• Sonuç bulunamadı

Sürü Psikolojisi, Bulaşma Etkisi ve Sermaye Akımlarının Oynaklığı . 41

1.2 FĐNANSAL ENTEGRASYON

1.2.4. Finansal Entegrasyonun Maliyetleri

1.2.4.12. Sürü Psikolojisi, Bulaşma Etkisi ve Sermaye Akımlarının Oynaklığı . 41

Finansal açıklığın yüksek boyutlarda olması; ülkelerin spekülatif kısa vadeli sermaye akımlarından etkilenebilmelerine ve bu durumun döviz kuru üzerinde yoğun baskıya yol açabilmesine neden olabilecektir. Ülkenin kısa vadeli borcunun döviz rezervlerine oranının yüksek olması çok riskli bir durumdur. Bunun yanı sıra finansal sistemin aracılık ettiği kısa vadeli yükümlülüklerin yüksek düzeyde olması, bankaların güç durumda kalmalarına ve sistemik finansal krize yol açabilmektedir.

Sermaye hareketlerinin oynaklığının derecesi yerel ekonominin önemli değişikliklerine (içsel faktörler) ve dünyadaki faiz oranlarına (dışsal faktörler) bağlıdır. Bunun yanı sıra yurtdışından gelen yatırımcıların yatırım tercihleri (özellikle hedge fonlarının) sürekli olarak başka ülkelerden gelecek yeni yatarım fırsatlarına göre değişerek ülkenin finansal varlıklarından hızlı bir şekilde çıkmaları büyük ekonomik ve sosyal maliyeti olan krizler doğurmaktadır. Yabancı ülkelerde yatırım yapan portföy yöneticileri, büyük oyuncuların bir ülkedeki yatırımlarını azaltması veya tamamını nakde çevirip ülke dışına çıkarması konusunda herhangi bir bilgiye sahip olduklarında, ilgili ülkedeki pozisyonlarını kapatarak o ülkenin finansal varlıklarını bir an önce portföylerinden çıkartmak istemektedirler. Bu durum sürü psikolojisi etkisiyle bütün yatırımcıları etkileyerek bir finansal krize yol açmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde sermaye akımlarının oynaklığı bulaşma etkisinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilmektedir. Bulaşma etkisi; gelişmekte olan piyasalardaki sermaye hareketlerinin açıklanmasında kullanılan bir kavramdır ve buna göre bu piyasaların tamamı farklı derecede olsa da aynı nitelikte bir "gelişmekte olan ülke riski" taşımaktadır. Ya da en azından yatırımcıların risk algısı açısından durum böyledir. Bu nedenle bir gelişmekte olan ülke ekonomisinde başlayan herhangi bir makroekonomik sorun, diğer gelişmekte olan ülke ekonomilerine olan güveni sarsarak bu ülkelerden sermaye kaçışma neden olmaktadır (Đnan, 2000:6).

1.2.5. Küreselleşme ve Ekonomik Entegrasyon Đlişkisi

Küreselleşme; finans literatüründe temel bir olgu olarak uzun zamandır gündemdeki yerini korumaktadır. Mal, hizmet ve faktör (özellikle sermaye) dolaşımını etkileyen yasal, teknik ve kurumsal engellerin azaltılmasının, dünya ticaretinde tarife ve tarife dışı engellerin indirilmesinin, iletişim ve ulaştırma maliyetlerindeki düşüşün ve bilişim teknolojisindeki gelişmelerin de etkisiyle işlem maliyetlerinin parasal ve zaman bakımından oldukça azalmasının küreselleşme sürecini tetiklemekte olduğu kabul edilmektedir (Akman, 2008:27).

