• Sonuç bulunamadı

Rassallık insanı, kendisini ve çevresini tanıma sürecinde hep rahatsız etmiştir. Doğanın insana sunmuş olduğu belirsizlik, kestirememezlik karşısında kendini güçsüz ve çaresiz hisseden insan başlangıçta bütün olayları kaderci bir yaklaşımla, doğa üstü güçlerle ya da tanrıların istekleri doğrultusunda gerçekleştiği inancını taşıdı. M.Ö. 330 yıllarında Aristotle bunun baktığımız sistemin

Sir Isaac Newton (1643 – 1727)

dışındaki bir tesadüflikten kaynaklanmış olabileceğini ileri sürer. M.Ö.300 yıllarında Epicurus rassallığın, hareket eden atomlara enjekte edilmiş olacağından söz etmiştir. 1700 lerde Newton’un hareket yasaları ilk kez, gözlemlenen olgularla karşılaştırılarak kontrol edilebilecek kesin nicel öngörüleri mümkün kılmıştır. Newton yasaları belirsizliği ortadan kaldırdığı için belki de bu yüzden pek sevilmiştir. Laplace, Newton yasalarının mutlak ve evrensel olarak geçerli olduğuna inanmıştır.

Albert Einstein (1879 – 1955)

Fakat Newton yasaları ancak belli koşullar altında uygulanabilir yaklaşımlardır. Laplace, farklı koşullar altında, fizik biliminde henüz incelenmemiş alanlarda bu yasaların değiştirilmesi ya da genişletilmesi gerekebileceğini düşünmemiştir.

Laplace’ın determinizmi, tüm evrenin herhangi bir andaki konumu ve hızı bir kez bilindiğinde, onun gelecekteki davranışının da her an için belirlenebileceğini varsaymaktadır. Bu yaklaşımda raslantıya yer yoktur

.

Bu teoriye göre, şeylerin tüm zengin çeşitliliği birkaç değişkene dayanan mutlak bir nicel yasalar kümesine indirgenebilirdi. Newton’un hareket yasalarında ifade edildiği şekliyle klasik mekanik, basit neden ve sonuçlarla ilgilenir. Örneğin bir cismin bir başka cisim üzerine yalıtık etkisi gibi. Fakat pratikte bu imkânsızdır, çünkü hiçbir mekanik sistem bütünüyle yalıtık değildir. Oysa dış etkiler kaçınılmaz olarak bağlantının yalıtık bire bir karakterini yıkar.

Newton kanunlarında kesinlik vardır. Bilim dünyası bu kanunları uzun bir süre kabul ederek rasallığın huzursuzluğundan kendisini uzak tutmuştur. Kesinliği olmayan olgular yani olasılık ise bilimin kapsam alanı dışında tutulmuştur, nedensellikleri tanrının ilahi adaleti ve düzeniyle ifade edilmiştir. Atomaltı parçacıkların hayal edilemez büyüklükteki hızlarla yaptıkları görünüşte raslantısal hareketleri,

Newton mekaniğinin kavramlarıyla açıklamak mümkün değildir. Kesinliklerin yerine her geçen gün artan kesinsizlikler alınca bir süre sonra bilim bir açmaza girmiştir. Bu durum yeni bir bilimin ortaya çıkışı için uygun bir zeminin var olması demektir. Bu bilimsel devrimin temel liderleri Einstein, Schrödinger ve Heisenberg’dir. Bu devrimin temel yapı taşı ise kuantum mekaniğidir. Kuantum mekaniğinin öngörü tarzı, klasik mekaniğin tarzından oldukça farklıdır.[8]

Erwin Rudolf Josef Alexander Schrödinger

(12 Ağustos 1887 - 4 Ocak 1961),

Ama kuantum mekaniği de olasılık kuramını kullanarak öngörülerde bulunmaya devam etmekte ve bu öngörülerden de kesin sonuçlar çıkarmaktadır. Kesinlikten kesinsizliğe geçiş sürecinde bilmek-bilemeyiz-bilinmez konularında sofistler, idealistler ve marksistler

serüveni bilinmeyenden bilinene, bilgisizlikten bilgiye doğrudur. Bazen bilinmeyeni bilinemez ile karıştırırız işte o zaman ciddi bir zorluk ortaya çıkar. “Bilmiyoruz” ile “bilemeyiz” sözcükleri arasında temel bir farklılık vardır. Rassallık tam bu noktada ortaya çıkar.

Bilim, nesnel dünyanın varolduğu ve tarafımızdan bilinebileceği temel düşüncesinden hareket etmesine karşın “bilemeyiz” kavramını Olasılık kuramı ile hafifletmeye, bilinebilir- fikir yürütülebilir konuma getirmeye çalışmaktadır.

Bilim tarihinde bazı filozoflar genel olarak nedenselliğin varolmadığını iddia etmiştir. Bir başka deyişle, neden ve sonuç yoktur. Böylelikle doğa bütünüyle nedensiz, tesadüfi bir şey olarak görünür. Tüm evren öngörülemez bir şeydir. Hiçbir şeyden “emin olamayız”. “Bunun yerine, herhangi bir özel deneyde, elde edilecek kesin sonuçların tamamen keyfi olduğu, yani bu sonuçların dünyada şu an varolan ya da hep varolmuş olan herhangi bir şeyle ne türden olursa olsun bir ilişkisi olmadığı varsayılır.”[2].

