• Sonuç bulunamadı

ROMA VE İTALYA’DA DEMOKRATİK HAREKET (150-90)

I. Reformlar dönemi. Gracchus’lar. Köle isyanlarına koşut olarak, özgür halkın kentli ve kırlı aşağı katmanlarının hareketi boyutları artarak gelişiyordu. Bu demokratik ya da Roma’da söylendiği gibi “Populares” hareketi, II. yüzyılın ikinci yarısından itibaren canlanan, III. yüzyılın ikinci yarısının köylü hareketinin bir devamıydı.

En başta demokratik hareketin nedenleri –köylü sınıfının bütün hızıyla süren topraksızlaşması ve “kent plebi”nin sefil yaşamı– bu uyanışa katkıda bulunuyordu, ama verdikleri örnekle özgür halk yığınlarını kendi isteklerini daha etkili bir biçimde desteklemeye kışkırtan köle hareketinin gelişmeleri de bu harekette önemli bir rol oynamış olmalılar. Zalimce yakılıp yıkılan Sicilya eyaletinin Roma’nın tahıl ambarı olma niteliğini bir süre yitirmesi ve dolayısıyla buğdayın pahalanmasına yol açması nedeniyle, Sicilya ayaklanması demokratik hareketin hızlanmasını ancak dolaylı yoldan etkileyebildi. Sonuç olarak, bir yandan kentli kitlelerin yaşam koşullarının daha da ağırlaştığı, bir yandan da topraksızlaşmış olan köylülerin topraklarını tekrar ele geçirmek arzularının daha belirgin bir biçimde ortaya çıktığı görüldü. Böylece, geçim gereçleri sorunu ve tarım sorunu, ikisi birden, olağanüstü bir önem ve güncellik kazandı.

Bu sorunlar, aynı zamanda, imparatorluğun ve eyaletlerin yönetimi sorunlarına bağlıydı. Bu nedenledir ki, 149 yılında, Halk Meclisi eyalet valilerinin “yetkilerini kötü kullanmalarıyla ilgili bir araştırma komisyonu”nun kurulmasını sağlayan bir yasayı kabul etti. On yıl sonra, 139 yılında, comitia’larda yazılı gizli oy kullanılması ilkesini getiren yasa kabul edildi.

Böylece geniş bir demokratik önlemler programı hazırlanıyordu. 130 yılından itibaren Forum özellikle canlandı: Kolonilerden ve uzak municipium’lardan (Roma’nın egemenliği altında kendi kendini yöneten kent) buraya akın akın insanlar geliyor, konuşmacılar toplantılarda ateşli söylevler çekiyor, bütün duvarlar hatta mezarlar bile halkın isteklerini daha cesaretle savunmaya çağıran yazılarla kaplanıyordu. Reform yandaşlarının birbirlerine yazdıkları mektupların (örneğin, Gracchus’lerin annesi Cornelia’nın mektuplarını biliyoruz) kopyaları halk arasında elden ele dolaşıyor ve böylece bir tür siyasal vergi ve dilekçe görevi yapıyordu.

Ne yazık ki bu olayları ancak Plutarkhos’un (Tiberius ve Caius Gracchus’un Hayatlar’ı) ve Appianos’un (İç savaşlar, I. kitap, 7-27 bölümler) yapıtlarına göre değerlendirebiliyoruz. Ama imparatorluk döneminde yaşamış olan bu iki tarihçi için olayların çoğu uzak ve karanlıktı ve halk kitlelerinin rolünü ikinci plana atarak, yaşam öyküsel yanı ağır basan kişisel öğeyi daha çok göz önünde bulunduruyorlardı.

Genç ve zengin Roma soylusu Tiberius Sempronius Gracchus’un 133 yılında tribunusluğa seçilmesiyle, demokratik hareket doruk noktasına ulaştı. Kişisel bir sorun yüzün-den senatoyla arasında geçen şiddetli bir çatışma,

tutkulu Tiberius’un halk muhalefeti saflarına geçmesine yol açmıştı. Kız kardeşi Sempronia ile evli olan akrabası Scipio Aemillianus’un evi, küçük tarımcılığın ve eski Roma köylü ordusunun yeniden kurulması sayesinde “eski töreler”e dönüşü düşleyen bir tür siyasal derneğin merkezi durumunda olduğu için, bu kamp değiştirme kolay olmuştu. Bu “Eski Romalılar”dan biri olan C. Lailius kamu mülkü topraklar sorununu ortaya atmayı bile denemişti.

