• Sonuç bulunamadı

1.2. Devletin Regülasyon Görevi

1.3.3. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların Temel Özellikleri

Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ananevi yönetimsel yapılardan ayrılan bazı özellikleri bulunmaktadır. Bunlar bağımsızlık, özerklik ve idari otorite olmalarıdır.

Bağımsızlık; Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların geleneksel

yönetimsel yapılı kuruluşlardan değişik bir grup yaratılmalarının önemli bir sebebi, bu kurumların gerek organlarının yaratılmasında ve devam ettirilmesinde, gerekse gördükleri muamelelerin üstünde bürokratik yapıların, siyasal kuvvetin ve başka

baskıcı topluluklarının buyruk ve oryantasyonda bulunamaması anlamında bağımsız olmaları ifade edilmektedir. Bu durumda, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumların organlarını yaratan çalışanların göreve başlaması ve görevlerini yerine getirmesi sürecinde çıkarılan pozisyon garantisi, organik bağımsızlık ile yine bu kurumların çalışmaları üzerinde çevreden oryantasyon yapılamaması işlevsel bağımsızlık ile izah edilebilir. Bu sebeple kurumlar organik ve işlevsel bağımsızlık olarak iki kapsamda incelenebilmektedir (Çapkın, 2014: 28).

Bağımsızlık, itaat etmeme ve denetlemeden serbest olma koşulu kavramına karşılık gelen bağımsızlık, özgür hukuk konsepti içinde ölçüp biçildiğinde, harici bir kuvvetin kontrol, denetleme, kısıtlama, oryantasyon ve tahakkümlerine mevzu olmama durumu olarak tarif etmektedir (Akıncı, 1999: 101).

Bağımsızlık pozisyonu, Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların hüküm vermesinde siyaset, tertiplenen bölümdeki işletmeler ve tüketiciler ile yüzleşmesinde serbestliğe sahip olmalarını ve bu bölümlerin organizatör kurumun hükümlerini etkileyememelerini anlatan kalite olarak ifade edilmektedir (Emek ve Acar, 2004: 108).

Bağımsızlığın bir başka formatı bu kurumların, yürütme organlarının oluşumunda ve devam ettirilmesinde birtakım konum garantisi ile donatılmış olmaları biçiminde kendini temsil etmektedir. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların faaliyet sahaları ile ilgili mevzularda işleyen, görev yapabilmesi yürütme organlarını oluşturan çalışanların hüküm yüklenebilmelerine mani yöntemlerin olmamasıdır. Evvelden tayin edilmiş kısa olmayan bir zaman için göreve getirilmeleri zaman dolmadan görevden alınmama prensibi bağımsız denetleyici ve düzenleyici kuruluşların bağımsız olarak yapılandıklarını ortaya çıkarmaktadır (Ulusoy, 1999: 6).

Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların sahip olduğu organik ve işlevsel bağımsızlık anlamı bu kurumlara, merkezi idarenin makamsal ve vasilik denetimi yetkilerinin uygulanamayacağı imtiyazlı bir pozisyon oluşturmaktadır. Hukuki açıdan önemli neticeleri olan bu imtiyazlı pozisyon gölgesinde, bu kurumlar

geleneksel olarak yönetimsel yapıların yetişemediği durumlarda inceleme, araştırma ve soruşturmalarını, kamusal yetkilere bağlı olarak hareket etmelerine imkân yaratmaktadır. Bu kuruluşların bağımsız oluşumları ile ilgili bir diğer önemli durum hüküm verme organları, bağımsızlık sağlanırken politik kuvvetlerin ve hüküm verme durumunda etkili olabilecek baskı gruplarının müdahalesinden korumak gerekliliğidir. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların asıl varlıklarını meydana çıkarabilmeleri için onlara organik ve işlevsel bir bağımsızlığın verilmesi oranında, yürütme ve baskı grupları karşısında kişilere çifte korunaklı bir teminat sağlanabileceği belirtilmektedir (Akıncı, 1999: 104).

Özerklik; Yönetim yönünden özerklik, kuruluşların, kendi organlarını

yaratabilmelerini, belli mevzularda rahatça hüküm verebilme ve verdikleri hükümleri tek başına, kendi organları eliyle uygulayabilme hissesine sahip olmayı ifade eder (Saran, 1995: 21).

Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar yönünden özerklik yasama yürütme ve yargı zorunluluğunu kurucu işlem haricinde, örgütün iç işleyişine, personel alımına, bütçe hazırlığına ve harcamaya yönelik mevzularda kendilerinin hüküm vermesi şeklinde ifade edilmektedir (Akıncı, 1999: 111).

