• Sonuç bulunamadı

Müftüoğlu (2002)’ye göre regülasyonun hedefleri şu şekilde oluşmaktadır: • Mal ve hizmetlerin tüketim arasında etkin dağılımını ortaya koymak, var

olan şartların ve sahip olunan yerlerin kaynak dağılımında etkinsizlik yaratmasını engellemek (kaynak dağılımında etkinliği oluşturmak), • İşletmelerin en az maliyetle mal ve hizmet üretmesini elde etmek (maliyet

etkinliğini temin etmek),

• Küresel manada mal ve hizmet maliyetlerini dahi karşılayacak durumda olmayan kısım ve gelir topluluklarına mal ve hizmet bulmak,

• Hizmet üreten işletmelerin sahip oldukları durumlarından kazanç oluşturmalarına mani olmak, fazla karlarını kısıtlamak,

• Yatırım sahibi olanların teknolojik yenilikleri yakından gözlemleyecek şekilde mevduat yapmalarını oluşturmak,

• Kuralların ileriki zaman içinde de devam edeceğine ve girişimciler karşısında adaletli olmayan bir yöntem şeklinde değiştirilmeyeceğine yönelik kurumsal üstlenmelerde bulunmak.

Bu amaçların birkaçını birbirine eş ve uyumlu olabilmekte, bazıları ise birbiriyle ters düşmektedir. Örneğin işletmelerin çok kazanç elde etmesini, tedbirler alması ve tüketicilerin mal ve hizmetleri makul fiyata satın almasının sağlanması amaçları birbirine paralellik göstermektedir. Ancak mal ve hizmetlerin niteliklerinin arttırılmasına yönelik teknolojik ilerlemelerin ve araştırma-geliştirme faaliyetlerinin dayanak oluşturması hedefi, fiyatları arttırmakta bu sebeple bütün taraflara ve gelir topluluklarındaki tüketicilere adaletli, uygun mal ve hizmet sağlaması hedefiyle karşı karşıya kalmaktadır (Taymaz, 2001: 63).

Özel kesim yatırım sahipleri açısından regülasyon hedefleri, yatırım sahiplerinin rekabetçi bir kazanç sağlayabilmelerini göz önünde tutmak, yatırımcıların teknolojik yenilikleri yakından izleyecek şekilde yatırım yapmalarını oluşturmak gelecekte kararlılık göstereceklerine ve kendi durumlarını değiştiremeyeceği kurumsal üstlenmelerin olmasıdır (Atiyas, 2019).

Ekonomide etkinliğin sağlanması için ilk olarak kaynak dağılımında etkinliğin sağlanması ve kaynakları üreterek gerçekleştirilmelidir. Piyasalar rekabetçi bir ortama sahip oldukları için piyasalarda rol alan firmaların varlıklarına devam edebilmeleri için ürettikleri mal ve hizmete ait fiyatları mevcut piyasa fiyatından vererek devam ettiremezler. Devam ettirebilmeleri için değişen teknolojiyi takip ederek, daha uygun üretim girdileri ile maliyetlerini azaltmaya çalışmak zorunda kalırlar. Bu duruma makul faktör bileşimi adı verilmektedir. Bu durumda maliyetlerinde azalmaya gidemeyen firmalar geri çekilmek zorunda kalmaktadır.

Rekabet piyasalarının ana hipotezi, müşterilerin veya bayilerin piyasadaki fiyatı etkileme gücüne sahip olmamasıdır. Rekabetçi bir piyasada faaliyet gösteren bir

işletme, kazanç nedeni ile hareket etmekte ve piyasada oluşan fiyatı bilgi olarak kabul eder ve üretimini, marjinal geliri kendisi için ifade eden fiyatın kendisine tekabül ettiği seviyeye yükselterek maksimum kazancı elde etmeye çalışır. İşletmenin piyasa fiyatının altında bir fiyata mal ve hizmet satmak için hiçbir motivasyonu yoktur ve piyasa fiyatından daha yüksek bir fiyatla satması mümkün değildir. Çünkü bu durumda, tüm piyasayı rakiplerine bırakıyor. Fiyatın marjinal maliyete eşit olduğu tahsis süreci toplum için en uygunudur. Çünkü bu aşamada, tüketicinin verdiği fiyat, toplumun o mal ve hizmetin üretiminde kullanılan unsurlara (sermaye, toprak ve emek) ayırdığı değeri yansıtır. Bu durum kaynaklarının dağılımında etkinlik olarak ifade edilmektedir (Çakal, 1996: 7).

