• Sonuç bulunamadı

3.5. DIŞA BAĞIMLI DEĞİŞKEN: DÖVİZ KURU

3.5.2. Kur Politikaları Ve Dış Ticaret

Döviz kuru politikası, dış ödeme dengelerini ve ödemelerini gerçekleştirmek için uygulanan tedbirlerin tümüdür. Bu tedbirler arasında, dış ticaret rejimi, gümrük tarifeleri, kur ayarlamaları vb. yer almaktadır (Alkin, 1981: 27). Bu tedbirler, uluslar arası ekonomik ilişkilere ve para sistemine alınabilmektedir (Ay, 1994: 39).

Döviz kuru sahip olduğu 3 özellikten dolayı önemli bir politika aracıdır. Bu özellikler (Savaş, 1978: 337):

1. Döviz kuru etkin bir araçtır. 2. Uluslar arası bir araçtır.

3. Bu araç iç ve dış etkenlerden etkilenir.

Ayrıca, döviz kurunun taşıdığı önem, döviz piyasasının kararlılığına da bağlıdır. Yani döviz arz ve talebin dengeyi sağlaması da etkilidir (Savaş, 1978: 339).

Birinci Dünya Savaşına kadar kur politikası olmayan Türkiye, 1946 yılında devalüasyonla tanışmıştır. Döviz kurunun dış ticaret politikası üzerindeki etkisi ihracat ve ithalat fiyatlarını değiştirmesi halinde ortaya çıkar (Uysal, 2004:97-98).

Ekonomi literatüründe dış ticaretin talep tarafından pozitif etkilere sahip olduğu vurgu yapılmaktadır, arz tarafının pozitif etkileri üzerinde daha az araştırma olduğu için. İki taraf ta gerçekten önemlidir ancak Guisan, Aguayo Exposito(2001) ve diğer çalışmalara göre, birçok ülke için dış ticaret özellikle yurtiçi reel üretim üzerinde tamamlayıcı girdilerin ithalatı pozitif etkisinden dolayı özellikle önemlidir.

Belirtmek gerekir ki ihracatın ekonomik büyümedeki esas rolü, ithalatı yükseltmek için kapasitesinin arttırılmasıdır, çünkü ekonomik büyüme, çeşitli ham maddeler, ara mamuller ve diğer mal ve hizmetlere ihtiyaç duyar. Birçok OECD ülkesi 1980-85 yılları arasında, petrol fiyatlarındaki artışın ekonomik büyümedeki etkileri ile baş etmek için devalüasyon yaptılar, ancak bu tip bir politika genellikle çok etkili

İthalat kapasitesi genellikle, ekonomik büyüme ve gelişme için çok önemlidir, özellikle küçük ülkelerde büyüklere nazaran daha sınırlı bir dış ticarete sahip olsalar da çok etkilidir. İhracattaki yükseliş ithalat kapasitesini yükseltir ve ithalatların reel GSMH’ de olumlu bir tamamlayıcı rolü vardır. İthalatların dâhili üretimde hem tamamlayıcı hem de yerine geçici etkileri olabilir, tamamlayıcı etkileri genelde yerine geçici etkilerinden daha belirgindir (Guisan, 2005).

Döviz kuru dalgalanmaları kur riskini arttırarak yatırım kararlarını ve uluslar arası ticareti olumsuz etkilemektedir. Döviz kuru oynaklığının gelişmiş ülkelerde uluslar arası ticareti negatif etkilediğini ispat eden bulgular vardır. Vergil (2002), 1990- 2000 yılları arasında Türkiye’ de döviz kuru oynaklığının ihracat üzerinde güçlü olumsuz etkisini göstermiştir. Rogoff (2006), az gelişmiş finansal piyasalarda döviz kuru oynaklığının büyümeyi düşürdüğünü göstermiştir (Arslaner, 2009: 299-300).

Döviz kuru sistemlerinin sabit yada dalgalı olarak farklılaşmasının nedeni kurların belirlenmesinde piyasa aktörlerinin ve resmi otoritelerin nasıl ve ne ölçüde etkili olduğudur (Ay, 1994:41).