Küreselleşme, faydalan ve zararları ile günümüzde üzerinde en çok tartışılan konulardan bir tanesi olmuştur. Küreselleşme; ilk kez 18. yy.da sanayi devrimi ile

birlikte teknolojik gelişmeleri sonucunda özellikle 1870-1914 arasında dünya mal ve finans piyasalarındaki yakınlaşma ile başlamıştır. Söz konusu döneme damgasını vuran ilk küreselleşme dalgasının temel özelliği, para piyasalarında ve ticaret ilişkilerinde altın standardının norm olarak kabul edilmiş olmasıdır. Birinci ve Đkinci Dünya Savaşları ve ulus devletlerin görece bağımsız kalkınma ve ticaret politikaları ile şekillenen 1914-1970 ara döneminden sonra dünya ölçeğinde yeni bir küreselleşme dönemine girildiği görülmektedir (Yeldan, 2002:22). 1980’1i yılarda özellikle telekomünikasyon alanındaki gelişmeler; sınır ötesi işlemlerdeki artış, ülkelerin yabancı sermaye girişinin önündeki engelleri kaldırması neticesinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının sınır ötesi ülkelerde yapılması; para ve sermaye piyasalarında yabancı yatırımcıların gerçekleştirdikleri işlemlerin artış göstermesi küreselleşmenin iktisadi hayatta önemli bir yer oluşturduğunu göstermektedir.

Uluslararası ticaretin büyümesi amacıyla ikinci dünya savaşından sonra 1947 yılında imzalanan GATT anlaşmasının temel hedefi, başta gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları olmak üzere ticaret engellerinin kaldırılması yoluyla dünya ticaretinin serbestleşmesini sağlamaktır.. Uruguay Turu ile 1986 yılında başlatılan müzakerelerin kapsamı, ticaret engellerinin yanı sıra hizmetler sektörü, fikri ve sınai mülkiyet hakkı, ticareti etkileyen yatırımlar gibi farklı alanları da içerecek biçimde genişletilmiştir. Uzun yıllar süren müzakereleri takiben 15 Aralık 1993 tarihinde sona eren Uruguay Turu ile bu alanlarda yetki yeni kurulan ve 1995 yılında faaliyete geçen DTÖ'ye devredilmiştir (http://www.ikv.org.tr/sozluk2.php?ID=1120, Erişim Tarihi: 08.02.2014).

DTÖ’nün en önemli amacı üye ülkelerde yaşayan insanlarının refah düzeylerini artırmaktır (http://www.wto.org/english/res_e/doload_e/inbr_e.pdf, Erişim Tarihi: 08.02.2014).

Küreselleşme; serbest ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasını ve ulusal ekonomilerin daha fazla bütünleşmesini sağlayarak dünyada herkesi özellikle de fakir ülkeleri de zenginleştirebilecek bir potansiyele sahiptir. Ancak serbest ticaretin önündeki engellerin ortadan kaldırılmasında büyük rol oynayan uluslararası

anlaşmalar; gelişmekte olan ülkelerin küreselleşmenin getirdiği imkanlardan faydalanma olanakları azaltmaktadırlar (Stiglitz, 2002:9). Küreselleşme karşıtı olan görüşlerin en önemli eleştiri noktaları zengin ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin arasındaki gelir uçurumunun yükselmesi, küreselleşmenin yoksulluğu azaltamaması, bunun yanı sıra ekonomik istikran sağlama konusunda da oldukça başarısız olmasıdır. Asya ve Latin Amerika'da 1990 yıllarda yaşanan krizler gelişmekte olan ülkelerin ekonomik istikrarını tehdit etmektedir. Dünyaya yayılabilecek bir mali krizin küreselleşme neticesinde etkisinin özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından oldukça ağır olacağı bir ülkenin piyasalarında yaşanabilecek çöküşün diğer ülkeler için bir tehdit olduğu öne sürülmektedir (Stiglitz, 2002:28).