Atiyas'a göre, düzenleme rekabetin amacı değildir, ancak rekabet bazı hedeflere ulaşmak için kullanılabilecek önemli bir araçtır. Düzenlemenin amaçları şöyle sıralanabilir;

• Fiyatlandırma ve Dağıtım Verimliliği; Tüketiciler arasında hizmetlerin etkin dağıtımını sağlamak ve hizmet dağıtımında verimsizliği önlemek,

• Maliyet Verimliliğinin Sağlanması; Hizmetleri üreten işletmelerin bu hizmetleri en düşük maliyetle üretmelerini sağlamak,

• Küresel Hizmet Sağlamak; Hizmetin, en azından maliyetini karşılama imkanına bile sahip olmayan bölgelere veya gelir gruplarına ulaşmasını sağlamak,

• Aşırı Kârın Sınırlandırılması; Hizmet üreten işletmelerin aşırı getiri yaratmalarını önleme,

• Yatırımcıların rekabet düzeyi yüksek kâr sağlayabileceğini tahmin etmek,

• Yatırımcıların teknolojik yenilikleri göz önüne alarak yatırım yapmalarını sağlamak,

• Kuralların gelecekte istikrara kavuşacağı ve bunlara karşı değiştirilemeyecek kurumsal taahhütler (düzenleyici teşebbüsler) (Atiyas, 2019).

Geleneksel anlamda regülasyonun esas amacı piyasa başarısızlıklarını giderebilmektir. Yalnız çoğunlukla regülasyondan bir başına toplumsal refahı artırmak, gelir dağılımında etkinliği sağlamak, paternalist yaklaşımla kişiler için en aktif çözümün ne olduğuna hüküm vermek gibi ve bazen iktisadi yönden rasyonel olmayan hedefleri gerçekleştirmesi beklenmektedir (Telser, 1969: 945; Ogus, 1994: 52).

Daha doğrusu, düzenleme sürecinde, devletin her sorun için bir ilaç olan ve tüm sorunları ele alması beklenen bir makine olması beklenmektedir (Peltzman, 1976: 261).

Ancak bu beklentilerin gerçek olmadığı anlaşılmıştır. Düzenlemenin beklentileri aldatıcı olmuştur. Politika ve ekonomi açısından düzenleme görevi çok daha karmaşık bir hal almıştır (Prosser, 1999: 198).

Bu anlamda, iş kazalarının neden olduğu zararları önlemek için bazı sosyal düzenlemeler oluşturulurken, işçi tazminatı gibi bazı düzenlemeler tedavi maliyetlerini azaltmak ve tazminat için yasal dayanağı oluşturmak için tasarlanmıştır. Bu tazminat türü geçmiş dönem zararlarını telafi etmede etkili olmakla birlikte, aynı zamanda dönem içerisinde meydana gelebilecek bir zararın oluşmasını önleme etkisine de sahiptir. Endüstriyel kazaların sunulması ve ortaya çıkan hasarlar sonucu; çalışma sırasında kemer ve kask kullanma zorunluluğu, çeşitli kimyasal maddelere maruz kalmanın sağlık üzerindeki etkilerinin belirlenmesi gibi düzenleyici politikalar, önleyici niteliktedir. Diğer taraftan, opsiyonel ücret primleri gibi piyasa içi düzenlemeler, dönem sonunda meydana gelebilecek zararları önlemek için dönem içerisinde devlet düzenlemelerine yön verebilir. (Harter ve Eads, 1985: 227).