Tiberius halk tribunusu olunca, senatonun canını sıkacak şekilde, ager publicus (devlete ait) topraklardan yararlanılmasını düzenleyen ve soyluların adını bile duymak isteme-dikleri yasa tasarısını tekrar ele aldı. Plutarkhos (Tiberius Gracchus, 9), “yasa daha yumuşak ve daha ılımlıydı”, diyerek yasanın niteliğine kesinlikle tanıklık etmektedir. Appianos (İç savaşlar, I, II) bu konuda şöyle yazıyor: “Gracchus her şeyden önce, zenginliği değil, ama Roma yurttaşlarının tümünü yükseltmeyi tasarlıyordu.”

Plutarkhos ve Appianos, Tiberius Gracchus’un İtalya’da kölelerin çoğalmasından kaygı duyduğu ve “Sicilya’da, daha yakın zamanlarda köleleri yüzünden bu bölgenin mülk sahiplerinin başına neler geldiği”ni anımsattığını söylemek konusunda söz birliği yapıyorlar: “Romalıların bu adada, bu asilere karşı yapmak zorunda kaldıkları savaşın kolay olmadığını ve çabucak bitmediğini, ama uzadıkça uzadığını hatırlattı...” (Appianos, İç savaşlar, I, 9).

Tiberius Gracchus’un tasarısı aslında, özellikle büyük toprak sahiplerinin çıkarlarını kollayan birkaç ek ve değişiklik ile 367 tarihli ve devlet mülkü topraklarla ilgili Licinia ve Sextia yasasının unutulmuş maddelerinin tekrar yürürlüğe konulması girişiminden başka bir şey değildi. “İtaatsizlikleri nedeniyle cezalandırılmaları ve cezayı ödedikten sonra da

yasanın hükmüne karşı sahip oldukları topraklardan atılmaları gereken bu insanlara, (tasarı) yalnızca, bedelini alarak, haksız yere işgal ettikleri toprakları boşaltmalarını ve yaşamak için bunlara gereksinimi olan yurttaşlara bırakmalarını buyuruyordu.” (Plutarkhos, Tiberius Gracchus, IX).

Yasacı, kamusal toprakların yararlanma hakkı tavanının 500 jugerum (125 hektar) olarak sınırlanmasının resmiyet kazanmasını istiyordu, ama bu payın çaktırmadan 1000 jugeruma çıkmasına izin veren bir düzeltici madde de getiriyordu: 500 jugerumluk toprağı elinde bulunduran bir kimsenin iki yetişkin oğlu varsa, her biri için ayrı ayrı 250 jugerumluk pay olmak üzere 500 jugerumluk paydan da yararlanabiliyordu. Bundan fazlasının ager publicus’a iade edilmesi gerekiyordu, ama bu topraklar üzerinde yapılan ıslah çalışmalarını ya da yaptırılan yapıların zararını karşılamak üzere, eski zilyetlerine (elinde bulunduran) hazine tarafından hakkaniyetli bir tazminat ödeniyordu. Bu şekilde devlet tarafından geri alınan toprakların, 30 jugerumluk paylar halinde, aidat karşılığında ve başkasına devredilmezlik koşuluyla, yoksul yurttaşlara dağıtılması gerekiyordu. Kamu malı toprakların yeniden dağıtımını yönetmek üzere üç üyeli özel bir komisyon görevlendirilmişti.

“Bu reform ne kadar yumuşak olursa olsun, halk bundan memnun oldu”, diye yazıyor Plutarkhos (Tiberius Gracchus, X), ama kamusal topraklarının büyük gasplarının (zorbalıkla ele geçiren) zorlu direnmesiyle karşılaştı. Bunların kışkırtmalarıyla, kendisi de büyük bir toprak sahibi olan tribunus Marcus Octavius vetosunu kullanarak yasanın geçmesini engelledi.

