• Sonuç bulunamadı

2.8. Madde Kullanımı 44

2.8.4. Madde Kullanımına İlişkin Kuramsal Açıklamalar 49

Kişinin madde kullanmaya başlama ve devam etme davranışının anlaşılmasında, temel psikoloji kuramlarının madde kullanımına yönelik açıklamalarının, hazırlanacak önleme çalışmalarının temelini oluşturabileceği düşünülmektedir.

2.8.4.1. Psikoanalitik Kuramlar

Psikanalitik yaklaşımda, zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısı içinde ele alınmaktadır. Freud'un görüşleri, klasik psikanalitik kuramın temelini oluşturur. Freud’a göre, insan büyüdükçe oral dönemine ait nesnelerin niteliği de değişmektedir. Bebeklik döneminde doyum sağlama aracı olan anne memesi, ilerleyen yaşlarda sigara, alkol ve diğer uyarıcı maddelere dönüşmektedir. Böylece doyum sağlama ve hazza ulaşma nesneleri sigara, alkol ve uyarıcı maddeler olmaktadır. Bu yaklaşımda alkolizm, bilinç dışı duygusal bir sorundur. Freud, çocukluktan kalan güçlü oral dönem saplantılarının alkolizme neden olduğunu ve alkolün de oral doyum sağladığını ifade etmiştir. Oral dönemindeki bağlanma, saplanma veya bu döneme geri dönme, benlik yapısının ve karakterin şekillenmesini sağlamaktadır. Bunun sonucunda, bu kişilik yapısında çok konuşma, aşırı duygusallık, dürtüsellik, sigara, alkol, uyuşturu bağımlılığı, madde kullanımına yatkınlık, saldırganlık gibi davranışlar oluşmaktadır. Sigara, alkol ve uyuşturucu maddeleri sürekli kullanan kişilerde, cinsel ilginin, isteğin azalmasında, bu maddelerin cinsel ihtiyacı sağlayan nesne durumuna gelişinin rolü vardır. Sigara kullanan kişilerin, çocukluk dönemlerindeki anne çocuk ilişkilerindeki bozukluk; katı iletişimi, saplantı ve takıntılara neden olmaktadır. Bu durumun çözümlenmemesi ve devam etmesi sonucu kişiler engellenmelere karşı kaygıya düşmektedirler. Bu kaygılardan kurtulmak için sigara, kurtarıcı bir rol üstlenmektedir ( Mangır vd.,1992; Köknel, 1998; Ögel, 1997)

2.8.4.2. Davranışçı Kuramlar

Davranışçı kuramlar, kişilerin madde kötüye kullanımını çevreyle etkileşime bağlı olarak açıklar. Davranışçı kurama göre, kötüye kullanılan maddelerin çoğunun alınışlarından hemen sonra, olumlu bir yaşantı veya alınış durumuna yönelik olumlu bir etki yarattığı ileri sürülmüştür. Bu duruma bağlı

50

olarak, bu maddeler daha sonraki madde kullanma davranışı için olumlu pekiştirici rol üstlenmektedirler. Alkol alındığında vücutta meydana gelen rahatlamayı yaşayanlar, yaşanılan kültürde içmenin normal bir davranış olduğuna inanlar, sorunlarıyla etkili baş edemeyen kişiler alkol kullanmayı bir davranış şekli haline getirmektedirler(Mangır vd.,1992; Yıldız, 1984).

