dünya savaşı ile birlikte Orta Doğu üzerine başlatılan işgal politikası sonucunda, sömürge devletlerince oluşturulmuş yapay devletler ortaya çıkmıştır. Bölgede bir dil birliği olsa da dayanışma anlamında bir birliğin olmaması toplumları birbirinden daha keskin çizgilerle ayırmaya başladı. Özellikle sömürge döneminde bölgedeki toplumların birbirinden ayrıştırılarak daha kolaya yönetilmesini sağlamak üzerine tasarlanan politikalar, körfezde petrolün keşfedilmesi ve İsrail‟in yapay bir devlet olarak ortaya çıkarılması sonucunda yeni bir boyut kazanmıştır. Petrol 22 Trimberger, a.g.e, s. 179 23 Abd-El-Nasser, a.g.e. s. 6 24 Trimberger, a.g.e, s. 179

(25)

14 sayesinde iktidarlarını pekiştiren monarşiler, halkın rızasını petrol gelirleriyle sağlamışlardır. Ancak İsrail‟in bölgede belirmesi Arap toplumlarını bir olma yoluna iten önemli bir gerekçe olmuştur. Diğer yandan, ikinci dünya savaşı sonrasında uluslararası sistemde bloklar arası mücadelenin sertleşmesi bölgedeki şartların bazı noktalarda değişmesine neden olmuştur. Hem Arap dünyasının içinde bulunduğu durumu hem de uluslararası sistemi iyi analiz eden Nasır, Mısır için en faydalı politikanın ideolojik bir politika üzerinden dış politika belirlenmesi olacağı kanaatine varmıştır.

1.2.1.Nasır Yönünü Arap Dünyasına çeviriyor

Nasır‟ın iktidara gelmesiyle başlayan dönemle, devrilen rejimle alakalı tüm politikalar terk edildi. Terk edilmeyen tek politika eski rejimden miras kalan büyük stratejiydi. ALCSP (Arap Ligi Ortak Güvenlik Paktı) olarak adlandırılan bu strateji bağımsız, Arap devletleri arasında oluşturulacak bölgesel savunma sistemini öngörüyordu. Bu kapsamda Nasır İngiltere‟nin Mısır üzerindeki etki alanını

kıramaya çalışırken Arap devletleri arasında güçlü ilişkiler kurmayı hedefliyordu.25

Nasır bu yönde bir politika izleyince ciddi bir destekle karşılaştı. Bu yüzden Nasır vatani bir söylev ile yola çıkmış ve sonrasında tüm Arap dünyasının kalbinde bir sembol lider olma noktasında oldukça önemli adımlar atmıştır. Nasır, Mısır‟da temellerini attığı ideolojik ve siyasal çizgisini Arap dünyasına çevirince, karşısında bu ideolojik fikre hazır bir kitle ile karşılaştı. Bölgede artan eğitim seviyesi ve buna bağlı olarak gelişen anti emperyal fikirsel hareketlilik bu desteğin daha da artmasına nenden oldu. Bu bölgedeki liderlerin, Emperyalist ülkelerin kuklası olma görünümü ve İsrail‟in bu bölgedeki Arap dünyasına karşı hain planları olduğu düşüncesi, özellikle eğitimli genç Arapların tartıştığı önemli bir konu haline gelmişti. Bölgede otaya çıkan beklentiler, Nasır‟a bölgede oynayacağı rol için önemli bir alt yapıyı sunuyordu. Birde buna Soğuk savaşın dahada sertleşmesi ve Nasır‟ın tek başına Batı Emperyalizmi ile Mücadele edemeyeceği gerçeğini anlaması eklenince, Nasır‟ın Arap Milliyetçiliği ideolojisini içinde barındıran bir planı bölge üzerinde izlemesi

25

L. Carl Brown, Diplomacy in the Middle East: the International Relations of Regional and

(26)

