• Sonuç bulunamadı

Beden terbiyesi ve sporun Osmanlı’daki gelişimi Batı’dakine benzer bir seyir izlemiştir.

Cimnastikle özdeşleştirilmiş bir beden terbiyesi anlayışı ve uygulaması askeri okullar aracılığıyla olmuştur. Osmanlı Devleti’nde beden terbiyesinin bir ders olarak okul müfredatlarına dâhil olmasının ilk örneği, II. Mahmut’un 1835’te açmış olduğu Mekteb-i Harbiye’de Avrupai tarzda yapılan cimnastiğin, 1863 yılında “Riyâzet-i Bedeniyye” adı ile ders programına konulmasıdır. Cimnastik dersinin ders programına girmesi bu dersin yapılabilmesi için bir ders kitabını da gerekli kılmış ve böylece konu ile ilgili kitaplar çevirilmeye başlanmıştır. Mekteb-i Harbiye cimnastik öğretmenliğine getirilen ve birkaç ay sonra üsteğmenlik rütbesi verilip adı da Sadık olarak değiştirilen İtalyan asıllı M.

Martino’nun kitapsız ders yapılamayacağını söylemesi üzerine, Miralay Hacı Mustafa Hami’ye Fransızca’dan “Cimnastik Talimatnamesi” adlı kitap çevirtilip bastırılmıştır.

Mustafa Hami Paşa, bu talimatnamenin yanı sıra cimnastik aletleri ve bunların ölçüleri ile cimnastik hareketlerini resimlerle gösteren tabloların bulunduğu “Cimnastik Talimatnamesi Atlası” ile Schrebber’in “Risale-i Riyazat-i Bedeniyye-i Tıbbiye” adlı kitabını da tercüme etmiştir. 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin 23’üncü maddesi ile de cimnastik dersleri tüm rüştiyeler için zorunlu hale getirilmiştir (Ateş, 2012, s. 102-105).

1868 Eylül’ünde açılan ve o zamanki adı “Mekteb-i Sultâni” olan ve Fransız liselerini kendine örnek alan Galatsaray Lisesi’nde, o liselerin ders programında bulunan cimnastik dersi de ayrı bir ders olarak yer almıştır. Her öğrenci için zorunlu olan cimnastik dersleri, haftada iki defa sabahları yapılmaktadır. Galatasaray Lisesi’nde 1868-1871 yılları arasında cimnastik öğretmenliğini Mösyö Curel yapmıştır. Daha sonra Galatasaray Lisesi’nde başka yabancı ve Türk öğretmenlerde görev yapmışlardır. Galatasaray Lisesi’nde yapılan cimnastik uygulamaları ve bu okulda öğretmenlik yapan yabancı ve Türk uzmanlar, bu dönemde beden eğitiminin öncülerinden olmuşlardır (Ateş, 2012, s. 102-105).

Ancak bu dönemde sporun yapılması ve yayılması için gerekli olan spor tesisleri ve vasıflı spor eğiticilerinin yetersiz olması, beden eğitimi faaliyetlerinin geniş kitlelere yayılmasını engellemiştir. Beden eğitimi ve spor etkinlikleri özel gayretlerle meydana gelirken, büyük kentlerdeki birkaç spor kulübünün aralarında yaptıkları ve zaman zaman Avrupa’dan getirttikleri ekiplerle oynadıkları futbol maçlarıyla sınırlı kalmıştır. Bu dönemde azda olsa güreş, tenis, boks, kürek, atlı cirit, binicilik, at yarışları, okçuluk, cimnastik, eskrim, yüzme gibi etkinliklere de yer verilmiştir. Spor örgütleri, modern standartlarda ve devletin ulusalcı politikası olarak da ele alınmamıştır. Genel olarak spor, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde gelişigüzel ve disiplinsiz bir şekilde yapılmıştır (Güven, 2007, s. 633).

Okullarda beden eğitimi derslerinin yer alması için bir takım uygulamalar yapılsa da bunun için gerekli olan altyapı yetersiz kalmıştır. Beden eğitimi öğretmenlerini yetiştiren bir okul oluşturulamamıştır. Okul içinde ve okul dışında beden eğitimi ve spor yokluklar içerisinde yapılmıştır (Güven, 2007, s. 633-634). Özellikle cimnastiğin okul programlarına dâhil edilmesiyle birlikte ihtiyaç duyulan öğretmenler bazı gayrimüslimlerin istihdam edilmesiyle karşılanmıştır (Akcan, 2015, s. 59). Cimnastiğin yanı sıra izcilik etkinliklerinin yaygınlaşması yönünde bir takım kurumlaşmalara gidilmiş, örgütlenmeleri ise askeri amaçlı bir eğitim şeklini almış olsa da sağlam temellere oturtulan bir yapılanmaya gidilememiştir. İhtiyaç duyulan basılı materyalleri karşılamak için cimnastik ile ilgili çeviriler yapılmış ve telif eserler yazılmıştır (Kahraman, 1995, s. 628).

Cumhuriyetin ilan edilmesi, Türkiye’de spor ve sporculuğun varlığı ve gelişiminde etkili olmuştur (Güven, 2007, s. 633-634). Cumhuriyet, köklü bir zihniyet değişimini ifade ederken, temelinde ise modernleşme ve bunu sağlayacak sağlam bir düşünce yapısını ifade etmektedir. Türkiye’de Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte Atatürk’ün ilke ve inkılâpları doğrultusunda, Türk toplumu ve yeni Türkiye’nin kurumlarının modernleşmesi

ve gelişmiş milletlerin seviyesine ulaşması için pek çok yenilik yapılmıştır. Bu yeniliklerin başında eğitim alanı gelmiştir. Atatürk, Türkiye’nin millî eğitim politikasında gerçek bir inkılâbın yalnız okullar açmak, programları ve yöntemleri düzeltmekle yapılamayacağını bilmektedir. 3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırıldığı gün kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile eğitim öğretim kurumları devlet denetimine geçmiş, bu kurumlar Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak, eğitim ve öğretim birliğinin kurulması ve güçlenmesinin yolu açılmıştır. Aynı kanun ile medreseler önce Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış daha sonra da tamamen kapatılmıştır. Türk eğitimin sisteminin modern milletler seviyesine getirilmesi için 1 Kasım 1928 tarihinde harf inkılâbı yapılarak, arap harfleri yerine yeni Türk harflerine geçilmiş ve eğitim ve öğretim sistemi millî, laik, akılcı, gerçekçi, bilimsel ve deneyimci yöntemlere dayanarak kurulmuştur (Palazoğlu ve Bircan, 1995, s. 34-47).

Yapılan bu yenilikler neticesinde eğitim sisteminin sağlam temeller üzerine kurulmasının en önemli şartlarından birinin, nitelikli öğretmen yetiştirme zorunluluğu olduğunun farkına varılarak, bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Bazı Türk eğitimciler yurt dışına gönderilirken, bir yandan da Türkiye’ye yabancı eğitim uzmanları davet edilmiş ve yapmış oldukları çalışmalar, vermiş oldukları konferans ve seminerler, hazırlamış oldukları raporlar ile önerileri alınmış, bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır (Yıldız ve Güven, 2018, s. 1187-1191).

Türkiye’ye bu amaçla davet edilen uzmanlar sadece eğitim alanında gelmemiş, aynı zamanda beden eğitimi ve spor alanında da pek çok yabancı uzman, teknik adam ve öğretim elemanı davet edilmiştir. Bu uzmanlardan bir kısmı beden eğitimi öğretmenlerinin yetiştirilmesi amacıyla davet edilirken, bir kısmından da spor branşlarının geliştirilmesinde, spor tesislerinin yapılmasında ve uluslararası yarışma ve müsabakalara hazırlanılmasında yararlanılmıştır (Yıldız ve Güven, 2018, s. 1187-1191).

Cumhuriyet ilan edildikten iki buçuk ay sonra Türkiye’nin 1924 Paris Olimpiyat Oyunları’na iştirak etmesi, Bakanlar Kurulu’nun 16 Ocak 1924 tarih ve 171 sayılı kararı ile onaylanmıştır. Bu kararda, Türk sporcularının uluslararası müsabakalara katılmaları ve yabancı uzmanların istihdam edilmesiyle ilgili kararlar şöyledir;

Türk gençleri arasındaki spor müesseselerinin Avrupa sporcularıyla sıkı bir temasta bulunmaları ve spor faaliyatının fenni esasata tefriken tanzim hususunda Avrupa mütehassıslarından istifade edilmesi zaruridir. 1924 Mayısında Paris’te küşadı mukarrer olimpiyat müsabakalarına Türkiye İdman Cemiyetleri ittifakı da davet olunmuştur. Bu müsabakaya iştirak etmekte Türkiye için menafi vardır ve memleketimizde sporculuğun terakki

ve teammüm (gelişip yayılması) etmesi her halde bu gibi beynelmilel müsabakalara iştirakle mütevaffıktır (katılmaya yöneliktir). Binaenaleyh Türk gençlerini beynelmilel müsabakalara iştirak ettirebilecek surette talim ve ihzar etmek üzere icab eden Mütehassısların Avrupa’dan celbi ve mezkur olimpiyad müsabakalarına Türk idmancılarının da iştirakı esbabının temini için müstahcilen sarfı lüzum görülen on yedi bin liranın musarıf-ı gayri melhuze tertibinden Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı merkez-i umumiyyesine verilmesi takarrrür etmiştir (Özdemir, 2013, s. 724-725).

Bu kararda görüldüğü gibi, uluslararası müsabakalara katılımın desteklenmesinin yanı sıra, ülke sporunun gelişiminin sağlanması için yurtdışından yabancı uzman ve teknik adamların getirilmesinin zorunluluğuna vurgu yapılmıştır. Bu bağlamda güreş branşında Raul Peter, atletizm branşında Mr. Tobin ve futbol branşında Billy Hunter Türkiye’ye davet edilmiştir (Atabeyoğlu, 1997, s. 43). Bu antrenörlerin Türkiye’ye davet edilmesi, Cumhuriyet’in beden eğitimi ve spora ne kadar önem verdiğini göstermiş, ayrıca izlenen bu beden eğitimi ve spor politikasıyla kurumsallaşma sürecine girilerek çok çeşitli boyutlarda çalışmalar yapılmıştır. Bu amaçla Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ), Türk Spor Kurumu TSK), Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü (BTUM) gibi kurumlar kurulmuştur. Beden eğitimi öğretmeni yetiştirilmesi amacıyla okullar açılmış ve beden eğitimi uzman ve teknik adamları yurt dışına gönderilmiştir. Ayrıca yeni spor tesisleri yapılmış, uluslararası spor organizasyonlarına katılım sağlanırken, bu organizasyonların bir kısmına da ev sahipliği yapılmıştır. Türkiye’de beden eğitimi ve sporun gelişimi için spor şuraları ve kongreler düzenlenmiş, beden eğitimi ve sporun okullarda modern anlamda okutulabilmesi ve spor bilincinin yaygınlaşması için kitap, dergi, film gibi materyaller hazırlatılmıştır. Türkiye’de beden eğitimi ve sporun modern anlamda uygulanmasında yürütülen faaliyetler

“Cumhuriyetin; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister!” ilkesiyle örtüşecek şekilde yeni nesiller yetiştirmeyi hedeflemiştir (Güven, 2007, s.

633-634).

Bu amaca ulaşmak için yapılan hazırlıkların belirli bir zaman almasından ve bu süre içerisinde Türk beden eğitimi ve spor uygulamalarında uluslararası arenada geri planda kalınmaması için farklı ülkelerden teknik adam, uzman ve antrenörler getirilmiştir. Ancak bu uzman, teknik adam ve öğretim elemanlarının kim olduğu, hangi ülkelerden, hangi branşlarda, hangi gerekçelerle geldiği, nasıl istihdam edildikleri ve ne tür çalışmalar yaptıkları detaylı bir şekilde incelenmemiş olup, bu durum araştırmanın konusunu teşkil etmektedir.

Benzer Belgeler