2.8.4.3. Sosyal Öğrenme Kuramı

Gözlemlenebilen davranışlar üzerine çalışan davranışçı kuramlar, düşünce ve duygu gibi içsel süreçlere açıklık getiremediği için eleştirilmiş ve sosyal öğrenme kuramı gelişmeye başlamıştır. Sosyal öğrenme kuramı, çevrenin sadece davranışı etkilemediğini, davranışın da içinde bulunulan çevreyi etkilediğini öngörür. İnsanlar, dışsal ödüller olmadığı zaman da kişisel hedeflere ulaşmak için kendi içsel pekiştirmelerini sağlayabilmektedir. Ayrıca inançların ve kendilik algılarının da, gözlemlenebilir davranış kalıpları geliştirmede kullanılan benzer koşullanma ilkeleri ile geliştirilip değiştirilebileceğini açıklamışlardır. Bandura, bu kuramda sosyal öğrenme modelini açıklamıştır. Sosyal öğrenme modeli, belirli bir kültür içinde herhangi bir maddenin kullanımının yaygınlığını belirleyen en önemli faktörlerin, maddenin erişilebilirliğinin kolaylığı, maddenin kullanımındaki sınırlamalar ve maddenin kullanımına ilişkin ulusal politikalar olduğunu varsayar. Bandura bu modelde, bireyin alkol ve madde kullanmayı, alkol ve maddeden kaçınmaya, normal veya aşırı alkol ve madde kullanmaya sebep olacak davranışları aile ile arkadaş gruplarının etkisiyle öğrendiğini açıklamıştır (Yıldız, 2009).

2.8.4.4. Bilişsel Kuramlar

Bilişsel kuramlara göre, bağımlılık yaratan inançlar, bir ya da birden fazla temel inanç ve işlevsel olmayan düşüncelerin bir araya gelmesiyle oluşur. İşlevsel olmayan temel inanç ve düşünceler, olumsuz kendilik algısı, çaresizlik, çevre tarafından kabul görmeme, olumsuz çevre algısı, umutsuzluk ve geleceğe dair olumsuz bakış açıları olarak sayılabilir. Bağımlılığa yatkın kişinin doğasındaki eğilime bağlı olarak, bilişsel madde kötüye kullanım süreci, bazı adımlarda gerçekleşmektedir. İlk önce kişide çaresizlik, güçsüzlük, işe yaramazlık gibi temel inançlar gelişir. Madde kullanımına yatkın kişinin,

51

bulunduğu ortamda bir sorun yaşandığında, tuzağa düşeceğine yönelik inançları oluşur. Ancak temel inançları çaresizliğe ve sevilmeyen biri olduğuna yöneliktir. Bu inanışlarla akran gruplarına ait olmama ve kabul görmeme inancı da eklenince, çevresinden ve olumsuz duygularından madde kullanarak kaçabileceğine inanır (Miller ve Rollnick, 1991; Yıldız, 2009).

2.8.4.5. Pozitif Psikoloji Yaklaşımı ve Madde Kullanımı

Pozitif psikoloji, insan hayatında yanlış olan noktaları düzeltmekten ziyade, olumlu olan özellikleri vurgulamayı ve kişinin hem topluma fayda sağlamasını hem de hayattan doyum almasını amaçlar. Bu alan psikolojinin diğer alanlarına eleştiri getirmekten ziyade, var olan sisteme katkıda bulunmaya çalışır. Yakın zamanda pozitif psikoloji çalışmaları, madde kullanımı ile mücadelede yeni çözüm önerileri sunmuştur. Pozitif psikoloji yaklaşımının bağımlılık tedavileri ile ortak noktaları olsa da, bazı önemli noktalarda birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Pozitif psikoloji, insanların yaşam deneyimini daha dengeli ve bütünsel bir bakış açısıyla incelemek için madde bağımlılığına sadece hastalık odaklı düşünce tarzı ile yaklaşmamıştır. Madde bağımlılarının bu dirençli davranışlarını anlamayı ve incelemeyi temel almıştır. Bu noktada, pozitif psikoloji insanların yaşam deneyimlerini anlamlandırmak için dengeli ve bütünsel bir bakış açısının gerekli olduğunu vurgular. Ayrıca pozitif psikoloji, bireylerin olumlu yaşam tarzlarını destekleyici ve toplumsal kaynaklardan faydalanmaya yardımcı faktörler ile insanın hangi koşullar altında olumlu gelişme ve ilerleme gösterdiğini de araştırmıştır (Krenztman, 2013; Lopez ve Snyder, 2009; Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000; White, 2008).