15

kaçınılmaz bir durum olmuştur.26

Mısır‟ın liderlik edeceği bir yapı sayesinde, Arap toplumları Dış güçlerin etkisinden kurtulacaktı. Bu şekilde Arap toplumları Emperyal güçler tarafından maruz kaldıkları dış müdahaleden kurtulabilecek ve bu şekilde kendi geleceklerini özgür bir irade ile yazabileceklerdi. Mısır‟ın bu yönde izleyeceği politika yaşanan tarihsel süreçte sanki ülkenin kaderi olmuştu. 1955‟te İsrail sorunu, 1955-58 yılları arsında Irak‟ta Nuri el Said‟in savunduğu Bağdat Paktı ile karşı karşıya kalınan sorunlar ve 1956 yılında yaşanan Süveyş krizinde Mısır‟ın izlediği yol, neredeyse tüm Arap toplumlarını Mısır lehine etkilemişti. Mısır‟ın bu olaylarda başrolü oynamasın “ülkenin kaderi bu” düşüncesinin Mısır halkının

bilincinde oluşmasına neden oldu.27

Ancak bu dönmelerde Nasır‟ın ideolojik savunusuna karşı tam bir güven Arap dünyası içersinde sağlanamamıştı. Bu şüphenin kaynağında ise Nasırın Arap milliyetçiliğini Mısır‟ın çıkarları doğrultusunda bir araçsalcılık enstrümanı olarak kullandığı kanısı bulunmaktaydı. Bu durumun ortaya çıkmasında etkili olan en önemli neden, Nasırın Yemen‟de girişmiş olduğu savaştı. Bu savaş sonrasında, Nasırın savunmuş olduğu Arap milliyetçiliği fikri ciddi anlamda imaj ve güven kaybetti. Bu durumu Nasır‟ın bir zamanlar iyi bir arkadaşı olan Ahmet Abul Fath şöyle açıklamıştır; “Nasırın asla Araplara karşı bir saygısı olmamıştır, aslında Nasır bunun tam tersine bir öneme sahip olduğuna inanmıştır. Nasır için Arap milliyetçiliği araçsalcılığın bir enstrümanından öteye gitmiyordu ve onun için Mısır‟ın çıkarları doğrultusunda kullanılabilinecek para, petrol ve büyük

bir kitleyi teşkil ediyordu.”28

Nasır‟ın tavırları incelendiğinde ifade ettiği şeyler ile hissettiği şeyler arsında bir karmaşanın kendini sinsice gösterdiğini görülebilmektedir. Bu doğrultuda Nasır‟ın, Mısırın sahip olduğu tecrübe sosyal ve kültürel başarılar göz önüne alındığında, Arap ulusalcılığına liderlik edebilecek tek ülke olduğunu iddia ediyor olması, Nasır‟ın gözündeki asli tek hedefin Mısır

çıkarları oluğunu göstermektedir.29

26Davişa, a.g.e., s. 125 27

P. J. Vatikiotis, Nasser and His Generation, London: Croom Helm Publishing, 1978, s. 225 28

Vatikiotis, a.g.e. 226 29

(27)

16 1.2.2.Arap Toplumlarından Nasır‟a Destek

1850‟lerde Arap milliyetçiliği, bu bölgeye hakim olan en radikal ve Batı karşıtı düşünce oldu. Öyle ki coğrafi, doğal ve kültürel konumu nedeniyle, Arapların Mısır‟ı Arap milliyetçiliğinin merkezi olarak görmelerinde etkili olmuştur. Mısır‟ın gelişmiş sineması, müziği ve eğitim seviyesinin oldukça yüksek olması bu kapsamda oldukça önemli nedenlerdi. Baas partisinin kurucularından Michael Eflak, “Mısır olmadan Arap Birliği‟nin de olmayacağını” söyleyerek, Mısırın Arap dünyası içerisinde ne kadar önemli bir yer teşkil ettiğinin ortaya koymuştur. Böylesi bir toplumsal hareketlenmenin ortaya çıktığı coğrafyada, Nasır‟ın elbet izlemiş olduğu bir takım politikalar olacaktı ve bu politikaları Arap toplumunun tüm kesimlerine bir şekilde duyurmak durumundaydı. İşte böylesi bir noktada, Nasır‟ın dönemin teknoloji nimetlerinden faydalanması, zamanın konjektürü açısından oldukça ehemmiyetli bir politikaydı. Nasır içinde yaşadığı dönemin şartlarını çok iyi analiz etmişti ve bu doğrultuda medya kuruluşları üzerinde bir egemenlik alanı oluşturma hedefindeydi. Ancak bu şeklide rejimin güvenliği ve devamlılığı sağlanırken etkin bir dış politikanın ortaya konulması sağlanılabilinirdi. Nasır‟ın iktidara geçtiği dönemde öncelikli olarak Mısır‟da ki medya kuruluşlarının kontrolünü sağladı. Bu nedenle, Vafd partisinin eski başkanlarından olan Kahire‟nin en büyük yayım kuruluşu Al-Mısri nin başındaki Mahmud Abu al-Fath ve kardeşinden gelen eleştirel Nasır‟ın medya üzerinde kontrolü daha hızlı bir şekilde sağlamasına neden oldu. 1955‟te hükümet tarafından alınan bir kararla, tüm yayım kuruluşları bir yönetim altında toplandı. Bu yeni organizasyon sayesinde devrime karşı yapılan ve yapılması

