• Sonuç bulunamadı

Çocuk toplumun eseridir ve onun ömrü boyunca eğitimiyle bütün kazandıkları toplumdan gelir. “Eğitimin temeli sosyolojidir ve bu yeni bilim kuruluncaya kadar eğitim daima yarım rehberler elinde kalmış ve yanlış yollara sapmıştır. Eğer bunca yüzyıl bazı başarıları varsa o da bilmeksizin toplumun verdiği tesirleri eğitmen veya öğretmenin bozmamasından ileri gelmiştir.38

Ülken’e göre “ne bireyin kendi başına eğitimi, ne de toplumun birey üstünde, bireyden önce ve bireyi oluşturan biricik güç halindeki eğitimi vardır. Gerçi ‘kişi’lerin kurduğu insani hayat aynı zamanda hem insan ruhlarını, hem insan toplumlarını meydana getirdiği için bin yıllar boyunca birikmiş olan bu kurumlaşmalar veya

37 Ülken H.Z., (2001), age., s.59. 38 Ülken H.Z., (2001), age., s.78.

kültürleşmeler her gelen yeni kuşak için hazır bir miras meydana getirir. Bu da tarih- öncesi ilkelerden farklı olarak zamanımız kültürlerinde kişilerin bu hazır mirastan faydalanmaları dediğimiz bir özelliği doğurur. Sosyologların öğretim ve eğitimi sırf topluma göre tarif etmeleri bundandır. Bu görüş yanlış olmamakla birlikte açıklama bakımından eksiktir. Çünkü böyle anlayınca insani varlığı yalnız dış tesiri almaya elverişli bir balmumu, toplumu da ona kültür tesirlerini veren mühür gibi anlamak gerekir ki, bu görüş yukardan beri anlattığımız gibi eğitimin ruhunu ve çocuk gerçeğini anlamaya elverişli değildir.39” Çocuk pasif bir varlık değildir. “Başkasında var olması

bakımından ifadeleri almaya ve kendini ifadeye hazırlıklıdır. Fakat bu karşı görüşü de aşırılaştırarak insanın kendi başına yaratıcı olduğunu, eğitimin bu yaratıcı varlığın kendi kendisine gelişmesine yardım etmeden başka bir şey yapamayacağını söylemek de aynı derecede yanlış olur. Çünkü çocuk, bir kısım metafizikçilerin düşündükleri gibi her türlü determination’u aşan insani hürriyet sahası, hayat hamlesinin tohumu da değildir. Bu ‘başkasında var olan’ insan yavrusunu kendi haline bırakınız. Hatta onun kişi olarak kendisini ifade imkânlarını ortadan kaldırınız. O hemen en ilkel seviyede kalacak ve hiçbir yaratıcılık göstermeyecektir. Şartların yetmez olduğu çevrelerde kişilerin gelişememesi toplumların da donup kalmasına veya toplumlararası mücadelede geri itilerek aşağı seviyeye düşmesine sebep olur. Bu durumlarda kişiler kendilerini ifade edecek pek zayıf araçlar buldukları için ilkel toplumların aşağı bilgi ve kültür seviyesi meydana gelmiştir.40

“Aynı kişileri elverişli şartlar içerisine koyunca onlardan mucitler ve kaşifler çıkması da gösteriyor ki bu gerilik ne ırktan, hatta ne de yalnız medeni eğitimin verdiği tesirden ileri gelmektedir. Çünkü bir kuşakta alınan eğitim yüzyılların yarattığı donmuş tipleri nasıl ortadan kaldırabilir? Bir Washington Booker, Afrika’da Liberya’nın çıkardığı birkaç Nobel birincisi bunu göstermez mi? Dahası var. Kendi toplum çevreleri içinde aldıkları özel eğitimle çevrelerinin seviyesini ölçüsüzce aşanlar arasında da bu türlü misallere rastlanmaktadır.41”Onlar insanın yalnız toplum tarafından yapılmadığını

ve bütün insani kültürün meydana gelmesi için kişinin başkası olarak alınmasının yettiğini göstermektedir.

