• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: İSLAM TARİHİNE AİT BÖLÜMÜN TAHLİL ve DEĞERLENDİRMESİ

2.2. İSLAM YAYILIYOR

2.2.1.3. Sünniler ve Şiiler

Bu kısımda halifenin kim olacağı konusunda Müslümanların sahip oldukları görüş ayrılıkları, Sünniler ve Şiiler olmak üzere ikiye ayrılmaları konuları ele alınmıştır.

Muhammed’in kendinden sonra yerine geçecek kişiyi kesin olarak belirlemediği ifade edilmektedir. Halife Ali’nin (656-661) başa geçmesiyle de bu konuda açık kavgaların başladığı vurgulanmaktadır. Sonradan Ali taraftarı olarak isimlendirilecek olan Şiilerin sadece Muhammed’in soyundan gelenlerin halife olabileceğini iddia ettikleri ifade edilmektedir. Ali’nin Muhammed’in kuzeni ve damadı olduğu, yani Muhammed’in soyu olduğu, Şii’lere göre ancak Ali ve onun soyundan gelenlerin halife olabileceği görüşüne değinilmektedir. Müslümanların çoğunluğunun sünnete uydukları ve sünnete uyanların Sünniler olarak isimlendirildikleri ifade edilmektedir. Sünnet, Muhammed’in söyledikleri ve günlük yaşantılarının tamamı şeklinde tarif edilmektedir. Muhammed’in, yerine geçecek kimsenin Kureyş kabilesinden olması gerektiğini söylediğine işaret edilmektedir. Son olarak kanlı iç savaşların İslam Dünyasının günümüze kadar bölünmesine ve zayıflamasına yol açan önemli etken olduğu vurgulanmaktadır.

Değerlendirme

Muhammed’in kendinden sonra yerine geçecek kişiyi kesin olarak belirlemediği ifadesi

İslam tarihi kaynaklarında verilen bilgilerle uyuşmaktadır. Hz. Peygamber vefatından önce yerine geçecek halefini belirlememiştir. Buna rağmen ilk üç halifenin seçilmesinde dikkate değer problem yaşanmamıştır. Hz. Peygamber’in vefat ettiği gün Medineli Evs ve Hazrec kabilelerinin ileri gelenleri Sakifetü Benî Sâide’de toplanarak Hazrec kabilesinin reisi Sa’d b. Ubâde’yi halifeliğe teklif ettiler. Aynı toplantıya katılan Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde b. Cerrâh, orada hazır bulunan Ebû Bekir’i halifeliğe teklif ettiler, bu teklifi Medine’deki Müslümanların çoğunluğunun uygun görmesiyle Ebû Bekir İlk halife olarak seçildi. Ebû Bekir vefatından önce yerine geçecek kişinin Hz. Ömer olduğunu bildirmiş, Medine’deki Müslümanlar da buna uymuşlar ve ikinci halife de ihtilafsız olarak seçilmiştir. Mescid-i Nebevî’de hançerle yaralanan Hz. Ömer yerine geçecek kişiyi seçmeleri için aşere-i mübeşşereden olan altı kişilik bir heyete talimat verdi. Bu heyette bulunanlar Hz. Osman’ı halife seçtiler. Hz. Osman’ın şehit edilmesi üzerine Mescid-i Nebevî’de bir araya gelen muhacir ve ensarın ileri gelenleri Hz. Ali’nin halife olmasını istediler, Hz. Osman’ı şehit eden isyancılarda bu yönde ısrar etmeleri üzerine Hz. Ali halife seçildi. Bir suikast sonucu yaralanan Hz. Ali kendi yerine geçecek kişiyi bildirmemiş ve “sizi Resûlullah’ın bıraktığı halde bırakıyorum” diyerek aralarında birleşerek halifeyi seçebileceklerini söylemiştir (Fayda, “Hulefâ-yi Râşidîn”, DİA, 1998, XVIII: 328-329).