muhtemel tüm muhalif yayınlar engellenmiş oldu.30

Diğer yandan Nasır, Mısır‟da radyodan faydalanarak radyoyu güçlü bir propaganda silahı haline getirmiş ve tüm

Arap coğrafyasına sesini duyurmayı başarabilmişti.31

Bu şekilde Nasır, Arap toplumlarının desteğini sağlıyor ve kurmuş olduğu hayale bir adım daha yaklaşmış oluyordu. Mısır‟ın bürünmüş olduğu rol toplumlar tarafından öyle içselleştirilmişti ki artık Mısır toplumu bile Arap toplumlarının kaderinin Mısır‟ın ellerinde olduğu düşüncesine inanır hale gelmişti. Nasır Arap milliyetçiliği ideolojisini dış politikada

30

Tripp, a.g.e, s. 105 31

(28)

17 etkili bir şekilde kullanarak, Arap toplumları üzerinde inanılmayacak derecede güçlü bir desteği de sağlamış oldu. bu politikalar karısında, Arap liderleri isteseler de

istemeseler de Nasır‟ın politikalarına rıza göstermeye başlamışlardır.32 Öyle ki Arap

milliyetçiliği bu coğrafyada yaşayan toplumlar için politik bir doktrin ve stratejik bir zorunluluk haline dönüşmüştü. Ancak bu ideolojini zamanla Arap dünyası içerinde büyük bir çatlağın doğmasına neden oldu. Monarşiler ideolojinin devrimci yanından kendi ülkelerini koruyabilmek için Batı‟ya olan bağımlılıklarını daha da arttırmışlardır.

1.2.3.Mısır Devriminin Arap Dünyasına Taşınması

Arap ulusçuluğu ve birliğinden genellikle daha az bahsediliyordu. Bunun yanında Mısır‟ın sahip olduğu farklı tarihsel arka plan ve onu diğer Arap toplumlarından ayırt edici kültürü, Mısır‟ın komşularıyla ilişkilerini etkilemiş ve nispi anlamda komşularından uzaklaştırmıştır. Ancak Nasır ile birlikte eski alışkanlıklar ve algılar artık değişmeye başlamıştı. Mısır‟ın Arap dünyasının bir parçası ve onun doğal önderi olduğu düşüncesi kendisini daha etkili bir şekilde hissettirmiştir. Bu önderliğin Arap dünyasında oluşturulacak toplumsal devrim için kullanılması gerektiğine inanıyorlardı. Nasır‟ın sır ortağı ve El Ehram gazetesinin editörü olan Muhammed Hasaneyn Hayka Mısırı şu şekilde tanımlamıştı; “ Bir devlet olarak Mısır, Bir devrim olarak Mısır; bir devlet olarak Mısır diğer devletler ile ilişkilerinde bir sınır tanır, bir devrim olarak Mısır bu sınırları aşmakta engel tanımamakta ve Arapları tek bir çatı altında birleştirmek için misyonunu sınırları

ötesindeki Arap devletlerine ulaştırmalıdır.”33

Bu bağlamda düşünüldüğünde, Mısırda gerçekleştirilen devrim tüm Arapça konuşan ve emperyalizmin sinsi oyunları altında ezilen toplumlara ulaştırılmalıydı. Ancak bu şekilde Arap dünyasında bir kurtuluş mümkün olabilirdi. Bu düşünce yönünde bir ideolojinin ortaya çıkmasıyla, bu akım Nasırizm olarak tanımlanmıştır. “Nasırizm” öteki Arap ülkelerinin kamuoyunda geniş kapsamlı ve uzun kısa sürelide olsa kabul gördü. Nasır‟ın kişiliği, rejimin 1956 Süveyş Krizinin zaferle sonuçlanması, Asuan barajının önündeki birçok maddi engele rağmen inşa edilmesi ve güçlü bir önderliğin Filistin davasını savunma

