• Sonuç bulunamadı

Sait Faik Abasıyanık

B. Orhan Duru‟ya Kadar Türk Öykücülüğü ve 1950 KuĢağı

I. BÖLÜM

1. Hayatı

3.3. Beslendiği Kaynaklar

3.3.1. Sait Faik Abasıyanık

Ömrünün sonuna kadar sadece hikâyeyi düĢünen, yazan ve onu bir yaĢam tarzına dönüĢtüren Sait Faik, Türk edebiyatının yetiĢtirmiĢ olduğu en büyük ve en önemli hikâye yazarıdır. AlıĢılagelmiĢ öykü anlayıĢının çok ötesinde oldukça yeni ve çığır açıcı öykü anlayıĢıyla kendisinden sonraki hemen hemen bütün öykü yazarlarını etkilemiĢ ve açtığı bu yolda büyük bir "öykü okulu" olmuĢtur. Hesapsız, çıkarsız, hiçbir siyasi propagandaya alet olmadan toplumu, toplumun insanını, yoksullarını, iĢçilerini, kenar mahalle insanını, evsiz-barksız insanları, denizi, adaları, martıları yani hayatın her alanındaki bütün güzellikleri, "insani" olan her Ģeyi anlatmıĢtır. Bu samimi ve hayatın içinden çıkan ses, kendisini öykü yazarlığının en zirvesine taĢır.

Sait Faik'in sanata bakıĢ açısı yukarıda da dediğimiz gibi oldukça "insani"dir. Ġlk eserinden itibaren insanı ve onun yaĢamını anlatmayı, onun sesi olmayı elden bırakmamıĢtır; çünkü her Ģeyden önce "bir insanı sevmekle baĢlar

her Ģey" diyordu Sait Faik. (Faik, 2010:25) Bu anlayıĢla dile getirdiği söylem

öyküde "sıradanlaĢma" eylemini ortaya koyacaktır. Sıradan olmanın doğuracağı "küçük insan" kavramı da Sait Faik'in en ayırt edici özelliği olacaktır. Süha Oğuzertem'in de dediği gibi , "yazarı okurla bir tuttuğunu duyurmakla kalmayıp

kendisini de karakterlerin arasına katan Sait Faik" (Oğuzertem, 1997:45) sıradan

olmayı ve onu "büyük bir sanat" haline dönüĢtürmeyi baĢarmıĢtır. Kendisinden önceki önemli öykücüler olan Ömer Seyfettin ve Sabahattin Ali'nin tezli, önermeli ve büyük idealin peĢinde olan öykü anlayıĢlarını kırmıĢ, sıradan insanı ve onun öyküsünü anlatarak yeni bir anlayıĢın öncüsü olmuĢtur. Adnan Binyazar, Sait Faik'in "geleneksel"in ötesine geçiĢini Ģöyle dile getirir:

"Sait Faik, kendini eksen alarak, insanlık için çalan çanların ayrımında olmuĢtur. Öyküsüyle yaĢamını bütünleĢtiren sanatı hep bu yolda ürünler vermiĢ, insan gerçeğini kavramaya çalıĢmıĢtı. Bunu yaparken de genellikle bir takım ölçütler, biçimlere bağlı saymadı kendini. Onda geleneksel öykü anlayıĢının izlerini bu yüzden göremeyiz." (Binyazar, 1975:97)

Geleneksel olanın ötesine geçmeyi baĢaran ve sıradan olanı "sıradıĢı" bir Ģekilde veren ve "bilinen bir edebiyat türünde bilinmeyen bir dönüĢüm

gerçekleĢtirmiĢ ve bu iĢi bilenleri, tür, kuram ve karakter çizimi gibi konularda ĢaĢırtmıĢtır." diyen Oğuzertem (Oğuzertem, 1997:46) Sait Faik'in getirdiği yeni

tarzın önemini ayrıca vurgulamıĢtır.

Sait Faik'in düzenli ve bilinçli bir çalıĢma ile bu gerçeği yıkma ve yeni bir anlayıĢ getirme çabasında olduğunu söylemek güçtür. Sait Faik'in amacı sadece yaĢadığını ve gördüğünü anlatma noktasında olup "öyküye" ya da daha geniĢ bir ifadeyle "sanat"a yüklenilen "yüksek ideali" sıradan insana indirmektir. Bunu yaparken de yeni olmayı baĢarmıĢtır.

