• Sonuç bulunamadı

Ülken, dinin mahiyetini ilim ve felsefe namına Tanrı’nın dışında arama gayretlerine karşıdır. Çünkü din ona göre; “her şeyden önce bir iman konusudur. Her ahlak ve her din kendi doğduğu kültürün tekniğini, sanatı, fikri ile yakından ilgilidir. Ahlaksız bir teknik ve bir sanat düşünülemez. Din de, her zaman yenileşen kültüre göre yeni şekiller olmakta olan insanlığın kendi ötesi hakkındaki iştiyakları ile yaratıcı bir inanç olmalıdır.13” Ona göre “ahlak, insanlar arası münasebetlere ait bir varlık ve değerdir.

İnsandaki krizin çözümlenmesi için en yüksek çaba orada gerçekleşir. Manevi bir varlık olan insan, bilme ve düşünme yetisini aşarak inanma yetisiyle ahlaki olanı kavramaktadır.14”

“Hilmi Ziya Ülken’in anladığı manada din, duyuları ve düşünceyi reddetmez, yalnızca yetersiz bulur. Bilginin değerini, insan hayatındaki rolünü tasdik eder ama bilginin sınırlılığı ve sonluluğu yüzünden onu inançla tamamlar. Din ilim düşmanı değil, sınırları olan ilmin tamamlayıcısıdır. İlim sonlu varlığa yönelir ve sonlu varlığa ait bilgimiz bizi dinin inanç alanına, Sonsuz Varlığa hazırlar. Din, Sonsuz Varlığı tecrübe üstünde bir inanç konusu olarak kabul eder. İlim de tabiat kanunlarını dayandırdığı determinizm ilkesini, tabiatın sarsılmaz düzenini tecrübe üstünde bir inanç konusu olarak koyar. Fakat dinle ilmin birbirini tamamlayan inanmak ve bilmek denilen iki alan olmasına rağmen, aralarında bazı farklar vardır. İlim sonsuza yönelen araştırmasını tecrübe ve düşünce kuralları ile yapar. Yeni tecrübeler eskilerini reddettiği zaman onları hemen bırakır. Düşünce yolu kendi kurallarına uygun değilse, onları düzelterek işine devam eder; tecrübe ve düşünce ötesine ait varlığın hiçbir ilkesini bu

13 Ülken H.Z., (2001), age., s.17. 14 Sanay E., (1988), age., s.84.

alana karıştırmaz. Din ise, bu tecrübe ve düşünce alanının ötesinden, aklın kavrayamadığı Mutlak ve Sonsuz Varlık’tan hareket eder. Dindeki hakikat tecrübeyle değişmez. Orada akıl yürütme gücü durur; inanma gücü söze başlar. Bununla birlikte sonsuzun sınırı üzerinde din, sonluya ait her şeyi kabul ettiği, her şeyin hakkını kendine bıraktığı için, dinin ilme dayanması kadar, ilmin de son sınırlarında inanca dayanması gerekir. Pozitivist ilim adamı, olaylar ve onların ilişkilerinden başkasını bilmiyorum dediği halde, hemen bir az ilerde olayların ötesi benim güçlerimle bilinemez diyecek ve agnostik kalacaktır. Fakat olaylardan başka bir şey yoktur, sonsuza ait her düşünce boşunadır dediği zaman, alemin üniversal kanunlarından söz edecek, varlığa değişmez düzenini koyan evrim kanunlarını determinizm ilkesine bağlayacaktır. Düşünürümüz, pozitivist ilim adamının bu tavrını, tecrübe ve düşünce alanlarını aştığı, sonsuza uzatılmış bir alana ilim namına girmeye teşebbüs ettiği için reddeder. Böylesi bir yaklaşımda determinizm, bir ilim hüviyetinden çıkmış ve bir inanç meselesi haline dönüşmüştür.15” O’na göre dini eğitim yalnızca manevi bir heyecan ve his duyurmak

ister, hâlbuki milli eğitim madde üzerine dayanan manevi bir his uyandırmaya çalışır. Birincisi maddeyi inkar eder. İkincisi insan, vatan ve dil gibi objektif ve maddi esaslardan doğan bir ruh telkin eder. Bundan dolayı milli eğitim, diğerlerinin hepsinden yüksek ve beşeri bir idealdir.16