32

Vatikiotis, a.g.e, 228 33Davişa, a.g.e., 136-137

(29)

18 vaadi Arap dünyasında umutları canlandırdı. Bu şekilde gerçek bir toplumsal devrimin gerçekleştirildiği birleşik bir Arap ulusu ve bu ulusun dünya üzerinde hak ettiği yeri alması yönündeki umutlar canlanmıştı. Diğer Arap devletleri liderlerinden çok farklı olarak, Nasır‟ın Arap halkına hitap eden radyo ve basını kullanması bu tür umutları özgüven kazanmasına neden oldu. Nasır‟ın hitap şekli Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkları derinleştirirken, Arap halklarını birbirine yakınlaştırdı. Bu ideoloji, Beyrut‟ta kurulup sonrasında Filistinli sürgünler arasında yayılan Arap Ulusçuluğu hareketi gibi siyasi hareketler ile kendine diğer ülkelerde takipçiler buldu. 1960‟lar boyunca Nasır‟ın politikalarında kullandığı sosyalist ve Arap ulusçuluğu ideolojisi, Nasır‟ın iktidardaki ilk yıllarında bölgeye hakim olmaya başladı. Bu noktada Khalid Muhi al-Din, Nasır‟ın elinde tuttuğu gücün dayanağının askeri bir zorlama yada sistematik bir beyin yıkama politikasının olmadığı, tersine sahip olduğu toplumsal popülaritesi ve başarılarına dayandığı konusunda iddialarda bulunmuştur. Kaldı ki Nasır‟a karşı meydan okuyacak bir liderin, bölgede belli bir

süre çıkmamış olması dönemin koşulları ile sıkı bir ilişkiye sahipti.34

Ancak Orta Doğu‟da ki durumun tam anlamıyla anlaşılması için, Arap dünyası içerisinde çıkan hareketler değerlendirilmelidir.

1.2.4.Nasır‟ı Destekleyen ve Muhalif Olan Gruplar ve Partiler

Nasır iktidarın ilk dönemlerinde dış politika yapım sürecinde, bu dönemde etkili bir ideoloji olan Arap milliyetçiliğinden oldukça fazla faydalanmıştır. Ancak Arap milliyetçiliği ideolojisi Nasır‟ın politikalarını destekleyen bir kitlenin yanında ona muhalif olan bir kitlenin de ortaya çıkmasına neden oldu. Bu nedenle Arap milliyetçiliği yalnızca birleştirici bir özelliğin yanında ayırıcı bir özelliğe de sahip olmuştur. Bu kapsamda Nasır‟ın izlediği politikaların destekçisi ve muhalifi olan gurupların incelenmesi gerekmektedir.

1.2.4.1.Baas Hareketi

1950‟ler de Arap milliyetçiliğine büyük bir ivme kazandıran dönemin karizmatik lideri Nasır ve onun görüşlerini ilk başlarda destekleyen Micheal Eflak ve

34

(30)

19 Selehattin Bitar, Baas partisinin ortaya çıkmasında oldukça etkili olan isimlerdir. Bu isimlerden Micheal Ortadox bir aileden gelmekteydi ve ona göre ulus İslam‟dan önce vardı ve Arap kimliği dinsel ve etnik ayrımları aşacak ortak paydaydı. Baas Partisi Bereketli Hilal olarak tanımlanan coğrafya üzerindeki Anti Emperyalist mücadele stratejisi doğrultusunda ortaya çıkmış ve bu hedef doğrultusunda 1943‟te kurulmuştu. Bu partinin kurulmasındaki temel etken, Suriye siyasal hayatına etki eden sayıları az ama nüfuz alanları geniş olan birkaç ailenin çıkarlarını kollayan partilerin Suriye‟de var olmasıydı. Bu durum karşısında, Baas hareketi Suriye‟de ki siyasal hayata bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareket kendine Alevi, Dürzi, Hıristiyan ve yarı eğitimli kesimde kendisine etkili bir yaşam alanı bulabildi. Ulusal kimlik ve Arapça konuşan cemaatler ile ilişkin tartışmaları gündeme taşıdı. Baas partisi önceleri kendisini sosyalist olarak tanımlamazken, 1955‟lerin sonlarında artık açıkça kendini sosyalist bir hareket olarak tanımlamaya başladı. Bu haliyle Lübnan, Ürdün ve Irak‟ta kendine taraftar bularak güçlenmeye başladı. Ancak Baas hareketi asıl gücünü, iktidarın ülke üzerindeki yanlış politikalarına muhalif olduğu ve kendi çözümlerini bir alternatif olarak topluma sunmaya başlayınca buldu. Suriye‟de askeri darbeler ve parlamento denemeleri iç siyasette büyük bir buhranın ortaya çıkmasına neden oldu. Bunun yanında Irak‟ta ise krallığın Batılı güçlerle olan sıkı ilişkisinin ortaya çıkardığı aşağılanmışlık hissi bu iki ülkede Baas hareketinin güçlenerek

siyasal bir ideolojiye dönüşmesine neden oldu. 35 Baas hareketi, Mısırda yaşanan hür

subaylar darbesiyle güçlenen Arap milliyetçiliğini kendi ideolojisi ile aynı paralelde görmüş ve Nasır‟ın liderliğinde kurulacak Birleşik Arap Cumhuriyeti‟nin önemli desteleyicilerinde olmuştur. Ancak BAC sürecinin sonlarına doğru, temelde benimsedikleri Arap Milliyetçiliğine, Nasır‟ın sadık kalmadığını gördüklerinde artık Nasır‟a karşı muhalif bir çizgiye girmişlerdir.

1966 yılında Suriye‟de gerçekleşen yeni bir darbeyle Bitar ve Eflak‟ın parti içindeki liderlik vasıfları sonlanmıştır. Bu tarihten sonra Baas hareketinin Suriye ve Irak kanatları birbirinden kopmuş ve iki rakip partiye bölünmüştür. Ancak bu partilerin örgütlenme ve diğer Arap ülkelerinde yandaş birimler oluşturma metotları aynı kaldı. 1966‟da Genel Kurmay Başkanı Salah Cedid önderliğinde yapılan bu

35

(31)

20 kanlı darbe sonucunda, Suriye yeni bir dönüşümün içine girdi. Ancak Partinin başkanı Nureddin El-Attasi ve parti sekreter yardımcısı Salah Cedid‟in temsil ettiği ilerici eğilimler ile ordu içerisinde güçlü bir yere sahip olan ve savunma bakanlığı görevini yürüten Hafız El-Esad arasındaki muhalefet giderek büyüdü. Yaşanan bu çatışma, Hafız El-Esat‟ın Attasi ve Cedid‟i tasfiye etmesiyle son buldu. Baas partisi sonrasında göreceli bağımsız yapısından koparılarak, Esat rejiminin güvenliğini

korumada bir araca dönüştürüldü.36

1.2.4.2.Arap Milliyetçi Hareketi

1951 yılında Filistinli öğrenciler ve bir Hıristiyan Filistinli olan George Habbaş tarafından kurulan Arap Milliyetçi Hareketi, 1967‟de altı gün savaşı sonrasında dağılmıştır. Bu örgütün temel amacı Filistin, Irak, Körfez bölgesi ve Güney Arabistan‟da Arap milliyetçiliğinin yayılmasını sağlamaktı. Bu şekilde bölge halklarının Nasır‟a karşı sempatisi arttırılacak ve geniş bir taraftar kitlesi

oluşturulacaktı37. Bu örgüt dağıldığı güne değin Nasır‟a bağlılıklarını devam

ettirmişlerdir.

1.2.4.3.Suriye Ulusal Partisi ve Irak Komünist Partisi

Mısırla birleşme fikrini desteklemiş olan Suriye Ulusal Partisi, Büyük Suriye misyonu ile hareket ediyordu. Ancak partinin amaçları Nasır‟ın Arap milliyetçiliği politikası ile örtüşür gözükmüyordu. Önceleri Nasır‟ın politikalarını desteklemiş olsa da sonrasında muhalif sesini yükseltmiştir. Nasır‟ın önderliğindeki Arap milliyetçiliği hareketine muhalif olan diğer bir parti ise Irak Komünist partisiydi. Ancak Nasır‟ın ilk dönemlerinde yükselen Arap milliyetçiliği ve bu ideolojinin en büyük savunuculuğunu yapmış olan Baas hareketi bu bölgedeki halklar tarafından benimsenmiş ve hızlı bir şekilde güçlenmeye başlamıştı. Bu durum karşısında komünistler kendilerine daha fazla taraftar bulamamışlar ve zamanla daha da zayıflamışlardır. Yaşanan bu gelişmeler ışığında Nasır‟ın ilk dönemlerinde Arap

