• Sonuç bulunamadı

1.2. Devletin Regülasyon Görevi

1.2.1. Devletin Piyasalara Müdahalesi

1929 yılında meydana gelen Büyük Dünya Buhranından sonra meydana gelen Keynesyen düşünceye göre, iktisadi alanda durağanlık zamanında kişilerin harcanabilir gelirlerinin korunması ekonominin sabit bir düzeye getirilmesi yönünde kurallar benimsenmiş ve devletlerin ekonomiye müdahalesinin zorunlu kılınması anlayışını da beraberinde getirmiştir. Kamu kesimlerinin ekonomide sahip olduğu payı artmış; birçok ülkede kamu iş sahibi edindirme programları, işsizlik ve yoksulluk yardımları, geliri tekrardan dağıtıcı özelliğe sahip vergiler ve emeklilik projeleri yürürlüğe koyulmuştur. İşletmelerin üretim arttırmada kamu girişimleri yoğun bir

biçimde kullanılmıştır. Keynesyen fikir sistemi içinde, devletin ekonomideki baskınlığının artmasıyla ülkelerin ekonomik dalgalanmalara karşı daha kuvvetli olacağı savunulmuştur (Çetinkaya, 2005: 15).

İkinci Dünya Savaşı’yla beraber, devlet gerçek girişimci rolünü yüklenmiştir. Bu zamanlarda ekonomik yükselme, üretim faktörlerinin az verimliliğe sahip geleneksel ziraat kesimlerinden yüksek verimlilikle çalışan çağdaş sanayi kesimine aktarılmasına ilişkili olarak ortaya çıkan büyüme süreci olarak görülmektedir. Bu süreçte devletin, örgütsel ve eşgüdüme bağlı başarısızlıkların önlenmesi için hareketli bir rol yüklenmesi gerektiği savunulmuş ve devlete, yatırımları takviye edici ve yatırım faaliyetlerini eşgüdümlü yatırımlara elverişli ortam sağlayıcı, özel girişimci kıtlığında kendisi girişimci olarak büyümeye pay sağlayıcı işlevler üstlenmiştir (Asomedya, 2004).

Uyguladıkları politik düzenden bağımsız olarak, devletlerin piyasalara müdahalesi tüm uygar toplumların ortak bir özelliği olmuştur. Günümüzde, ekonomik ve politik koşullarda bile, serbest piyasa ekonomisinin aktif savunucuları bile, yeni yatırımları teşvik etmek, bölgesel kalkınmayı oluşturmak, gelir dağılımındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak gibi hedeflerle devletin ekonomik hayatına müdahale etmeyi gerekli bulabilmektedir (Köksal, 2002: 10).

Türkiye, 1980’den 2000’li yıllara kadar temel olarak kullanılan yöntem piyasa ekonomisine dönen politikalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla beraber para, döviz ve mal piyasalarına devlet müdahalesi, 2000’li yıllardan öncesine oranla oldukça yumuşamakla birlikte, hala sürdürülmektedir (Alkin, 2004: 4).

1.2.1.1.

Piyasa Başarısızlıkları Nedeniyle Müdahale

Piyasa başarısızlığı, piyasa ekonomisinin kaynak tahsis işlevlerini yerine getirememesidir (Grand, 1991: 431). Diğer bir ifadeyle, piyasa başarısızlığı, piyasanın “en uygun pozisyona” veya “ilk en iyi kaynak tahsisatına” ulaşamamasıdır. Pareto

Optimum pozisyonu, en az bir kişinin pozisyonunun başka bir kişinin pozisyonunu iyileştirmesinin mümkün olmaması anlamına gelmektedir (Türkay, 2001: 312).

Bununla birlikte, böyle bir durumun gerçekleşmesi için, tam bilgi ve mobilite gibi bir dizi önemli rekabet şartı sağlanmalıdır. Günümüz ekonomik koşullarında, bu koşulların gerçekleşmesini engelleyen birtakım faktörler yer almaktadır (Savaş, 2000: 125).

Piyasa ekonomisi, kaynakların ayrılıp ayrılmayacağına bakılmaksızın kaynak tahsis etme görevini yerine getirmemesinden dolayı, çeşitli faktörlerin etkisiyle optimal kaynak tahsisatını gerçekleştirememektedir. Ancak, diğer taraftan Sidgwick, piyasa ekonomisinin kaynak tahsisini gerçekleştirememesi durumunda, her seferinde ekonomiye devletin müdahale etmesinin gereksiz olduğunu belirtmektedir. Bu bağlamda, devlet müdahalesinin, bazı durumlarda piyasa ekonomisinin neden olduğu piyasa başarısızlıklarından daha fazla olumsuzluk ortaya çıkarabileceğini ve hedeften uzaklaşılabileceğini savunmaktadır (Wolf, 1998: 94).

