• Sonuç bulunamadı

1.2. Devletin Regülasyon Görevi

1.3.4. Seçilmiş Ülke Uygulamaları Açısından Düzenleyici ve Denetleyic

1.3.4.3. Almanya’da Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar

Almanya, altyapı alanında ve başka alanlarda özgürlüğe gidilmesi durumlarında Avrupa’ya önderlik etmiş, regülatör kalitede etkinliklerin büyük oranda merkezi devlet ve il idareleri arasında dağıtılması sebebiyle Avrupa’da da Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar yönünden kendine özgü bir ilerleme kat etmiştir (Gassner, 2001: 98).

Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların adetlerinin olabildiğince kısıtlı olduğu Almanya’da çalışma gösteren Telekomünikasyon ve posta kesimlerini beraber organize edilmektedir. Telekomünikasyon ve Posta Düzenleyici Otoritesi; Birleşik İlaç ve Tıbbi Cihazlar Enstitüsü ve finans kesimlerini tüm alt kesimleri ile birlikte organize etmek üzere, kurularak harekete geçmiş bulunan Birleşik Finansal Denetleme Otoritesi haricinde federal seviyede kesimlerde düzenleme yapan kurum olmamaktadır. İlaç ve tıbbi aletlerin emniyetini kontrol etmekte ve yeni ürünleri onaylamakta görevli olan Birleşik İlaç ve Tıbbi Cihazlar Enstitüsü, fiyat denetimi ve benzeri başka iktisadi organizasyonlarda bulunmamaktadır (Gassner, 2001: 118).

Bu üç kuruma, genişçe organizatör yetkileri ve yaptırım yetkisi bulunan Avrupa’nın en eski kurumu olan Federal Kartel Otoritesi’ni ilave edebilir. Kuvvetli ve etkin bir kamu idare geleneğine sahip olan Almanya’daki organizatör kurumlar, Anglo-Sakson stildeki Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlardan olabildiğince değişiktir. Bunlar geleneksel kamu idare yapısı içinde bulunmasına karşın politik baskılar nedeniyle bağımsız işleyebilmelerine ortam sağlamaktadır. Bu konu ile alakalı yeni kurulan kurumlara model oluşumu Federal Kartel Otoritesi 1958 yılından itibaren çalışmaktadır (Böge, 2001: 73).

‘‘Almanya, Avrupa Birliği direktifleri altında güçlü ve etkili bir kamu yönetimine sahiptir. Bu ülkede kurulan düzenleyici ve denetleyici kurumlar kamu yönetimi yapısı içindedir. Bunun nedeni, düzenleyici ve denetleyici kurumların, iç yönetim için büyük ölçüde siyasi baskılardan bağımsız kalmalarını sağlayan bir

yapıya sahip olmalarıdır. 1958'den beri bu alanda çalışan Federal Kartel Ofisinin idari yapısı, yeni kurulan kurumlar için de bir model sunmaktadır’’ (Emek vd, 2002:

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZ DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ

KURUMLAR

Türkiye’de ve diğer ülkelerde birçok endüstriyle ilgili devlet müdahaleleri düzenleyici kurumlar aracılığıyla yapılmaktadır. Bağımsız Düzenleyici Kurumların (BDK) düzenlediği endüstriler kısmen de olsa doğal tekel yapılarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla düzenleyici ve denetleyici kurumlar, bu endüstrilerin regülâsyonunda özellikle alanında uzman kadrolar ile çalışmaktadır. Doğal tekel niteliğindeki endüstrilerin düzenlenmesi ile görevlendirilen bu kurumlar toplumun yararını gözeterek siyasi ve özel çıkar gruplarından bağımsız ve tarafsız olarak denetim ve düzenlemeler yapmaktadır.

2.1.

Türkiye’de Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlara

Genel Bakış

Türkiye’de devletin iktisadi alanlarda araya girmesinin azaltılması yolundaki süreç, 1980 yılında 24 Ocak kararları olarak bilinen ekonomik paketle beraber başlamıştır. 1980’li yıllarda iktisadi varlıkların kullanımında pazarlara ağırlık veren siyasetler uygulanmış bu kapsamda parasal otoritenin sağlanması gayesiyle kamu kazançlarını yükseltici ve kamu giderlerini azaltıcı önlemler alınmış; kamu firmalarının özelleştirilmesi yönünde ilerleme başlatılmış; aracısız yabancı mevduatların ülkeye çekilmesi için kurumsal anlamda altyapı alanında ilerlemesine yönelik çalışmalara önem vermiştir. Bu siyaset uygulamaları neticesinde 1980’lerin bitimine kadar iktisadi mekân ve siyasetler de önemli oranda değişmiştir (Emek vd, 2002: 19).

