• Sonuç bulunamadı

3.1. Hayatı (1901-1974)

3.3.3. Reichenbach

Alman Profesör İstanbul’a geldiğinde, Hilmi Ziya Ülken felsefe bölümünde genç bir doçent olarak ders veriyordu. Reichenbach’ın onu epeyce ilgilendirdiği anlaşılıyor. Nitekim ‘Yirminci Asrın Filozofları’ adıyla yayımladığı kitabında bu felsefeciye büyük yer vermiştir. Ülken, Reichenbach’ın felsefi görüşlerini açıklarken onun yöntem olarak, Kant’ta gördüğümüz ‘aklın çözümlemesi’ yerine ‘bilimlerin çözümlemesi’ni getirdiğini söylüyor.32

“Rudolf Carnap’ın “Eski ve Yeni Mantık” başlıklı önemli yazısının çevirisi burada yayımlanmıştır. Yazıyı çeviren Macit Gökberk’tir. Reichenbach’ın “İhtimaliyet

Mefhumunun Mantıki Esasları” başlıklı yazısının Nusret Hızır tarafından yapılan

çevirisi de burada yayımlandı. Yıllık’ta Avrupa ülkelerinde yeni yayımlanan kitaplar tanıtılırken Reichenbach’ın ‘Bilimsel Felsefeye Giriş’ adındaki kitabın Fransızca çevirisinden genişçe söz edildiği görülmektedir. Yine bu sayıda Prag’da 1934 yılında toplanan Sekizinci Uluslar arası Felsefe Kongresi’nden söz edilirken yeni mantıkçıların kongredeki etkinliklerine, Reichenbach’ın orada ‘olasılık kavramı’ üzerine söylediklerine önemle değinildikten sonra bu konferansın içeriği de açıklanmaktadır.

Ülken 1942’de yayımladığı ‘Mantık Tarihi’nin lojistik bölümünde bu mantığın doğuşu ve gelişmesini anlatırken Reichenbach üzerinde kısaca durmuştur.

Yine Hilmi Ziya Ülken ‘Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi’nde ‘Yeni Felsefe Akımları’ndan söz ederken Reichenbach hakkında oldukça geniş bilgi vermekte, Türkiye’deki etkilerini anlatmaktadır.33

3.3.4.Fikir Dünyasında Etkili Olan Diğer Şahsiyetler

“Durkheim’in ve ‘Spiritualist34’ Fransız sosyolojisinin etkisi altında kalmıştı. Bu

akımın etkisindeyken, sosyal felsefeyi bir bilim ve doğa felsefesine bağlamak gereğini

32 Kaynardağ A., Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Felsefe, T.C. Kültür Bakanlığı, 2002, s.345. 33 Kaynardağ A., (2002), age., s.346.

duymuştu. Bundan sonra Emile Boutroux’ya ve onun ‘contingency felsefesi35’ne kaydı.

Çünkü maddeden ve yaşamdan ayrı tinsel(manevî) bir toplumun varlığını açıklayabilmek için doğayı, gelişen sekiz varlık tabakası halinde ifade eden plüralist felsefe anlayışı kendisine oldukça aydınlatıcı göründü. Fakat burada kendiliğinden bir gerekircilik ve özgürlük sorunu ve bu suretle sosyolojinin içinde bile belli başlı başına bir buhrana neden olan bir ahlak problemi karşısına çıktı. Hilmi Ziya’nın karşı karşıya kaldığı bu problem, Mehmet İzzet’in de etkisiyle O’nu ‘Mutlak İdealizme36’e

yöneltti.37

Ülken’in felsefe tarihi üzerindeki araştırmaları Aristo felsefesine yakınlaşmasına neden olmuştu. Bu uğraşları sonucunda doğa felsefesine yönelik bakış tarzının yerini ağırlıklı olarak ahlak felsefesi almaya başlamıştı. Yirmi beş yaşında düşün anaforuna kapılmış, Hegel ve Schelling’den Spinoza’ya, panteizme38

inmiş, sonsuzluğa giden yolun arayışına düşmüştü. Daha sonra ne maddeci ne de ruhçu felsefe salt olarak onu ilgilendirmez oldu. Çünkü her iki felsefi düşünce onun için yarım doğruları, tek bir yüzü taşıdığı için uzlaştırıcı bir yolu tercih etmek daha doğruydu. Spinoza’nın etkisi ile ahlakın varlıktan, insanın doğadan ayrılamayacağına, insan özgürlüğünün doğal düzen ve determinizmden bir manzara olduğu kanısına ulaşmıştı. Böylece Hegel’in monizminden Spinoza’nın monizmine kaymıştı. Ne Hegel idealizminin subjektif çemberinde ne de Spinoza’nın dogmatik realizminde fikrî doyuma ulaştı. Ne ‘solipsizme39’ düşmek ne de eleştirici felsefenin saldırılarına hedef olmak istiyordu.