Ali’nin (656-661) halife olmasıyla birlikte bu konuda açık kavgaların başladığı ifadesi

İslam tarihi kaynaklarında verilen bilgilere uygundur. Hz. Ali halife seçilince bazı bölgeler ve gruplar kendisine biat etmediler. Şam valisi Muaviye bunların başında gelmektedir. Bu sebeple Sıffin savaşı (37/657) olmuştur (Fayda, “Hulefâ-yi Râşidîn”,

DİA, 1998, XVIII: 330-331). Sıffin savaşını sona erdirmek için taraflar arasında hakem

tayin edilmiştir. Ancak bu iki taraf arasında anlaşma sağlanması için yeterli olmamış Hz. Ali ile Muaviye arasındaki mücadele devam etmiştir. Ayrıca hakem olayını kabul etmeyen ve bu yüzden Hz. Ali’nin ordusundan ayrılanlar, Hariciler adı altında yeni bir grubun ortaya çıkmasına neden olmuştur (Ethem FIĞLALI, “Hâricîler”, DİA, 1997, XVI: 169-170).

Ali’nin taraftarı olan Şii’lerin sadece Muhammed’in soyundan gelenlerin halife olabileceğini iddia ettikleri ifadesi Ali’nin Muhammed’in kuzeni ve damadı olduğu, yani Muhammed’in soyu olduğu ifadesi ve Şii’lere göre ancak Ali ve onun soyundan gelenlerin halife olabileceği ifadeleri İslam tarihi kaynaklarında verilen bilgilerle uygunluk göstermektedir. Bu grup Hz. Muhammed’in sağlığından itibaren Hz. Ali’ye sempati besleyenlerdir. Halifeliğin Hz. Muhammed’in soyundan, Hz. Ali ve onun soyuna ait olduğunu savunmaktadırlar (Karaman ve Diğ. Dini Kavramlar Sözlüğü, 2006: 620; Bardakoğlu ve Diğ. İlmihal, 2006, I: 29-31).

Müslümanların çoğunluğunun sünnete uydukları ve sünnete uyanların Sünniler olarak isimlendirildikleri ifadesi ve Sünnet, Muhammed’in söyledikleri ve günlük yaşantılarının tamamı şeklinde tarif edilmesi İslam tarihi kaynaklarına verilen bilgilere uymaktadır. Kur’an ve sünnet yolundan gidenlere Sünniler denilmektedir. Sünnet, Hz. Muhammed’in söz, fiil ve takrirlerinin tamamını içine almaktadır (Bardakoğlu ve Diğ.

İlmihal, 2006, I: 145; Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, 1996: 1007).

Muhammed’in yerine geçecek kimsenin Kureyş kabilesinden olması gerektiğini söylediği ifadesi bazı İslam tarihi kaynaklarında yer almakla birlikte (Köksal, İslam

Ansiklopedisi, 1987, XVIII: 80) tartışmalıdır. “İmamlar Kureyş’tendir” şeklinde yer

alan bu sözün ilk defa Hz. Ebû Bekir’in halife seçildiği Sakifetü Beni Saide’de Hz. Ebû Bekir tarafından söylendiği rivayet edilmektedir. Ancak Hz. Ebû Bekir’in bu sözü Hz. Peygamber’e atfen mi söylediği yoksa kendisine mi ait olduğu meselesi tartışmalıdır. Bu sözün Hz. Peygamber’e ait olduğunu kabul edenler olduğu gibi, bizzat Hz. Ebû Bekir’e ait olduğunu ve onun o dönemin Müslümanlarının Kureyş’ten başkasını kendilerine lider kabul etmeyecekleri anlamında söylediğini kabul edenler de vardır (Casim AVCI, “Hilâfet”, DİA, 1998, XVII: 539-542). Bu sözün Hz. Peygamber tarafından söylendiğini ancak burada kastedilenin hilafet meselesi olmadığı, savaşlarda komutan olacak kişinin Kureyş’ten olması anlamında söylendiğini kabul edenler de vardır (Ali BAKKAL ““Ebu Bekir’in Halife Seçilmesinde İmamlar Kureyş’tendir Hadisinin Rolü Üzerine”, İSTEM, 2005, sayı VI: 87-103). Dolayısıyla halifelerin Kureyş’ten olması gerektiği sözünün doğrudan Hz. Peygamber’e atfedilmesi ve diğer bilgilere işaret edilmemesi pek isabetli görünmemektedir.

Kanlı iç savaşların İslam Dünyasının günümüze kadar bölünmesine ve zayıflamasına yol açan önemli etken olduğu ifadesi İslam tarihi kaynaklarındaki bilgilerle örtüşmektedir. Müslümanlar arasında hilafet konusunda yaşanan tartışmalar zaman içerisinde Şiiler, Sünniler, Hariciler vb. grupların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Müslümanlar arasındaki bu görüş ayrılıkları zaman zaman çatışmalara dönüşmüş ve Müslümanlara tarih boyunca zarar vermiştir.