36Okrat Türel, “2011 Yazında Orta Doğu‟yu Düşünürken”, Mülkiye, Cilt XXXV, Sayı:272, 2011, s. 17

(32)

21 milliyetçiliğinin önünde farklı yönetim ve ideolojilerin kalamayacağı ortaya çıkmış oluyordu.

2.Arap Milliyetçiliğinin Ortadoğu’da Yükselişi

1953‟te Amerika Birleşik Devletleri‟nin ve North Atlantic Treaty Organization‟nun Güneydoğu Asya da ki ittifak arayışı sonucunda ortaya koydukları politikalar, Arap dünyasındaki halkların Batıya olan nefret duygularını kabarmıştır. Yaşanan bu gelişmelerin sonucunda Nasır‟ın Arap Milliyetçiliği formülü güçlü bir ivme kazanmıştır. Arap Milliyetçiliğinin bölgede kazandığı destek, Sovyetlerin işine gelmiştir. Sovyetler bölgeye hızlı bir şekilde nüfuz ederek ideolojisini yayamaya çalışırken bölgenin kontrolünü sağlamaya çalışmıştır. Bu durum karşısında tedirgin olan Batı, ABD‟nin öncülüğünde bölge üzerine yeni bir politika belirlenmiştir. Bu kapsamda, ABD bölgede olabildiğince fazla müttefike sahip olma adına politikalar izleyerek Sovyet yayılmacılığına karşı bir set çekmeye çalışmıştır. Ancak bu dönemde yaşanan önemli bir gelişme olan Mısır devrimi, coğrafyada süper güçlerin izlediği politikalara karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Her ne kadar bölgesel kontekst devrime tam anlamıyla bir yaşam alanı sağlamadıysa da, devrimi gerçekleştiren liderler bu durumu devrim için bir avantaja çevirmeyi bilmiştirler. ABD‟nin Sovyetlere karşı uygulamış olduğu çevreleme politikası, bölgede bazı ülkeler üzerinde etkili olsa da devrim sonrası Mısır için kabul edilemez bir politika anlamına geliyordu.

Soğuk savaşın en sert şekilde kendini hissettirdiği bu dönemde, ABD Sovyetlere karşı ciddi önlemler almaya başladı. Bu şekilde hem komünist yayılmacılığının önüne set çekilecek hem de ABD hegemonyası bölgede kendini garantiye alacaktı. Bu kapsamda ABD Dış İşleri Bakanı John Foster Dulles‟ın rehberliğinde ortak bir savunma hattı kuruldu. ABD bu pakta öncelikle Türkiye, Iran ve Pakistan‟ı dahil etti ve sonrasında paktın genişlemesi amacıyla politikalar belirledi. Ancak paktın Orta Doğu‟da kendine yer bulması oldukça zor oldu. Bunun en önemli nedeni, genç Arapların Batıdan tamamen bağımsız olunmasını savunmalarına rağmen rejimlerindeki yöneticilerin koltuklarını koruma uğruna dışarıdan gelen yardımları kabul etmeleri sonucunda ortaya çıkan devrimlerdi. Irak

(33)

22 ve Mısır‟ın bu pakta dahil edilmesi için ABD elinden gelen çabayı sarf etmiştir. Paktın ilk yıllarında Irak pakta katılma konusunda kararsız kalmıştır. Kararsızlığının sebebini ise Türkiye ve Pakistan‟ın birer Arap devleti olmamasına bağlamıştır. Ancak bu sorun Nuri el Said‟in Irak‟ı pakta katma konusunda verdiği karala son

