• Sonuç bulunamadı

Ülken’e göre anlamak, teorik ve tecrübi alanda vazgeçilmez ortak bir metottur. Burada dersin işlenişi esnasında anlamakla karşı karşıya kalan başta öğretmen ve eğitici, ardından kendisine anlatılanı anlamakla sorumlu olan öğrenci vardır. Şu halde dersin görevi çocuklara ve gençlere değeri anlatmaktır ve açıklamaktır. Eğitimin görevi, kültür yani değerler dünyasının yeni kuşaklara anlatmak ve açıklamaktır. Burada öğrenciye yol gösterici olan da eğitimcidir.

Ülken bu bağlamda öğretmen ile eğitimcinin rollerini ve görevlerini de ayırmak gerektiğini söylemiştir. Her öğretici aynı zamanda bir eğitimcidir. Fakat öğretici sistemli değildir. Okul ve öğretmen bunu sistemli hale getirmiştir.27

Eğiticinin esaslı görevi çocuğa iktisadi-teknik bir eğitim ve öğretim vermektir. İş eğitimi bütün eğitimlerin başıdır. Ötekiler onun sonucu olarak kendiliğinden doğarlar.28

“Eğitmen çocuğun ruhi hürlüğü içine vicdan yükümlülüğünü daha kolay yerleştirebilir. Çocuk spontane eğilimlere sahip olduğu ve kendinde yaratıcı hafıza olarak yaşadığı bir iç dünyası olduğu için (yani eğitmen bu dünyasını çocuğa hatırlattığı ve onun gelişmesinden faydalandığı için) aynı çocuğun bu hürlüğü sayesinde kendini bazı ödevleri yapmakla yükümlü görmesini sağlayabilir.29

Eğitimcinin asıl görevi çağ dönüşlerini (çocukluktan ergenliğe) yakından takip ederek onların zararsız yeni şekiller almasına yardım etmektir.30

Çünkü Ülken iyi bir eğitimcinin aynı zamanda psikolojik olarak bireyi tanıması gerektiğine inanmaktadır. Öğretmen ve eğitici olmak üzere, çift rolü ile pedagog çocuğun doğumdan erişkinliğe kadar bütün safhalarında bu ritme göre bir öğretme ve eğitme metodu kullanacaktır. “Hiçbir zaman ben yalnız iradeli adam yetiştirmek istiyorum, yahut aklı geliştirmek 27 Ülken H.Z., (2001), age., s.13. 28 Ülken H.Z., (2001), age., s.79. 29 Ülken H.Z., (2001), age., s.101. 30 Ülken H.Z., (2001), age., s.100.

istiyorum demeyecek; öte yandan da inanç veya kalp eğitimini birinci plana alarak ötekilerden vazgeçmeyecektir. Fakat öğretimde bu çift ritmin işleyişi iki ayrı görüşün yan yana getirilmesinden, yani akıl-irade (veya aktif akıl) eğitimi ile inanç-telkin eğitiminin uzlaştırılmasından meydana gelmiş değildir ve gelemez. Bir yanda akıl, öte yanda inanç üzerine kurulmuş, bir taraftan okula, öte taraftan tapınağa bağlı böyle bir insandan bütün bir kişilik doğamaz. Böyle düşünenler derler ki biz laboratuvara girdiğimiz zaman aklımızla, tapınağa girdiğimiz zaman inancımızla hareket ederiz. Birinde determinizme ve akıl ilkelerine, ötekinde mucizeye ve kalp ilkelerine dayanırız Bundan dolayı, aradığımız şey aktif akıl ve telkin yollarının çatışmalarını çözerek onları sonradan birleştirmek değil, her ikisini kuşatan insan realitesini bütün olarak görmektir.31” Ülken’e göre eğitimin yaş devrelerine göre ayarlanması zorunluluğu

öğretmen ve eğiticiyi çok ağır ve ince bir görev karşısında bulundurmaktadır. Öğretmen eğer bu yaş devrelerinden yalnız birisinin yetiştirilmesi işiyle uğraşıyorsa ona ait vasıfları bilerek eğitimde ona göre davranmalıdır. Fakat iki veya daha uzun süreli yaş devrelerini yetiştirme zorunda ise (yaşı gecikmiş çocukları alan okullar veya 6’ncı sınıftan 11’ e kadar okutan lise öğretmenleri gibi) ruhi dönüşleri ve onlardan her birine ait buhranları ve yeni intibakları bilerek eğitimin safhalarını onlara göre ayarlamalıdır. Yani öğretmen ve eğitimciye öğretmen okulları ve eğitim fakültelerinde verilen bilgi bu işleri yapmasını sağlayacak tarzda olmalıdır. Aksi halde öğretmen yalnız kendi şahsi teşebbüsü ve sezgisi ile bazı başarılar sağlayabilir ve çok defa çatışmalar meydana gelir. Yine Ülken’e göre eğitimincinin esaslı görevi çocuğun zekâsında olduğu gibi iradesinde de aşırı gerginliği önlemek ve ona yeni hamleler yaparak devam etme imkanını sağlamaktır.

