• Sonuç bulunamadı

Bir Rivayet Örneğinde Fakih Râvi Teorisi

BİRİNCİ BÖLÜM İSNAD TENKİDİ

B. HABERİ DELİL OLARAK KULLANILAN RÂVİLER

3. Bir Rivayet Örneğinde Fakih Râvi Teorisi

Hanefî usûl eserlerinde, kıyasa muhalif görülerek râvisi fakih olmadığı gerekçesiyle makbul sayılmayan rivayetlere, Ebû Hüreyre tarafından nakledilen, “ateşte pişen şeylerden dolayı abdestin gerekli olduğunu ifade eden” hadis örnek verilmektedir. Usûlcülerin iddiasına göre, Ebû Hüreyre tarafından nakledilen bu habere sahâbe döneminde (İbn Abbas tarafından) kıyas kullanılarak itiraz edilmiş ve rivayetin makbul sayılamayacağı söylenmiştir.199

Usûl eserlerinde bahsedilen rivayet Tirmizî’de ayrıntılı bir şekilde geçmektedir.

Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir peynir parçası olsa bile, ateşte pişen şeylerden (onları yemekten) dolayı abdest almak gerekir.” Bunu duyan İbn Abbas: ‘Ebû Hüreyre! Kullandığımız yağdan ve kaynar sudan dolayı da mı abdest alacağız?’ der. Ebû Hüreyre İbn Abbas’ın bu sözüne: ‘Kardeşimin oğlu! Hz.

Peygamber’den nakledilen bir hadis işittiğinde, mukayese yaparak karşı çıkma’ cevabını vermiştir.200

Rivayetin tartışmaya konu olan kısmı, hadis kaynaklarında şöyle yer almaktadır:

      

199 Cessâs, a.g.e., III, 127, 129, 141; Serahsî, a.g.e., I, 340; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 558.

200 Tirmizî, Tahâret, 58. 

57

“Ateşte pişen şeyler(i yemek)den dolayı abdest almak gerekir”201

Bu rivayet Ebû Hüreyre dışında, Zeyd b. Sâbit, Hz. Âişe, Ebû Talha, Ebû Eyyûb ve Ümmü Habîbe gibi sahâbîlerden de nakledilmiştir.202 Tirmizî, ateşte pişen şeyleri yemekten dolayı abdest alınması gerektiğini ifade eden rivayetlerin ayrıca Ümmü Habîbe, Ümmü Seleme, Zeyd b. Sâbit, Ebû Talha, Ebû Eyyûb ve Ebû Musa’dan da geldiğini; ilim ehlinden bazı kimselerin bu habere göre amel ettiklerini,203 ancak sahâbe, tâbiûn ve sonraki nesil alimlerinin pek çoğunun buna katılmadıklarını ifade etmiştir.204

Hanefîlere göre bu rivayetin makbul sayılmamasının temel gerekçesi, sahâbe döneminde bu habere kıyas kullanılarak itiraz edilmesi ve râvisinin fakih olmamasıdır.

Tirmizî’de geçen bilgilere ve yukarıda ismi geçen eserlere baktığımızda, bu haberin sadece Ebû Hüreyre’den değil, Hanefî usûl eserlerinde fakih râvi olarak kabul edilen Hz. Âişe, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Eyyûb’dan da nakledildiği görülür. Ayrıca bu sahâbenin yukarıdaki haberi nakletmesine rağmen, ateşte pişen şeyleri yemekten dolayı abdestin gerekmediği görüşünde oldukları da kaynaklarda belirtilmiştir.205

Hadisin yer aldığı eserlerde, bu rivayetin hemen akabinde “Ateşte pişen şeylerden dolayı abdest alınmasının terki” şeklinde bir konu başlığının bulunduğu ve Hz.

Peygamber’in bu durumda abdest almadan namaz kıldığına dair fiilî sünnet kapsamına giren örneklerin yer aldığı görülür.206 Müslim’in Sahih’ini şerh eden Nevevî (ö. 676/1277), Müslim’de de konu hakkındaki mensûh hükmün önce, nâsih hükmün sonra zikredildiğini, bu uygulamanın, sadece Müslim değil, hadis musanniflerinin çoğunun adeti olduğunu ifade

      

201 Müslim, Hayız, 90; Tirmizî, Tahâret, 58; Nesâî, Tahâret, 125; Dârimî, Tahâret, 51; İbn Mâce, İman ve fedâilü’s-sahâbe, 2; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XIII, 48; XXVI, 271.