Eğitimin bu bütüncül karakterini göz önünden kaybedince, yani insanın kişi olarak dinamik gelişmesini unutunca, ya bu gelişmenin sonuçlarından biri olan toplum

39 Ülken H.Z., (2001), age., s.91. 40 Ülken H.Z., (2001), age., s.91-92. 41 Ülken H.Z., (2001), age., s.93.

açısından ya da öteki sonucu olan birey açısından açıklamalar yapan görüşlerle karşılaşılır. “Henüz daha bireyci psikoloji veya kolektif psikoloji ile sosyoloji yeryüzünde yokken eğitime temel bulmaya çalışanlar bu iki yoldan birini tutmuşlardır. Hatta eğitim tarihinin bu önderleri bu bilimlerden daha derin tesir yapmış, fakat birbirlerini yıkmaya kalkmışlardır.42

Bu tek cepheli görüşler 18. yy’den beri eğitimde büyük isimlere bağlı teoriler halinde ortaya çıkmıştır. “İlk önce J. J. Rousseau, ‘Emile’ de eğitim felsefesini en cesur şekilde ifade ederek fikir tarihinde derin iz bıraktı, akılcılığın ifratlarına karşı duyguculuğu, yapay toplumculuğa karşı bireyciliği, baskı sistemine karşı hürriyeti savunan Rousseau bu eserinde hakikaten ilk defa yapma bir zihin öğretiminin sakatlıklarını göstererek ona karşı her türlü yapay baskıdan kurtulmuş çocuğun spontane gelişmesine en büyük imkanı sağlamış bir eğitimin methiyesini yaptı.43“Rousseau’ ya

göre çocuk yapay bir zihin eğitiminin her türlü baskı ve yaptırım gücünden sıyrılmış olarak yetiştirilmelidir. Eğitimde rehber yalnızca tabiat olmalıdır. Başka bir kitabında dediği gibi ‘tabiatta her şey iyidir, insanlar kendilerine zincir vurmak suretiyle onu kötüleştirmişlerdir.’

Ülken’e göre çocuk tehditle, ceza ile, disiplinle, cebri öğretme ile yetiştirilmeyecektir. Çocuktaki spontane güçlerin gelişmesine en geniş imkan verilecek ve öğretmen yalnızca bu gelişmeye yardımcı hizmetini görecektir. Çocuğun kötü hareketlerini baskı ile iyileştirmeye kalkılmayacak, o tabiatın kendi tepkileriyle düzelmeye bırakılacaktır. “Çocuk yaptığı kötü şeylerin cezasını tabiatın onu cezalandırması suretiyle, anlayacaktır. Eğer sağlığına dikkat etmemek kötü ise çocuk hastalanarak bunun cezasını çekecektir. Yalancılık kötü ise çocuk dostlarını kaybetmek ve sevilmemek suretiyle tabiattan cezasını görecektir. Her türlü dış baskıya mutlak isyan ve tabiata dönüş üzerine dayanan bu eğitim o zamana kadar duyulmamış bir fikri yaydığı için lehinde ve aleyhinde çok şiddetli tepkiler uyandırır. Spencer’de eğitimi hürriyet esasına göre kurmaktadır. Ona göre de eğitimde her türlü baskıyı kaldırmalı, cezayı tabii yaptırım gücüne bırakılmalıdır yalnız Rousseau’dan daha mutedil olan bu İngiliz filozofu duygucu ve tabiatçı eğitim yanında zihin eğitimine de yer vermektedir.44”

42 Ülken H.Z., (2001), age., s.94. 43 Ülken H.Z., (2001), age., s.94. 44 Ülken H.Z., (2001), age., s.95.