Ekonomik entegrasyonun herhangi bir sürecinde yer alan ülkelerin serbest mal akımına (bazı durumlarda hizmet, yatırım ve sermaye akımlarına da serbestlik sağlama) yönelik bölge-içi engellerin ortadan kaldırılması sonucunda oluşan bölgesel birliğe ticaret bloğu adı verilmektedir (Bayraktutan, 2004:162). Ticaret blokları; aslında gümrük birliği sürecine dahil olan ülkeler için de kullanılabilecek olan bir kavramdır. Ticaret bloklarının da amacı gümrük birliğinde olduğu gibi üye ülkeler arası ticaret engellerin zamanla ortadan kaldırılması ve bölge dışı ülkelere karşı uygulanacak ayrımcılık politikalarının belirlenmesidir. Ticaret bloklarının daha çok bölge ülkeleri arasında kurulu olması (AET, NAFTA, MERCOSUR, ASEAN vb.) bölgesel ekonomik bütünleşme kavramının da ticaret blokları ile benzer anlamlar taşıdığını göstermektedir. 1980’1i yılların ikinci yansından itibaren Avrupa'da ve Batı yarımkürede önemli bazı bölgesel anlaşmalar hayata geçirilmiş, bazılarından da bazı revizyonlar yapılarak anlaşmaların yeniden işlerlilik kazandırılmıştır. Bölgesel bütünleşmelere doğru kayan bu trendin biraz da Uruguay Turu görüşmelerinin yavaş ilerlemesi sonucunda oluştuğu, turun tamamlanmasının bölgeselleşmenin cazibesini nispeten azalttığı ancak gelecekteki trendin yine bölgeselleşme olacağı konusunda fikirler bulunmaktadır (Nebioğlu, 1997:26).

Ekonomik entegrasyon; bölge ülkelerinin refahının artırılması amacı ile kullanılan bir araçtır. Bu nedenle ticari blokların (bölgeselleşmenin) dünya refahını artıran çok taraflı ticari sistemi (küreselleşmeyi) destekleyen mi yoksa onu

temelinden sarsan oluşumlar mı oldukları konusunda ekonomistler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bölgesel ticari blokların küresel ticareti destekleyen mi, yoksa onu sarsan bir bloklaşma mı olduğu; büyük çapta ticari blok anlaşmasının ne şekilde dizayn edildiği, bu anlaşmaya diğer ülkeler tarafından yapılacak katılımların serbestliği, ülkenin DTÖ kurallarına uyup uymadığına bağlıdır.

Belous ve Hartley, küreselleşmenin savunucularının görüşlerini serbest ticaret, karşılaştırmalı üstünlük ve ekonomik liberalleşme kavramlarına dayandırdıklarını, genellikle serbest ticaret alanları, gümrük birlikleri veya sektörel anlaşmalar biçimini alan bölgesel ticaret bloğu savunucularının ise belli durumlarda serbest ticareti savunurken stratejik ticaret politikası ve iktisadi milliyetçilik kavramlarım daha ön plana aldıklarını ileri sürmektedir (Bayraktutan, 2004:167-168).

Bölgeselleşmenin küreselleşmeyi desteklediğini savunanlar, bölgeselleşmeler sayesinde, uluslararası ticaret üzerindeki engellerinin kaldırılması veya azaltılması konusunda kapsamlı anlaşmaların yapılabildiğini ifade ederek, bölge bazında var olan ulusal lobilerin etkinliklerinin azaltabileceğini öngörmüşlerdir (Nebioğlu, 1997:39). Ayrıca, bölgesel ekonomik entegrasyonların, bir blok içerisinde serbest ticareti teşvik ederek uzun dönemde az sayıdaki daha geniş bölgesel gruplar arasında müzakereler yoluyla çok taraflı bir ticaret sistemim oluşturabileceği yine bölgeselleşmenin küreselleşmeyi desteklediği görüşüne sahip ekonomistler tarafından ileri sürülmüştür. Aksi görüş taraftarlarına göre, bölgeselleşme, küreselleşmeyi geciktirmekte veya engellemektedir. Bölgesel bloklar, büyük pazar güçleri ile içe dönük bir yapılanmaya doğru yönelerek, diğer ülkelerle işbirliğine yanaşmamaktadırlar. Bölgesel blokların en önemli ilkesi tercihli ticaret düzenlemelerdir ve bu durum serbest ticaret merkezli yaklaşım olan küreselleşme ile çelişmektedir. Bu çelişkiler, Uruguay Turu müzakerelerinin Aralık 1993'de başarı ile tamamlanması nedeniyle büyük ölçüde giderilmiştir. Çünkü tarifeler ve tarife dışı engeller azaltılmış ve ayrıca, hizmetler ve tarım, ilk kez çok taraflı ticaret müzakerelerine dahil edilmiştir. Ancak günümüzde korumacılık, miktar kısıtlamaları (kotalar), ticaret bozucu sübvansiyonlar, gönüllü ihracat kısıtlamaları gibi GATT

