• Sonuç bulunamadı

HERMANN HESSE VE BASKI ALTINDA ESERİ (UNTERM RAD)

3. Yeni Romantik Akım

19. yüzyılın sonlarında Naturalizm’e karşı olarak Emperyonistler ve Sembolistler (H.Hesse; A.Döblin, R.M.Rilke, T.Mann gibi), edebi yazıları ile ortaya çıktılar. Bu akımların yeni bir fikir ortaya koymaktan çok daha önce var olan büyük akımlar olan Romantizm ve Klasisizme dönüş yapmışlardır. Aslında kendi sanat, edebiyat ve estetik anlayışlarını bu iki büyük akım içerisinde harmanlayarak dile getirmeye çalışmışlardır. Natüralizm içinde yaşanılan günün sorunlarını edebiyata taşırken, Yeni Romantikler geçmiş zaman özlemlerini edebiyata yansıtmışlardır. Aytaç bu konuda şöyle düşünmektedir.

“Natüralizme kendi özel görüşleri ve sanat anlayışlarıyla karşı çıkan bu yazarlar, devrimci bir tutuma girmeden, büyük ekoller, Romantizme ve Klasisizme dönmüşlerdir. Bunlardan bazıları, yeniden canlandırmayı amaçladıkları akımların kültür dünyasıyla yakından ilişki içinde büyümüş, o kültür mirasını kendi yaratıcı güçleriyle yeniden sanat katına yükseltmişlerdir” (Aytaç, 2014:18).

Günlük yaşamın iğrenç yüzünün sanatta yansıtılması yerine güzel günlük yaşamların sanat ve edebiyat yoluyla aktarılması gündeme gelmiştir. Özellikle Sembolistler güzelle ve mükemmele ulaşmak için mevcut sembolleri yeterli görmemeye, bu dönemde çok ön plana çıkan şiirin vezin ve uyak tınıları ile yaşam dair bir ahenk oluşturmaya çalışmışlardır. Bu anlamda Kunze ve Oblaender şöyle demektedirler.

Sembolizm her şeyden önce Natüralizme karşı bir reaksiyondur. Sanat durum paylaşma veya öğretme aracı değil (Zola ve Hauptman’da önemli rol oynayan Çevre ve Kalıtım gibi), aksine sembolik güç ve müzik tınısını birleştiren bilinçli yönlendirilmiş bir dil yardımıyla derin ahenk gerçekliğini yakalayabilmektir (Kunze&Oblaender, 1976:48).

Natüralizmde işlenen çevre ve kalıtım gibi yaşamsal gerçekler yerini Sembolizm yaşamı (oluşumu ve geçiciliği ile) bir bütün içerisinde anlatmaya çalışmışlardır. Almanya’da Sembolizm, Fransız şiirinin etkisi (Baudelaire, Verlanies) ile başlamıştır. Bu akımın Alman temsilcileri, S.George, Rilke ve Hofmannsthal’dır. Rilke’nin “Die Aufzeichnungen des Matte Lauirds Brigge (1910)” bu dönemin en önemli eseridir. Bu eserle birlikte Alman edebiyatı gerçek anlatım tarzından tamamen ayrılmıştır. Hesse’nin ilk dönem eserleri de Yeni romantik akımların etkisi altındadır. Eserlerin konusu genellikle “ Doğaya, Arkadaşlığa, Sevgiye ve Güzelliğe Özlem”, şeklindedir. Yazın metinlerin de Kafka ve Hesse “Topluma Yabancılaşma Sorunlarını” işlemektedir. Empresyonizm, aslında Latince kökenli bir sözcük olup “iz veya izlenim” anlamına gelmektedir. 19. Yüzyılda Fransız ressamlarının sanat için yarattığı bir ekolün adıdır. Daha sonra yazın dünyasına da etki etmiştir. Natüralizme karşı olan bu düşünce ve edebiyat akımının amacı, çevreyi ve dünyayı olduğu gibi yansıtmaktan çok insanı edebiyatta etkin hale getirmekti. Empresyonistler edebiyat ve estetiğin yanında eserlerine din ve ahlaki öğeleri de ilave etmişlerdir.

