• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nde modern anlamda beden eğitimi öğretimi, Tanzimatın ilanı sonrası Batı tarzında açılan askerî okullarda başlamıştır. Yüzme, cimnastik ve eskrim derslerine programında ilk kez yer veren askerî okul Mekteb-i Harbiye olmuştur. 1848 yılına doğru programlara giren yüzme (İlm-i Sabâhat) dersi, gerekli yüzme aletlerinin temin edilmesiyle uygulanmaya başlamıştır. Cimnastik dersi ise Mekteb-i Harbiye öğrencileri için 1863 yılında programa konulmuş ve ders için uygun cimnastik aletleri tedarik edilmiştir.

Mekteb-i Harbiye öğrencileri ile askerî zabitlere cimnastik öğretmek üzere Martin’i, eskrim dersini yürütmek üzere Fransız Piçini’ni görevlendirilmiştir. Cimnastik dersi, askerî okullardan sonra sivil okullarda da uygulanmaya başlamıştır. Fransız liseleri örnek alınarak oluşturulan Mekteb-i Sultani’de cimnastik dersleri, okulun kuruluşundan (1868) itibaren müfredattaki yerini almıştır. “Mekteb-i Sultânî Nizamnâmesi”nin dersler ile ilgili olan

dördüncü maddesinde, okulda bir cimnastikhane kurularak öğrencilerin öğrenimleri süresince, yaşlarına uygun aletler aracılığıyla cimnastik dersini görecekleri ifade edilmiştir.

Öğrencilere uzun ve çok sayıda olan teneffüslerde cimnastik yapabilme imkânı da verilmiştir (Özçakır, 2015, s. 18-25).

Modern anlamda beden eğitimi ve sporun Türkiye’ye girişinde Galatasaray Lisesi’nin açılması oldukça etkili olmuştur. Cimnastik dersi, Galatasaray Lisesi’nin ardından Bahriye Mektebi, Maçka Askeri Îdâdisi ve Darüşşafaka’ya da yayılmıştır. Daha sonraları gayrimüslim mekteplerinde de cimnastik eğitimi verilmeye, özel cimnastik salonları açılmaya başlanmıştır. Cimnastiğin mektep programına dâhil olmasıyla birlikte öğretmenlere duyulan ihtiyaç, bazı gayrimüslimlerin istihdamıyla karşılanmaya çalışılmıştır. Mekteb-i Sultani’de sırasıyla Moiraux, Mösyö Curel, Mösyö Martinetti, Stangali, Ali Faik (Üstünidman) Bey cimnastik hocalığı yapmıştır. Modern beden eğitiminin (cimnastik) tanınması ve tanıtılması açısından yabancı literatürde cimnastik ile ilgili bir takım eserlerin çevirileri yapılmış ve telif eserler yazılmıştır (Akcan, 2015, s. 59).

19. yüzyılın ortalarında okullarda başlayan “Fransız taklidi cimnastik” yarım asır boyunca ne mekteplerde lâyıkıyla uygulanabilmiş ne de mektebin duvarlarının dışına çıkarak Osmanlı toplumuna yaygınlaştırılmıştır. II. Abdülhamit’in her türlü toplantıyı kuşkuyla karşılayan ve takip altında tutan yönetim anlayışı da bunda etkili olmuştur (Güven, 2011, s.

261-262).

Meşrutiyetin ilanından sonra cimnastik (beden terbiyesi), dar bir çevrenin muayyen salonlarda yaptığı sosyal faaliyet olmaktan çıkarılarak toplumun geniş kesimlerine ulaştırılamamıştır. Barfiks, paralel, halka ve trapez aletlerinin kullanıldığı cimnastik uygulamaları, II. Meşrutiyet yıllarına kadar devam etmiştir. II. Meşrutiyet döneminde beden eğitimi alanının en önemli isimlerinden biri olan Selim Sırrı Bey’in yaklaşık bir yıl süreyle İsveç’te kalması, dönüşünde uygulayıcı ve müfettiş olarak İsveç cimnastiğinin geçerli beden eğitimi anlayışı olması yönünde sürdürdüğü çabaları ile İsveç cimnastikten bilimsel ve fizyolojik yönü ağır basan ve herkes tarafından uygulanabilen İsveç cimnastiğine doğru bir dönüşüm yaşanmıştır. Dersin isminden, dersin yapıldığı alana, kullanılan aletlere ve dersin içeriğine kadar beden eğitimi alanının tamamını etkileyen bu anlayış değişikliğinde Selim Sırrı Bey’in İsveç cimnastiğinin tanıtılması, benimsetilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla gerçekleştirdiği alanındaki çalışmalarının da payı göz ardı edilemez. Gerek süreli yayınlarda, gerekse telif ve tercüme kitaplarda bu çabaların somut

ürünlerini görmek mümkündür. Selim Sırrı Bey’in kitaplarında, sivil okulların programında yer alan terbiye-i bedeniye derslerinin pedagojik bir anlayışla ele alınması için İsveç cimnastiğine ait birçok bilgi verilmiştir (Özçakır, 2015, s. 18-25).