Ülken’in üzerinde durduğu bir diğer eğitim türü disiplinci ve toplumcu eğitimdir. Bu görüş Durkheim’in eğitim görüşü idi. “Durkheim’a göre eğitim toplumda bir kuşağın kendinden sonraki kuşaklara toplumsal kurumları öğretmesi demektir. Başka deyişle eğitim müesseseleşmektir; çocuğun toplum hayatına girmesi ve onun müessese ve değerlerini benimsemesidir. Ahlak eğitiminde şöyle diyor; toplum tarafından yoğrulmadan önce, çocuğun kafası kaleydoskopik bir takım müphem hayallere sahiptir. Toplum kendi disiplini ile ona müesseselerini öğrettikçe çocuk toplumsallaşır, kişilik kazanır. Disiplin eğitimin zorunlu şartıdır. İlkel toplumlarda çocuk babası tarafından şımartılır ve onunla akran gibi oynar. Fakat medeniyet ilerledikçe eğitim kuralları kuvvetlenmiş ve disiplin şiddetlenmiştir. Bazı İngiliz okullarında dayak cezası vardır. Modern eğitim demek ki insana şekil vermek için ondan vazgeçemiyor. Ahlak eğitiminin iki büyük teorisi olan iyilik ve ödev ahlakları, aslında toplum hayatının çocuğa kendi idealini iki bakımdan vermesi demektir: Objektif olarak iyilik, sübjektif olarak ödev idealini!45” Platon ve Kant’ın demek istedikleri de budur. İki büyük filozof

aslında toplum idealine göre insan yetiştirmeyi istiyorlardı.

“Hürriyetçi ve baskısız eğitimle, disiplinli ve toplumcu eğitim bu kadar birbirine zıt oldukları halde nasıl tutunabiliyorlar. Bu onların birer hakikat payını saklamalarından mı ileri geliyor? Yoksa her ikisi de insan gerçeğine tam nüfuz etmedikleri halde ayrı ayrı spekülatif (sırf nazari) düşüncelerini en son neticelerine kadar götürdükleri için mi böyle düşünüyorlar?46“ Ülken bu tartışmayı Blondel’ın görüşüyle noktalamayı tercih

etmiştir. Eğitimciye düşen görev “Blondel’e göre insandaki kalitatif bilinç süresini ifade edilir, yani sosyalleşmiş bir hale getirmektedir. Böylece eğitimin rolü hem bireyin anormale yaklaşan iç dünyasını ihmal etmemek, hem de onu normale, mantıksala ve toplumsala doğru götürmek oluyor.47

Eğitimin başarılı olması için yalnız çocuklara değil çocuk velilerini yetiştirecek surette erişkinlere de tatbik edilmesi gerekir. Erişkinlerin ve okul dışındakilerin eğitimi bugünün en esaslı problemlerinden biridir. Bunun sağlanması yalnız okur-yazar nispetini arttırmak için değildir. Böyle olsa başlangıç bilgisi veren bir erişkin öğretimi yeterdi. Fakat “Okul-Aile Birliklerinin tersine işlememesini, kifayetsiz çocuk velilerinin okul işlerine yanlış karışmalarını ve çocukların okul dışında geçen büyük zaman süresinde okula yardımcı olmalarını sağlamak için bir erişkin eğitimi’ lazımdır. Bu

45 Ülken H.Z., (2001), age., s.97-98. 46 Ülken H.Z., (2001), age., s.98. 47 Ülken H.Z., (2001), age., s 99.

şüphesiz yalnız başlangıç bilgisi veren bir ‘Erişkin Öğretimi’nden çok güçlüdür.48

Fakat eğitim sisteminin planlı ve başarılı işleyebilmesi için zorunludur. Bunun için iyi yetişmiş eğitmen ve okutman ekipleri adeta bir nevi öğretmen misyonerliği savaşına girmeli, bu ekipler şehirden şehire, köyden köye giderek (şüphesiz birkaç köy halkının birleştiği Pazar yerleri, camileri seçmek üzere) vaizler ve konuşmalarla okuma-yazma öğrenmeye başlamış erişkinlere bir değer eğitimi vermelidir.