36

Batı toplumunda çocuğun sosyal konumu tarihsel süreç içerisinde farklılıklar göstererek günümüzdeki durumunu almıştır. Çocuk sadece ebeveynler tarafından bakıma muhtaç olduğu sürece çocuk olarak görülmekteydi. Özellikle Ortaçağ’da ebeveynlerin çocuk hakkında hiçbir düşünceleri olmamaları ve bir ergin gibi davranılmasına neden olmuştur. Çocuk ailenin bir üyesi ve ekonomik olarak katkıda bulunan bir birey olarak görülmüştür. Bu düşünce yazın dünyasına da yansıtılmıştır. Çocuğun eğitimi dini gruplar tarafından üstlenilmiş ve ebeveyneler nesnel bir olgu olarak görülen çocuğun cezalandırıcısı birer disiplin aracı haline getirilmiştir. Bu görüş 19. yüzyıla kadar, yani Endüstri devrimine kadar devam etmiştir. Bu dönemde kadın- erkek cinsiyet rolleri belirlenmiş çocuğun da çocukluk süreci olması gerekliliği önem kazanmıştır. Bu anlamda Özkalp görüşünü şöyle ifade etmektedir.

Çocukluk sürecinin onaylanması ile birlikte, insanlar çocuklara verilen böyle katı eğitimin uygun olmadığı görüşünü tartışmaya başladılar. 1920’lerden önce ailelerin katı bir ebeveynlik rolü benimsenirken, çocukların uyum sağlayıcı olarak yetiştirilmesi ve bunun içinde çeşitli disiplin uygulamalarıyla ödüllendirilip cezalandırılmaları çok kabul gören görüşlerdir (Özkalp, 2005:85).

Hermann Hesse’nin bizaat kendi çocukluk dönemini anlattığı “Unterm Rad” eserinin içeriği kısaca şöyledir. Kara Ormanları içinde küçük bir kasabada yaşayan Joseph Giebenrath aracılık yapan bir esnaftır. Joseph’in Hans Giebenrath adında çok zeki bir oğlu vardır. Uzun süre önce karısı öldüğü için oğlu ile ilgilenmek zorundadır. Baba paraya çok bağlı biri olduğu için, oğlu ile gerekli iletişimi kuramamakta ve onun isteklerine kulak vermemektedir. Ancak okul müdürü Hans’ın çok zeki ve çalışkan olduğu için “Bölgesel sınavı” kazandığı takdirde devlet kademesinde yüksek memur olabileceğini ve çok para kazanabileceğini söylediğinde, baba Hans’ın severek yaptığı işlerden (Evin bahçesinde tavşan bakmak, derede balık tutmak gibi) kendisini men etmiştir. Hans’ın sık sık baş ağrıları olmaktadır.

Okul müdürünün teşviki ile okul dışında kalan zamanlarda diğer öğretmenler Hans’a özel dersler vermeye başlamışlardır. Kasabanın papazı Hans’ı kötü yaşdaşlarından ve Hans’a birey olarak değer veren kimselerden uzak tutmaya çalışmıştır. Kasabada “Bölgesel Sınava” girmeye hak kazanan tek öğrenci olarak kasabanın adını duyuracak olması Hans dışında herkesi gururlandırmaktadır. Hans Stutgart’ta yapılan sınava katılır ve sınavı ikinci olarak kazanarak Maulbornn’da yatılı olarak bir Manastır Okulunda eğitim yapma hakkını kazanır. Geri döndüğünde baba kendisinin çok sevdiği balık tutma izni verir. Ancak Okul Müdürü ve papaz Maulbornn’da derslerde başarılı olması gerektiğini düşünerek her gün bir saat özel ders almasını, özellikle kötü arkadaşları ve ayakkabıcı Flaig’dan uzak kalmasını sağlamaya çalışmışlardır. Hans’a hava alacak ve hareket edecek mekan bırakmamaları, Hans’ın baş ağrılarının yeniden başlamasına neden olmuştur.

