• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: SİYER VE ROMAN İLİŞKİSİ

3. Siyer Neden Roman Şeklinde Yazılmaz?

3.2. İçerik Sorunları

3.2.2. Roman ve Müslüman Sanatçı

Modern romancının içinde bulunduğu ortamda Hazreti Peygamber (S.A.V.)’i algılayış biçimi üzerinde duran Fatih Andı divan ve halk edebiyatlarının Peygamber’e yaklaşım tarzıyla modern edebiyatın yaklaşım tarzı arasında ciddi farklar olduğundan hareketle:

“Klasik Edebiyat şairi Peygamber’i över, O’ndan şefaat diler, üstün vasıflarını sayar ve O’nu yüceltirdi şiirlerinde. Bunun da yansıdığı en önemli edebî tür, naatlerdi. Fakat modern Türk şiirine geldiğimizde Peygamber’e yaklaşım tarzı değişir. Diyebiliriz ki XIX. yüzyıldan itibaren içine düşülen o nursuz zaman diliminde bocalayan, bir çıkış, bir huzur hali arayan modern dönemin dindar şairi için cankurtaran simidi, bir sekînet limanı olarak görülen bir Peygamber imajı karşımıza çıkar. “Yaşayan”, “mesajı hayata dönük bir Peygamber imajı” oluşmuştur modern dönemde ve bence bu Kur’ân’ın mesajına da uygundur.”89

Der.

88 Sadık Yalsızuçanlar, “Günümüz Edebiyatında Ramazan Neden Yok?”, (Çevrimiçi)

http://www.sonpeygamber.info/gunumuz-edebiyatinda-ramazan-neden-yok, 09.04.2015.

89 Fatih Andı, “Modern Türk Şiiri ve Peygamber”, ( Çevrimiçi)

57

Andı’nın modern şiirde izini sürdüğü Kur’an’a uygun bu imaj, maalesef siyer konulu romanlarda henüz görülebilmiş değildir. Peygamber’ini bulan modern şiirin, imgeler üzerine kurulurken gelenekten güçlü bir şekilde faydalanmasının etken olduğu bu durumu, birçok bileşeni kendisinde toplayan roman için söylemek şimdilik söz konusu değildir. Öncelikle modern romancı, Hazreti Peygamber’i yeni anlatım biçimleriyle günümüze taşımak noktasında roman türünün ayartıcı ve kışkırtıcı yönlendirmelerine tavır alarak, onun bu baskıcı kıskacından kurtulmak zorundadır. Şaban Sağlık tam da bu noktada müslüman yazarların yüzlerini döndükleri yeri imleyen tespitleriyle konuya parmak basar. Kitle Kültürü ve Popüler Kültür adlı geniş makalesinin IV. yazısında popüler İslami romanlar yazan yazarların, Batılı bir tür olan romanı esas aldıklarını ifade ederken Doğulu söylemlere sahip olan bu yazarların roman türünü esas almasının eleştirilmediğine dikkat çeker. Sağlık:

“Ne yazık ki bu romancılar, İslam klasiklerini örnek almıyorlar. İslam tarihinde romanın yerine okunan Mesneviler ve Halk hikayeleri, zannedildiği gibi popüler İslami romanlara kaynaklık etmemektedir. Romancılar batılı romanın yeterince hakkını veremedikleri ve bir de İslam klasiklerini model almadıkları için olsa gerek”90

der.

Lütfi Bergen, edebi metinlerde din-iktisat ilişkisini irdelediği eserinde müslüman sanatçının sanat yoluyla “toplumun yerleşik algılarını değiştirme” potansiyeli taşıması gerektiğinden bahseder. Bergen, Hazreti Nuh’un, gemi yapmasını Kur’an’ı Kerim’in “san’at faaliyeti” olarak verdiğini ifade eder. 11/38’de geçen ayette “Nuh’un paradigması” belirlenmiş olur. Bu paradigmada “san’at, kendini ideal ruh-beden formuna taşıyan bir başkalık halinde varetmeye yönelir.” Bu san’at’ın “hem öncesinde benzeri kimse tarafından bilinmiyor ve hem de o san’atın icrası ile Nuh (as) içinde yaşadığı toplumun algı biçimini değiştiriyor.” Kısaca Nuh, toplumun karşısında san’at icra ederken bir “anlatıcı” rolünü üstlenmekten daha fazlasını yapmış olmaktadır.91

Bergen Nuh aleyhisselam örneğinden hareketle

90 Şaban Sağlık, “Kitle Kültürü ve Popüler Kültür”, IV, Dergah, S: 109, 1999, s. 19. 91

58

günümüz Müslüman sanatçısının “sanatın sınaî kısmında kaldığı ama onun “ruhun kabı”nı inşa edemediği”ni ifade eder.92

Müslüman bir romancı olarak yazarın portresini, sanatın toplumsal işlevinden hareketle çizen bu düşünce, yazarı roman metni karşısında daha sorumlu hale getirir. Bu sorumluluk hem kaynakları kullanmak hem de gerçeğin dönüştürülmüş biçimleriyle, okuyucuyu bir illüzyonlar dünyasına mahkum etmemek üzerine kurulu bir hassasiyeti gerekli kılar. Romanın kendi tabiatı gereği, kurgusal oluşu ve gerçeği tasarlaması karşısında romancı bu handikapları aşarak bu formda “iyi” örnekler verebilecek midir? Bu sorunun olumlu bir cevabının olması, romanın kendi doğası gereği mümkün görünmemektedir. O halde müslüman romancının, kurgusal metinlere kutsal metinleri malzeme etmemesi en kestirme yol olarak görülebilir. Aksi halde, kutsal metinler müslüman romancılar tarafından kurguya maruz bırakılacaktır.