bulmuştur.38

Mısır hükümeti bu kurulan pakta katılmama konusunda oldukça kararlı bir politik duruş sergilemiştir. Pakta katılmama gerekçesi olarak ise İngiliz ve ABD‟nin başını çektiği bu ittifaktaki hedeflerle devrim ideolojisinin uyuşmamasını göstermiştir. Kaldı ki devrim sonrasında Mısır, Ortadoğu coğrafyasında ortaya koyduğu politik duruş sayesinde ciddi bir ivme kazanmış ve bu sayede bölgede etkili bir pozisyona gelmişti. İkinci bir neden olarak, Mısır kararlı politik duruşu sayesinde kazanmış olduğu bölgesel bir lider olma pozisyonunu bu ittifaka katılması sonucunda Batı Destekli bir Irak‟a karşı kaybedileceğini düşünüyordu. Bununda ötesinde paktın kuruluş amacında savunduğu gibi Mısır için ortada bir Sovyet tehdidi yoktu, tam aksine yanı başındaki İsrail Sovyetlere nazaran Mısır için daha büyük bir tehdit unsuruydu. Kaldı ki bir tehdit olacaksa bu binlerce kilometre uzaklıktaki Komünist bir ülke tarafından değil, yanı başındaki düşman bir devlet olarak algılanan İsrail‟den olmalıydı. Diğer yandan pakta karşı ortaya koyulan sert tepkinin altında yatan en önemli sebep ise Mısır‟ın İngiliz sömürgesinde kalmasıydı ve Mısır‟da halen İngilizlerin çok etkili olduğu alanlar vardı. Bu durumsa dıştan gelmesi muhtemel bir

tehdide oranla daha büyük bir tehdidi oluşturuyordu.39

Aynı dönem içerinse Mısır hükümeti tasarladığı planı uygulamaya koyarak, Bağdat paktına katılan ülkelere karşı bir caydırma politikası içine girdi. Özellikle Irak başbakanı Nuri al-Said‟e karşı büyük bir caydırma kampanyası başlatıldı. Bu kapsamda kurulan Arapların sesi radyosu, Nuri al-Said‟i Arap toplumları içerindeki hain olarak tanıtıyordu. Arap liginin oluştuğu dönemde, gene Irak ve Mısır arsında yaşanan liderlik mücadelesini kazanmıştı. Bu sayede Mısır Cumhurbaşkanı Arap toplumlarının lideri olurken Mısır Arap Liginin merkezi olmuştur. Bu dönemde Arap toplumları üzerinde, egemenlik adına yaşanan mücadele yalnızca Irak ve Mısır rejimi arasında olmamıştır. Diğer

Arap devlet rejimlerinde bu yönde politikalar izlemişlerdir.40

Nasır‟ın bu dönemde

38

Phebe Marr, The Modern History of Iraq, Colarado:Westview Press, 2012, s. 74 39

Arthur Goldschmidt, A Brief History of Egypt, New York: Facts On File Publishing, 2008, s. 163 40

Referanslar

Benzer Belgeler

Î Kerkük, Kürt bölgesinin içinde Türkmenlerin, Arapların ve diğer halkların haklarının garanti alınmış olduğu, petrol gelirlerinin merkezi yönetimde olduğu bir

Bu bağlamda çalışmanın temel savı; Çin’in yeniden dünya siyasetinin başat gücü olarak ortaya çıkmakta olduğu, Çin’in yüz yıla kadarki tarihinin bu yükselişte

Ancak Lozan Barışı’nın çözemediği ya da Türkiye’nin kendi lehinde çözüme kavuşturamadığı bazı sorunlar, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türk dış

Başka bir değişle, aşağıda belirteceğimiz gibi, DT֒ nün yasal dayanağı geliştirilmiş biçimiyle yeni GATT sözleşmesidir. DTÖ, yasal zemine oturtulan, yaptırım

rusya, kendi iç sorunlarıyla uğraştığı için eski Sovyet ülkelerin- de kendi politikasını zayıflatmasına rağmen, eski etki ala- nını elinden bırakmak, daha ziyade, daha

Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi (ANKASAM) Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Doğacan Başaran, Rusya-Ukrayna Savaşı’na ilişkin Haber

Söz konusu ulusal güvenlik gündeminin başatlığı ve dış politika sahasındaki hakimiyeti, görünürde bir enerji diplomasisi olarak gelişen İsrail’in Doğu Akdeniz

2020 yılında EŞİK Platformu, Türkiye’de önceki örgütlenme yöntemlerinin bir devamı olarak özellikle COVID-19 salgını öncesi başlayan, ancak salgın