• Sonuç bulunamadı

2.2. Metin Bilgisi

2.3.2. Sanat Metinleri

Çalışmamızın asıl konusu olan sanat metinlerinin anlam özelliklerine, sanat metinlerinin dil ve anlatım özelliklerine değinilecek olan bu bölümde sanat metinlerinin sınıflandırılması hakkında bilgi verilecek ve sanat metinleri tek tek ele alınarak sanat metinlerini inceleme yöntemleri üzerine uzman görüşlerinden bahsedilecektir.

Aktaş (2009), günümüzde edebiyatın tarihsel, sosyal ve kültürel olandan hareketle dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliklerine ve eserlerine verilen genel ad olduğunu dile getirir. Araştırmacı, edebiyatla ilgili her türlü etkinliğin merkezinde yer aldığı için edebiyatta asıl olanın yaygın ve genel anlamda “edebî metin” olarak adlandırılan “sanat metni” olduğunu belirtir (s:188). O hâlde çalışma konumuz olan sanat metinleri sadece dil ve anlatım dersinin değil; edebiyatın da merkezinde yer almaktadır.

Edebiyatın zengin kaynağı kendisiyle ilgili pek çok çalışma alanının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Aktaş (2009), edebiyatla ilgili çalışma alanlarını beş başlık altında değerlendirmiştir. Buna göre “edebiyat tarihi” edebî metinlerin ortaya konuldukları dönemi, onların yazarlarını tarihî metotla ele alır, inceler ve değerlendirirken “edebî eleştiri” ise edebî metinleri benimsenen anlayış, düşünce ve zevke göre değerlendirme çabalarının mahsulüdür. “Edebî çözümleme (edebî tahlil)”nin amacı ise benimsenen bir düşünceden, anlayıştan hareketle edebî metinleri oluşturan birimler arasındaki ilişkiyi belirleyip açıklamak ve onu meydana getiren farklı kategoriler arasındaki ilişkiyi gözler önüne sermektir. “Edebî yorum”un kapsamına sanat metinlerinin okuyucu tarafından anlaşılıp yorumlanması ile ilgili teklif, düşünce ve teorilerle ilgili çalışmaların bütünü girer. “Edebiyat teorisi” ise edebî metinlerin oluşumu, gerçeklik, yazar, okuyucu ve daha önce yazılmış her türlü eserle ilişkileri üzerinde düşünce üretme etkinliğidir (s: 188-190). Yani edebiyatla ilgili çalışma alanlarının hepsinin merkezinde edebî metnin yer alması edebiyatın merkezinde edebî metnin yer aldığının ispatı niteliğindedir.

Macit ve Soldan (2004), edebiyat sanatı ile edebiyat bilimi arasındaki ilgiyi sağlayan temel unsurun edebî metin olduğunu dile getirir. Buna göre edebî metin insanı ve insan yaşamını farklı bir biçimde anlatmayı, yaşantı zenginliklerini ve değişkenliklerini sunmayı amaçlar. Sunulan örneklerse insan hayatına dolaylı katkılar sağlar (s: 10).

Akbayır (2004) metin türlerini sınıflandırırken “Yazılış Amaçları Bakımından Metinler” başlığı altında “Öğretici metinler” ve “Yazınsal metinler” olarak ikiye ayırmıştır. Kurgulayıcı metinlerle eşanlamlı olarak kullandığı yazınsal metinler ile yazarın kast ettiği ise sanat metinleridir (s: 59). Bazı kaynaklarda yazılış amacı ölçütüne göre sınıflandırılan sanat metinlerinin yazılış amacı estetik yaşantı uyandırmaktır. Aktaş’ın (2004) da ifade ettiği gibi, edebî metnin amacı okuyucuda estetik yaşantı adı verilen bir hâlin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Ancak yazar edebî metnin amacının sadece estetik yaşantı uyandırmak olduğunu söylemenin sanat eserinin varlık sebebi ve çok yönlü değer dünyasının aksine onu bir işlevle sınırlamak olduğunun altını çizer. Bu yüzden yazarın da belirttiği gibi edebî metnin estetik yaşantı uyandırması onun önde gelen özelliklerinden biri olarak değerlendirilmelidir (s: 198).

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde (2005: 599) edebî eser, “değişik edebiyat türlerinde kaleme alınmış, sanat değeri taşıyan eserlerin her biri” olarak tanımlanmıştır. Aktaş (2009) ise edebî metni tanımlamaktan kaçınmıştır. Çünkü edebî metin zamanın akışına paralel olarak her an değişir, zenginleşir ve farklı görünümler kazanır. Böylece edebî metin değişerek devam eder ve oluşarak zenginleşir. Tanımlar ise genellikle zaman ve mekana göre değişmez olanı ele alır. Edebî metinlerin zamana ve mekana göre değişim gösteren, zenginleşen özelliğinden dolayı ve farklı seviyelerde kalıplaşmalara zemin hazırlayabileceği düşüncesiyle Aktaş edebî metni tanımlamaktan kaçınmış, bunun yerine “Edebî Metin ve Özellikleri” adlı makalesinde edebî metnin özelliklerinden bahsetmiştir (s:188).

