• Sonuç bulunamadı

2.4. Sanat Metinlerinin Özellikleri

2.4.3. Sanat Metinlerinde Gerçeklik ve Kurmaca

Anlam alanları son derece geniş olan “gerçek” ve “gerçeklik” başlangıçtan günümüze kadar her dönemde farklı anlamlarda kullanılmıştır. Gerçek ve gerçeklik bilimde, gündelik hayatta ve sanatta farklı kullanım değerleriyle karşımıza çıktığı gibi anlayışa ve dünyaya bakış biçimine göre de yeni anlam değerleri kazanmaktadır (Aktaş, 2009: 196). Çalışmamızın bu bölümünde sanat metinlerinde gerçekliğin kullanım

değerine değinilecek ve sanat metinleri ile oluşturulan kurmaca gerçekliğin özelliklerine değinilecektir.

En geniş anlamıyla sanat, gerçekliğin yorumu, onu anlamlandırma ve değerlendirme gayretidir. Gerçek ve gerçeklik insana özgü bir özellikten yola çıkılarak dönüştürülür, değiştirilir ve anlatılır. Gerçek ve gerçekliğin dışına çıkılmaz. Yani gerçek ve gerçekliğin bilimsel ve günlük olandan farklı anlatılması sonucu “sanat” ortaya çıkar. Bu anlatımdaki değiştirme, dönüştürme ve yorumlamanın amacı ise insanî ilişkileri bütünü içinde daha iyi anlama ve yorumlamadır. Bu yüzden her sanat eseri insana özgü bir özelliği daha iyi ve daha güzel somutlaştırmak, yani görünür, anlaşılır ve yorumlanır kılmak gayretinin gerçek ve gerekliğe ait madde ve prensiplerinden yola çıkılmasının sonucunda ortaya çıkar. Her dönem ve her yerde gerçekliğin sanat yoluyla ifadesine “sanat ve edebiyat” denilebilir. Hiçbir etkinlikte somut ve nesnel olanı bırakmak mümkün değildir. Gerçek ve gerçekliğin farklı tarzlarda ele alınması ise farklı metinlerin ortaya çıkmasına sebep olur (Aktaş, 2009: 196). Öyleyse sanat metinlerinin oluşturulma amacı ile gerçeklik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Salt gerçekliğin yazarın hayal dünyasının süzgecinden geçirilirken değiştirilip süslenmesi ve estetik duygular içerecek şekilde aktarılması sonucu sanat eseri meydana gelir. Güzel olanı yakalama peşinde olduğu için sanatçı hepimizin bildiği ya da bilebileceği bir gerçeği daha güzel somutlaştırmayı, daha güzel ifade etmeyi başarabilen kişi olmuştur.

Diğer sanat eserleri gibi edebî metin de yaşanan, düşünülen, tasarlanan gerçekliği eserin ortaya konulduğu dönemin zihniyeti, zevki ve anlayışından hareketle yorumlayıp dönüştürür. Böylece insana ait bir özellik somut biçimde ifade edilir. Edebî metin gerçeklikten yola çıkarak daha kapsayıcı ve kuşatıcı bir gerçeklik kurar. Bu sayede ise insana özgü bir hâl, somut olarak gözler önüne serilir (Aktaş, 2009: 195). Sanat eseri vücuda getirirken sanatçı yaşadığı dönemin gerçekliğinden beslenir ve yaşadığı çağdaki toplum insanın özelliklerini somutlaştırır. Bu yüzden sanat metinleri yazıldığı dönemin özelliklerinden izleri bünyesinde barındırır.

Gerçek ve gerçeklik günlük hayatta çok farklı görünüş ve kılıklarda, biraz da kendisini görünmez kılarak karşımıza çıkar. Bunun soyut olarak ifade edilebilen bir özü vardır. Kurmaca metinlerde bu soyut özün özelliklerini somut olarak ortaya koymak amacıyla bir olay örgüsü düzenlenir ya da bir yapı kurulur. Belirli kişiye, mekâna ait olmadığı için düzenlenen olay örgüsü farklı bağlamlarda yeni anlamlar kazanır. Fakat

