• Sonuç bulunamadı

4. BÖLÜM: OSMANLI VE HELEN DÜNYASINDA RUMLAR

4.3. RUM HELENCİLİĞİ

19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı temel sorunlardan biri milliyetçilik ve merkezileşme hareketlerinin yerel düzeyde nasıl karşılılık bulduğudur.

Nitekim Osmanlı Devleti, bir taraftan ulusçuluk söyleminin devletin siyasi, sosyal ve idari yapısında açtığı yaraları kapatmaya çalışırken diğer taraftan tarihinde hiç olmadığı kadar merkezi bir yönetim anlayışı sergilemiştir. Ancak söz konusu sürecin toplum nezdinde farklı yansımaları olmuştur. Öyle ki yukarıda değinildiği gibi, sosyo- ekonomik ve kültürel anlamda farklılıkları bulunan Rumların bir kısmı bağımsız Yunan devletinin parçası olmak konusunda çekimser davranırken bir kısmı ise Yunan Devleti’nin onları bir Yunan/ Helen cemaatine dönüştürme politikası karşısında savunmasız kalmıştır. Nitekim Osmanlı Rum toplumunun tamamı burjuva değildir. Bu da milliyetçiliğin kasıp kavurduğu o dönemde ticari, idari ve sosyal kaygıların uzağındaki Rum milletini ulusçu hareketin akışına bırakmıştır. Bu noktada Yunan Devleti politikalarından ne ölçüde etkilendikleri ve onları birbirine bağlayan ve uzaklaştıran nedenlerin ne olduğu sorusu son derece önem kazanmaktadır.

Bildiğimiz gibi söz konusu dönemde Türk ve Yunan devleti arasındaki siyasi sınır değişikliklerinin bölge halklarının hayatlarına çok yönlü yansımaları olmuştur. Örneğin uzun yıllardır İngiliz idaresinde bulunan Yedi Ada’nın yönetimi Yunan Devleti’ne bırakılmıştır. Öte yandan Teselya gibi yüzyıllardır Osmanlı egemenliğindeki bir bölge Yunan Devleti’nin formel siyasi yapısına eklemlenmiştir. Bu durum yerelde toplum düzeyinde nasıl yankı bulmuştur?

Osmanlı Devleti topraklarında modern Yunan devletinin kurulması, cemaat teamüllerine ve Rum milletine mensup olma pratiklerine yeni bir boyut kazandırmıştır. Cemaat nizamnamelerine göre, cemaat mensubu olmanın ana şartlarından biri Osmanlı tebaası olmaktır. Ancak söz konusu dönemde bazı Rumlar, Osmanlı tebaası dışında bulunmaktadır. Çünkü ticari, mali ve yasal üstünlük elde etme imkanı, bazı Osmanlı tebaasını yabancı tabiyetlere girmeye yöneltmiştir. Bu bağlamda İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya- Macaristan gibi

kimi devletler, Osmanlı Hıristiyanlarına farklı yasal statüler sunmuşlardır.

Yunan devletinin kurulması ile birlikte Osmanlı Devletinde yaşayan Rumlar, her ne kadar daha önce de bahsedildiği gibi kitleler halinde olmasa da Yunan Devleti tebaasına geçmeye başlamıştır. (Ozil, 2016, s.156). Osmanlı topraklarında görev yapan Yunan konsolosların önemli bir görevi de Rumlara resmi olarak Yunan vatandaşlığının verilmesini sağlamak olmuştur. (Volkan- Itskowıtz, 2002, s.106).

Ancak Osmanlı merkezi yönetimi Yunan tebaayı kendi içerisinde tasnif ederek onları ikiye ayırmıştır. Buna göre Yunanistan’da doğmuş olanlar yani asıl Yunanlar ve eskiden Kavânîn-i Mer’iyye tabi olup (daha önceden riayet edilen kanunlar) daha sonra Yunan uyruğu olmuş olanların ayrımını özellikle yapmıştır.