Ülken dini değer ve kurumları ilim gözü ile incelemiştir. Din tarihçileri bütün inançları incelerken bu anlatılanlara uymayan türlü inançlarla karşılaşabilir. Bunun sebebi çağdaş insanın din anlayışının onlardan ayrılmış olmasıdır. Hilmi Ziya bu inançlara yine özde aşkın varlığa ait olsalar bile, sırf varlık alanı ile tecrübe ve düşünce alanını birbirine karıştırdıkları, yani hem dini hem de ilmi bozdukları için yanlış inançlar diyecektir. “Çağdaş din her şeyden önce bunlardan ayrılmalıdır ve onun özü bunlardan arınmış olmaktır. Üfürükçüler, büyücüler, cinciler, bakıcılar, falcılar, kâhinlik, müneccimlik gaipten haber vericilik, Allah’lık iddiasında bulunmalar, çağdaş dinin ve İslamlığın düşmanıdırlar.”17

Hilmi Ziya Ülken eğitimle ilgili yazdığı kitap ve makalelerden, bugünde varlığını duyumsadığımız ve hala çözüm yolu bulamadığımız birçok soruna parmak basmış ve çözüm yolları önermiştir.

15

Çelik İ., Hilmi Ziya Ülken’ in Düşüncesinde Din Eğitimi, (Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi), Adana, 2007, s.78-79 (bu sayfalardan özetlenmiştir). 16 Ülken H.Z.,(2008), age., s.66.

Hilmi Ziya Ülken, Tanzimat’a kadar yaşanan dönemde tekke ve medresenin, sadece birbirine bağlı değil, aynı zamanda bu iki müessesenin bilime de kayıtsız kaldıkları kanaatindedir.18 Medreseler ilmi faaliyetler için, tekkeler ise tasavvufi- kalbi yolculuklar için kurulmuşken Ülken medreselerin ilmi faaliyetlerden uzak kaldığı konusunda hemfikirdir.

Ülken’e göre eğitimciler karar alırken çok dikkatli davranmalıdırlar. Eğitimci psikoloji ve sosyolojiyi kullanırken ihtiyatlı olmalıdır. Okullarda din eğitimine karşı olanların öne sürebileceği iddialardan birisi, “din insanı ruhça fakirleştirir19” sözüdür.

“Hilmi Ziya’ya göre bu söz psikolojik ve sosyolojik anlamda mahrumdur.20” İnsan

cemiyetlerinin yarattığı birçok büyük eserler ve birçok manevi değer dinlerin içerisinden doğmuştur. Dini hayat insanların bütün kolektif ruhi hayatını, üstün manevi değerlerini beslemektedir. Din insanı ruhça fakirleştirir cümlesi, insanı tamamen soyut bir zihin makinesi gibi görmekten ibarettir.” Dini dengesiz insan şuuru saymak peşin hükümlerin en aşikârı, ilimle en ilgisiz olanlardan birisidir.21” Bugün din eğitim ve

öğretiminin karşısında yer bulan itiraz noktalarından birisi de din eğitimi kişinin hürriyetini kısıtlıyor, ruh sağlığını bozuyor, günah ve haramın ürettiği baskı duygusuyla kişinin kendiliğinden gelişmesini, kendi kendini kontrol etme gücünü engelliyor; özellikle çocukluk çağında verilirse daha tehlikeli oluyor şeklindedir. Şu halde bu iddia ile din eğitimi yakından ilgilenmek durumundadır. Din eğitiminin kapsamı içerisine giren bu probleme dair vermiş olduğu cevap: “Ne din ne değerler hürriyetin önünde engel değildir. Bilakis asıl hürriyet alanı değerlerdedir. İradeyi irade kılan, güçlü kılan odur. İnsanın aşağı eğilim ve ihtirasları üzerinde hakimiyet kurmasını, vicdanın koyduğu yükümlülüğü tanımasını sağlayan değerdir, inançtır. İnsan hem kendi kendisine hem de insanlığa karşı sorumludur. Fakat ne başka insanlar ne de kendisi onun son mahkemesi değildir. İşte bu noktada insan, inanışla hürriyetlerin en geniş derecesi olan sonsuz varlığa başka alemlere açılır. Allah olduğu için insana dair hürriyet ve ahlakın bir anlamı vardır.22” Bu yaklaşımıyla Hilmi Ziya’nın çocuğa küçük yaşta

verilecek din eğitiminin zararlı olacağı düşüncesine imkân kalmadığı gayet açıktır. Ülken’e göre, ilkokul öğrencilerinin daha okumaya başlarken teori ve pratik arasındaki

18 Özdemir M.Ç., “Hilmi Ziya Ülken’in Eğitim ve Kültür Sorunlarına Bakışı”, Türk Yurdu Dergisi, Ankara, 2002, C.22, S.174, s.49.