202 Rivayetlerin yer aldığı kaynaklar için bkz. Müslim, Hayız, 90; Nesâî, Tahâret, 125; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., XXXV, 508.

203 Sahâbe sonrası nesilden bu görüşte olanlardan Ömer b. Abdilaziz, Zührî ve Abdullah b. Mubarek gibi isimler yer almaktadır. Bkz. Tirmizî, Tahâret, 59.

204 Tirmizî, Tahâret, 58. Ateşte pişen şeyleri yemekten dolayı abdestin gerekmediği görüşünde olanlara şu isimler örnek verilmiştir: Sahâbeden hulefâ-i râşidîn, İbn Mes’ûd, İbn Abbas, Ebu’d-Derdâ, İbn Ömer, Enes b. Mâlik, Câbir b. Senure, Zeyd b. Sâbit, Ebû Musa, Ebû Hüreyre, Hz. Âişe, Ebû Talha, Übey b.

Ka′b. Tâbiûndan: Mâlik b. Enes, Ebû Hanîfe, Ahmed b. Hanbel, Şâfiî, İshak b. Râhûye, Ebû Sevr ve Yahya b. Yahya. Bkz. Nevevî, Ebû Zekeriya Muhyiddîn Yahya b. Şeref, el-Minhâc şerhu Sahîhi Müslim b. Haccâc, I-IX, 2. Baskı, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 1392, IV, 43. Nevevî, hemen hemen bütün sahâbenin bu görüşte olduğunu ve bu görüş üzerinde icma bulunduğunu iddia etmektedir.

205 Tirmizî, Tahâret, 59; Nevevî, a.g.e., IV, 43.

206 Bkz. Müslim, Hayız, 24. bâb; Tirmizî, Tahâret, 59; Ebû Dâvûd, Tahâret, 74; Nesâî, Tahâret, 126.

58

eder.207 Tirmizî de, ateşte pişen şeylerden dolayı abdest alınmamasının bu konudaki son hüküm (nâsih), abdest alınmasını emreden rivayetlerin ise mensûh olduğunu söyler.208

Nâsih olduğu söylenen rivayet, hadis kaynaklarında şu şekilde geçmektedir:

ﱠنَأ

“Hz. Peygamber (kendisine ikram edilen) koyunun budundan yedi. Sonra da abdest almadan namaz kıldı.”

Hz. Peygamber’in bu tür yiyecekleri yedikten sonra abdest almadan namaz kıldığına dair fiilî sünnetini ifade eden rivayetlerin İbn Abbas, Amr b. Ümeyye ed-Damrî, Meymûne, Ebû Râfi′ ve Câbir b. Abdillah gibi sahâbîler tarafından nakledildiği görülür.209 Said b. el-Hâris’in naklettiğine göre, Câbir’e ateşte pişen şeylerden dolayı abdestin gerekip gerekmediği sorulduğunda, o cevaben şöyle dedi: “Hayır gerekmez. Biz Hz.

Peygamber döneminde bu tür yiyecekleri çok nadir buluyorduk. Yediğimizde de genelde elimizi yüzümüzü temizleyecek mendil bulamazdık. Abdest almadan namazımızı o şekilde kılardık.”210

Ulemadan bazısı, abdest alma rivayetinin vücûb değil, istihbâba delalet edeceğini söylemiştir.211 İbn Mâce ve Dârimî, ateşte pişen şeylerden dolayı abdestin gerektiğini ifade eden rivayetleri zikrettikten sonra, ‘Bu konudaki ruhsat’ şeklinde bir bâb açarak, Hz.

