• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM İSNAD TENKİDİ

B. HABERİ DELİL OLARAK KULLANILAN RÂVİLER

2. Mechûl Râvi

Hanefî usûlünde, ister kendisinden sika kimseler nakilde bulunsun, isterse bir veya birden çok rivayeti bilinsin, hadis rivayetiyle meşhur olmayan râviler mechûl olarak değerlendirilir.190 Aynı tanımlama sahâbî râviler için de geçerlidir. Hz. Peygamber'le uzun süreli sohbeti bilinmeyen ve kendisinden sadece bir-iki haberin geldiği sahâbe râviler mechûl addedilerek teknik anlamda sahâbeden sayılmazlar. Bu tutum şöyle izah edilir:

Nasıl ki bir alimle kısa bir müddet görüşen kişi onun ashabından sayılmıyorsa, bunun için o alimle uzun süreli görüşmesi ve ondan ilim alması şart ise, aynı şekilde Hz.

      

187 Şeybânî, a.g.e., II, 716. Konuyla ilgili farklı örnekler için bkz. Özafşar, Mehmet Emin, Hadîsi Yeniden Düşünmek -Fıkhî Hadisler Bağlamında Bir İnceleme-, 2. Baskı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2000, ss. 260-261.

188 Ebû Yûsuf, Yakub b. İbrahim el-Ensârî, er-Red alâ Siyeri’l-Evzâî, thk. Ebu’l-Vefâ el-Afgânî, İhyâu Meârifi’n-Nu′mâniyye, Dekken ty., s. 21.

189 Özşenel, Mehmet, Ebû Yûsuf’un Sünnet Anlayışı, 2. Basım, Klasik Yayınları, İstanbul 2011, s. 37, 78.

190 Debûsî, a.g.e., s. 182; Pezdevî, a.g.e., II, 559; III, 107; Serahsî, a.g.e., I, 343.

53

Peygamber’le uzun süre birlikte olmayan ve ondan rivayette bulunmayan kimse de O’nun ashâbından sayılamaz.191 Usûl eserlerinde bu râvilere Vâbısa b. Ma'bed, Seleme b.

Muhabbık ve Ma′kil b. Sinân el-Eşcaî gibi isimlerin örnek verilmektedir. Bu kabulle, sahâbe olan diğer râvilerin adaletinin sorgulanmadığı, onların adaletinin Kur’an ve sünnetle sabit olduğu ise ayrıca belirtilir.192

Mechûl olarak adlandırılan râvilerin Hanefî usûlcüler tarafından sahâbe tanımı içinde değerlendirilmemesinin pratikte çok da karşılığının olduğu söylenemez. Çünkü ilk üç tabaka, sünnette hayırlı nesil olarak vasıflandırıldıkları için, onlara göre bu dönemde yaşayan râviler hakkındaki cehalet onların adaletlerine zarar vermez. Daha sonra gelen mechûl veya mestûr râvilerin haberleri ise makbul sayılamaz.193 Râvinin cehalet vasfı ilk nesillerde, daha ziyade rivayet sahih kıyasa aykırı olduğunda veya rivayetin kabulü konusunda râvinin kendi döneminde bir ihtilaf ortaya çıktığında önem kazanmaktadır.

Hanefî usûlcüler tarafından mechûl sayılan râvilerin naklettiği haberler, kabul ve ret açısından beş kategoride değerlendirilir.194

a) Selefin rivayetlerini kabul ettiği ve kendisinden nakilde bulunduğu mechûl râvilerin haberleri makbûldür. Çünkü selef (sahâbe), Hz. Peygamber'den nakilde bulunan râvinin haberini, sıhhatine inanmadıkça kabul etmemiştir. Rivayeti alıp kullanmaları, ya râvinin adalet ve zabtının tam olduğunu bilmeleri veya haberin Hz. Peygamber'den işittikleri başka bir rivayete uygun olması ya da meşhur bir sahâbînin o kimseden nakilde bulunduğunu bilmeleri sebebiyledir.

İsa b. Ebân konuyla ilgili şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur:

Güvenilirliğiyle tanınmış (sika) râvilerden bir hadis gelse, bu rivayete aykırı olarak da, zabt ve hıfzıyla meşhur olmayan fakat sikaların kendisinden rivayet ettiği bir râvinin muhalif bir hadisi olsa, davalardaki şahitlikte olduğu gibi, zabtıyla meşhur olmayan kimsenin rivayetiyle amel edilir.195

      

191 Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 560. Mechul olmanın sahâbenin adaleti ve naklettiği haberlere etkisi konusunda yayımlanmış şu bildiriye de bakılabilir: Erul, Bünyamin, “‘Cehâletü’r-râvî” Açısından Sahâbenin Durumu”, İslam Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahâbe –Sahâbe Kimliği ve Algısı- Sempozyumu, Ensar Yay., İstanbul 2013, ss. 151-166.

192 Debûsî, a.g.e., s. 182; Pezdevî, a.g.e., II, 559; Serahsî, a.g.e., I, 342. 

193 Pezdevî, a.g.e., II, 585; Serahsî, a.g.e., I, 352.

194 Debûsî, a.g.e., s. 182; Pezdevî, a.g.e., II, 561-66; Serahsî, a.g.e., I, 342-45; Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 561-567.