Eğitimci, öğrencisinin hem bireysel gelişimini takip edebilmeli hem de öğrencinin toplumsal yönünü dikkate almalıdır. “Eğitimci gözünde çocuğun garabetçiliğe, taklitçiliğe, hizadan ayrılmaya doğru giden marazi yönleri onun toplumdan önceki ifade edilememiş, ‘sırf psikolojik’ dedikleri cihetine değil, tam tersine onun kendini kifayetsiz gördüğü ve türlü tarzlarda ifadeye çalıştığı ‘toplumsal’ tarafına aittir.32

Bu kadar bilgi ve deneyim gerektiren bir meslek, geçmişte olduğu gibi gelişigüzel ve kırk beş günlük alelacele kurslarla yetiştirilemez. Bu sebeple ayrı bir öğretmen

31 Ülken H.Z., (2001), age., s.71. 32 Ülken H.Z., (2001), age., s.100.

okulu, fakülte veya üniversite kurulup, öğretmenlerin ciddi bir eğitimden geçirilmesi sağlanmazsa bu problemler aşılamaz.

6.3.2.Öğrenci

Ülken’e göre çocukluk insan gerçeğinin en önemli safhasıdır. İnsanlığın bütün gücü ve tohumu onda yaşamaktadır. Çocuğu tanımak, tarihi, medeniyeti, kültürü tanımak kadar güçtür.33

O, insani ve milli öğeleri birleştirerek öğrenciyi eğitmek gerektiğini ifade eder. Bu sebeple öğrenme de öğrencinin merkeze alınması gerektiğini söyler. Yine Ona göre öğretim öğrencilerin kapasitelerine göre yürütülmeli ve çağın hızına ayak uydurmalıdır.

Çocuk tehditle, ceza ile disiplinle, cebri öğretme ile yetiştirilmeyecektir. Çocuktaki spontane güçlerin gelişmesine en geniş imkan verilecek ve öğretmen yalnızca bu gelişmeye yardımcı hizmetini görecektir. Çocuğun kötü hareketlerini baskı ile iyileştirmeye kalkılmayacak, o tabiatın kendi tepkileriyle düzelmeye bırakılacaktır. Çocuk yaptığı kötü şeylerin cezasını tabiatın onu cezalandırması suretiyle, anlayacaktır.34

Öğrenciler bireysel farklara göre ayrılabilir diyen Ülken bu öğrencilere ayrı sınıflarda açılabilir fikrini öne sürmüştür. Ama bu sınıf farklılıkları aristokrasiye sebep olacaksa, bunun sonuçları daha kötü olacağından yeni sınıfların açılmamasını daha doğru olacaktır çıkarımını yapar.

6.3.3.Okul

Ülken eğitim ve öğretim meselelerinde özellikle “Mektep” üzerinde durmakta, bu konuyu hem terbiye açısından hem de içtimai realiteler açısından tahlile tabi tutmaktadır. Özellikle bazı makalelerinde mektep için öne sürdüğü fikirler, konuya getirdiği farklı yaklaşımlar önem taşımaktadır. Eğitim ve öğretimle ilgili gerek yurt içinde gerek yurt dışındaki gelişmeleri ve yayınları takip eden Ülken, dönemi itibariyle ilgisi son derece canlı bir düşünürdür. Mesela, “Müteşebbis İnsan Mektebi” yazısında Fransa dışında gelişen rasyonel anane mektebi tipinden bahsetmektedir ki o da müteşebbis insan mektebidir. Bu mektep, ülkesini düşünen ve yaratıcı vatandaşlarla

33 Ülken H.Z., (2001), age., s.15. 34 Ülken H.Z., (2001), age., s.95.

dolduracak hakiki terbiye ocağı olacaktır. Ayrıca Ülken öğretimde akıl- irade eğitimi ile inanç-telkin eğitiminin uzlaştırılmasının yanlış bir felsefe olduğunu da dile getirir.

“…Bir yanda akıl, öte yanda inanç üzerine kurulmuş, bir taraftan okula öte taraftan tapınağa bağlı bir insandan bütün bir kişilik doğmaz. Böyle düşünenler derler ki biz laboratuara girdiğimiz zaman aklımızla, tapınağa girdiğimiz zaman inancımızla hareket ederiz. Birinde determinizme ve akıl ilkelerine, ötekinde mucizeye ve kalp ilkelerine dayanırız.35” Bundan dolayı, Ülken’in aradığı şey aktif akıl ve telkin yollarının

çatışmalarını çözerek onları sonradan birleştirmek değil, her ikisini kuşatan realitesini bütün olarak görmektir.