19

Hilmi Ziya Ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye, Kitabevi Yay., İstanbul, 1963, s.49. 20 Ülken H.Z., (1963), age., s.49.

21 Ülken H.Z., (1963), age., s.50.

bağlantıya göre hazırlanmaları, akıl kadar kalp eğitimi ile de yetiştirilmeleri gerekir. Bunun için o sınıflarda ne teknik bilginin ağır basması, ne de onun ihmal edilerek manevi kültürün ve kalp eğitiminin ağır basması doğru olur, o yaştaki çocuk kafa ile kalp arasında bağ kurmaya başlamalı, bütün insanlığı ilgilendiren rasyonel bilgi ile yine bütün insanlığı ve özel olarak çocuğun yurdunu ve onun tarihini ilgilendiren rasyonel dışı bilgiyi aynı zamanda almalı ve insanda bu iki eğitime karşılık olan iki cihetin bulunduğunu göz önünde bulundurmalıdır. Nitekim ortaokul ve liselerde de ilkokulda olduğu gibi iki cihete aynı derecede önem verilmelidir. Hatta bu yüzden öğrencilerin yükseköğretimde maddi kültüre ait meslekleri seçecekleri düşüncesiyle bir kısım çocuklara manevi kültür eğitimini az vermek ve bu yüzden liselerin son sınıflarını ikiye bölmek de tamamen yersizdir. “İlk’ten liselerin son sınıflarına kadar öğretimin hedefi kafayı teşkil etmek, yani yurda ve insanlığa ait olan kültürün bütününü anlayacak ve açıklayacak kafalar yetiştirmektir.23

Ülken’in düşüncesinde “din eğitimi, eğitimin asli unsurlarındandır. Din eğitimi, eğitimi karşılamaz fakat eğitim din eğitimini kendisinin bir unsuru olarak içerir.24

İnsan eksik bir varlıktır ve eksikliğinden dolayı huzursuzluk duyduğu hazır olmayan herhangi bir şeye karşı ihtiyaç duyar. İnsanların bütünlüğü ve ihtiyaçların sınırsızlığı karşısında sadece biyolojik ve psikolojik bir saha sınırlaması yapılamıyorsa ihtiyacın karşılanabilmesi için subjektiviteyi aşan varlık şartlar ile bağ kurmak durumundayız demektir.25 Ülken’in bu düşüncelerinden hareketle insan Tanrı ve başka alemle olan ilişkilerini düzenleyebilmek için dine ihtiyacı vardır, düşüncesi çıkartılabilir. Öyleyse eğitim insanın bu ihtiyacına cevap vermek için harekete geçtiğinde din eğitimiyle karşılaşacaktır ki aslında bu, temelde insandan kaynaklanan ve ona hitap eden eğitimin din eğitimine olan ihtiyacının bir ifadesi olacaktır. Din ve ahlak eğitimi hürriyete ihtiyaç duyan insan gerçeğinin bir sonucudur. Bu yönüyle de eğitim ve din eğitimi arasında karşılıklı bir ihtiyaç ilişkisinden söz edilebilmektedir.

“Din öğretimi aklı işletip onu inşa ederken, din eğitimi de ruhu ve karakteri meydana getirecektir. Birisi bilgiyi, öteki ise değerleri vermektedir.26” Ülken’in

yaklaşımını esas alacak olursak, din eğitimi ve din öğretimi birbirini tamamlayan iki süreçtir dememiz gerekecektir. Ona göre okulda ve okul dışı yetiştirmede eğitime tabi

23

Ülken H.Z., (2001), age., s.60-61(bu sayfalardan özetlenmiştir).

24 Ülken H.Z., Felsefeye Giriş II, Ankara: A.Ü.İ.F. Yay./XXIV, 1958, s.266. 25 Ülken H.Z., (1958), age., s.268.

öğretim değil, eğitim ve öğretim bağımsızlığı temel olmalıdır. Çünkü eğitim gençliğe değer bilinci ve inanç verecektir. Öğretim gence objektif bilgi bilinci, tenkit zihniyeti ve görelilik fikri verecektir.

6.3.Hilmi Ziya Ülken’e Göre Eğitimin Unsurları