• Sonuç bulunamadı

GRAFIK TASARIMDA SOYUTLAMA

2. Sanat ve Tasarımda Soyutlama

Soyutlama sanat tarihi boyunca en eski mağara resimlerinden moza-iklerde, çini işçiliğinde, geometrik desenlerde ve süslemelerde ortaya çık-mıştır. Geçmişin sanat eserlerindeki formlar, desenler, yazılar hatta ustalık öyle doygun bir noktaya gelmiştir ki, modern dünyanın dahi bazen ceva-bını zor bulduğu, yeniden üretimlerinin neredeyse mümkün olmadığı bir zirve noktasıdır bu (Baskın, 2018, s.60).

19. Yüzyılın başlarında Romantizm dönemi, sanatın taklit ve idealleş-tirme üzerindeki vurgusunu reddeden fikirler öne sürmüş ve bunun yerine hayal gücünün ve bilinçdışının rolünü vurgulamıştır (Britannica, 2015).

Zamanla bu dönemin birçok ressamı bu tutumları kabul etmeye başlamış-tır. 20. yüzyılın Fovizm, Dışavurumculuk, Kübizm, Fütürizm ve Op Art hareketleri, sanat ve doğal görünüm arasındaki boşluğu vurgulamıştır. Bu sanat akımları figüratif bir temanın yerine biçimleri sadeleştirmiş, nokta, çizgi, alan ve sınırlı sayıda renkler ile soyutlamayı kullanarak alışılmış gerçeklik tasvirini ve bakış açılarını ortadan kaldıran ifade biçimleri oluş-turmuştur. Wassily Kandinsky, 1910-11’de, hiçbir tanınabilir nesne içer-meyen, tamamen soyut resimler çizen ilk modern sanatçı olarak kabul edi-lir. Soyut sanatın önde gelen temsilcilerinden Kandinsky, nesnel olmayan çalışmalarında saf formu çizgi, şekil ve renkleri kullanmıştır (Resim 1).

Kandinsky’nin yanı sıra Robert Delaunay, Kazimir Malevich ve Vladimir Tatlin gibi sanatçılar I.Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda soyut sanata yö-nelmiştir. Dönemin sanatçılarının birçoğu temsilin terk edilişini hoşnut-suzlukla karşılamış olsa da Birinci Dünya Savaşı sırasında, Hollanda’da de Stijl ve Zürih’te Dada grubunun ortaya çıkışı soyut sanatın ifade alanını daha da genişletmiştir (Britannica, 2015).

Resim 1: Intersecting Lines, 1923, Wassily Kandinsky kaynak: https://www.

meisterdrucke.uk/fine-art-prints/Wassily-Kandinsky/557692/Intersecting-Lines,-1923.html

Soyut sanat, başlangıçta az ilgi görmüş olsa da, II.Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Soyut Dışavurumculuk akımı büyük bir etki yaratmış-tır. İkinci Dünya Savaşı ve sonuçları soyutlama arayışının başlıca nedenle-ri arasındadır. İnsanların yaşadığı savaşın yaralarının neden olduğu depres-yon, onu izleyen sanayileşme, bireycilik fikrinin uyanması, kırdan kente göç gibi değişimlerin etkileri sanatta kendini göstermiş, sanatçıyı çıplak gözle görüleni aktarma çabalarından uzaklaştırmaya başlamıştır (Çeken ve Çelik 2016, s.26). 1950’lerden beri soyut sanat, Avrupa ve Amerika resim ve heykellerinde kabul görmüş ve yaygın olarak uygulanan bir yaklaşım olmuştur (Britannica, 2015).

1950’li yıllarda özgür demokrasi Türkiye’ye her yönüyle yenilikler getirmiş, resim ve heykel sanatı yüzünü soyut resme çevirmiştir. Bu, Türk resim sanatı açısından çok önemli bir gelişmedir (Çeken ve Arslan, 2016a).

Özellikle 1953-1954 yıllarında Türkiye’de soyut resme ilgi artmaya başla-mıştır (Çeken ve Çelik, 2016, s.26).

Soyut sanatta anlatım, ifade işlevinden daha baskın olmuştur. Plastik sanatları oluşturan çizgi, form, renk, değer, doku gibi bileşenler (Arslan, 2012) soyut sanatın temel unsurlarıdır. Sadeleştirme ve stilize etme, soyut-lama yöntemleridir. Soyutsoyut-lama söz konusu olduğunda, bir nesnenin özünü yakalama amacı, doğru ve ayrıntılı benzerliği resimlemekten farklı bir du-rum haline gelir. Bu dudu-rum, figüratif temsilden giderek uzaklaşmayı ifade eder. Figüratif sanattaki objeler, evler, köprüler, yollar ve ağaçlar çizgilere ve renk alanlarına indirgenerek kendi içlerinde nesneler haline gelir. Bazı eserlerde ise bunun ötesinde tamamen geometrik soyutlamaya dönüşür.

Tasarım ve sanatta soyutlama, temsili formların değiştirilmesi, basit şekillere indirgenmesi, ancak yine de asıl olanla bağlantıyı sürdürmesidir.

Örneğin, Resim 2’de bulunan kadın ikonu, orijinalinden çıkarılan temel görsel unsurlar kullanılarak oluşan soyut biçimi ile kadın kavramını temsil etmektedir. Orijinal kadın görselinde bulunan birçok unsur çıkarılmış olsa da kadın imgesi ile soyutlanmış hali arasındaki bağlantı hala mevcuttur.