kurmaca metinlerin hareket noktası ve malzemesi gerçeklik dışında değildir. Sanat ve edebiyattaki gerçeklik yaşanan ve günlük hayatı oluşturan her türlü hususu kuşatan ve onların varlık sebeplerini kendinde ifade edebilecek üst bir gerçekliktir. Sanat eserinin kurulduğu, yazıldığı dönemin sahip olduğu bütün teknik ve kültür imkânlardan bu üst gerçekliğin anlatılmasında faydalanılır. Sanat ve edebiyat soyut olan gerçek ve gerçeklik özünü somutlaştırarak bir sanat geleneği içinde yorumlarken dönemin dilini, felsefe ve bilim alanındaki tartışmaları, her türlü siyasî, sosyal ve kültürel olayı kendisine malzeme olarak kullanır. Bu yüzden edebiyat, gerçekliği sanata özgü duyarlılıkla kullanırken her türlü bilimden ve bilgi alanından yararlanır (Aktaş, 2009: 196-197). Bu durum sanat metinlerinin gerçek hayatı bütün bilim dallarından ve diğer sanat eserlerinden faydalanılarak estetik bir zevkle ele alındığının bir göstergesidir. Nitekim toplumun sosyal, siyasî hayatı ve düşünce yapısının mahsulü olan bütün güzel sanat etkinliklerinin merkezinde “sanat metinleri” yer almaktadır.

Edebî metin daha kapsayıcı, kuşatıcı tikelde tümeli ifade eden bir gerçeklik kurar. Bu da edebî metnin kurmaca olduğunun göstergesidir. Edebî metinde yaşanan gerçeklik olduğu gibi anlatılmaz, anlatılırsa tarih, hatıra yani öğretici metin olur. Bilimsel yazı ve eserlerin göndergesi dış dünyada veya insanda olduğu için bu eserlerde bahsedilen insan veya varlık hacmi, ağırlığı ve görünüşüyle vardır; bir kavram ve olayın ise deneyle gerçekliği kavranır veya anlaşılır. Fakat edebî metinlerde anlatılanlar adeta kağıttan ve mürekkepten varlıklardır, sadece anlatıldıkları metin içerisinde vardırlar. Edebî metinlerde anlatılanlar gerçeklikten hareketle kurulmuş ve düzenlenmiş yapılardır. Kurmaca kavramının daha iyi anlaşılması için filmlerdeki kahramanların, tiyatrodaki oyuncuların rol gereği hastalanmaları, kavga etmeleri ya da ölmeleri gösterilebilir (Aktaş, 2009:197). O hâlde sanat metinlerinin kurmaca özelliği onun gerçeklikten beslenmesine rağmen yaratıcısının zihninde tekrar oluşturduğu dünyadan kaynağını almaktadır.

Yazar ve ozanlar için gerçeği kavramak ve başkalarına iletmek tarih boyunca en temel kaygılardan biri olmuştur. Hiçbir zaman bir yazın yapıtını geçerli saymak için onu gerçekle ilişkilendirmekten tam anlamıyla vazgeçilmemiştir. Bu yüzden uzun zaman yazın gerçeğin aynası ya da karşıtı olarak görülmüştür. Gerçeğe öykünmek, gerçeği yansıtmak, açıklamak ya da yargılamak görevleri yazına yüklenmiştir. Yazın ve gerçeklik arasındaki keskin sınırın kırılmaya başlaması ise yazının estetik boyutunun ön

plana çıkmasıyla başlamıştır. Buna göre bir etkileşim ilişkisi çerçevesinde yazın ve gerçeklik alınmıştır. Bu bakış açısının yorumlanması ise yazın gerçeğinin bildirişiminin gerçeğe tepki, gerçekten ayrı dilsel bir gerçeklik ya da onun yanında yer alan bir öykünüm tekniği olduğu yönünde olmuştur (Köksal, 2004: 220). Sanat metinlerindeki gerçeklik kavramında bu metinlerin estetik boyutunun ön plana çıkmasıyla bir kırılma yaşanmıştır. Sanat metinlerinde gerçeklik algısı tarih boyunca değişimler göstererek günümüze ulaşmıştır.

Köksal (2004), çalışmasında yazın gerçekliğinin kurmaca bir gerçeklik olduğu sonucuna varmıştır. Bu durum dil vasıtasıyla kendi gerçeğini yaratan yazınsal yapıtların dünyasının dış gerçekle birebir örtüşmemesinin sebebidir. Yazara göre kurguyla gerçeği karşı karşıya getirmek ya da gerçekliğin kurgunun karşıtı olduğu düşüncesine saplanıp kalmak, kurguyla gerçekliğin kullanımında düşülebilecek en kötü yanılgıdır. Dış gerçeklik yazında estetik ögelerle kurgulanarak yeniden üretilir. Yaratıcının dünyayı algılayışı, algıladığını estetik bir örüntüye dönüştürmesi yazınsal yaratıda özü ve biçimi belirleyen şeydir. Yazın yapıtının kurmaca dünyası dış gerçek ve okurun alımlamasıyla etkileşim sürecinde gerçeklik kazanır (s: 227). O hâlde gerçeklik sanatkâr tarafından değiştirilip düzenlenerek kurmaca bir gerçekliğe bürünür ve bu hâliyle sanat metinlerinde yerini alır.