• Sonuç bulunamadı

Psikolojik Dayanıklılığın Gelişiminde Risk, Yatkınlık ve Koruyucu Faktörler 14

Psikolojik dayanıklılığın gelişiminde, maruz kalınan riskler ve bu risk faktörlerinin olumsuz etkilerinin azaltılmasında ya da ortadan kaldırılmasında koruyucu faktörlerin bulunması önemlidir. Risk, psikolojik dayanıklılığın oluşabilmesi için ön koşullardan biridir. Risk, olumsuz bir sonuç görülme olasılığını artıran bir ya da daha fazla faktörün ya da etkinin varlığıdır (Stout ve Kipling, 2003). Bir başka deyişle, bir sorunun oluşma, devam etme ya da daha kötüye gitme olasılığını artıran herhangi bir olay, durum ya da deneyim anlamına gelmektedir (Jenson ve Fraser, 2006). Dayanıklılık literatüründe yoksulluk, yaşam boyu ya da belirli bir dönemde görülen olumsuz yaşam olaylarının sayısı, düşük doğum ağırlığı, ebeveynlerin boşanması, savaş,

15

şiddetli bir ruhsal hastalığı olan ebeveynle yaşama, aile içi şiddet, çocuk istismarı, doğal afetler gibi değişkenler güç koşulu tanımlamak için kullanılan değişkenlerdir (Masten ve Coatsworth, 1998; Masten, 2001).

Yatkınlık, olumsuz olan bir durumun veya riskli faktörlerin daha yoğun yaşanmasına etki eden her türlü etmendir (Masten vd., 2009). Ayrıca yatkınlık, risk faktörlerine karşı psiko-sosyal eğilim olarak da ifade edilmektedir. Bazı araştırmalarda risk faktörlerinin çevresel faktörler olduğu, yatkınlığın ise bireysel ve ailesel faktörler olduğu belirtilmektedir (Kaplan, 1999).Yatkınlığa sebep olan etmenler kesin olarak belirtilmemesine rağmen bazı çalışmalarda duygusal yabancılaşma, bilişsel çarpıtma, dış odaklı kontrole sahip olma, önceden depresyon geçirmiş olma ve uzun süreli kötü yaşam koşullarının varlığı yatkınlık etmenleri olarak ele alınmıştır (Kaplan, 1999; Masten, 2001)

Koruyucu faktörler, risklerin ve kötü koşulların olumsuz etkilerini azaltan ya da ortadan kaldıran faktörlerdir (Ramirez, 2007). Garmezy (1991) koruyucu faktörlerin, bireyin kendisinde olan özelliklerini (zekâsı, kişilik özellikleri), aile bağlarını ve desteğini ve çevresel destek sistemini içerdiğini dile getirmiştir. Rutter (1990), bireyin maruz kaldığı risk faktörlerinin etkisini ve olumsuz olaylar zincirlerini azaltan, bireyin benlik saygısını ve kontrolünü artıran, bireyin yeniliklere ve olanaklara açık olmasını sağlayan her türlü etmenin koruyucu etmen olduğunu ifade etmiştir. Yapılan çalışmalarda, bazı ortak risk faktörleri (Fraser ve Jenson, 2006; Vance ve Sanchez, 1998) ve koruyucu faktörler (Fraser ve Jenson, 2008; Gizir, 2007; Hetherington ve Stanley-Hagan, 1999; Howard ve Johnson, 2008; Pienaar, 2008; Vance ve Sanchez, 1998) üzerinde durulmuştur. Bu çalışmalar sonucunda, hem risk hem de koruyucu faktörler üç başlık altında toplanmıştır. Bunlar bireysel, ailesel ve çevresel faktörlerden oluşur.