Devletin piyasalara müdahalesini oluşturan piyasa başarısızlıkları, işlevdeki birçok nedenden kaynaklanabilmektedir. Bu nedenler ise şu şekilde sıralanabilmektedir:

• Dış ekonomiler

• Bilgi eksikliği (asimetrik bilgi) • Kamu malları ve ahlaki tehlike

• Rekabet karşıtı davranış ve yıkıcı fiyatlandırma • Beklenmedik karlar (United Nations, 2001: 42).

1.2.1.2. Sosyal Nedenlerle Müdahale

Sosyal, politik, ekonomik, siyasi ve kültürel yönden toplumlar için önemli olan kamusal hizmetler, devlet veya diğer kamu tüzel bireyleri aracılığıyla veya

bunların gözlem ve kontrolleri altında, genel ve ortak ihtiyaçları karşılamak, kamu faydasını sağlamak gayesiyle yapılan ve topluma sunulan düzenli ve devamlı faaliyetlerdir (Onar, 1966: 13).

Bununla birlikte, bazı durumlarda piyasalar, hizmetlerin sosyal olarak istenen oranlarda sürekliliğini, devamlılığını ve erişilebilirliğini sağlayamaz. Örneğin, kırsal alanlarda, ticari kuruluşlar devlet müdahalesi olmadan toplu taşıma veya telefon iletişimi, elektrik, gaz, su gibi hizmetler sağlayamaz. Bu şartlar altında, talebin düşük olduğu dönemlerde ve yerlerde fiyat ayarlamaları yaparak hizmetlerin sürdürülmesinde ve toplam sabit maliyetlerin talebinin daha fazla olduğu dönemlerde ve yerlerde karşılanması için devlet müdahaleleri kullanılmaktadır. Bu noktada bu tür destek vermek ve sosyal politikaları uygulamak amacı ekonomik verimlilik oranını arttırmak ve eşitliği sağlamaktır (United Nations, 2001: 3).

Bunun yanında küresel anlamda gerçekleşen ekonomik, sosyal, siyasi, politik ve teknolojik gelişmelerin, hizmetlerin geliştirilmesine ve piyasaların ekonomide daha fazla bir rol oynamasına imkân veren yeni durumlar oluşturması, devlete yeni roller yüklendirilmiştir. Küreselleşen dünyada, terör ve uyuşturucu gibi cezalar, göç hareketleri, insan hakları ve çevre kirlenmesi gibi problemler, çizgileri aşan nitelikler kazanmış, bütün dünya ülkelerinin ortak problemi haline gelmiştir. Bu boyutta günümüzde devletlerin başarısını ekonomik faaliyetlerin yanında, politik ve sosyo- kültürel alandaki küresel hareketliliklere uyum sağlayabilmeleri de belirlemektedir (Özkıvrak ve Dileyici, 2001: 6).

1.2.1.3. Siyasi Nedenlerle Müdahale

Geçmiş yıllarda ülkelerdeki ekonomik, sosyal, politik, ticari ve ideolojik çıkar gruplarının hemen hemen tümü, devletin benimsemiş olduğu müdahale rolüne bağlı olarak, desteklemesini ve düzenlemesini talep etmiştir. Öte yandan, seçimle iktidara gelen siyasi partiler ve politikacılar çıkar gruplarından gelen taleplere yeniden seçilme hüznüne karşı koyamazlar. Bunun bir sonucu olarak, devlet müdahalesi

genellikle gerçekten gerekli olup olmadığına ve sosyal maliyetleri gözetmeden gerçekleştirilir (Gökbunar ve Kovancılar, 1998, 251-266).

Benzer şekilde, seçmen yönelimlerine karar verirken, seçmenler siyasi gücün kendilerine ne tür bir ekonomik çıkar sağlayacaklarını dikkate almakta ve daha fazla kamu mal ve hizmeti talep etmektedirler. Gelecekte ne olacağı ile ilgilenmeyen seçmenlerin bu tutumları ve yeniden seçilmekte başarılı olmak için oylarını artırmaya çalışan politikacılar devlet müdahalelerinin kapsamını genişletmektedir (Gökbunar, 2019, 2).