3.1.2.1. Sanat Metinlerinin Sınıflandırılması

İnsanın kendini ifade etmek için başvurduğu temel ve vazgeçilmez üç form vardır. Bunlardan ilki anlatma-nakletme, ikincisi coşkuyla dile getirme üçüncüsü ise göstermedir.

a) Anlatma-nakletmeye bağlı sanat metinleri. Duyduğunu, düşündüğünü,

tasarladığını, hissettiğini anlatmadan, nakletmeden duramayan bir varlık olan insanın anlattıklarını bir olay çevresinde somut halde sunması anlaşılmayı kolaylaştırdığı gibi dinleyici veya okuyucuda da merak uyandırır. Zaten anlatılmaya, nakledilmeye değer her şeyin merkezinde bir olay vardır ve her şey bir olay çevresinde oluşmuştur. Zihniyet, zevk, anlayış ve her şey bir olay çevresinde oluşmuştur. Zihniyet, zevk, anlayış ve farklı imkanlarıyla her dönem ve her uygarlık çevresi kendi anlatma şeklini oluşturur. Anlatıcı metinde anlatmak istediği hususu kendi bakış açısından gözler önüne serer. Bunu yaparken hedef kitlenin anlayışını, zevkini ve her türlü beklentisini göz ardı etmez. Yani sanat etkinliği sürdürülürken anlatma ihtiyacı eksen alınır. Anlatmaya bağlı edebî metinler kümesi ise masal, destan, halk hikâyesi, mesnevî, manzum hikâye, Avrupaî hikâye ve her türlü romandan oluşur (Aktaş, 2009: 199-200). Sözlü dönemden beri edebiyatımızda anlatmaya bağlı sanat metinleri ile çok sayıda sanat eseri ortaya çıkmıştır.

b) Göstermeye bağlı sanat metinleri. İnsan gördüğünü, şahit olduğunu,

düşündüğünü ve hissettiğini çeşitli hareketlerle karşısındakine gösterir, bu sayede de gösterme yoluyla anlatmayı gerçekleştirir. Gösterme yoluyla anlatma biçiminin gerçekleşmesi için anlatanla dinleyicinin aynı mekanda bulunma zorunluluğu vardır. Tiyatro gösterme yoluyla anlatma biçimi ekseninde oluşmuştur (Aktaş, 2009: 200). Edebiyatımızda Tanzimat döneminde Şinasi tarafından 1859’da yazılan ilk modern tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi’ne kadar göstermeye bağlı sanat etkinlikleri geleneksel tiyatro eserleri ile yürütülmüştür. Nitekim bunlar arasında yer alan Karagöz-Hacivat oyunu, köy seyirlik oyunları, ortaoyunu ve meddah gibi gösterme yoluyla anlatmanın sağlandığı etkinliklere sanat tarihimiz boyunca yer verilmiştir. Günümüzde gelişen teknoloji, eğlence ve vakit geçirme araçlarında meydana gelen değişmeler neticesinde geleneksel tiyatromuz eski güncelliğini koruyamamaktadır. Bunun yerine Tanzimat edebiyatı ile tanımaya başladığımız modern tiyatro türleri olan komedi, dram ve trajedi ile göstermeye bağlı sanat metinleri oluşturulmakta ve sahnelenmektedir.

c) Coşku ve heyecan ifade etmeye bağlı sanat metinleri. Heyecanlanan, acı

duyan, hayret eden, beklentileri, ümitleri olan, sevinen, coşan ve benzeri özellikleri olan bir varlık olan insan bunları dille ifade edip dışa vurmadan, paylaşmadan edemez. Başlangıçtan günümüze her türlü şiir bu coşku ve heyecanı dile getirme ihtiyacı ve

isteği çevresinde oluşmuştur. Coşkuyla dile getirme anlatma formunu dönemlerinin zihniyeti, zevk ve anlayışları, tarihî birikim ve gelecek endişeleri şekillendirir (Aktaş, 2009: 200). Coşku ve heyecan ifade etmeye bağlı sanat metinleri, yani şiir, insanların tarih boyunca duygu ve düşüncelerini az sözle ve etkileyici bir tarzla aktarabilmesini sağlayan bir araç olmuştur. Yaşanılan dönemin zihniyeti, zevkleri, kültürü, sosyal ve siyasî hayatı, kullanılan dilin özellikleri ve kelime hazinesi gibi pek çok unsur coşku ve heyecan ifade eden sanat metinlerinin temasında, iletmek istediği mesajında etkili olmuştur. Bu yüzden edebiyat tarihçileri şiiri incelerken onu bu ölçütleri dikkate alarak çeşitli sınıflandırmalara tabii tutarak incelemeyi daha uygun görmüşlerdir.

Aktaş’ın (2009) da belirttiği gibi bu üç anlatma formu her edebî metinde belirli ölçülerde kullanılarak yeni oluşumlar ortaya çıkar. Yakın dönemdeki metinler farklı anlatma biçimine özgü birikimleri kullanarak bir anlatım orkestrası özelliği kazanmışlardır. Bu yüzden araştırmacı tüm bunlardan hareketle edebî metinleri “anlatma esasına bağlı edebî metinler”, “coşku ve heyecanı dile getiren edebî metinler” ve “gösterme esasına bağlı edebî metinler” olmak üzere sınıflandırılması gerektiğini dile getirmektedir (s: 200).