Mailbornn’da okula başlayan Hans ilk önceleri sessiz ve okulun çok katı olan otoritesine boyun eğen bir öğrenci iken, bu ezgin tutumu okula sonradan gelen ve hiçbir öğretmenin sevmediği, okulun otoritesini hiçe sayan, dersleri ciddiye almayan, sürekli okuldan şehir merkezine kaçan şair ruhlu Hermann Heilner’le tanışmasından sonra değişmiştir. Hans’ın okulda dersleri gittikçe kötüye gitmeye başlamıştır. Kendini yorgun hissetmeye ve baş ağrıları çekmeye başlamıştır. Heilner bir gün okuldan kaçarken bir köyde yakalanmış ve okuldan atılmıştır. Hans’la vedalaşırken sıkıca tokalaşmıştır. Ancak Heilner çok tuhaf şekilde birkaç gün sonra okula yakın bir yerde bulunan gölet yakınlarında suda boğularak ölmüş cesedi bulunmuştur. Öğretmenleri Hans’ın bu konuda bir şeyler bileceğini düşünerek kendisine biraz baskı uygulamışlardır. Bu nedenle Hans sinir krizi geçirmiş, okul yönetimi kendisine izin vererek kasabasına göndermiştir. Ancak bu dönüşün bir daha yatılı okula gelişi olmayacağını öğretmenler de Hans’da bilmekteydi.

Hans tüm günlerini hiçbir şey yapmadan evde geçirmektedir. Buna rağmen gün geçtikçe yorgunluğu artmaktadır. Kendisine bir insan olarak çok değer veren ayakkabıcı Flaig’e gittiğinde onun Heilbornn’dan gelen yeğeni Emma’yı görmüş ve ona aşık olmuştur. Emma’da ona karşı boş

37

kalmamış olsa da Hans’dan yaşça büyük olduğu için Hans’ın saflığı ile alay etmiştir. Emma bir gün Hans’a veda etmeden Heilbornn’a geri dönmüştür. Hans’da babasının tanıdığı bir anahtarcı esnafın yanına çırak olarak girip çalışmaya başlamıştır. Burada kendisi gibi çıark olan ve mesleği öğrenen August’la arkadaş olmuştur. August sayesinde kendi yaşıtları olan bir çok arkadaş tanımış ve onlarla zaman geçirmeye başlamıştır. Mutludur. Bir gün iş sonrası August ve arkadaşları ile bir eğlenceye gitmiş, içki içmiş ve sarhoş olmuştur. Ancak o akşamın sabahı balık tutmayı çok sevdiği ırmağın kenarında su da boğulmuş olarak bulunmuştur. Bu olayın bir kaza mı, yoksa intihar mı olduğu ya da Hans’ın suya nasıl düştüğünü belirlenememiştir. Bu eserde çalışkan ve yetenekli bir öğrenci olması nedeniyle ve kasabaya ün kazandıracağı düşüncesiyle çevresinden baskı görmüş, baba tarafından ihmal edilen bir çocuğun yaşamı anlatılmıştır. Hans’ın sosyal ilgileri göz ardı edilerek uyum bozuklukları yaşamasına neden olunmuştur. Sonucunda da aşırı baskılar nedeniyle özellikle Heilner’le tanıştıktan sonra okuldan uzaklaşmaya ve kendi iç doğasındaki gibi olmaya çalışmıştır. Fakat toplumsal uyumsuzluk yaşamış olması nedeniyle çevresiyle çok çabuk iletişim kuramamıştır. Kendini ifade de zorlanan Hans sonunda da ergenlik dönemlerinin tipik ve anlaşılmayan aşırı duygusal tepkisi olarak intihar eylimini göstermiştir.

Aytaç (2012:81) “Unter’m Rad” (1906) eserinin, otobiyografik unsurlarla örülü ve yapısında iki kutup figüre yer veren bir roman olduğunu ve yazarın Maulbronn manastır okulundaki öğrencilik izlenimlerini melankolik- romantik bir atmosfer içinde işleyen eser, otoriter okul eğitimine karşı bir eleştiri olduğunu söylemektedir (ayrıca bkz: Asutay 2004 ve 2012).