Bu dönemde, Selim Sırrı (Tarcan)’ın dışında onun öğrencileri, yakın arkadaşları ve dönemin aydınları tarafından beden terbiyesine ilişkin benzer çalışmalar yapılmıştır. Bu uzmanların yaklaşımlarında, güçlü bir ordunun ortaya çıkabilmesi için toplumsal alanın ihmal edilemeyeceği düşüncesi hâkimdir. Toplumun bireylerinin, kışlaya gelmeden önce askerlik vazifelerini kolaylıkla yapabilmeleri için bedenen, fikren ve ruhen asgari şartlara sahip olmaları gerektiği üzerinde durulmaktadır. Bunun gerçekleşmesi için, okullara ve beden eğitimi öğretmenlerine sorumluluk yüklenmesi düşünülmektedir. Bu dönem içerisinde beden terbiyesine ilgi duyan aydınlar, cimnastiğin tarzının nasıl yapılacağı konusunda farklı fikirleri olsa da cimnastiğe karşı değildirler. Cimnastiğin bir “fen”

olduğu ve bu fennin uzmanları tarafından icra edilmesi gerektiği, cimnastiğin bireyin ve toplumun hayatında önemli bir yere sahip olması gerektiği konusunda mutabık kalmışlardır (Akcan, 2015, s. 83).

Balkan Mağlubiyeti‟nden hemen sonra, İttihat ve Terakki’nin çağrısıyla toplanan

“Darülfünun Kongresi”nde Osmanlı aydınlarının üzerinde durdukları konulardan birisi de beden terbiyesi olmuştur. Balkan Mağlubiyeti’nin faturası yalnızca orduya havale edilmemiş, ordudaki zafiyet ve çöküşün sebepleri “millet”te aranmıştır. Bu kongrede kurulması kararlaştırılan Müdafaa-i Millîye Cemiyeti’nin bünyesinde oluşturulan heyetlerden birisi de, “Bedeni ve Askeri Mümaresat Heyeti” olmuştur. Bu heyetin vazifeleri, Cemiyet’in nizamnamesinde şu şekilde belirlenmiştir:

Vatan evlatlarını her zaman çevik ve zinde bulunduracak ve çocukluğundan itibaren gerek kara, gerek denizdeki askeri kabiliyetlerini geliştirecek sebep ve vasıtaları hazırlamak bu heyetlerin asli vazifeleridir. Bilhassa genç nesli cimnastik, koşu, yüzücülük, kürek çekmek, top oynamak, sıçramak, fenni olarak güreşmek, atış poligonları tesis ederek nişancılık, at yarışları, uzun yaya yürüyüşleri, kılıç, kasatura, mızrak kullanma talimleri, tüfek ve avcılık eğitimleri, köprücülük, demiryolculuk, teyyarecilik, toprak kazmak, tek kişilik ve umumi siperler yapmak gibi çeşitli sporlar ile bedeni ve askeri idmanlara alıştırmak ve faydalı olabilecek seyahatler tertiplemek bu heyetlerin işidir. Ancak, bu sporların seçilip yaptırılmasında kabiliyet ve çevrenin verdiği imkânlar esas tutulacaktır. Bu bedeni ve askeri antrenmanlar hakkında Harbiye, Bahriye ve Maarif Nezaretlerinin fikir ve görüşleri alınarak tanzim olunacak talimnameler, ilgili nezarete tasdik ettirilecektir. Bu heyetler, bedeni ve askeri idmanlar için yarışlar tertipleyip, mükâfatlar ve takdirnameler vererek gençleri teşvike çalışacaklardır (Akcan, 2013, s.42-51).

Yine Balkan Savaşı sürecinde Türkçülük fikri içerisinde tepkisel bir hareket olarak ortaya çıkan ve zaman içerisinde bir beden terbiyesi kulübüne dönüşen Türk Gücü, 1 Mart 1329 (14 Mart 1913) tarihinde kurulmuştur. Türk Gücü, ilk nizamnamesinde kendisini

“Terbiye-i Beden“Terbiye-iye ve Hıfzı’s-Sıhha Cem“Terbiye-iyet“Terbiye-i” olarak tanımlamıştır. Cem“Terbiye-iyet, terb“Terbiye-iye-“Terbiye-i bedeniyeden maksadını, “Sağlam ve aynı zamanda kahraman bir nesil vücuda getirmek ve sağlam vücutlar ile mukaddes vatanı ve mübarek, muazzez ulu milletimizin varlığını müdafaa etmek ve düşmana saldırmak.” şeklinde belirtmiştir. Cemiyet’in terbiye-i bedeniye şubesi, bu maksadın dışında gençleri askerliğe hazırlamayı ve kılavuzluk teşkilatını tatbik etmeyi de üstlenmiştir (Akcan, 2013, s. 42-51).