Ülken’e göre eğitimin daima yeni tetkiklere göre düzeltebilecek bir çokşekillilik göstermesi gerekmektedir. “Sistemsiz bir eğitim ya parçaları arasında hiçbir tutarlılık olmayan ve her bölümünde ayrı ayrı görüşlerden mülhem olan bir eğitimdir; ya da batı milletlerinden alınmış ve beğenilmiş çeşitli eğitim sistemlerinin zaman zaman kullanılması ve terk edilmesi yüzünden birbirine karıştırılmış olan bir karma eğitimdir.49” Sistemli bir eğitimin temelleri, değişik somut durumlar karşısında vaziyet

almasını bilen bir eğitim olacaktır. “Mesela bir yerde okul programları köylünün şehre göç etmesine, tarlaların bakımsız kalmasına sebep oluyorsa orada programlara yalnız ziraat ve elişleri dersleri koyarak değil, okulla çevresini bütünleştirerek, çocukların tarlaya yardım zamanlarını ayarlayarak, düzenleme yapmalıdır. Mezhep ayrılıklarının olduğu bölgelerde okul inanç farklarına saygı göstermeli, çeşitli mezhep mensuplarını bir araya getiren okullarda ise onların birbirine karşılıklı saygı ve hoşgörürlük göstermesini sağlayacak bir din eğitimi vermelidir. Çokşekillilik içinde eğitimin konstantı, çeşitli şartlar ve değişmelere uyabilecek bir dinamizm ve kıvraklık kazanmasıdır.50

Ülken’e göre eğitimin esaslı konstantlarından biri genetik yaş devrelerini kültür çeşitliliğine ve değişmelerine göre ayarlamak olmalıdır. Bu ise her kültürün kendine göre ve içinde bulunduğu değişme şartlarına göre yaptığı bir araştırmayla elde edilebilir. “Batı medeniyetine göre eğitimin merhaleleri şöyle tespit edilmektedir:

1. Bir yaşına kadar duyu-hareket ilgileri; 2. 1-3 yaşları arasında dile ait ilgiler;

3. 3-7 yaşları arasında sübjektif somut ilgiler; 4. 7-12 yaşları arasında objektif özel ilgiler;

5. 12-18 yaşları arasında değerlere karşı sübjektif ilgiler;

48 Ülken H.Z., (2001), age., s.163. 49 Ülken H.Z., (2001), age., s.155. 50 Ülken H.Z., (2001), age., s.156.

6. 18 yaşından sonra değerlere karşı objektif ilgilerin uyanması51”

Ülken’e göre bu merhaleler dikkate alındığında eğitimde bireyden kaynaklanan sorunlar ortadan kalkacaktır.

Eğitimin konstantlarından biri de “gerek öğrenci ve öğretmen arasında, gerek öğrenci ve kendi velileri, gerekse erişkinler arasında daima rastlanacak olan nesiller çatışması olayıdır.52

Nesillerin çatışması yalnız büyük şehirlerde de olsa memleketin eğitimi bakımından çözülmesi gereken ciddi bir kördüğümü haline gelmiştir. Burada eğitim iki görüş arasında bir senteze gitme zorundadır. Nesiller dil bakımından parçalanmıştır. Halbuki onların birbirini anlaması lazımdır. Öyle ise gençleri ve yaşlıları kutuplaşmalardan vazgeçmeye ve akıllıca bir dil arınması istemeye doğru götürmelidir. Yeni dilciler eski kültürün kelimelerini yetmez bulmada ve bunun için yeni kavramları karşılayacak yeni kelimeler yaratmada haklıdırlar.53

Ülken’e göre bu yapılmadıkça Türkiye’de eğitimi sistemli bir hale getirmeye, hatta herhangi bir metoda göre başarılı eğitim ve öğretim yapmaya imkan olmayacaktır. Bu soru çözülecek olursa yeni moda nihilizm ile değer yapıcılığı arasındaki çatışmayı çözmek kolaylaşır. Çünkü konuşmak ve anlaşmak yoluna girilmiş demektir. Çocuğu eğitmeden önce yetiştiriyoruz. Kundaktan yürümeye kadar çocuğun edindiği alışkanlıklar sonraki eğitime hazırlıktır.