Sait Faik'in öyküye getirdiği bir baĢka yenilik ise anlatımdaki özgünlüktür. Öykülerin temel taĢı olan insansa, bu öykülerdeki ses de "insani" olmalıdır. Nitekim de üslûptaki samimi ve içten anlatım Ģiirsel bir atmosfer içinde bütün öykülerinde kendisini gösterir. Klasik öykünün üstten konuĢan o "üçüncü kiĢi"nin sesi hayatın içinde var olan "ben"e inmiĢtir. Bu "ben" Ģüphe yoktur ki Sait Faik'in kendisidir. Artık merkezde olan ve konuĢan hayatın içinden biridir. Oğuzertem'in değiĢiyle "birinci Ģahıs Ģeklindeki görülen anlatımı ön plana çıkararak "tanrı-

yazara" "dünyalı yazarın" sesiyle müdahale eder." (Oğuzertem, 1997:47)

Öykünün merkezine "ben"i yani "birey"i yerleĢtirmesi ve bu merkezi özgürleĢtirmesi, "ilahi olan üçüncü el"in bütün müdahalelerini kaldırması, anlatımın Ģiirsel olmasının en önemli sebeplerinden biri olmuĢtur. Çünkü "birey" artık "Ģahsi" konuĢacaktır. Böylelikle klasik hikâye kurallarındaki yazar-okur- metin üçgeninin ve kalıplarının duvarlarını yıkacaktır. Bunu "kurmacanın iç

mantığını kurmak" olarak değerlendiren Oğuzertem, Sait Faik'in "kendisini öykünün içine yerleĢtirdiğinden otoriteleĢme ve fetva verme merakındaki yazar gibi görünmediğini" dile getirir. (Oğuzertem, 2007:47)

Böylelikle her yerde hazır ve nazır olan, her Ģeyi bilen, gören ve aktaran "yazar-tanrı"yı sıradan insana ve onun bakıĢ açısına indiren Sait Faik, artık hikâyelerinin merkezinde kendisi olur. Kendisinden baĢka bir Ģeyi anlatmayan

yazar bireyden ve onun yaĢamından evrensel olmayı, bütün insanlığa seslenmeyi baĢarır. Adnan Binyazar'ın da vurguladığı gibi ―Sait Faik, öykülerinde ölen

"Dülgerbalığı"dır; "HiĢĢt, HiĢĢt!" sesi veren doğadır, "Semaver"deki genç iĢçidir, "Harita'da Bir Nokta"da hakkı yenen bir ırıpçıdır, "Panço"nun kendisidir.

(Binyazar, 1975:100)

Sait Faik'in en önemli özelliklerinden biri de daha önce Türk öyküsünde olmayan “gerçeküstücü” yaklaĢımıdır. Getirdiği diğer yeniliklerin yanı sıra bu yönüyle de Orhan Duru olmak üzere 1950 kuĢağının bütün yazarlarını etkiler. Hayatta iken 1954 yılında yayımlanan son kitabı Alemdağ'da Var Bir Yılan ile getirdiği yepyeni soluk öykücülüğümüzde çığır açıcı bir geliĢme sayılmıĢtır. Fantastik gerçeküstücü ve biraz da sembolik olan anlatım Saik Faik'te "havada asılı kalan" bir kurmaca niteliğinde kalmaz. Gerçeküstü'den gerçeği anlatmayı, bunu toplumsal bir ifadeye dönüĢtürmeyi baĢarmıĢtır. Bu sebeple "gerçeküstü" öğeleri hikâyelerinde barındıran Sait Faik'i bir "sürrealist" olarak değerlendirmek yanlıĢ olur.

Edebiyata "toplumculuk" ve "toplumsal gerçekçilik" anlayıĢlarıyla baĢlayan Orhan Duru ve onun kuĢağı, Sait Faik'in o güne kadar Türk öyküsünde olmayan, insanı merkeze alan ve onu anlatan ve hiçbir "fetva"nın peĢinde koĢmayan dili ve anlatımı, onları etkileyecek ve yeni bir sanat anlayıĢı oluĢturmalarını sağlayacaktır. Bu bağlamda Alemdağ'da Var Bir Yılan eseri en önemli etkiyi yapacaktır:

“Ġlginçtir, 1950 kuĢağı yazarlarının Sait Faik'ten Ģah eseleri, hatta Ģah öyküleri vardır; yine ilginçtir, bunlarda hep aynıdır. Bir kere Alemdağ'da Var Bir Yılan ellerinden hiç düĢmemiĢtir, hele kitaba adını veren hikâyeden çok etkilenmiĢtirler.”(Mert, 2005a:57)