Bundan ötürü tenkitçi bir realizme yönelmeyi yeğledi. Sonuçta önce İngiliz neo-

34 Spiritualism (Ruhçuluk): Varlığın nihai temelini ruhta bulan, gerçekten var olanın ruh veya öncelikle ilahi ruh olduğunu öne süren varlık görüşü. Bu görüş esas itibariyle Ortaçağ düşüncesinde öne sürülmüştür.

35

Contingency (Olumsallık) felsefesi: Ne imkânsız ne de zorunlu olan bir şeyin durumu ya da özelliği.

Olumsallık özelliği bir önerme, durum, olay ve nesneye ait bir özellik olarak ortaya çıkar.

36 Mutlak İdealizm: Nesnel idealizmin 19. yy’da Hegel tarafından öne sürülmüş olan versiyonu. Mutlak idealizm gerçek var olanın bireysel zihinlerin üstünde ve ötesinde evrensel akıl ya da zihin olduğunu ileri sürer. Söz konusu idealizmin bakış açısından kavram veya idelerde dış dünyadaki nesneleri deneyimleme sürecinde zihin tarafından oluşturulmuş temsiller olmayıp gerçekte varlığın belirleyicisi olan unsurlar olmak durumundadırlar. Bu kavram ya da fikirler tarafından belirlenen dünya, doğallıkla akli bir yapı ve düzen sergiler.

37

Avcı N.,(2005), age., s.27.

38 Panteizm (din felsefesi): Tanrı’nın evrene aşkın bir yaratıcı değil de var olan her şeyle bir ve aynı olan varlık olduğunu bildiren Tanrı anlayışı. Tanrı’yı evrenle, var olan her şeyle özdeşleştiren panteizm evrene içkin bir Tanrı anlayışını ifade eder. Başka bir deyişle, söz konusunda anlayışta, Tanrı her şey ve her şey de Tanrı’dır, evrende ki her şey Tanrı’nın bir, parçası, unsuru veya kipi olarak ortaya çıkar. 39 Solipsizm (tekbencilik): Sadece benim kendimin ve deneyimimin var olduğunu öne süren teori.

Tekbencilik, bildiğimiz veya varlığından emin olduğumuz yegâne şeyin kendi deneyimimiz ile bu deneyimin kendisinde gerçekleştiği zihin olduğunu ileri sürer.

realistlerine, sonra ‘fenomenoloji40’ye kaydı. O, fenomenolojiye bağlanmasını,

kendisinin felsefî eğiliminde etkileyici yaşamın birincil rol oynamasına dayandırıyor.41

C. Richard’ın da onun düşün evresinde büyük etkisi ile; Karl Marx’ın ekonomik olayları önceleyen görüşleri ‘İş ve Düşünce Dergisi’ndeki yazılarında materyalizme olan kesin olumlayıcılığını ortaya koymaktadır. Örneğin, 1938 yılında yayınladığı ‘İlim Bitaraf mıdır?’ adlı makalesi, onun fizik ve doğa bilimlerindeki ilerlemelerden idealist yorumlar çıkartılmasına olan karşı çıkışını betimleyecek; bu dönemde Hilmi Ziya’nın bu yönelimi diyalektik ve tarihi maddeci yöntemi niçin benimsediğinin gerekçelerini sunacaktı.

1951 yılında ‘Tarihi Maddeciliğe Reddiye’ adlı kitabıyla onda yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Materyalizme dair her ne varsa bütün olumsuzluklarıyla bu kitabında eleştirilecektir.42

40 Fenomenoloji: Alman filozofu Husserl tarafından kurulan ve dünyanın insan varlıklarına görünme tarzı üzerinde yoğunlaşan felsefe anlayışı veya bilgi teorisi yaklaşımı. Fenomenoloji, dünyanın varoluşu veya varlık tarzıyla ilgili varsayımlarımızı bir tarafa bırakarak, onu insan varlıklarına göründüğü şekliyle betimlemeye yönelir.

41 Avcı N.,(2005), age., s.28-29. 42 Avcı N.,(2005), age., s.31-33.

NURETTİN TOPÇU ve HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN YAŞADIKLARI DÖNEME AİT TESPİTLER