• Sonuç bulunamadı

E. Bakü-Ceyhan (Bakü-Tiflis-Ceyhan) Hattı İçin Türkiye-Azerbaycan-ABD İşbirliği 89

III. RF’NİN GÜNEY KIBRIS VE YUNANİSTAN’A SİLAH SATIŞI

97

98 Karadayı, Ege Denizinde, iki Rus generalin de yeraldığı 10-15 Ekim 1997’de yapılan RF-Yunan deniz tatbikatını137 , NATO’ya zarar verecek olaylardan biri olarak değerlendirdi. 26 Ekim 2010’da NATO komutanlarına gönderdiği mektupta Karadayı’nın, S-300’leri II. Dünya Savaşı sonrası Türkiye’ye yönelen en büyük askerî tehdit olarak algılaması138 nedeniyle, Türkiye, hem RF hem de Kıbrıs Rum kesimini ve dolayısıyla Yunanistan’ı tehdit ediyordu.139 28 Ekim 1997 tarihli Sabah Gazetesinde Fatih Çekirge’nin haberinde, mektuptaki cümlelerden bir kaçı aktarılmaktadır:

Org. Karadayı, aynen şöyle diyor: “Rusya Federasyonu’nun Yunanistan’la gelişen ilişkiler ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne S-300’ler dâhil yaptığı tüm silah satışları ticari değerlendirmelerin çok ötesinde bazı hedeflere yönelik olduğu açıkça görülmektedir. S-300’lere karşı Türkiye’nin öz savunma hakkı vardır ve bu hak, Kıbrıs’ın özel statüsünden kaynaklanmaktadır. Ancak bu haklı tepkiye karşılık Yunan yetkilileri, Türk müdahalesini

“savaş nedeni” sayacaklarını ilan etmişlerdir. Bu tavır, Madrid Deklarasyonu’nu imha etme anlamındadır. Aynı şekilde Rusya Federasyonu’nun Lefkoşe Büyükelçisi Muradov, aynı şekilde Türkiye’nin S-300’lere müdahalesini savaş nedeni sayacaklarını açıklamıştır. Bu, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana savaşla tehdit edilmesinin daha önce görülmemiş bir örneğidir”.

Şu cümleyle mektubu bitiriyor: “Gerek Yunanistan ve gerekse Rusya Federasyonu’na karşı NATO’nun şu ana kadar resmî bir tepki göstermemiş olması NATO’nun caydırma ve dayanışmasını temellerinden sarsacak boyuttadır. Bu maksatla, NATO’nun Güney Kanadı’nın çökmesine neden olabilecek, Yunanistan-Rusya Federasyonu dizaynı olan vahim gelişmelere yakın ilgi göstermenizi ve buna engel olmak için gereken girişimlerde bulunmanızı talep etmekteyiz”.140

Ermenilerin Karabağ’a saldırıları hususunda ileri gidemeyen Türkiye’nin, S-300 hususunda bu kadar ileri gitmesinin nedeni Batı’nın desteğini almasıydı. Türkiye, diğer sorunlarda olduğu gibi bu sorunda da Batı’yı RF, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne karşı kullandı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan ve Türkiye, Batı’nın silah pazarı içindeydi. RF, Batı’nın Türkiye’yi desteklemesini, dünya silah pazarında artan RF payını sınırlama çabası olarak yorumladı. Türkiye ise

137 Hürriyet, 17/10/1997.

138 Bkz.: Moskova Basın Müşavirliği Arşivi No: 0052 : 30 10 97 15:34:35 içinde Nezavisimaya Gazeta 29/10/1997 Yulya Petrovskaya ve Dimitri Gornosta’nın “Ankara Müttefiklerinden Moskova’ya Baskı Yapmalarını İstiyor” başlıklı yazısı.

139 Mektubun metni 06 Şubat 2011’de Bilgi Edinme Kanuna istinaden TSK’dan tarafımca istenmiş, 18 Şubat 211’de, cevab verenin unvan ve ismi belirtilmeden: “Talebiniz incelenmiş olup, kayıtlarda anılan mektuba rastlanmamıştır” cevabı alınmıştır.

140 http://arsiv.sabah.com.tr/1997/10/28/index.html erişim 13/07/2011.

99 S-300 satışlarının basit bir ticaret olmadığı görüşündeydi.141

RF, GKRY’e S-300 PMU 1 füzelerini satarak siyasi ve iktisadi kazanç sağlayacaktı.