Bununla ilgili bir Osmanlı belgesinde asıl Yunanlılar olarak tabir ettiği ahali için ayrıntılı bir araştırma yapılmasının ardından istediğinin ülkesinde devamlı kalmasına müsaade edeceğini ancak istemediğini yani devletin emniyet edemeyeceği kimseleri de geri göndereceğini belirtmiştir. Ancak ikinci sınıf Yunan vatandaşları olarak adlandırdığı ise aslında Yunanistan ahalisinden olmayıp bir şekilde özellikle de Yunan konsolosları ya da çeşitli yerlere vermiş olduğu para karşılığında Yunan pasaportu edinen Osmanlı vatandaşlarını kast etmektedir. Bunlar için ise bir seçim yapmaya zorlamış ve bu kişilerin Yunan pasaportlarını yırtarak yani Yunan vatandaşlığını terk ederek asıl tabiyyetlerine geçişin sağlanması eğer bu olmazsa da bir daha geri gelmemek veya gelirler ise de Devlet-i Aliyyede sayılı günlerde kalmak şartıyla Osmanlı ülkesinde kaldıktan sonra ülkeyi terk ederek istedikleri yerlere gitmelerini sağlamayı tasarlamıştır. Burada Osmanlı Devleti’nin bu kişilerin yeniden Osmanlı vatandaşlığına geri döndürülmeleri konusunda ısrarcı olması dikkat çekicidir.

Fakat tüm bu yeni kararlar, Yunan gemi tacirlerini hariç bırakacak olup onların eskiden olduğu gibi bu kanunlardan muaf kalacağı kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla Osmanlı yönetimi için 1869 senesi gibi erken bir tarihte bile İstanbul’da ve Osmanlı ülkesinde bulunan kendi vatandaşlarının Yunan tebaasına geçişini

önlemek, bunu yapamadığı durumlarda da onları tamamen imapartorluktan uzak tutma eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.135

Belgelere yansıyan başka bir örnek nüfusun hareketliliğini göstermesi bakımından bir örnektir. Buna göre Yunanistan’a ticaret yapmak için giden İzmir nüfusuna kayıtlı iki Osmanlı vatandaşı Konstantin oğlu İstemati ve Giannis oğlu Yorgo, Yunanistan’da askere yazılmıştır. Onların bu faaliyetleri, Divan’ı Harp’ten gelen mazbata ile anlaşılmış olup İdare-i Arif Kararnamesinin 6. maddesine göre bu kişilerin tard edilmesine karar verilmiştir. Fakat isimleri geçen bu kişilerin Osmanlı vatandaşı Rum olmalarından dolayı güvenlik güçlerinin koruması altında Halep’e sürgün edilmeleri kararlaştırılmıştır.136 Dolayısıyla bu iki örnekte olduğu gibi Osmanlı Devleti, genel politika olarak nüfusunu koruma refleksi içinde olmuştur. Ancak bunu başaramadığı durumlarda da bu nüfusun ülkeden uzak tutulmasına çalışmıştır. Peki Yunan Devleti, Osmanlı uyruklarına Yunan pasaportu vermekle neyi amaçlamaktadır? Söz konusu durum ile Yunan Devleti, öncelikle Osmanlı’nın Yunanca konuşan ve Helen dünyasının kurtarılması gereken bölümü olarak gördüğü Rum nüfusu ile tabiyete dayalı bir ilişki geliştirmeyi amaçlamıştır. Fakat bu isteğin arkasında yatan gerçek neden ise Osmanlı Rum toplumunu değiştirerek dönüştürmek ve şartların uygun olduğu bir zamanda da onlara hakim olma fikridir. Bu nedenle Yunan Devleti’nin politikalarından biri Ortodoks Hıristiyanlar arasında Yunanca konuşanların sayısını mümkün olduğunca çoğaltmaktır. (Ozil, 2016, ss. 156- 158). Böylelikle ortak dil ve kültür üzerinden ulusal bilinç düzeyi arttırılarak ulus-devlete karşı bir bağlılık oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda da imparatorluk topraklarında görülen dernekleşme faaliyetleri çok önemlidir.