Resim 2: Soyutlanmış kadın sembolü

Kaynak: https://www.freepik.com/free-icon/woman_878239.htm Çocuklarda ilk zihinsel imgeler ikinci yaşın ortalarına denk gelen du-yusal-kinetik dönemin sonunda ortaya çıkmaktadır (Arslan, 2013, s.56).

Arnheim (1947) soyutlamanın algısal sürecine odaklandığı “Algısal soyut-lama ve sanat” isimli makalesinde küçük çocukların resimlerini incelemiş;

çocukların, belirli bir kafanın ayrıntılarından çok, yuvarlaklık gibi daha kolay anlaşılır genel nitelikleriyle çizim yaptıklarını belirtmiştir. Bu konu-da önceden ileri sürülen açıklama, çocukların algıkonu-dan çok hafızakonu-dan çiz-dikleridir. Arnheim, bu açıklamayı reddederek algısal soyutlamanın aslın-da temel bir işlem olduğunu ve yalnızca çocukların değil, yetişkinlerin de soyutlamayı belirli olandan daha kolay algıladığını savunmuştur. O halde soyutlama, oldukça temel bir algısal işlemdir. Bu, soyutun temsili olandan daha önce algılandığı Gestalt temelli bir algı teorisine yol açar. Bu açı-dan bakıldığında ilkel olarak görülen ve figüratif temsillere yönelik zayıf girişimler olarak düşünülen sanatın çoğu, kendi içlerinde soyut temsiller olarak görülebilir. Yirminci yüzyıl ressamlarının çoğunun ilkel sanattan ilham aldığı düşünülmektedir (Zimmer, 2003).

Gombrich (1960), soyutlama ile ilgili süreci tersine çevirerek farklı bir yaklaşımda bulunmuş, soyut resimlerin yaratılmasını sağlayan zihinsel soyutlama sürecinin, soyutlanan şeylere özgü değil hem nesnenin hem de bakanın dünya görüşünün bir işlevi olarak türetildiğini ifade etmiştir. Ona göre algı, basit bir görsel şemayı duyusal imgelerle eşleştirme sürecidir;

bir başlangıç sistemi ve bağlı kalınabilecek bir ilk öngörü olmadan, in-san çevresinden ulaşan milyonlarca belirsiz uyarıcıyı anlayamaz. Bu

bağ-lamda, “gördüğünü resmetme” kavramının da kendisiyle çeliştiğini ifade eder, çünkü ressamın gördükleri her zaman onun daha önceden öğrenilmiş şemalarına bağlıdır. Doğayı tasvir etmek için ressamın zihninde önce bir doğa şeması olması gerekir. Dolayısıyla, sanatçı görsel izlenimiyle değil, fikir veya konseptiyle çalışmaya başlar (Zimmer, 2003; Gombrich, 1960).

De Stijl akımının önde gelen temsilcilerinden Piet Mondrian’ın 1908-1918 yılları arasında yaptığı bir dizi çalışma, figüratif resimden soyuta doğru gidişin bir örneği olarak incelenebilir. Resim 3, sırasıyla bir ağacın figüratif bir resminden soyut geometrik bir kompozisyona doğru dönüşen aşamalarını göstermektedir. Sanatçı; orijinal resim için gerekli olanın, esasen gereksiz unsurların kaldırılmasıyla güçlendirildiği veya yoğunlaş-tığı, özün en güçlü şekilde geometri diliyle ifade edildiğini savunmuştur.

Mondrian, bir ağacın ayrıntılı ve gerçekçi bir imgesiyle başlamış, soyut-lama sürecini bitirdiğinde, geriye sadece bir ağacın özü kalmıştır. Ulaştığı geometri dil, kendi somutluğunu kazanmıştır. Bu durumu Piet Mondrian,

“Soyut sanat natüralist sanattan daha somuttur” sözleri ile ifade etmiştir (Mondrian 1945, s. 19).

Resim 3: Piet Mondrian’ın 1908-1918 yılları arasında yaptığı bir dizi çalışma:

1. The Red Tree (1908-1910) 2. The Grey Tree (1911) 3. Flowering Apple Tree (1912) 4. Composition in Blue-Grey-Pink (1913) kaynak: https://tr.wikipedia.

org/wiki/Piet_Mondrian#/media/

Manovich’e göre (2019), 1910’larda Modern sanatta saf bir geometrik soyutlamaya kadar giden bu görsel indirgeme, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarındaki çağdaş bilimlerin indirgemeci yaklaşımıyla paralel-dir. Bugün ise bunun tam tersiyle karşılaşma olasılığımız daha yüksektir.

Eğer modernist sanat, gerçekliği modellemenin yanı sıra, temel unsurlara ve basit yapılara indirgemek için modern bilimi izlediyse, çağdaş yazılım soyutlaması bunun yerine dünyanın temel karmaşıklığını tanır. Bu nedenle, çoğu zaman yazılım çalışmalarının Mondrian’ın resimlerinde yıllar içinde meydana gelen azalmanın tam tersi bir şekilde gelişmesi tesadüf değildir.

Çizgiler, ekranda katı yatay ve dikeyler değil, eğri ve beklenmedik biçim-ler oluşturur. Bir bütün olarak ekran, durağan bir kompozisyondan ziyade sürekli değişen bir alan haline gelir (Manovich, 2019).