Türk Gücü’nün faaliyet alanlarından bir tanesi olan izcilik faaliyetleri, Osmanlı Devleti’nde Ahmet Robenson tarafından Galatasaray Lisesi’nde başlamıştır. Ahmet Robenson’un ardından İstanbul Sultanisi başta olmak üzere diğer bazı okullarda de izci grupları oluşturulmuştur. İstanbul’un dışında Edirne’de Nafi Atuf Kansu (İttihat Mektebi Müdürü), Manastır’da Edhem Nejat (Darülmuallimin Mektebi Müdürü) görev yaptıkları mekteplerin bünyesinde izci grupları oluşturmuştur. Balkan Savaşı mağlubiyeti ile birlikte Osmanlı toplumunda “millî uyanış” başlamış, bunun sonucunda Müdafaa-i Millîye başta olmak üzere pek çok “millî müesseseler” kurulmuştur. Osmanlı toplumuna Balkan Savaşı öncesi giren izcilik, savaş sonrasında büyük bir ilgi ve destek görmüştür. Türk Gücü başta olmak üzere savaş sonrasında kurulan pek çok cemiyet ya da kulüp bünyesinde izci şubeleri oluşturulmuştur. Bunun yanı sıra Darülmuallimin, Sultani ve Îdâdi mektepler bünyesinde izcilik faaliyetlerine hız verilmiştir (Akcan, 2013, s. 42-51).

İzcilik teşkilatını tetkik etmek amacıyla Avrupa’ya gönderilen Burdur Mebusu Atıf Bey ve İsmail Hakkı’nın dönüşlerinde sundukları rapordan sonra Enver Paşa’nın himayesinde

“İzciler Ocağı” adıyla bir cemiyet kurulmuştur. Cemiyet, ülkenin her yerinde izci oymakları oluşturmak, izciler hakkında kitaplar ve mecmualar yayımlamak, İstanbul’da ve taşrada izciliğe dair konferanslar vermek gibi faaliyetler yürütmek üzere 10 Nisan 1330’da (23 Nisan 1914) “İzciler Ocağı Nizamnamesi” yayımlamıştır. Ancak ilerleyen dönemde Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, kurulan bu dernek ve cemiyetlerin kâğıt üzerinde kalmasına sebep olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’na katılan devletler içerisinde gençlik teşkilatına sahip olmayan, gençlere yönelik herhangi bir dernek ya da cemiyeti olmayan tek devlet Osmanlı Devleti olmuştur. Aynı tarihlerde Osmanlı Devleti’nin birlikte savaştığı Almanya başta olmak üzere İngiltere, Fransa ve Rusya’da gençlik teşkilatları olduğu gibi yine çok sayıda gencin içinde bulunduğu cimnastik kulüpleri, spor cemiyetleri faaliyet yürütmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bu ülkelerdeki gençlerin vatanları için nasıl çalıştığı Türk aydınlarının dikkatini çekmeye başlamıştır. Osmanlı

Devleti’nde, Almanya modelinde bir gençlik teşkilatı kurulma fikri ilk olarak Osmanlı ordusunda görev yapan Von Der Goltz Paşa tarafından ortaya atılmıştır. Goltz’un bu teklifi, Osmanlı Genelkurmayı tarafından kabul gördükten sonra, Goltz Paşa’nın tavsiyesiyle Almanya’dan Von Hoff’un gelmesi kararlaştırılır. 1916 Ocak ayı içerisinde teklifi alan Von Hoff, Şubat 1916 tarihinde İstanbul’a gelerek çalışmalara başlamıştır. R.

20 Şubat 1332 (M. 5 Mart 1916) tarihinde Selim Sırrı (Tarcan)’ın öncülüğünde Darülmuallimin’de tertip edilen beden terbiyesi toplantılarına katılan Von Hoff, daha sonra verdiği konferansta yapılacak teşkilat ve bu teşkilatta beden terbiyesi öğretmenlerine düşen vazifeler hakkında bilgi vermiştir. Von Hoff’un çalışmaları sonucunda hazırlamış olduğu Osmanlı Genç Dernekleri Teşkilatına ilişkin geçici kanun, R. 4 Nisan 1332 (M. 17 Nisan 1916) tarihinde yürürlüğe konulmuştur. (Akcan, 2015, s. 215-256).

Yapılan bütün bu uygulamalar ile bedenen, ruhen ve ahlâken güçlü ve sağlam bir gençlik yaratılmak istenmiştir. Ancak savaş ortamının uzun sürmesi ve Osmanlının savaşlardan mağlubiyetle ayrılması bu çabaları sekteye uğratmıştır (Akcan, 2015, s. 215-256). Buna rağmen Osmanlının son yüzyılında modern anlamda beden eğitimini bilimsel olarak ele alan ve bunun öncülüğünü yapan Selim Sırrı’nın (Tarcan) üstün gayretleri olmuştur.

Cumhuriyet öncesi dönemde yayınlanan kitap ve dergilerle (Futbol, Terbiye ve Oyun, İdman, Spor Âlemi, Türkiye İdman Mecmuası) toplumda beden eğitimi ve spor alanında bilinç oluşmasına katkı sağlamıştır. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte elde edilen bu birikim ile Türkiye’de beden eğitimi ve sporun modern anlamda ele alınarak kurumsallaşması hedeflenmiştir.

Benzer Belgeler