Bu muhalefet nedeniyle, Tiberius Gracchus’un reformu, ancak, yapılan çok önemli anayasa değişikliklerinin kabul

edilmesinden sonra gerçekleşebildi. Ve Tiberius, Halk Meclisi’ne “halkın çıkarlarına karşı davrandığı için”

“(Appianos, İç savaşlar, I, 12) tribunus Octavius’un görevden alınmasını ve onun yerine makamının görevlerine daha düşkün bir tribunusun seçilmesini önerdi. Böylece, magistratuslar (yüksek memurlar) üzerinde halk denetimine yer vermeyen eski Roma anayasasına kesinlikle yeni bir ilke giriyordu: Çünkü Roma’da bütün kamu görevlileri seçildikleri süre sona ermeden görevden alınmazdı. Ve yazılı temel maddeler bulunmadığı için, Tiberius’un önerdiği önlem, herhangi bir magistratusun Halk Meclisi’nin iradesiyle görevinden alınması yolunu açabilirdi.

Bu nedenle, bu önleme istemeye istemeye başvurdu. Uzun süre ve ısrarla Octavius’a vetosunu kaldırması için rica etti.

Hatta otuz beş tribusdan oyuna başvurulan ilk on yedisinin oy birliğiyle önergesini desteklemesinden sonra, Tiberius oylamayı durdurdu ve Octavius’a vetosundan vazgeçmesi için yalvardı ve onun vetosunda direnmesi üzerine, önergesi sonuna kadar oylandı.

Octavius görevden alındı ve onu yerine, Tiberius’un bir yandaşı halk tribunusluğu görevine seçildi; Halk Meclisi’ne yeniden sunulan, kamu topraklarının yeniden dağıtımıyla ilgili yasa tasarısı halk tarafından kabul edildi ve yasa gücü kazandı. Gracchus’un kendisinin, 18 yaşındaki küçük kardeşi Caius’un ve yasanın öncülerinden biri olan kayınpederi Appius Claudius’un içinde bulunduğu bir tarım komisyonu seçildi. Plutarkhos ve Appianos Tiberius gibi bir ılımlı reformcunun, soylu sınıfın genel hoşnutsuzluğuna neden olan köktenci eylemlere zorunluluk gereği başvurmak zorunda kaldığında söz birliği etmektedirler.

Ama senatonun yetkisini maliye ve eyalet yönetimi alanına indirgemek için aldığı önlemlerle (bunların da nedeni soyluların direnmesiydi) “optimates” (memur aristokrasisi) arasında, daha da büyük bir öfke patlamasına yol açtı. Tarım triumvirleri (üçler komisyonu) görevlerini yerine getirmek için gerekli olan ödenekleri isteyince, senatus, büyük pontifex ve tarım reformunun en amansız düşmanlarından biri olan, büyük toprak sahibi Publius Seipio Nasica’nın raporuna dayanarak, komisyona günde 9 as gibi gülünç bir tahsisat ayırdı. Tiberius gerekli kaynağı sağlamak amacıyla, “Asya eyaletinin yönetimiyle ilgili” üçüncü bir yasayı Halk Meclisi’ne oylattı. Kral Attalos’un bu eyaleti vasiyetle Roma halkına bıraktığı bahanesiyle, senatonun eyaletle ilgili yetkisi elinden alındı, yönetimi Halk Meclisi’ne aktarıldı ve gelirleri de tarım reformu komisyonunun emrine verildi. Bu kaynakların belli bir miktarı, geri alınan toprak payları tazminatlarının ilk ödemelerinde kullanılacaktı. Bu önlem sayesinde komisyon nihayet çalışmaya başlayabildi ve biz de biliyoruz ki, sonraki yıllar içinde, gasp edilen toprakların geri alınmasıyla büyüyen kamusal topraklardan 70.000 adet toprak payı dağıttı. (Hatta üzerlerinde Gracchus’lerin yazıtları bulunan sınır taşları bulundu).