• Bireysel risk faktörleri: Psikolojik dayanıklılık, bireylerin sosyal, duygusal, bilişsel ve kişilik özelliklerine yansımaktadır. Sosyal bağlamda psikolojik dayanıklılığa sahip bireyler, iletişim becerileri yüksek, insanlarla olumlu ilişkiler kuran ve arkadaş edinmede yetenekli bireylerdir (Haynes, 2005). Duygusal bağlamda psikolojik dayanıklılığa sahip bireyler, benlik saygısı yüksek, öz yeterliliğe sahip, öğrenilmiş iyimserliği olan ve zor durumlarda ümitli olan bireylerdir (Haynes, 2005; Rutter, 1987; Seligman,

16

1990). Bilişsel bağlamda ise psikolojik olarak sağlam bireyler yüksek düzeyde zekâya, etkin başa çıkma mekanizmaları ve sorun çözme becerilerine, yaratıcılığa ve mizah anlayışına sahiptir (Siebert, 2005; Werner, 1993; Walsh, 1998). Belirtilen bütün bu özellikler, bireye zor durumlarda ümit ve kendilik kontrolü sağlamakta ve bireyi dayanıklı kılmaktadır (Rutter, 1987).

Genel olarak bakıldığında bireysel risk faktörleri, ölümcül alkol/ilaç kullanımı, ergen gebeliği, prematüre doğum, geçimsiz bir mizaca ya da utangaç bir kişiliğe sahip olma, düşük IQ seviyesi, kronik ya da ruhsal bir hastalık, madde kullanımı, akademik başarısızlık ve azınlık bir gruba mensup olmadır. Stresle karşılaştığında bu risk faktörlerine karşı bireyi koruyan ve kaynağını bireyden alan koruyucu faktörler ise iyi düzeyde zekâ ve bilişsel yetenek, akademik yeterliliğin olumlu algılanması, yüksek benlik saygısı, gelecek için plan yapma ve iyimser olma, kendi yaşamı üzerinde kontrol sahibi olma, mizah duygusuna ve etkili problem çözme becerilerine sahip olma, empati, sorumluluk ve yardımseverlik duygusudur (Öz ve Yılmaz, 2009).

• Ailesel risk faktörleri: Aile riskle karşılaştığında aile olmayı koruyabilmesi ailenin koruyucu özelliklerini, krizlerle karşı karşıya geldiğinde krizlerle başa çıkabilmesi ise ailenin önleyici özelliklerini göstermektedir (McCubbin, 1996). Ailenin iletişim ve problem çözme becerilerinde, anlam ve inanç sistemlerindeki dini, ailevi, manevi değerlerinin ve ritüellerinin olması bireylerin dayanıklılıklarında önemli rol üstlenmektedir (Walsh, 1998). Ailenin iletişim ve problem çözme becerilerinde dürüstlük, açıklık, samimiyet, netlik ve duygusal paylaşımın olması, hem bireyin hem de ailenin sağlamlığını artırmaktadır (Werner, 1993). Ailede karşılıklı destek, bağlılık, sadakat ve takım çalışmasının olması da bireyin sağlam olmasını kolaylaştırabilmektedir. Ailesel özelliklere odaklanan çalışmalarda, psikolojik dayanıklılıkta en etkili özelliğin, bireyin aileden biriyle özellikle de ebeveyn yerine geçecek birisiyle kurduğu sağlıklı ilişkinin olduğu vurgulanmaktadır (Olsson vd., 2003).

Ailesel faktörler çeşitlendirildiğinde ise en az dört çocuklu kalabalık aileye sahip olma, iki çocuk arasındaki yaş farkının iki yıldan az olması, ruhsal/kronik bir hastalığı olan anne-babaya sahip olma, madde kullanan ya da suç işlemiş ebeveyne sahip olma, evlat edinilme, ebeveynlerin boşanması, ölümü ya da tek ebeveyne sahip olma, ailesel şiddete maruz kalma gibi

17

faktörler sayılabilir. Bu risk faktörlerine karşılık ailesel koruyucu faktörler ise olumlu anne-çocuk ilişkisi, çocukların geleceği için ailenin olumlu beklentiler kurması, aileyle birlikte yaşama, iyi eğitimli anne ve babaya sahip olma gibi özelliklerdir ( Öz ve Yılmaz, 2009).