dışındaki araçlar uluslararası ticareti engelleyen araçlardır. Özellikle gelişmiş ülkelerin küresel serbest ticaret artırılması için çaba gösterirken, kendilerini ticaret bloklarına dahil ederek küreselleşme sürecini zayıflatmaktadır.

Sonuç olarak ekonomik entegrasyon ile küreselleşme veya başka bir ifade ile çok taraflı ticaret sistemi arasında bazı noktalarda uyumsuzluklar bulunmaktadır. Küreselleşme, serbest ticaret politikalarını savunurken ekonomik entegrasyon serbest ticaret politikalarını sadece bölge içi ülkeler arasındaki ticaret artırmak için kullanmakta ve bölge dışı ülkelere ortak kota uygulanmasını sağlamaktadır. Bu durum bölgesel birliklerin dışında kalan ve ihracata dayalı büyüme modelini uygulayan gelişmekte olan ülkeler için büyük handikaplar içermektedir. Gelişmekte olan ülkeler bu durumu bertaraf etmek için DTÖ'da daha geniş katılım göstererek karar alma süreçlerindeki etkinliklerini artırma yoluna gitmişlerdir. Gelişmekte olan ülkeler DTÖ'deki ağırlıklarım kullanarak bölgesel blokların ithalat işlemlerine uyguladıklarını gümrük vergilerini ve diğer vergileri GATT yoluyla azaltmaya çalışmaktadırlar. Ancak DTÖ'de gümrük vergilerini ve diğer vergileri düşürme sürecinin oldukça yavaş gelişmesi, gelişmekte olan ülkeleri bölgesel birliklere girmek için yoğun çaba harcamalarına neden olmaktadır. Ancak bölgesel blokların genişlemesi, teknolojik gelişmeler neticesinde bilgi paylaşımının oldukça hızlı olması; özellikle finansal piyasalarının bu bilgi akışından oldukça yoğun bir şekilde faydalanmaları; bölgesel birliklerin birbirlerine benzer yapılanmaya gitmeleri, yine aynı şekilde mevzuat uyum çalışmalarının bölgesel bloklarda yeknesaklık göstermesi ve sınır ötesi işlemlerin (mal, hizmet ve sermaye hareketleri ) sürekli olarak artması, küreselleşmenin mevcut durumda bölgeselleşmenin yarattığı ivme ile yıllar boyunca gelişerek ilerleyen dönemlerde de uluslararası ticaret hacminin artışı ile birlikte insanların refah düzeylerinin yükselmesine en iyi şekilde katkı verecek yapı taşlarından bir tanesi olacaktır.

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

TÜRK BANKACILIK SĐSTEMĐ VE ULUSLARARASI SĐSTEME

UYUMU

2.1. TÜRKĐYE’DE BANKACILIĞIN TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ

Yapılan çalışmalarda genellikle Türkiye’deki Bankacılık Sektörü’nün gelişiminin, Cumhuriyet Öncesi ve Cumhuriyet Sonrası olmak üzere iki aşamada incelendiği görülmektedir. Ancak, bu çalışmada daha ayrıntılı bilgi vermek amacıyla Türkiye’deki bankacılığın tarihsel gelişimi yedi aşamada incelenmiştir.