Yalnız 1990’lı yıllara doğru elverişli iktisadi altyapısının sağlanmadan serbest pazar ekonomisine aktarma konusunda engeller başlamıştır. Devletin kurumsal ve hukuki altyapı yaratamadığı durumlarda, ekonomik düzenleyicilerin sadece kendi menfaatlerini gözeterek devlet otoritesinin zayıflığından yararlanarak piyasayı ele geçirip kendi hedefleri açısından kullanabildikleri net bir şekilde görülmektedir. Bu

noktada, pazarların mekanizmasının düzenlenmesi ve denetlenmesi mekanizmalarının yerine getirilmesi için etkin ve verimli bir kamu idaresine gerek duyulmaya başlanmıştır. Devletin, organizasyon, denetim ve gözetim mekanizmasını layıkıyla yerine getirmesi hedefiyle 1990’lardan itibaren organizatör kurum olgusu ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu kurumlar, devletin kamu işletmeciliği vasıtasıyla ekonomiye direkt karışmayı bıraktığı bir ekonomik yapı içinde, iktisadi düzenleyicilerin uymakla mükellef olacakları kuralları belirlemek ve bu kuralların uygulanmasını oluşturmak amacıyla kurulmuştur (Emek vd, 2002: 22).

Türkiye’de 1990’lı yıllara kadar devletin pazarlar üstündeki denetleme ve düzenleme işlevi fazla bir öneme sahip değildir. Doğal tekelden kaynaklı pazar aksaklıklarının olduğu telekomünikasyon, enerji ve ulaştırma gibi altyapı kesimlerinde Kamu İktisadi Teşebbüsü vasıtasıyla bu fonksiyon ilerletilmekteydi. Bu tarihten sonra devletin işletmecilik ve denetleme fonksiyonlarının birbirinden çıkarması ve denetleme fonksiyonunun daha aktif yapılabilmesi için gerekli olan kurumsal altyapının oluşturulması gündeme gelmiştir. Bu sebeple devletin düzenleme kapasitesinin etkin kılınması için, parasal ve yönetimsel özerkliğe sahip organizatör kurumlar oluşturulmaya başlanmıştır (Kaya, 2004: 97).

Türkiye’de organizatör kurumların oluşturulmasında uzun dönemde amaçları şu şekilde sıralamak doğrudur;

• Teknolojik ilerlemelerin fazla yaşandığı bazı kesimlerin organizasyonların bilirkişilik gereksiniminin giderilmesi,

• Türkiye’de bozuk işleyen mevcut politik ve hukuki yapıyı zamanın koşullarına uymasını sağlamak, toplumsal ve iktisadi kalkınmaya yardım etmek,

• Minimum devlet yaklaşımı kaplamında devletin düzenleme kapasitesini yükseltmek, pazar aksamaları namına bilinen noksan rekabeti önlemek, pazarlara veri oluşturarak iktisadi düzenleyicilerin pazara olan bakış açısındaki önemi arttırmak,

• Politik kurumunu türlü çıkar ve baskı topluluklarının etkisinden çıkarmak, kamu idaresinde politika etkisini minimuma indirmek,

• Politik belirsizlik ve politika kurumuna olan güveni düşürerek, hesap verebilen, saydam ve güvenilen bir yönetim mantığı içinde dinamik bir pazarın kurulması,

• Özelleştirmeler neticesi devletin geri çekildiği çok fazla sahada organizasyon, denetim, kontrol ve gözetim işlevlerinin maksimum şekilde yerine getirilmesi,

• Kuralların koyulması ve uygulanması konusunda fonksiyonunu yerine getirirken geleneksel yapıdan kopup, yönetimden bağımsız ayrıca hukuk kurallarından yok denecek kadar az şekilde yararlanarak toplumsal psikolojiye, ödev bilgisine ve idari bilimine bağlı olacak, idareler benimseyerek pazarları işler duruma getirip rekabete açmak (Kaya, 2004: 98).

Pazarlar serbest bırakıldığında her zaman iktisadi etkinliğin oluşturduğu biçimde ilerlemedikleri durumu, devletin ekonomik işlevlere karışmasının sebebi olmuştur. Pazarlarda eksik rekabet olması, ekonomik düzenleyicilerin eksik veri ile çalışmaları, kamu malları ve dışsallıkların iktisadi etkinliğinin oluşmasını güçleştirmesi gibi sebepler kamunun ekonomiye karışmasına onay veren ekonomik bir taban meydana çıkarmıştır (Arslan, 2009: 168).

‘‘Denetleme işlevi 1990’lı yıllara kadar Türkiye’deki pazarlar üstünde yeterli olacak kadar ehemmiyet kazanamadığı için devlet bu görevini oluşturduğu Kamu İktisadi Teşebbüsler vasıtasıyla yerine getirmeye çalışmış olup, bu vaziyet genellikle enerji, ulaşım ve iletişim sahalarında daha bariz olarak görülmüştür. 1990’lardan sonra ise devlet himaye ve denetleme işlevini daha da verimli olmak gayesiyle bazı hareketler başlatmış, yönetimsel ve parasal özerkliğe sahip Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar oluşturulmaya başlamıştır’’ (Arslan, 2011: 175).

2.2.

Türkiye’de Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların