• Sonuç bulunamadı

Finansal Yenilikler ve Teknolojik Gelişmeler

Gerek finansal piyasalardaki kontrolleri devre dışı bırakma arayışından, gerekse 1970’lerdeki bunalıma çözüm yolu olarak yeni finansal araçlar ortaya çıkmıştır.

Finansal sistemlerin entegrasyonu, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklara, bu sistemlerin içinde bulundukları kültürel ve yasal ortamın sermaye ve malların dolaşımına ne kadar el verdiğine de bağlıdır (Allen, 2003:222). Örneğin 1840’ların sonunda telgrafın icadıyla birlikte borsalar arasında hızlı bir bağlantı kurulmuş ve bu da farklı piyasalardaki kapanış fiyatlarının birbirleriyle olan ilişkilerini artırmıştır.

Örneğin New York ile Londra arasındaki telefon görüşmesinin maliyeti 1970 ile 1990 arasında yüzde 90 ucuzlarken, ortalama bilgisayar fiyatındaki düşüş yüzde 95’i bulmuştur (Çağlar, 2003:51). Bu tip teknolojik gelişmelerin (başat belirleyen olmasalar da) finansal entegrasyon sürecine yüksek oranda katkıları olmuş, finansal entegrasyonu hızlandırmıştır.

Avrupa ülkeleri için keşfedecek ve sömürgeleştirecek yerler kalmayınca, teknolojik ilerlemeler, önde gelen finans merkezleri arasında daha sıkı bir iletişim ağının oluşmasına yol açmıştır. Madeni paraların uluslararası alışverişlerde değişim aracı olmaktan çıkması ve altın standardının çöküşü, ulaşım maliyetlerinin finansal entegrasyon önündeki engelleyici rolünü ortadan kaldırmıştır. Elektronik muhasebe, dijital para ve elektronik fon transferi gibi araçların gelişmesiyle de finansal entegrasyon süreci hızlanmıştır (Allen, 2003:223).

Büyük ölçekte fonların alım satımı çeşitli tipte tahvil, bono, hisse senedi ve türev finansal aracı ortaya çıkarmış; bu durum da özel sektörün piyasaya para benzeri araçlar sürmesi anlamına gelmiştir (Çağlar, 2003:47).

Faiz oranlarında ve döviz kurlarında esnekliğin arttığı bir düzene geçilince şirketler ve bireyler ciddi risklerle karşı karşıya kalmışlardır. Bunun üzerine bankalar ve sigorta kurumları da bu riskleri sigortalayacak finansal yenilikler oluşturmuşlardır. Yatırımcılar risklerini en aza indirmek için çeşitli finansal merkezlerde finansal varlık satın alarak portföy çeşitlendirmesine gitmişlerdir (Çağlar, 2003:51-52).

Vadeli sözleşmeler (futures), vadeli opsiyon sözleşmeleri (options), vadeli (forward) işlemler ve takas (swap) gibi finansal araçların ortaya çıkması bu sürecin hızlanmasına katkıda bulunmaktaydı. 1960’larda ABD’deki vadeli sözleşmeler piyasasında sadece mallarla ilgili ticaret yapılırken, 1970’lerden itibaren kıymetli madenler, yabancı paralar ve finansal araçlar da vadeli sözleşmeler piyasasında alınıp satılmaya başlanmıştır (Balkan, 1994:71-72).Tüm bu işlemler (vadeli sözleşmeler, vadeli opsiyon sözleşmeleri, vadeli işlemler ve takas) türev piyasalar kapsamındadır. Ünlü yatırımcı Warren Buffett’ın, “finansal kitle imha silahları” olarak tanımladığı türevlerin tüm dünyadaki tezgah üstü piyasalarda vadesi gelmemiş miktarı 1998’de 94,3 trilyon dolarken, 2003’te 234 trilyon dolar, 2006’da 418,1 trilyon dolar, 2008’de de 591,9 trilyon dolar olmuştur (Haziran 2008’de 683,7 trilyon dolara kadar çıktığını göz önünde bulundurursak 2008 krizinden sonra toplam türev sözleşmelerinin düşüşe geçtiğini söylenebilir) (Dodd, 2005:151-153). Başka bir örnek vermek gerekirse, 2002 ile 2005 yılları arasında finansal türevlerin dünya çapındaki ticareti ortalama

yüzde 30 artış gösterirken, aynı dönemde dünyadaki gayri safi hasıla yüzde 3,9 artmıştır (Nesvetailova, 2006:45).