• Çevresel risk faktörleri: Bireyin sosyal çevresinde yer alan bireylerin desteği bireydeki ve ailedeki sağlamlığı olumlu etkilemektedir. Ayrıca sosyal çevrede yer alan çeşitli etkin kurumların varlığı (okul, sağlık, güvenlik kuruluşların vb.) ve etkinlikleri bireyin sağlamlığını artırmada önemli etkilere sahiptir (Blyth ve Roelkepartin, 1993). Blyth ve Roelkepartin (1993), sosyal, dini etkinliklerin veya grupların bireyleri birbirlerine bağladığını, bireylerin birbirlerinden önemli sosyal beceriler öğrenmelerine (liderlik, paylaşma, takım olma) olanak sağladığını ve bireylerin benlik saygılarını ve psikolojik dayanıklılıklarını artırdığını ifade etmektedir. Özetle, bireyin, ailenin veya toplumsal destek sisteminin her birinin tek tek veya etkileşimsel olarak psikolojik dayanıklılığa etkisinin olduğu anlaşılmaktadır (Walsh, 1998). Genel olarak yaygın çevresel risk faktörleri, düşük sosyo-ekonomik durum, fiziksel ve cinsel istismar, yoksulluk, evsizlik, çocuk ihmali, yetersiz beslenme, akran desteğinden yoksunluk ve toplumsal şiddete maruz kalma sayılabilir. Çevresel koruyucu faktörler ise bir yetişkinle olumlu ilişkiye sahip olma, olumlu toplumsal destek, olumlu okul ilişkileri, olumlu arkadaş desteği ve olumlu bir rol modelinin bulunması gibi özelliklerdir (Gizir, 2007; Özcebe, 2008)

Söz edilen faktörlere bakıldığında, bireysel, ailesel veya çevresel bir faktör olumluysa, çocuğun sağlıklı gelişimine katkıda bulunduğu ve psikolojik dayanıklılık düzeyini artırdığı görülmektedir. Buna karşın, söz edilen faktörler çocuğu olumsuz etkilediğinde, ruhsal sağlığı bozulmakta ve psikolojik dayanıklılığı azalmakta ya da yok olmaktadır. Bu nedenle benzer riskler ya da benzer olumsuz koşullarda yetişen çocuk ve ergenlerin de yaşamda başarılı olabilmeleri, gelişimlerini sağlayabilmeleri ve psikolojik yönden sağlam olabilmeleri için, bu risk faktörlerinin ve koruyucu faktörlerin bilinmesi gereklidir (Öz ve Yılmaz, 2009).

Bir güçlük ya da risk yaşantısı açısından dayanıklı olanlar, diğer bir risk ya da güçlük durumu söz konusu olduğunda dayanıklı olmayan grupta yer alabilirler. Diğer yandan bir risk için bir gelişim alanında dayanıklı olarak

18

tanımlananlar, başka bir gelişim alanında incinebilir grupta yer alabilmektedirler. Daha önce de belirtildiği gibi, dayanıklılığın kişilik özelliği olarak değil, süreç olarak çalışılması gerektiğinin önemi de vurgulanmaktadır (Luthar vd., 2000; Masten, 2001; Masten, 2007; Masten ve Coatsworth, 1998).

Luthar ve Cushing (1999), psikolojik dayanıklılık çalışmalarındaki yöntemleri inceledikleri araştırmalarında risk ölçümü için kullanılan üç yöntemden söz etmektedirler. Birinci yöntemde, güçlük deneyimi çok sayıda madde içeren ölçümlerle değerlendirilmektedir ve bu yöntemin daha çok kullanıldığı alan, olumsuz yaşam değerlendirmesidir. Örneğin, boşanma aslında uzak bir risk faktörüdür, çocuğun gelişimini doğrudan kendisi etkilemez, yakın süreçleri (ebeveyne ulaşım, kaynakların sınırlılığı gibi) etkileyerek çocuğun gelişimini etkiler. Bu yöntemde ölçümün geçerliliği, anlamlılığı ve büyüklüğü önem kazanmaktadır. İkinci yöntem, akut ya da kronik tek bir stresin değerlendirilmesidir, ancak ölçülen sorun tek başına görülmez, diğer risk ya da güçlüklerle birlikte yer alır. Üçüncü yöntem ise, risk indeksleri ile çoklu sosyo-demografik ve aile özelliklerini birlikte değerlendiren gerçek yaşam ve müdahale hizmetleri için daha kullanışlı olan yöntemlerdir. Geçerliliği ve güvenirliği daha yüksektir ve riskler toplu olarak ele alınmaktadır.