4.1. “ Baskı Altında (Unter’m Rad)” Eserinde Motifler ve Semboller

Tekerlek (Rad) sözcüğü, yazar tarafından özellikle eserin başlığı olmasından ötürü (Unterm Rad) en önemli motif olarak gündeme getirilmiştir. Burada “tekerlek” baskıcı eğitim anlayışının bir sembolüdür. Tekerlek, çocuklarından en üst seviyede performans bekleyen ailelerin ve onların çevrelerinin uyguladığı bir baskı aracı olarak ifade edilmektedir.

Doğa, bu eserde kasabada yaşayan insanların aksine bozulmadan kalan kişiye dinginlik ve huzur veren bir mekan olarak anlatmıştır. Toplumun yararlı bir üyesi yapmak için yetkililerin baskıcı tutumları, doğanın bireye verdiği özgürlüğü yok etmektedir. Bu düşüncesini Hesse’e eserin 46. sayfasında dile getirmektedir. Eserde doğa insanın ilk yaratıldığı gibi ilkel ve özgür kalmanın bir sembolü şeklinde verilmiştir.

Baş ağrısı ve yorgunluk motifleri, çok çalışkan ve büyükleri tarafından sürekli baskıya maruz kalan bir çocuk olan Hans’ın, kendi iç dünyasında yaşamak istediklerini yapamadığı için verdiği fiziksel tepkilerin sonucudur. Baskılar nedeniyle kilo kaybetmekte ve zayıflamaktadır. Sürekli olarak tekrarlayan baş ağrısı ve yorgunluk Hans’ın ilerde yaşayacağı kötü kaderin bir habercisi gibi ifade edilmektedir.

Su motifi, Hans’ın mutlu olduğu anlarda özellikle ön plana çıkarılmıştır. Hans suyu çok sevmektedir. Baskı gördüğü anlarda kendini suya doğru çekilmiş hissetmektedir. Bu şekilde içsel bir huzura kavuşmaktadır. Hans’ın en büyük tutkularından biri nehirde vakit geçirmek ve balık tutmaktır. Hans baskılardan suyun kendi dinginliği sayesinde kurtulacağını düşünmektedir. Hatta girdiği büyük sınav sonrası derhal nehre geri dönmek en büyük arzusu haline gelmiştir. Su motifi özellikle ölüme dair imalar şeklinde yazar tarafından anlatılmaktadır. Maulbornn’da arkadaşı Hermann Heilner suda boğularak ölmüştür. Hans’da eserin sonunda nehir kenarında su da boğularak ölmüş olarak bulunmuştur. Eserde iç huzura kavuşmanın yolu olarak su, ölümün bir sembolü şeklinde ima edilmiştir.

4.2. Eserde Konu Edilen Önemli Karakterler ve Hans’la Olan İlişkileri

Eserde Hans Giebenrath annesini çok erken yaşta kaybetmiş, kendisi ile pek ilgilenmeyen bir esnaf babanın çocuğudur. Anne sevgisine muhtaçtır, ancak bu sevgiyi babadan görememektedir. Hans yaşadığı kasabada okulda öğrenmeye yetenekli ve çalışkan bir öğrenci olduğu için, tüm öğretmenler tarafından desteklenmektedir. Kasabanın ileri gelenleri, Hans’ın bir çocuk olduğunu

38

unutarak onu her yıl Stuttgart’da yapılan “Bölgesel Sınava” hazırlamaktadırlar. Bunu yaparken kasabanın geleceğini düşünmektedirler. Okul derslerinden arta kalan boş zamanlarında öğretmeler, okul müdürü, papaz kendisine özel dersler vermektedir. Bu Hans’ın sağlığının bozulmasına ve sürekli baş ağrılarına neden olmaktadır. Ders bakısı nedeniyle Hans gittikçe kendini daha kötü hissetmektedir. Eserde Hans’ın bu süreçte ilişki kurduğu kişiler şunlardır.