195 Cessâs, a.g.e., III, 138.  

54

b) Sahâbenin işittiği bir haber hakkında eleştiride bulunmayıp sükût etmesi, mechûl de olsa bu râvinin naklini kabul ettiği manasına gelir. Çünkü açıklama gereken bir konuda susmak ikrar sayılır.

c) Rivayetinin kabulü konusunda fakih sahâbenin ihtilaf edip hakkında herhangi bir cerhte bulunmadıkları mechûl râvilerin haberleri de makbuldür. Çünkü sahâbînin kabul ettiği bir haber, bizzat kendisinin naklettiği rivayet derecesine çıkmış olmaktadır.

Ma′kil b. Sinan'ın, kocası kendisine herhangi bir mehir belirtmeksizin ölen Bervâ′

bnt. Vâşık'a Hz. Peygamber’in emsal mehri uygun gördüğüne dair rivayeti buna örnek olarak verilmiştir. Abdullah b. Mes’ûd, bu konuda daha önce kendi reyiyle görüş belirtmiştir. Daha sonra bu ictihadının Hz. Peygamber'den, Ma'kil b. Sinan tarafından nakledilen rivayete uygun olduğunu öğrenince çok sevinmiştir. Hâlbuki Hz. Ali, muhtemelen bildiği bir başka delil sebebiyle, Ma′kil'in bu rivayetini kabul etmemiş, bu durumda kadının mehre değil sadece mirasa sahip olacağını belirtmiş ve rivayete itiraz etmiştir.196 Hz. Ali bu haberi, bildiği bir başka delilden dolayı reddetmiş, İbn Mes’ûd ise aynı haberi kendi kıyasına uygun olması sebebiyle makbul saymıştır. Hanefî usûlcülere göre bu tür rivayetler, yukarıdaki gerekçe sebebiyle makbuldür. Nitekim ikinci asır alimlerinden Alkame, Mesrûk, Hasan-ı Basrî ve Nâfi′ gibi tâbiûnun önde gelen fakihleri de Ma′kil’in yukarıdaki rivayetini makbul saymışlardır.197

Sahâbe dönemi için mechûl sayılan bu üç grup râvinin haberleri makbul sayılırken, aşağıda zikredilen iki maddedekiler ise kabul edilmemiştir.

d) Rivayetinin reddi konusunda sahâbenin ittifak ettiği mechûl kimselerden nakledilen haberler. Bu tür haberler, sahâbenin Hz. Peygamber'den sabit olarak gelen bir haberi reddedip o konuda kendi ictihadına göre hüküm vermesi mümkün olmadığı için makbul değildir. Böyle düşünmek, sahâbe ve tâbiûnu sünneti kabul etmemekle itham anlamına gelir. Onların bu tür bir rivayetle ameli ittifakla reddetmeleri, râvinin bu rivayeti ya uydurduğu veya rivayette hata ettiğine inandıklarını gösterir. Hatası da bizzat râvinin itirafı veya daha güçlü bir delilin o rivayete muhalif olmasıyla bilinir. Buna da, yukarıda

      

196 Metin Yiğit, Mâkil’in rivayetinin kabul edilmeme sebebinin, râvisinin mechûl, rivayetin de kıyasa aykırı olmasından değil, râvinin zabtının sağlam olmamasından kaynaklandığını belirtir. Bkz. Yiğit, a.g.e., ss.

350-354.

197  Serahsî, a.g.e., I, 343. 

55

zikri geçen Fâtımâ bnt. Kays rivayetine Hz. Ömer’in itirazı örnek verilir ve Hz. Ömer’in bu görüşünün sonradan selef arasında da kabul gördüğü belirtilir.

e) Rivayeti selef arasında yayılmamış, dolayısıyla hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir eleştirinin bulunmadığı haberler. Bu gruba giren rivayetlerin kabul edilebilmesi asıllara aykırı olmamasına bağlıdır.

Hanefîlere göre mechûl râvilerin haberi kıyasa aykırı ise, ancak selefin o haberi nakletmesi ve onunla amel etmesi durumunda hüccet sayılabilir. Bu konuda şöyle bir yaklaşımın benimsendiği söylenebilir: Ebû Hüreyre gibi fıkhıyla değil de hadis nakliyle meşhur râvilerin haberi, kıyasa muhalif olmadığı; Ma'kil gibi mechûl râvilerin haberi ise, selef o haberi kabul edip delil olarak kullandığı sürece makbuldür.198 Bir başka ifadeyle, adaleti sabit olan râvinin haberinin kabul edilmesi için kendisini zan altında bırakacak bir delilin bilinmemesi yeterli iken; adaleti sabit olmayan râvinin haberinin makbul olması, onu destekleyen bir delile bağlı olmaktadır.

      

198 Debûsî, a.g.e., s. 182; Serahsî, a.g.e., I, 345.

56

Mechûl râvilerden gelen haberler

Merdud Makbul

İhtilafa düştükleri Selefin kabul ettikleri Sükut ederek ikrar ettikleri

Selefin reddettikleri Selefin tevakkuf ettikleri

Mechûl râvilerin haberleri ile ilgili tasnifi şema üzerinde şöyle gösterebiliriz:

Naklettiği haberlerin delil değeri açısından Hanefî usûlcülerin râvi taksimini ve bu konudaki gerekçelerini açıkladıktan sonra, görüşlerini delillendirmek için örnek olarak kullandıkları Ebû Hüreyre rivayetinin tahliline ve bu konudaki değerlendirmemize geçmek istiyoruz.