Ama soylu sınıfın ve senatonun, geçmişi çok eski iktidarlarını kemiren yasacıya olan kinleri son sınırına ulaşmıştı. Ona karşı korkunç bir iftira kampanyası başlattılar, denenmiş yönteme başvurup kral olmayı aklına koyduğu dedikodusunu yaydılar, tehditler savurdular: “Gracchus tekrar sıradan biri olunca gününü görecek” (Appianos, İç savaşlar, I, 13) dediler. Aristokratik rejimin savunucuları artık doğrudan doğruya hayatını hedef almak konusunda duraksama

göstermediler: Soylular egemenliklerini korumak için her türlü şiddet hareketine hazırdılar.

Tiberius 132 yılında ikinci kez tribunus olmak isteyince felaket gelip çattı. Seçimler Gracchus için uygun olmayan koşullarla yapıldı, çünkü senato alışılmış kurallara aykırı olarak seçim tarihini yaza, “çiftçi yurttaşların... mevsimlik işleri yüzünden zaman bulamadıkları” (Appianos, İç savaşlar, I, 14) bir döneme atmıştı. Bununla birlikte, kentlerin yoksul halkı onu büyük ölçüde destekledi ve tribuslar oy sandıklarına onun lehine oy atıyorlardı. Ama onun tekrar seçilmesine karşı olan bazı tribunusların haince davranışı yüzünden seçim bir meydan savaşına dönüştü. Forum’un yakınlarındaki Fides (Sadakat) tanrıçasının tapınağına tam takım toplantı halinde bulunan senatus bu kavgaya karıştı. Masa ve koltuk ayakları, sıra kırıklarıyla silahlanan senatörler, büyük pontifex (Pontifex Maximus: Dini işlerin çoğuna bakan başrahip) Scipio Nasica’nın arkasından dışarı fırladı; makamına saygı gösteren halk Pontifex Maximus Scipio Nasica’ya yol veriyordu; senatörler ve önderleri, böylece, Gracchus’un bulunduğu yere ulaşıp, onu ve en sadık üç yüz yandaşını öldürdüler. Plutarkhos’un aktardığına göre, Tiberius’un cesedine yakışıksız hareketlerde bulunup, yandaşlarının cesetleriyle birlikte Tiber nehrine attılar. “İntikam hırsları bu kadarıyla kanmadı: Dostlarından bir bölümü duruşma falan yapılmaksızın sürgüne gönderildi ve yakalayabildiklerini de öldürdüler.” (Plutarkhos, Tiberius Gracchus, XXIV).

Appianos, çok haklı olarak, bu andan itibaren Roma’da

“yasaların yerini oldu-bittiler ve şiddet olaylarının aldığı”na (İç savaşlar, I, 17) işaret ediyor. Bu olayların en büyük sorumlusu, sınıflarının ortaksız egemenliğini sağlamak için kendi politikalarından başka bir politika kabul etmeyen, ama

reformun ilke ve amaçları kendi çıkarlarına hizmet etmemeye başladığı andan itibaren tümü “hukuk” ve tüm “yasallık”ı bir yana fırlatıp atan soylularındı. Tiberius bu ilkelerin (“hukuk”,

“yasallık”) çok görece bir değeri olduğunu anlayamadığı için hayatını kaybetti. “Yasaya saygı” ilkesine bağlı olarak yetiştirilmişti, barışçı ve anayasal yolla gerçekleştirilecek reformlara safça inanıyordu.

Bundan on iki yıl sonra, onun eylemini sürdürmek isteyen küçük kardeşi Caius Gracchus’un yazgısı da böyle oldu. Halk kitlelerini yaptığı konuşmalarla coşturan büyük bir hatipti.

Ağabeyinin trajik ölümünden on yıl sonra, 123’te tribunus seçilen Caius Gracchus de halkın daha köktenci bir yöntemle yönlendirilebileceği kanısında değildi: Gerçekte, Tiberius’un ılımlı programının ve reformist taktiğinin doğrudan sürdürücüsüydü. Ama Halk Meclisi’nin kararlarına itirazsız bir otorite, karşı konulmaz bir güç –hiç değilse bunu düşünüyordu– kazandırabilmek için, senato ve soylu sınıfa düşman olan bütün öğeleri birleştirmeye çalıştı. Senatonun düşmanlarını halkın davasına kazanmak için, iki yıl üst üste (123-122) halk tribunusu seçilince, kesinlikle desteklediği eksiksiz demokratik haklar programının önderi oldu.