Babasının adı Joseph’dir. Uzun süredir duldur. Aslında sevilebilecek bir baba karakteri değildir. Çok kırılgan ve duyarlı olan Hans’ı lise gönderme ücretinin çok pahalı olacağı düşüncesi ile “Bölgesel Sınava” girmeye zorlamış ve onu eve hapsetmiştir. Sınav öncesi onun çok sevdiği iş olan derede balık avlamayı yasaklamış ve hatta evde tavşan beslemesine izin vermemiştir. Bular, Hans’ın kendisini doğal yaşama yakın hissedebileceği tek etkinlikti. Her konuda baskılamış ve yaşamın doğal akışından koparılmış olan Hans’ın ölümünden sonra baba, Okul Müdürü, Öğretmen ve Papaz gibi, Hans’ın intihar etmediğini, bir kazaya kurban gittiğini düşünmüştür. Arkadaşlık kurduğu kişilerden biri Hermann Heilner’dir. Heilner bir hayalperest ve şairdir. Hans’ın onunla arkadaşlığı başladıktan sonra okulla ilgili düşünceleri farklılaşmıştır. Heilner, okulu çok hafife aldığı, okulun baskıcı şablonuna düşünsel anlamda uymadığı ve sürekli Maulbronn şehir merkezine kaçtığı için öğretmenler tarafından sevilmeyen bir öğrencidir. Hans, Helner’le arkadaşlığını sonlandırmak zorunda kalmıştır. Ancak Heilner kitaptaki programlanmamış ve hiç kimseyi yabancılaştırmayan bir karakterdir. Hans’a yaşama sevinci aşılamıştır. Bu açıdan Hans’ın yaşamındaki yeri farklıdır.

Okul Müdürü, diğer öğretmenler gibi Hans’ın çok yetenekli bir öğrenci olarak görmektedir. Ancak okul dışında onun “Bölgesel Sınava” hazırlanması için daha fazla öğrenmesi için baskı altına alan kişilerin başında gelmektedir. Hans’ın zayıf ve sağlıksız görünümü onu ilgilendirmemekte, sadece bencil nedenlerden ötürü başarıya endeksli bir çalışma temposu ile Hans’ı normal yaşamından koparan karakterdir. Hans’a inançsızlığın bulaşmasını engellemek ve daha fazla çalışmasını teşvik için kasabanın Papazı da Hans’ı sınav için motive etmeye çalışmaktadır. Papaz; Hans’ın çok çalışkan, yetenekli ve Claw kentinin çok ötesinde bir birey olduğunu cemaate anlatarak, Hans’ın sağlığını düşünen ve “Bölgesel Sınavdan” uzak tutmaya çalışan Kunduracı Flaig’in inançsızlığından korumaya çalışmaktadır. Hans’ın ilk çocukluğundan bu yana tanıyan ve onu çok seven “Kunduracı Flaig”, onun sağlıklı kalmasını ve iyiliğini önemseyen kişidir. Hans’ın sağlıksız görünümü kendisini çok üzdüğü için onu sınavdan uzak tutmaya ve sınavın dışında da yaşamın olduğuna ikna etmeye çalışmaktadır. Papazın inançsız olarak nitelendirmesine karşın, Flaig aslında çok dindar birdir. Annesi çok erken ölen Hans’ın ilk ergenlik döneminde karşı cinsle ilk karşılaşması ve ilişkisi Flaig’in yeğeni Emma ile olmuştur. Emma Hans’tan yaşça büyüktür. Kadınlarla pek ilişkisi olamayan deneyimsiz Hans, bu ilişkide çok pasif ve utangaç bir tavır sergilemiştir. Emma ise Hans’ı baştan çıkarmış ve onun karşı cinse karşı duygularında güvensizliği ile alay etmiştir. İlk öpüşme deneyimini Emma ile yaşamıştır. Hans, daha sonra Claw’dan giden Emma için aşk acısı çekmiş ve bunu ölümüne kadar da hissetmiştir.

Hans, ergen olarak önemli bir yaşam eşiğindedir. Her bireyin belli bir dönemde geçirmesi gereken yaş dönemindedir. Kendinde bazı biyolojik ve psikolojik değişiklikler olmaktadır. Bu dönemde ebeveynlerden kopukluk görülmekte ve yetişkinliğe giden yolda aynı yaş evresindeki arkadaşlarının etkisi daha fazla etkili olmaktadır. Hans’ın Maulbronn’dan döndükten sonra Hans, kendi yaş evresindeki gençlerle mutlu olduğu zamanlar geçirmeye başalamıştır. Her ne kadar mekanikçi olarak bir saatçi de çalışsa da kendine uygulanan sınav baskısını üzerinden halen atamamıştır. Çok mutlu zamanlar geçirdiği derede, kendi yaş evresindeki arkadaşlarından olan August’la içkili bir eğlence sonrasının sabahı boğulmuş olarak bulunmuş, hiç kimse Hans’ın suya nasıl düştüğünü ve öldüğünü bilememiştir.