Yaşamın içinde bir çok farklı sistemde rassallık vardır. Bunların rassallık kaynakları farklıdır . Bu farklılıklar üç temel başlık altında toplanabilir: 1) Çevresel faktörler 2) Başlangıç Koşulları 3) Gerçek Rassallık [9].

1) Çevresel faktörler

Sistemin rassal olmasındaki temel faktör sistemin kendisiyle onu kuşatan rassal çevre faktörlerinin sürekli etkileşiminden kaynaklanır.

1) Örneğin Okyanusta bir aşağı bir yukarı doğru hareket eden başı boş bir sandalın hareketi rassaldır. Rassallık kayanığı ise suyun yüzey yapısının sürekli

değişimidir. Bu değişimin nedenleri sayılamıyacak çokluktadır. Bu nedenle okyanus ya da denizdeki dalgalanmaların boyutu ve yönü kestirilemez .

2) Brown hareketindeki rassallık (1820): Bir mikroskopla su yuzeyine bırakılmış bir polenin hareketi izlendiğinde bu hareketin içinden çıkılamıyacak boyutta

ise gelişi güzel devinen moleküllerin polene sürekli çarpmasından kaynaklanmaktadır.

3) Radyoda frekansı tam ayarlanamayan bir radyo istasyonunda çıkan seslerin rassallığı için de bir çok faktör sayılabilir.

Bir sistemin evrimi (değişimi) onu kuşatan rassal çevreden sürekli etkilenmektedir. Peki çevremizdeki bütün bu rassallıkların kaynağı nedir?

2) Başlangıç koşulları

Başlangıç koşullarına aşırı ölçüde duyarlı olan bazı sistemler ve olgular kaos kuramının kapsamı içindedir. Bir sistemin rassallığı için rassal çevre faktörleriyle süreki etkileşimi gerekmiyor.

Örneğin:

1) Yarısı kırmızı yarısı sarıya boyalı bir topu düzgün bir yüzey üzerinde yuvarladığımızda, top durduğu anda her seferinde farklı bir konumda duracaktır. Rassallık kaynağı: Top atılırken başlangıçta verilen ilk hızdır elbet. Topun üzerinde yuvarlandığı yüzey, o esnadaki çevre koşulları, topun durma

konumundaki raslantının nedenselliklerinden sadece birkaçıdır. (Benzer şekilde bir demir paranın ya da zarın atılması, ya da rulet’in dönüşü). Bu başlangıç hızını sabit tutmak mümkün olmadığından bu raslantısallık hep olacaktır demektir. 2) İpe asılmış bir topun salınımında da benzer gözlemler yapılabilir.

3) Yeni doğan bir çocuğun kan grubu da rassaldır. Rassallığın kaynağı ise anne ve babanın kan guruplarıdır

Bu tür sistemler başlangıç koşullarına aşırı duyarlı olan sistemlerdir.

3) Gerçek Rassallık

Gerçek rassallık nesneldir. Bütünüyle insan düşüncesinden ve iradesinden bağımsızdır. Rassal olay belirli koşullarda ortaya çıkabilen ya da ortaya çıkması mümkün olmayan

Stephen Wolfram yaklaşık 30 yıl önce şimdi Cellular Automata olarak isimlendirdiği bilim dalı üzerinde çalışmaya başlamıştır. Hücresel Otomata çok sayıda homojen etkileşimli olayların veya tanımlanan konuların hücreler şeklinde bölünmesi ve her bir hücrenin, yanındaki diğer hücrelerin durumuna bağlı olarak gelecekteki durumlarının belirlenmesinde kullanılan bir işletim sistemi ve dönüşüm mekanızmasıdır. Kısacası basit kuralları olan ve birbirini etkileyen basamaklardan oluşan bir sistemdir. Cellular Automata düzenli hücre kafeslerinden oluşur, gelişim/dönüşüm zaman süreçlerinde meydana gelir, her hücre bir durumla karakterize edilir, bu hücreler durumlarına, komşu hücre saylarına göre gelişir[9].

Buna göre siyah bir kutucuktan başlayarak bir çok sistemi modelleyebilen kurallar bütününe ulaşmak mümkündür. Bu kurallara bağlı olarak siyah bir kutucuk ve onun komşusu olan kutucuklara bakarak bir sonraki aşamada bu siyah kutucuğun alacağı yeni renk siyah veya beyaz olarak belirlenmektedir. Her farklı kural ile farklı bir model ortaya çıkmaktadır. Bu modeller bir düzene sahip olabildiği gibi tamamen rasgele de olabilmektedir. Stephen Wolfram Cellular Automata’nın yeni bir bilim dalı olduğu iddiasındadır. Bugüne kadar keşfedilmemiş olmasını ise çok zahmetli ve ancak birçok iterasyondan sonra anlamlı şeyler elde edilebilmesine bağlamaktadır. Bilgisayarların günlük yaşama girmesinden sonra uzun ve yorucu iterasyonlar çok kolaylaşmış ve sonuçları görsel olarak sunma imkanı ortaya çıkmıştır. Bu da cellular automata’nun daha iyi anlaşılmasına neden olmuştur [9]