Gerçekten de 1950 KuĢağı‟nın baĢta Orhan Duru, Ferit Edgü, Demir Özlü, Adnan Özyalçıner, Feyyaz Kayacan, Leyla Erbil gibi yazarları, Sait Faik'in etkisini ve yenilikçi tavrını her fırsatta dile getireceklerdir. Belki de Ferit Edgü'nün Ģu sözleri bu etkinin önemini en iyi Ģekilde vurgulayan sözler olmuĢtur:

"Dostoyevski'nin, "Hepimiz Golgol'ün Palto‟sundan geliyoruz" dediği gibi, ben de, benim kuĢağımın öykü yazarlarının büyük bir çoğunluğu da Sait Faik'ten geliyoruz."(Edgü, 1997:27)

Edgü'nün ifadesinde görülen bu "açık etki"nin sebeplerini de yine Edgü'nün kendisi verecektir. "Neden bir baĢka yazar ya da Ģair değil de Sait

Faik" sorusu, Edgü'nün Ģu sonuçlara varmasını sağlar:

"Onun ahlakçı bir yazar oluĢu, topluma sırtını çevirmeden bireyin öyküsünü yazıyor oluĢu ve uzun süreden beri bir tıkanıklığı yaĢayan o günün yazınına yepyeni açılımlar getirmesiyle ilgili bu. Bireyleri kendisine çeken bir baĢka yanı da bir entelektüel değil de, sokaktaki bir adam gibi yaĢayıp yazmasıydı. Kendi deyiĢiyle "lüzumsuz bir adam" gibi." (Edgü, 2000:93)

Sait Faik, Alemdağ'da Var Bir Yılan eseriyle kırdığı klasik öykü anlayıĢı henüz genç bir yaĢta edebiyata giriĢ yapan öykücülerin tek çıkıĢ yolu olacaktır. Nitekim 1950 kuĢağı'nın yaratıcısı da kendisidir. Ferit Edgü'nün yukarıdaki ifadeleri bunu açıkça göstermektedir. Bu kuĢağın bir diğer yazarı olan Demir Özlü, "Sait Faik -bu büyük yetenek, büyük birey derin duyuĢlu bu Ģair- özellikle

Alemdağ'da Var Bir Yılan adlı kitabıyla önümüzdeki kalıplaĢmıĢ rasyoneli yıktı, bize duyuĢun bireyin, yaratmanın yollarını açtı."(Özlü, 1967:67) derken bu

kuĢağın diğer bir yazarı olan Feyyaz Kayacan da "ben en çok etkilemiĢ olan yazar

Sait Faik'tir. Ben hızımı Faik'in "HiĢĢt HiĢĢt" adlı hikâyesinden aldım."(Kayacan,

1967:51) diyecektir.

Orhan Duru'nun ve onun kuĢağının "fotoğraf gerçekliği"nden kurtulma isteği Sait Faik'in yaratmıĢ olduğu bir baĢka gerçeklik anlayıĢında kendini bulacaktır. Edebiyatın ufkunu geniĢletmek isteyen bu kuĢağın Özyalçıner'in deyimiyle "Sait Faik'in Alemdağda Var Bir Yılan'da denediği anlatım biçimi

gerçeği çok boyutlu anlatmak konusundaki düĢüncelerini pekiĢtirmiĢtir.‖

(Özyalçıner, 2003:30)

Bu "çok boyutlu" yazınsal gerçeğin ortaya çıkıĢı ve bunu eserlerinde yansıtmak, böylece yeni olana varmak düĢüncesi Orhan Duru için de önemlidir. Bu önemi Duru Ģöyle dile getirir:

"Sait Faik'i bizim kuĢaktan sayıyorum. En çok Sait Faik'in etkisi altında kalmıĢtık öykü yazarları olarak. Özellikle Alemdağ'da Var Bir Yılan adlı kitabı etkilemiĢti bizi sanıyorum. Alemdağ‟da Var Bir Yılan'da özlediğimiz yazınsal bir değiĢim ve atılım gerçekleĢtirmiĢti Sait Faik." (Duru, 1996:147)