135 İ.MTZ (01), 15/ 459, 21 N 1285 (M.05.01.1869).

136 İMTZ (01), 17/ 574, H. 25 C 1298 (M. 25.05.1881).

4.4. SOSYO-KÜLTÜREL ÖRGÜTLENME VE ETKİLEŞİM

Osmanlı Rum toplumunun dönüştürülmesinde kurulan derneklerin çok önemli katkıları olmuştur. Nitekim dernekleşme ve eğitim yoluyla yürütülen ortak kültür ve dil faaliyetleri Rum cemaatinin gelişimine dolayısıyla da Yunan dil ve kültürünün gelişimine hizmet etmiştir. Islahat Fermanının yarattığı özgür ortamda gelişip serpilme imkanı bulmuştur.137 Ayrıca 1837 senesinde kurulan Atina Üniversitesi, yeni devletin ihtiyaç duyduğu eğitimli insan kaynağını karşılamasının yanı sıra Osmanlı Rumlarının da eğitim aldığı kurumlardan biri haline gelmiştir. Böylelikle burada eğitim alan Rum nüfus, Yunanistan’daki ideolojilerin Osmanlı ülkesine taşınmasına da aracılık etmiştir. Aslında o dönem için Atina Üniversitesi’ne benzer bir kurum oluşturma fikri İstanbullu Rumları çok heyecanlandırmış olmakla birlikte o tarihlerde Darülfünun’un dahi kurulmamış olması nedeniyle bu fikir o günün şartları için çok gerçekçi bulunmamıştır. Bu nedenle bunun yerine gerek başkent gerekse Anadolu’daki eğitim kurumlarını da kapsayacak bir eğitim derneğinin kurulmasına karar verilmiştir. Hemen sonrasında da ard arda eğitim ve kültür dernekleri kurulmaya başlamıştır.

Skopetea’ya göre 1870’lerde Osmanlı coğrafyasında toplamda 125 adet dernek bulunmaktadır. Aynı dönem için Mamouni ise 72 Rum cemiyetinin var olduğunu ve bu sayının 1880’larda 500’e ulaştığını belirtmiştir. Yunan araştırmacılara göre bu derneklerin ortak misyonu Megali İdea’nın barışçıl bir adlandırmasıdır.

(Tağmat, 2015, ss. 23- 40).

Kurulmuş olan dernekler içerisinde belki de en önemlisi Helen Filoloji Derneği’dir.138 Parislilerin Filoloji Salonlarından etkilenen dernek, tüzüğünde asıl amacının okur-yazarlığın yayılması ve edebiyatın gelişmesi olduğunu ifade etmiştir. (Bozis, 2011, s. 151). Bu dernek, ekonomik, toplumsal ve ideolojik düzeylerde değişimlerin yaşandığı dönemde Rum-Ortodoks tabakaların, onun

137Atina’da 1836 senesinde Eğitim Derneği kurulmuştur. Derneğin 1837, 1859 ve 1860 senesine ait tutanaklarında zengin Yunanlıların eğitime katkı sağlamak adına büyük maddi yardımlar yapması Osmanlı Rum toplumunda da karşılık bulmuştur; bu konuda bkz. (Tağmat, 2015, ss.23- 25).

138Ç.N. Asıl adı Ελληνικóς Φιλολογικóς Σúλλογος της Κωνσταντονουπóλεως (Ellinikos Filologokis Sillogos Konstantinoupoleos olan dernek Helen Filoloji Derneği ya da İstanbul Rum Cemiyet-i Edebiyesi gibi farklı isimlerle de zikredilmektedir.