Öncelikle silah sanayi, 600 milyon USD142 gibi yüksek bir hasılat elde edecekti. Bu satış yeni satışlara yol açabilirdi, nitekim daha sonra Yunanistan S-300 almak için girişimde bulundu. RF, satıştan, tahsilattan ve teslimden vazgeçmedi. Bunun sebebi diğer alıcılara güven vermekti. RF vazgeçseydi alıcılar nezdinde sattığı silahları teslim edemeyen bir satıcı olarak görülecekti. S-300 bunalımı süresince RF’nin Türkiye ile siyasi sorunları devam ediyordu. S-300’ler siyasi kazanç da sağlıyordu.

Bu satışla RF, Türkiye’nin muarızlarıyla işbirliği yapıyor ve NATO içinde sorun oluşturma fırsatı çıkıyordu. RF, Türkiye’ye karşı bu satış sürecinde yanına GKRY ve Yunanistan’ı çekebilecekti. Ayrıca Türkiye’nin önerdiği Bakü-Ceyhan hattı ve liman füzelerin menzili içindeydi. Satış sürecinde S-300’lerin savunma silahı mı, saldırı silahı mı olduğu yönünde tartışmalar da yapıldı.143 RF füzelerin, savunma silahı olduğunu iddia ederken Türkiye saldırı silahı olduğunu tezinde ısrar ediyordu.

S-300 satışı süreci 1995’te başlayan görüşmelerle başladı (Tellal, 2001, s. 544).

1998’de füzelerin Girit’e konuşlandırılması kararıyla sona erdi. Rumların Nisan 1996’da S-300 alımı için RF ile pazarlık yaptığı iddia edildi, iddia Eylül’de doğrulandı. Türkiye, GKRY’i, füzelere mani olacağı ve RF’yi de Rumlara S-300 satmaması hususunda uyardı. RF, füzeleri kendisinin nakledeceğini duyurdu. RF

141 Başından beri RF’nin satışın ticari tarafını öne çıkarmasının, buna karşılık askeri ve siyasi etkilerini geri plana itmesinin yanlışlığını Türkiye, Başbakan’ın sözleriyle dile getirdi. Başbakan Mesut Yılmaz, “Rusya’nın bu konuya ticari bakmaya hakkı yoktur. Rusya böyle bir adım atarken o füzelerden sağladığı birkaç yüz milyon doları değil, bölgedeki stratejik çıkarlarını düşünmek zorundadır. Ama Rusya bir bölge devleti, bir bölge gücü olmak yerine, meseleye tüccar gözüyle bakıyorsa bundan sonra bizim muhatabımız Güney Kıbrıs ve Yunanistan olur.’’ dedi http://webarsiv.hurriyet.com.tr/1997/09/12/9401.asp erişim 04/02/2011).

142 Bazı kaynaklarda farklı fiyatlar yer almaktadır.

143 S-300’lerin savunma silahı mı saldırı silahı mı olduğu iddialarına üretici firma müdürü açıklık getirdi. Oboronitelniye Sistemi Genel Müdürü Yuri Rodin-Sava, ‘S-300 PMU 1’ sisteminin stratejik silah sistemlerinden sayılabileceğini belirtti. Yuri Rodin-Sava, “bu füzeler savunma silahı olmakla birlikte bazı durumlarda ise çeşitli bölgelerdeki jeopolitik dengeyi değiştirebilir. Örneğin, bu sistemlerin Kıbrıs’a teslim edilmesiyle birlikte Türkiye kendiliğinden havada üstünlüğünü kaybedecektir. Gerektiğinde Türk uçakları üslerinden havalandığı an yok edilebileceklerdir. Buna rağmen S-300 saldırı silahı değil, savunma sistemidir” dedi. (Aleksandr Sumilin-Aleksandr Safranov,

“Türkler, İstanbul Boğazı’nda Rus Füzelerini Arıyor”, Kommersant Daily, 3 Eylül 1997, 0076:

03/09/1997).

100 bunun ticari bir satış olduğunu, isterse Türkiye’ye de S-300 satılabileceğini bildirdi.144 RF, “bu askerî değil ticari bir meseledir; biz, kim isterse ona füze satarız, bize kimse karışamaz” şeklinde bir tutum izledi (Tagirov, 1999, s. 67).