5. Sonuç

Eserde, doğa ile toplum bir karşıtlık içerisinde anlatılmıştır. Doğa bireyin kendini bulduğu özgür bir yaşam alanı iken, toplum tarafından bireyin içsel özgürlüğüne ket vurulmuştur.

39

Bu eserde bireyin iç dünyasında kopan fırtınalarla, toplumun bireyden beklentileri birbirine zıt olarak verilmektedir. Eserde her yaşanılacak olay belli bir metforla (su-ölüm gibi) vurgulanmaya çalışılmıştır. Bu metaforlarla ima edilen tüm olaylar Hans’ın kaderini belirlemiştir. Bu eserde yaşanan tüm olaylar, Hermann Hesse’nin ilk gençlik yıllarında kendinin Maulbornn’da yatılı olarak kaldığı okul yıllarını betimlemektedir. Unterm Rad eserinde, aslında kendinin yaşadığı okul dönemiyle ilgili olarak Hermann Hesse, dönemin Alman eğitim sitemine yönelik eleştirisel bir yaklaşım sergilemektedir. Okul yaşamında yüksek performans gösteren öğrencilerin nasıl baskılandığını ve yaratıcılıklarının yok edildiği bu eserde gözler önüne serilmektedir. Bu eser, öğrencilerin duygulardan oluşan bir birey olduğunu unutularak, onların iç dünyasının görmezlikten gelindiğini ve enerjilerinin doruk noktasında olan gençlerin baskıcı eğitim zihniyetinin nasıl yok ettiğine yönelik bir örnektir.

Unterm Rad eseri, bugünkü eğitim sistemi içinde geçerli bir eserdir. Birey sadece toplumsal verimlilik için önemli bir unsur değildir. Bireyin kendine ait eğilimleri, duygularının hazını yaşama ve yaşama dair düşüncelerini gerçekleştirme hayalleri vardır. Bunları görmezlikten gelen bir eğitim sistemi, bireyleri hastalıklı sağlıksız bir toplum yaratacaktır. Hermann Hesse bu eserinde, toplumun dikkatini baskıcı eğitim sistemin yok edici sonuçlarına yöneltmelerini amaçlamaktadır. Bir genç bireyin baskıcı eğitim nedeniyle doğal gelişiminin nasıl engellendiği ve ölüme kadar götürebilecek bir sonun olabileceği Hans Giebenrath örneğinden hareketle anlatılmıştır.

6. Kaynakça

Asutay, H. (2012) “Gençlik Edebiyatı ve İlkgençlik Romanı”, Kriter Yayınları, İstanbul.

Asutay, H.(2004) “Dil Kültür ve Gençlik” Türk Kütüphanecileri Derneği Edirne Şubesi Yayınları No: 39, ISBN: 975- 6351- 03-9, 1. Basım: Edirne Mayıs.

Aytaç, Gürsel (2012). “Çağdaş Alman Edebiyatı”, 5. Baskı, Doğu Batı Yayınları, Ankara

Kunze, Karl /Oblaender, Heinz (1976). “Grundgewissen Deutsche Literatur”, 1. Baskı, Ernst Klett Verlag, Stuttgart Nürnberger, Helmuth (1995). “Geschichte der deutschen Literatur”, 24. Basım, Bayerischer Schulbuch- Verlag, München Özkalp, Enver (2005). “Davranış Bilimlerine Giriş”, (1-8. Üniteler) A.Ü. Açıköğretim Fakültesi Yayınları, No:722,

Eskişehir

Sebüktekin, Hasan (1994). “Deutsche Sprachgeschichte in Frage und Antwort”, Gazi Büro Kitabevi, Ankara Yavuzer, Haluk (1984). “Çocuk Psikolojisi”, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul

40