Orhan Duru, Sait Faik'ten etkilenerek üzerinde durduğu bu "yazınsal gerçekliğe" bütün eserlerinde sadık kalır. Sait Faik'in insana ve onun yaĢamına inen duyarlılığı Duru'nun hayatta insanı ilgilendiren ne varsa anlatmasını sağlar. Yine denilebilir ki Sait Faik'in Alemdağ‘da Var Bir Yılan adlı eseriyle Türk öyküsüne kazandırdığı gerçeküstü yönelimler özellikle Duru'nun öyküsünün baĢat öğesi olacaktır. Kurgunun "olmazsa olmazlığına" inanan Duru, klasik olmayan, aksine fantastik olan yeni anlatımın kaynağını Sait Faik'te gösterir:

"Bu tekdüzeliği kıran Sait Faik oldu. Sait Faik de baĢlangıçta daha çok klasik ve gerekçi öyküler yazıyordu. Son öykülerinde bir atılım yaparak kapalı ve kalıplara uygun öykülerin dıĢına fırladı. Bunu Panço'lu öykülerinde, " Alemdağda Var Bir Yılan" ya da "Havada Bulut" adlı öykü kitabında buluyoruz. Sait Faik'le birlikte ya da hemen onun ardından bizim kuĢak -ki bunların içinde ben, Ferit Edgü, Demir Özlü'yü sayabiliriz- öykücülükte yeni bir atılım gerçekleĢtirdik." (Duru, 2004:32)

Duru, bu "Panço"lu öykülerden etkileniĢini baĢka bir kaynakta ise Ģöyle dile getirir:

"Bana ve benim gibi düĢünenlere öykü yolunu açan Sait Faik olmuĢtur. Onun da tüm öyküleri değil de "Alemdağ‟da Var Bir Yılan" kitabındaki Panço'lu dört beĢ öykü. Sait Faik'in öncülüğü beni yeni aramalara yöneltti." (Duru, 1998:4)

Sait Faik'in bu birden çok öyküsünün aynı kahraman(Panço)dan ve gerçeküstü yönelimlerden oluĢması Duru'yu da buna benzer hikâyeleri yazmasında etkilemiĢtir. Duru'nun Ağır ĠĢçiler‘deki "Hazret-i Ġbrahim", "GeliĢmesi Az KalmıĢ Ülkeler Ġçin GeliĢtirme ÇalıĢmalarına GiriĢ", "Ġbrahim'in Toplum Kalkınması Çabaları" ve "Ġbrahim'in Adaylığı Sorunu" adlı öykülerinin ortak kahramanı Ġbrahim'dir.

Yoksullar Geliyor öykü kitabındaki "I.Çöl", "II.Kent" ve "III.Yalvaç" adlı

öykülerinde de ortak kahramanlar Tolon ve Almo'dur. Yine, Yeni ve Sert Öyküler öykü kitabının, "Amca", "Mutlu Amca", "Amca YeĢilleniyor" ve "Amcanın BaĢından Geçenler" adlı öyküler Amca dediği kahramanın anlatıldığı öykülerdir.

Sait Faik'in öyküye getirdiği yeniliğin yepyeni bir öykü türü yaratmaktan çok klasik öyküyü infilak ettirmek olduğunu; röportajı malumat aktarımı olmaktan çıkarıp öyküyü de entrikasızlaĢtırdığını ve Ģahsi bir belgesele dönüĢtürdüğünü; yazar anlatıcının arkasına saklanıp sorumsuz kalmayı, bu arada kendi adı, reklamları ve sözleĢmeleriyle "bir yer"e gelmeyi bilinçli ve istemli olarak reddettiğini dile getiren Oğuzertem (Oğuzertem, 1997:47-48), Sait Faik'in baĢta Orhan Duru ve 1950 kuĢağı üzerindeki etkisinin en temel özelliklerini vurgulamıĢtır.

Bir sonraki baĢlıkta inceleyeceğimiz ve Duru'nun öykülerinde önemli bir öğe olan "gerçeküstü" kavramının da Sait Faik'ten kaynaklandığını vurgulayarak Ferit Edgü'nün sözleri ile bu baĢlığı sonlandıracağız:

"Gerçeğin, tek bir boyut olmadığı bilinciyle yazıyordu o.(Sait Faik) YaĢam bir bütündür. Kimse, hiç kimse, hiçbir yazar, yaĢamın tanığı olamaz. Çünkü yaĢamın görünmeyen bir yüzü değil, bin türlü yüzü vardır. O, bunu bilenlerden biriydi. Günün güncesi vardı; uykuların düĢleri vardı. Ve yazarın bunları bir araya getiren bir düĢ gücü vardı. Sait Faik'in yazınımıza kazandırdığı, iĢte bu düĢsel boyuttu."(Edgü, 2000:94)