17-19 Aralık 1996’da Moskova’yı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Çiller, Başbakan Çernomirdin ve Dışişleri Bakanı Primakov ile görüşmesi sırasında S-300 satışının Türkiye’nin güvenliğini tehdit edeceğini dile getirdi; RF tarafı ise S-300 füzelerinin saldırı değil savunma silahı olduğunu iddia etti. RF egemen bir devletin başka egemen bir devlete silah satışının doğal olduğunu vurguladı145

S-300 füzelerinin satışını öngören sözleşme 4 Ocak 1997’de Lefkoşe’de imzalandı.

Sözleşme, S-300 füzelerinin ilk parçalarının Ocak 1998’de yapımını öngörüyordu.146 Amerikan Yönetimi 6 Ocak 1997’de GKRY’i S-300 alma girişiminden dolayı sert şekilde eleştirdi (Uslu, 2001, s. 163). Sözleşmenin imzalanması akabinde Türk makamları, S-300 füzelerinin adaya gelmesine izin vermeyeceklerini duyurdular.

Dışişleri Bakanı Çiller: “Bu silahlar adaya ya konmayacak, ya konmayacak. Eğer konulursa, Türkiye gereğini yapacaktır. Eğer bunun içerisinde vurulması gereği varsa, o da yapılacaktır. Umarız ki, Yunanistan barışı bozacak böyle ciddi bir adımı atarak kendisini ve Kıbrıs Rum tarafını acıya boğmaz” dedi.147 RF’nin, GKRY Elçisi Grigori Muradov 11 Ocak 1997’de, Yunanistan’da yayın yapan bir özel televizyonda; “Türkiye’nin Rum Kesimi’ni vurması halinde ülkem bu duruma ilgisiz kalmayacaktır. Türk işgal orduları şu anda kuvvetli durumdadır. Bu durumda bağımsız bir devlet olarak Kıbrıs, kendi savunmasını güçlendirme hakkına sahiptir.

Batı silah tekelini kaybetmeye başladığı için satışa tepki göstermektedir” dedi (Ayman, 2000, s. 32) ve (Ertan, 2001, s. 169). Duma Savunma Komisyonu Başkanı Lev Rokhlin ve Güvenlik Komisyonu Başkanı Viktor İlyuşin de Batı’nın füze

144 S-300 PMU modeli Ankara’daki IDEF’93 fuarında, S-300 PMU-1 modeli Dubaide’ki IDEX’93 fuarında sergilendi. RF’nin Kasım 1996’da Türkiye’ye önerdiği silahlar arasında bu füzeler de vardı (Burak Çınar, Körfez Savaşı Sonrası Türkiye, Yunanistan ve Suriye’nin Savunma Politikalarının Türk Dış Politikasına Etkileri, Ankara, 2002, Atılım Üniversitesi, SBE, Yayınlanmamış YL Tezi, 157 sayfa).

145 Perspektif, Şubat 1997, 6-7.

146 Aleksandr Reutov, “Silah Satımıyla İlgili Rusya-Kıbrıs Sözleşmesi Hâlâ Türkiye ve ABD’yi Endişelendiriyor”, Nezavisimaya Gazeta, 5 Eylül 1997, 0080, 05/09/1997.

147 Şükrü Yılmaz, “Çiller’den Rumlara Sert Çıkış” Zaman, 11/01/1997.

101 satışına karşı çıkmasını aynen Muradov gibi; “...Batı, Rusya’yı dünya silah piyasasından dışlamaya çalışıyor. Amerika’nın bu konudaki müdahalesini kabul edemeyiz. Çünkü bu Rusya’nın para kazanmasını engellemeye yönelik kıskançca bir girişimdir” şeklinde iktisadi bir yorum getirdi. Yeltsin’in devlet silah tekelindeki temsilcisi Mareşal Yevgeny Şapaşnikov: “Eskiden silahlarımızı satmazdık, bunları slogan, limon, portakal ve şarapla mubadele ederdik ama şimdi durum farklı” dedi.

(Ertan, 2001, s. 169). Gerçekten de SSCB sonrası RF, Batı’nın yaptığı gibi, silah satışlarından hem para hem de siyasi çıkar sağlamaya çalışıyordu. SSCB devrinde siyasi getiri hesabıyla takas ya da hibe öne çıkmışken RF ile birlikte ticari kaygılar öne çıkıyordu.