Peygamber’in uygulamasından bazı örnekler zikretmişlerdir. Onların bu tavrından, ateşte pişen şeylerden dolayı abdest alınmasının asıl hüküm, diğerinin de şartlara göre kullanılabilecek ruhsat olduğu söylenebilir.212 Bazı alimlere göre de rivayette geçen

“vüdû” lafzıyla kastedilen ıstılahî değil lüğavî anlamdır. Yani Hz. Peygamber’in kastı abdest alınması değil, ellerin yıkanması gerektiğidir.213 Ancak Ebû Hureyre ile İbn Abbas’ın diyaloguna baktığımızda iki sahâbînin de rivayeti lüğavî anlamında değil abdest       

207 Nevevî, a.g.e., IV, 42.

208 Tirmizî, Tahâret, 58. Tâbiûnun önde gelenlerinden Zührî, bu konudaki son emrin abdest alınması gerektiğini ifade eden rivayet olduğunu iddia etmiştir. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 311.

209 Buhârî, Vudû’, 51; Müslim, Hayız, 91; Ebû Dâvûd, Tahâret, 74; Mâlik, Tahâret, 19, 22; İbn Hibbân, a.g.e., III, 428.

210 Buhârî, Et′ıme, 52;

211 Hattâbî, Ebû Süleyman Hamd (Ahmed) b. Muhammed Büstî, Meâlimü’s-sünen, I-IV, 1. Baskı, el-Matbaatü’l-İlmiyye, Halep 1932, I, 69.

212  İbn Mâce, Tahâret, 66; Dârimî, Tahâret, 52. 

213 Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr, I, 70; Keşmîrî, Muhammed Enver Şah b. Muazzam Şah, Feyzü’l-bârî alâ Sahîhi’l-Buhârî, I-VI, 1. Baskı, thk. Muhammed Bedr, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, I, 406.

59

şeklinde anladıkları, aralarındaki ihtilafın da abdest alınmasıyla ilgili olduğu görülmektedir.

Ateşte pişen şeylerden dolayı abdestin gerekli olup olmaması konusunda sahâbe arasındaki ihtilafın, rivayetin kıyasa aykırı olmasından değil, daha ziyade mensûh olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Ayrıca bu rivayet, sadece Ebû Hüreyre’den değil, Hanefîlerin fakih kabul ettikleri Hz. Âişe ve Zeyd b. Sabit gibi sahâbeden de nakledilmiştir. Kaynaklarda bu isimlerin abdestin gerekli olmadığı görüşünde olanlar içerisinde zikredilmesi ise, onların sonradan bu görüşlerini değiştirdiklerini göstermektedir.

Ebû Hüreyre’nin bu konudaki nesihten haberdar olmaması ve İbn Abbas’ın rivayete yönelik aklî itirazına karşı tavrından hareketle Hanefî usûlcülerin Ebû Hüreyre’yi fakih saymamalarına, bu haberin bir dayanak teşkil edemeyeceği söylenebilir. Ayrıca fakih olan ve olmayan râvilerin tespitindeki nisbîlik de bu konuyu tenkide açık hale getirir. İlk dönemlerden itibaren Hanefî fukahâsı arasında konuyla ilgili çıkan aykırı seslerden de (Kerhî gibi) bu anlaşılmaktadır. Sonraki dönemlerde aykırı sesler biraz daha çoğalmış ve özellikle Ebû Hüreyre’ye bu konuda yöneltilen tenkitlerin kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir.214

      

214  Aynî, 'Umdetü’l-kârî, XII, 242; İbn Emîr Hâc, et-Takrîr ve’t-tahbîr, II, 251. 

60 II. SENED TENKİDİ

Hadis ilminde isnad, haberin kaynağına kadar dayandırılması demektir. İsnad tenkidinin konusunu daha ziyade, rivayetin Hz. Peygamber’e kadar muttasıl bir şekilde ulaşıp ulaşmadığı, rivayetlerin hangi yolla elde edildiği ve aktarıldığı, var ise senedde yer alan kopukluğun keyfiyeti oluşturmaktadır.215

Hadis usûlünde rivayetlerin senedinin araştırılmasındaki temel hedef, makbul ve merdud olan haberleri ayırabilmektir. Bunun için rivayetlerin hadis usûlünde ittisâl ve inkıtâ açısından çeşitli gruplara ayrıldığı görülür.216

Hanefî usûl eserlerinde isnadla ilgili konular sünnet bahsinde, haberlerin delil değeri, haber-i vâhidin alınması ve aktarımı konuları içerisinde ele alınmaktadır. Aşağıda usûl eserlerindeki ilgili konulardan hareketle Hanefî fukahâsının senede yaklaşımı ele alınacaktır.