Romancıların, modern bir tür olarak romana yaklaşımlarından sonra, müslüman romancıların muhtevaya ilişkin hassasiyetlerinin de olması gerektiği üzerinden alan araştırmacıları tespitlerde bulunmuşlardır. Romancıların, dinin bakir alanlarından edinecekleri malzemeler ile romanlarını oluşturmaları hususu, romancının dini bilgiye vukufiyeti ve kaynakları nasıl kullanacağı konusunda ciddi sorunlar doğurmaktadır. Dursun Ali Tökel bu konuda “Metin kurucular için bilhassa metafor yaratmak, yeni bir imge sunmak, simgelerden yararlanmak için dinsel alanlara başvuru kaçınılmaz bir zenginlik alanıdır.” Der. Fakat bunun tehlikeli bir yanı vardır. Dini konuların bilinmesinin ya da hassasiyetlerin zayıflığının ortaya çıkaracağı tehlike, dinin bire bir orijinal halinden değil de, zamanla dönüşmüş/dönüştürülmüş yönlerinin birer malzeme olarak kullanılmasından doğacak sıkıntılardır. Bu nedenle bu malzemeyi kullanacak kişinin (araştırmacı, yazar) bu

92

59

dönüşüm kaynaklarını da bilmesi, meseleye vakıf olmasından çok daha öte bir durumdur.93

Bir ifade biçimi olarak, “Mikro siyer” anlatım biçiminin siyer yazımındaki birçok sorunu ortadan kaldırabileceğini vurgulayan Metin Karabaşoğlu:

“Peygamber aleyhisselatü vesselam’ın ve O’nun risalet sürecinde Kur’ân’ın insanların dünyasını nasıl inşa ettiğini çok daha güçlü bir şekilde verebiliriz. Peygamber aleyhisselatü vesselam’a tabiiyetle, iman etmekle ve kendi hayatımız için O’nu en güzel örnek alabilmekle yükümlü olduğumuza göre Kur’ân’la ve sünnetle kendi hayatımızı nasıl yeniden Müslümanca inşa edebiliriz, nasıl sahabe duruşunu, sahabe ahlakını, imanını şu şartlarda yaşayabiliriz gibi soruların cevaplarını, sahabilerin hayatları üzerinden bir siyer anlatısıyla daha başarılı bir şekilde verebiliriz diye düşünüyorum.”94

Diyerek, dini hassasiyeti olan yazarlara yeni bir anlatım biçimi olarak “mikro siyer” yazımını önermektedir.

Alev Erkilet ise meseleye sosyolojik bakımdan bir açılım getirerek mülümanların 90’larda burjuvalaşmaya başlamasının yazın dünyasına da yansıdığını ifade eder. “80-90’lara damgasını vuran temel eğilim orta sınıfın burjuvalaşmasıdır. Burjuvalaşma hızla yayılırken, İslam’ın bir medeniyet olarak inşası tartışmaları hızla geriledi, sönükleşti ve müslümanların gündeminden tamamen çıktı.” Bu etkilerle dini malzemeyi kullanan romancıların “modernizm ile uyumlu bir siyer kahramanları sınıfı oluşturduğu”nu vurgulayan Erkilet, modernist kimliklere bürünmüş siyer kahramanlarından söz eder.95 Erkilet’in ifade ettiği “modernist kimliklere bürünmüş

93 Dursun Ali Tökel, “Bir Kurmaca Varlık Olarak İslami Türk Edebiyatı”, I. İslami Türk Edebiyatı

Sempozyumu, Ed. Yalçın Yaman, İstanbul, Sütun Yayınları, 2012, s.48.

94 Metin Karabaşoğlu, “Yeni Bir Siyer Üslubuna İhtiyacımız Var”, (Çevrimiçi)

http://www.sonpeygamber.info/metin-karabasoglu-yeni-bir-siyer-usl%C3%BBbuna-ihtiyacimiz-var, 11.05.2015.

95

Alev Erkilet, Eleştirellikten Uyuma-Müslümanların Kamusal Alan Serüveni, Ankara, Hece Yayınları, 2004, s. 92-93, 197.

60

siyer kahramanları”, romancıların, Hazreti Peygamber’i ve Asr-ı Saadet dönemini, modernist algılarla günümüze yaklaştırma çabalarında içinde bulundukları algı problemini ortaya koyan önemli bir noktadır.

Benzer Belgeler