Yine bağımsızlık niteliğinde olduğu gibi, özerk yapılı olmanın iki kapsamı söz konusudur. Bunlar yönetimsel ve parasal özerkliktir. Yönetimsel özerklik ile söylenmek istenen, kurumsal yapılanmada ve hüküm vermede bağımsız davranış yapabilme kabiliyetidir. Parasal özerklik ise, kurumların fonksiyonlarını yerine getirmelerine imkân oluşturacak parasal yapıya sahip olmaları, bütçe yapımı ve harcamayla ilgili mevzularda kendilerinin hüküm vermeleri ve giderleri ile orantılı gelir sağlamalarıdır (Emek ve Acar, 2004: 109).

Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların yapıları gereği, özerklik mecburi bir kavram olarak adlandırılmaktadır. Bu kurumların özerk yapılı halleri onları politik kuvvetin etkisi altında olmayan bir konuma getireceği gibi gene aracısız yani bağlı olmayan bir konumda bulunmaların ifade etmektedir (Akıncı, 1999: 112).

Özerklik ve bağımsızlık boyutları, bu kurumları genel idare ortamında yer alan öteki kurumlara nazaran ayrıcalıklı bir konuma getirdiğini söylemek mümkündür. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların sahip olduğu bu iki özellik ilk etap da aynı şeyi ifade eder gibi görünse de esasen bu kurumlara tek başına anlamları birbirinden farklılık arz etmektedir. İlk başta bağımsızlık, yönetimsel yetkilerin etkinlik gösterdiği kesime, politik kuvvet ve başka baskı gruplarına karşı karar almak ve uygulama hürriyetini ifade ederken, özerklik bu kuruluşların yönetimsel yapı boyutundaki mekânlarını ve ortaya çıkan zorluğun etkisinden uzak bir konumda yönetimsel ve parasal yapılanma konusundaki serbestliğe sahip olmayı ifade etmektedir (Emek ve Acar, 2004: 108).

İdari Otorite Niteliği; Bir devletin genel olarak yasama, yürütme ve yargı

gibi üç fonksiyonu bulunduğu kabul edilmektedir. Bu fonksiyonlardan kaynaklanan yetkiler ve organlar ise, yasama, yürütme, yargı organı yetkisini oluşturmaktadır (Günday, 2002: 4).

Yönetim organı, yasama ve yargı organlarından basitçe ayrılmaktadır, zira yasama organını demokratik idare geleneğine sahip ülkelerde, azalarının genel seçimlerle meydana getirdiği organ yönetim organı değil, yasama organı olmaktadır. Yargı organı, yargı yetkisini bağımsız duruşmalar aracılığıyla kullanmaktadır. Bağımsız duruşmalar, Anayasaya göre; ‘‘Hiçbir organ, otorite, veya kişi, yargı

yetkisini kullanma konusunda mahkemelere ve hâkimlere emir veya talimat veremez; dairesel gönderemez; tavsiye edemez veya öneremez. Yasama ve yürütme organları ve idaresi mahkeme kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremez ve bunların uygulanmasını geciktiremez’’1

Yönetimin, yürütme organı ile olan bağlantısı noktasında ise yönetim organı, yürütme organının içinde bulunmaktadır. Bununla beraber yönetim, yürütme organının tamamı değil yalnızca bir kolunu oluşturmaktadır. Genel olarak yönetim,

belli bir gayenin gerçekleştirilmesi adına kurulan teşkilat veya bu gayeye yetişmek için yürütülen ölçülü insan hareketi olarak değerlendirilmektedir. Bu anlamda yönetim, hem teşkilatı hem de bu teşkilatın verimliliklerini ifade etmektedir (Gözübüyük, 2000: 4).

Yönetimsel görev ise, devletin yasama ve yargı görevi ile yürütme organının politik görevi haricinde toplumun gündelik hayatını devam ettirmek sebebiyle, kamu faydalarını gerçekleştirmek hedefiyle, devlet ve diğer kamu tüzel kişileri aracılığıyla yürütülen görevdir. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin bazı hususiyetlerini kendi yapılarında bulundurmalarına rağmen, idari kuruluşlar kapsamında yer almaktadır (Öztürk, 2003: 12).

Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar yargısal ya da yarı yargısal kurumlar namına değerlendirildiğinde; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine bakılarak, adaletli yargılamaya bağlı bütün şartları yerine getirmeleri mecburi olacak; ayırt edici özelliklerinden olan davranışa geçebilme, düzenleme ve etkili kontrol yapabilme gibi görevleri üstelenebilecektir (Ulusoy, 2003: 46).

1.3.4.

Seçilmiş Ülke Uygulamaları Açısından Düzenleyici ve