Köylüler için Tiberius Gracchus’un yasası tümüyle yürürlüğe konuldu. O zamana kadar kış uykusunda olan üçlü komisyon çalışmaya başladı ve Caius’un yanına, dostlarından biri, kendisi gibi güçlü ve gözü pek insan, eski consul Fulvius Flaccus görev yapmaya başladı. Kendi keselerinden donanımlarını sağlamakta maddi güçlük çeken küçük mülk sahiplerini bu yükten kurtarmak için, askerlerin silah ve giyeceklerini devlete yükleyen bir yasa çıkartılarak köylülerin askerî yükümlülükleri hafifletildi.

Köylü sınıfı için çok yararlı, bütün İtalya’da geniş bir yol yapımı ve bayındırlık çalışmaları düzenleyen bir üçüncü yasa, kırsal bölgenin yoksul halkına oldukça önemli kazanç sağlayabilirdi. Ama birçok kentli de yararlandı bu uygulamadan. Appianos, Gracchus bu şantiyeleri kurarak “her türlü işçi ve emekçi kalabalığını kendine bağlamış oluyordu,”

diyor. Roma’da, deniz ötesi ülkelerinden ithal edilen tahılın depolanması için büyük devlet ambarları yapılıyordu ve Gracchus’un çıkarttığı “Res frumentaria” (buğday dağıtımı yasası) gereği, kent halkı tenekesi (modius) 6 1/3 as gibi düşük bir fiyatla ve yurttaş başına 5 teneke (modii) olmak üzere aylık buğday dağıtımından yararlanıyordu. Bu önlem yoksul halkın durumunu önemli ölçüde düzeltti. Caius Gracchus, atlıları da senatoya karşı muhalefet saflarına çekmek için elinden geleni yaptı: “Yargılama yasası”nı çıkarttı, bu yasaya göre jüri üyeleri eskiden olduğu gibi senatörlerden değil, artık atlılar arasından seçiliyordu. “Asya eyaletinin yönetimiyle ilgili” özel yasa, bu zengin eyaletin vergisinin kiralanması (vergi müstelzimliği) ve devlet işletmeleri ayrıcalıklarında kendileriyle çekişen doğulu tüccarların rekabetinden kurtarmak Romalı atlılara birçok yarar ve ayrıcalık sağladı. Ayrıca, eyaletlerin Roma yurttaşlarının yararına yönetilmesi tasarısını hazırladı ve hatta Kartaca’nın yıkıntıları üzerine (Junonia adı altında) bir koloni kurulmasına girişti; Latin ve İtalik müttefiklere yurttaşlık hakları verilmesi ortaya atıldı.

Bu yasalar yüzünden, Appianos’un cümlesini tekrarlayacak olursak, “Roma devleti temelinden sarsılmıştı” (İç savaşlar, I, 22). Senatonun elinde manevi otoriteden başka bir şey kalmamıştı, bütün güç atlılarda ve halkta toplanmış bulunuyordu. Toplantılar çoğaldı. Konuşmacılar

aristokrasinin yerine bundan böyle demokrasinin geleceğini söylemeye başladılar. Forum’da söylev verirken, senatörlerin topladığı senatoya yüzlerini değil sırtlarını dönerek halka konuşma yapıyorlardı (Plutarkhos, Caius Gracchus, 5).

Halkçı önderlerin, yani başta Caius Gracchus’unki olmak üzere tribunusların rolleri alabildiğine büyüdü. Tribunuslar kendi aralarında kura çekerek, deniz-aşırı kolonilerle ilgili işlerin örgütlenmesini paylaştılar, ve Gracchus koloni işleri yönetiminden başka yol, bayındırlık, yiyecek-giyecek işlerini de yüklendi: “Her biriyle nazikçe konuşarak, bir girişimci, zanaatçı, elçi, asker ve bilgin kalabalığı arasında yürüyordu (Plutarkhos, C.Gracchus, 6) ve talimatlar veriyordu. Halk tribunusu Roma’nın bir numaralı magistratusu olmuştu.

Ne var ki Caius Gracchus, senato ve soylu sınıfın henüz kırılmamış olan direncini küçümsüyordu. Halk yığınlarını ondan koparmaya, yalan ve inanılmaz vaatlerle otoritesini yok etmeye çalışan ve en aşağılık demagojiye (halk avcılığı) başvuran soylu sınıf, Plutarkhos’un anlattığına göre “o zamana kadar bilinmeyen yepyeni bir yöntem” kullanıyordu.

Gracchus’un tribunusluktaki meslektaşlarından biri olan Livius Drutus, “tribunusluk görevinin uygulanmasını senatoya bırakarak” (Plutarkhos, C.Gracchus, 8) bu politikanın ajanlarından biri durumuna geldi. Dağıtılacak boş toprak bulunmamasına karşın İtalya’da on iki yeni koloni kurulmasını önerdi; bu aldatıcı önergenin, yurttaşların sevgisini kazanmayı amaçlayan demagojik girişimden başka bir şey değildi. Ve Gracchus, İtalik müttefiklere yurttaşlık hakkı verilmesini önerdiği zaman, yandaşlarından biri olan Fannius, yeni yurttaşlarla buğday dağıtımını ve Forum’daki yerleri paylaşmak zorunda kalacaklarını ileri sürerek, halk yığınlarını yasayı oylamamaya çağırdı.

Bu kin kusan, engel tanımayan kampanya amacına ulaştı:

Caius Gracchus halk arasındaki otoritesini yitirdi:

Tribunusluğa üçüncü kez seçilemedi, aristokratik parti onun yerine azgın bir gerici olan Lucius Opimius’u seçtirmeyi başardı. Halk Meclisi müttefiklere yurttaşlık hakkı vermeyi reddetti ve senato, Kartaca’nın “lanetli toprağı”nda bir koloni kurulmasını yasaklamaya karar verdi. Gracchus’un yandaşları ile düşmanları arasında çıkan bir sokak kavgasında lictorlarından biri öldürülen Opmius, düşmanlarının devlet memurlarını toptan öldürme provası yaptığını ileri sürerek senatoda bu olayı istismar etti. Bu bahanenin üzerine sevinçle atılan senato, Opmius’a sınırsız yetkiler verdi ve Opmius hiç duraksamadan halkçılara korkunç bir baskı uygulamaya başladı. Gracchus’tan daha cesur ve daha kararlı olan Fulvius Flaccus adamlarını silahlandırdı, pleb hareketlerinin eski merkezi Aventinus’u işgal etti. Geç kalmış da olsa, halkı ayaklanmaya çağırmayı tasarlıyordu. Ama Plu-tarkhos’un anlattığına göre, “alçakların silah ve şiddet yoluyla öç aldıkları sırada”, Gracchus her zamanki gibi ihramını giyerek, belinde bir hançerle Forum’a gitti. Yiğitliğiyle tanınmış olmasına karşın “hiç kimse Gracchus’un vuruştuğunu görmedi.” Opmius’un birlikleri Aventinus’a saldırdı.

Gracchus ve Fulvius Flaccus bozgun sırasında öldürüldüler ve kesilen başlarına Opmius ağırlıklarınca altın ödedi (121).

Bunu izleyen kıyım sırasında en az üç bin “populares”

(demokrat) kılıçtan geçirildi ve soylu sınıfın zaferden sonra uyguladığı akıl almaz baskılarla demokratik hareket bir süre durdu.

Önderlerinin çok sakınımlı, çok ılımlı taktikleri, uzlaşmacı ve orta yolcu politikaları yüzünden başarısızlığa yargılı halk hareketinin reformcu ilk evresi Roma’da böylece sona ermiş

oldu. Köle hareketlerinin aksine, halkın başına genç kişiler, soylu kökenli, bu sınıfın ideolojisinden tamamen kopmamış rastlantısal önderlerdi, bir “yol arkadaşları”ydı. Harekete canlılık vereceklerine frenliyorlardı. Eylemlerinin başlıca sonucu, bu eylemlerden çıkan siyasal dersi açıkça ortaya koymak oldu ve bu ders şuydu: Halk Meclisi’nin kabul ettiği anayasal reformlarla, egemenliğini korumak için hiçbir şey karşısında gerilmeyen aristokrasinin müthiş gücünü kırmanın olanağı yoktu. Gracohus’lar, böylece, kendilerine karşın siyasal mücadelenin şiddetlenmesine ve daha etkili taktiğe geçecek olan halk yığınlarının siyasal bilincinin uyanmasına katkıda bulundular.

2. Marius: Demokratik askerî diktatörlük girişimi. Caius Gracchus’un ölümünden sonra, benzersiz bir gericilik Roma’ya on yıl egemen oldu. Optimatlar (Optimates: Memur aristokrasisi üyeleri), kamu mülkünden gasp edilmiş toprakları üzerindeki haklarını sağlamlaştırmak ve her türlü yeniden paylaşım girişimlerini engellemek için zaferlerinden yararlandılar. 118 ve 111 tarihli Baebia ve Thoria yasaları uyarınca, zilyet altında bulunan ve tarım komisyonu tarafından dağıtılmış topraklar, bunları ellerinde bulunduranların özel mülkü olarak kabul edildi ve komisyon dağıtıldı. Bunun sonucu olarak, köylülerin kurbanı olduğu topraksızlaşma hareketi, Appianos’un belirttiği gibi bütün hızıyla sürdü: “Zenginler, yoksulların elinden yeniden paylarını aldılar ya da çeşitli bahanelerle bunlara el koydular”

(İç savaşlar, I, 27), bu da öfkelerini kamçıladı.

Muzaffer soylu sınıf, en utanmaz, en hayasız yöntemlerle zenginleşmek için, yeniden kurulan iktidarından yararlanmakta acele etti: magistratusların (yüksek

memurların) zimmetine para geçirmesi, devlet parasını çalması, parayla satılması hiçbir zaman böylesine küstahça sergilenmemişti. Haksız kazançlar görülmemiş lükste bir yaşantının masraflarını karşılıyordu. Birçok insan başkalarından geri kalmamak için kendi olanaklarının üzerinde yaşıyor ve bir kez borçlanınca da, yasal olmayan yollardan zenginleşme çareleri arıyordu.

Yönetici soylu sınıfın bu kokuşması Roma’nın dış siyasetine de yansımaya başladı. Cumhuriyet elindeki uçsuz bucaksız maddi ve askerî kaynaklara karşın, akrabalarını boğazladıktan ve servetlerine el koyduktan sonra, aralarında Caius Gracchus’un yandaşlarını acımasızca ezmiş olan Lucius Opimius da olmak üzere, üzerine gönderilen Roma sınıfı kökenli generalleri düzenli bir şekilde parayla satın alan Juhurtha gibi bir Numidia’lı kralcıkla tam altı yıl (111-105) başa çıkamadı.

Bu satılık generaller savaşı gevşek tutuyorlardı; kötü duruma düşüp sıkışıp kalmış Jugurtha’ya bile bile kurtulmak olanağı sunuyorlardı, ele geçirdikleri tutsakları, malzemeleri ve filleri geri veriyorlardı. Hatta Jugurtha bir kez Roma’ya gitti ve ahlak bozukluğunun olanaklarından bol bol yararlandı ve kentten ayrılırken de şöyle konuştu: “Satılık bir kent, eğer

Bu satılık generaller savaşı gevşek tutuyorlardı; kötü duruma düşüp sıkışıp kalmış Jugurtha’ya bile bile kurtulmak olanağı sunuyorlardı, ele geçirdikleri tutsakları, malzemeleri ve filleri geri veriyorlardı. Hatta Jugurtha bir kez Roma’ya gitti ve ahlak bozukluğunun olanaklarından bol bol yararlandı ve kentten ayrılırken de şöyle konuştu: “Satılık bir kent, eğer