Ülken’e göre okul toplumun içindedir ve onunla birlikte bu değer yaşanması ve yaratılması işine katılır. Gençlere kültürün bütününü yaşama ve yaratıcılık gücünü işletme imkânı verir. Her iki düşünürde okulda yenileşme hareketini uygun görmektedir. Üretim ve yaratıcılık düşüncesi etrafında okulların yeniden şekillenmesi sağlanmalıdır. Ancak böyle olunca kalıplardan uzaklaşılıp yeni bir dünya görüşü ortaya çıkabilir. Yeni eğitim sisteminin ve doğal olarak okulun temel fonksiyonu öğrenciyi yeniye hazırlamak, beklenmedik ile alışılmış arasındaki çatışmayı ortadan kaldırmaktır. Hatta denebilir ki okulun esas görevi, bu çatışmadan çıkmak üzere problemler ortaya koymak ve onları çözmeye çalışmak olacaktır. Öğrenciyi pasif alıcı olmaktan çıkaran bu yeni sistem onu aktif hale getirecektir. Ayrıca okul sadece sınırlı bir zeka veya hafıza anlayışına göre kurulmuş bir yarış alanı olmamalıdır. Çünkü Ülken’e göre insan sadece zeka veya hafızadan ibaret değildir.

Okul, çocuğu bilinenler ve alışılmışlar dünyasına hapseden statik bir çevre olmamalıdır. Bilinenler üzerinde işleyen zihin her an beklenmedik yeni vakalarla alışılmışlar arasında çatışmaya ve bundan doğacak yeni problemlere karşı açık olmalıdır. “Okulun en önemli görevi bu çatışmalardan çıkmak üzere problemler ortaya koymak ve onları çözmeye çalışmaktır. Öğrenciyi pasif durumdan aktif duruma getirmek esastır. Eğitimini vermek olacaktır.36

“Okulun eğitimi öğreticidir: Bundan dolayı asıl hedefi mevcut kültür kurumlarını anlamayı ve açıklamayı sağlar. Fakat bununla kalmaz. Çocuğun ve erginin erişkin olduğu zaman anladığı ve açıkladığı bu kültür dallarından birinde yaratıcı olması için de onu hazırlar: Bu da okulun eğitimi ile hayatın eğitimi arasında bir yakınlaşma olmasını

35 Ülken H.Z., (2001), age., s.71. 36 Ülken H.Z., (2001), age., s.321.

gerektirir.37” Okul içinde atölye açılması, çocuklara hayatta kullanacakları şeylerden bazılarının kendilerine yaptırarak öğretilmesi, okul tiyatrosunda temsiller verilmesi, okul kooperatifleri açılması, çocukların tarlada çalıştırılması bundandır. Yoksa çocuk bu işlerin bütününü hiçbir zaman öğrenmiş olamaz. Fakat onların egzersizlerini almak suretiyle anlama ve açıklama işinde yaratıcı olma yoluna girer. Bu suretle teori ile pratiği birleştirmesini bilen çocuk artık meslek öğretimi veya yükseköğretime geçerek kendini bir meslek seçtiği zaman hayata hem kültürün bütününü anlamış, hem de kültüre ait işlerin pratiğini görmüş olarak atılır. Bu durumdaki çocuk için meslek hayatı artık bilgi yığını, hayatla ilgisi kesilmiş bir teoriler yığını değildir. Meslek hayatın kendisidir. Yani kültür dediğimiz maddi ve manevi bütünün bir parçasıdır. Orada anladığı gibi yapıcı olarak yetiştirilmiş olan çocuk için meslek hayatı hakiki bir araştırma ve yaratma hayatı halini alacaktır. Böyle bir genç, kafasını bilgi ile doldurmak değil, insani bilgiye daima yeni bir şey katmak yoluna girmiştir. Çünkü çocukluktan beri öğrenim hayatı anlama ve yaratma güçlerini aynı zamanda geliştiren bir yeti kazanma eğitimi içinde geçmiştir.

Kısaca Ülken’e göre okulun görevi, yalnız öğretim ve eğitim vermek değil, aynı zamanda sokağın hatta evin veremediği ‘terbiyeli’ insan yetiştirmek, öğrencilere davranış, kıyafet, muamele, maddi ve manevi temizlik, başkalarının haklarına saygı gösterme gibi değerleri vermektir.