Türevler risklerden korunmak için kullanılıyor olmasına karşın, türevlerle bir yandan risklerden korunurken diğer yandan daha büyük riskler ortaya çıkabilmektedir. Örneğin çiftçiler, ürünleri toplanıp piyasa sürüldüğü sırada ürün fiyatının düşmesi riskine karşı türev sözleşmeleri kullanırlarken; bankalar mevduat sahiplerine ödedikleri kısa vadeli faiz oranlarının yükselip kârlarının düşmesi riskine karşı türevleri kullanmaktadırlar. Buna benzer bir biçimde mortgage firmaları geri ödeme risklerine karşı, elektrik üreticileri beklenmedik hava değişikliklerine karşı, emeklilik fonları portfolyolarının değerindeki düşüşlere karşı türevleri kullanırlar (Dodd, 2005:150). Türev piyasalarındaki bu riskler bir ya da birkaç kişinin değildir, piyasanın geniş bir bölümüne yayılmıştır. Örneğin iflas eden bir firmayla hiçbir ilgisi olmayan bir kişi ya da kurum da bu iflastan doğrudan etkilenmektedir. Riskler gerçekleşmeye başlayınca da çok sayıda kişi zarar etmektedir.

Uluslararası çapta bir menkul kıymetler piyasasının oluşması ve teknolojik gelişmeler sonucunda finansal piyasalar arasında bir karşılıklı bağımlılık meydana gelmiş ve bunun sonucunda bir piyasada meydana gelen bir dalgalanma başka bir piyasaya rahatlıkla sirayet eder olmuştur (Çağlar, 2003:52).

1980’lerden itibaren faiz oranlarının artmasının yanı sıra, mevduat munzam karşılıkları da düşürülmüş, böylece bankaların kredi verme olanakları artmıştır.

ABD’de 1982’de çıkarılan Garn-St. Germain Mevduat Kurumları Yasası (The Garn-St. Germain Depository Institution Act) bankaların para piyasası fonu hesapları açmasına olanak tanımıştır (Balkan, 1994:75).

Repo sisteminin geliştirilmesi de finansallaşmayı artıran etkenlerden olmuştur. Repoyla ilgili sözleşmeler, mevduat munzam karşılıklarına ilişkin kontrollere tabi olmadığı gibi faiz tavanı uygulamasına da dahil değildir (Balkan, 1994:75). Türkiye’de de repo ve ters repo piyasasının devreye girmesi finansallaşmaya büyük katkıda bulunmuş, repo ve ters repo piyasası, toplam finansal varlıklar içinde büyük bir yer kaplar hale gelmiştir.

1980’lerden itibaren finansal yapıda yaşanan çeşitlilik ve liberalizasyonla beraber, şirketler ve banka dışı finansal kuruluşlar doğrudan ticari kağıt çıkarabildikleri için, bankalar borç alıp verme gibi kârlı bir işten dışlanmaya başlanmışlar ama diğer yandan bankalar yeni faaliyetler geliştirmişler (bunlar bilanço dışı faaliyetler olarak adlandırılıyordu), yeni menkul kıymet türleri yaratmışlardır. Menkul kıymetleştirme denen bu süreç, deregülasyonla beraber finansal liberalizasyonun en önemli sonuçlarından biri olmuştur. Örneğin bankalar verdikleri ipotekli konut kredilerinden (mortgage), taşıt kredilerinden, hatta kredi kartlarından kaynaklanan alacaklarını karşılık göstererek borç senedi olarak ihraç etmişlerdir.