Belirlenme şekli nasıl olursa olsun kur sisteminde amaç, ödemeler bilançosunu dengede tutacak seviyede kurun belirlenmesidir. (Karluk, 1991:320)

Uygulanan döviz kuru sisteminin hedefi genel olarak şu şekilde sıralanabilir (Ay, 1994: 53);

1- Ticaret dengesi sağlamak,

2- İhracatta rekabet gücünü artırmak, 3- İthalata rakip endüstriler oluşturmak,

4- Enflasyon nedeniyle bozulan dengeleri yeniden sağlamak.

Son dönemler dışında, Türkiye’de uygulanan döviz kuru politikaları ne olursa olsun zaman zaman IMF destekli politikalar uygulanmak zorunda kalınmıştır (Kazgan, 1985: 335). Bu politikalarda amaç, ekonomik istikrarsızlığı gidermek ve dengeyi bulmak olmuştur.

24 Ocak kararlarından öncesinde uygulanan kur politikaları ihracatı artırmamış böylece de döviz rezervlerinde darboğaz yaşanmıştır. Hiç şüphesiz kur politikaları

ihracatı etkiler (Ay, 1994: 93). Yani kur politikası ihracatı engelleyebilir ya da teşvik edebilir. Başka bir anlamda da ithalatı azaltabilir ya da arttırabilir.

Kadıoğlu (2001) ve diğerlerine göre kura dayalı ekonomi programı uygulayan ülkelerde ulusal para reel olarak aşırı değerlenmiş, ekonomi hızlı bir canlanma sürecinden sonra daralmış ve dış ticaret dengeleri bozulmuştur. Bu ifadeden de anlaşılmaktadır ki ödemeler dengesi ve kur politikaları birbiri hakkındadır ki ödemeler dengesi ve kur politikaları birbiri hakkında öncü göstergedir. Döviz kuru değişiklikleri cari işlemler dengesi üzerinde de etkilidir. Değer kaybeden döviz kuru cari işlem giderlerini azaltırken döviz kurunun değer kazanması ise cari işlem gelirin azaltır (Kadıoğlu vd., 2001: 11).

Kur hareketlerinin ihracat üzerindeki etkisi orta ve uzun vadede kendini göstermektedir. İhracat, diğer faktörler aynı kalmak şartıyla döviz kuruna fonksiyonudur. Kurun reel olarak artması sektör ürünlerinin yurtdışı pazarlarda döviz cinsinden ucuzlaması ve ihracatın artması sonucu doğurur. Kurların reel olarak düşmesi ise ihracat üzerinde yavaşlatıcı etkide bulunur.

Devalüasyon ortamında döviz kuru reel olarak değer kazanır. Bunun anlamı ise ihracatçıların gelirlerinin üretim maliyetlerinden daha hızlı artmasıdır.

Zengin (2000), çalışmasında VAR analizi ile döviz kuru, ihracat ve ithalat fiyatları arasında çift yönlü nedensellik ilişkisine ulaşmıştır. Reel döviz kuru ithalat fiyatını doğrudan, ihracat fiyatını da ithalat fiyatı kanalı ile dolaylı olarak etkilemektedir.

Özer vd., (2007), kurlardaki düşüşün ihracatın ithalata bağımlılığını artırdığı sonucuna varmışlardır. Bu çalışmaya göre döviz kuru oynaklığının ithalat ve ihracat arasındaki dinamik ilişkinin analiz edilmesi bir zorunluluktur. Ayrıca, çalışmada ithalatın ihracat üzerindeki etkisi ve bu etkinin de döviz kurunda oynaklığa sebep olduğu yer almıştır. Bu olumsuz etkinin giderilmesi, ihracatın ithalata olan bağımlığının azalmasına bağlıdır.

Bir ülkenin yapısı, ekonomik yapısı, dış ticaretin özelliklerinden de ortaya çıkar. Buna göre, Türkiye aramalı ve hammadde ithal etmektedir. Ana mallarda, hammadde de ithalatın yüksek olması yapısal bozukluğa işaret etmektedir. Çünkü bu durum

analiz edilirken sadece dış ticaret açığı değil dış ticaret yapısı da irdelenmelidir (Akgüç, 2008).

Ticaret dengesinin döviz kurlarındaki değişime tepkisi dışa açık makro ekonomilerin önemli ve temel konularından birisidir. Bu konuyu önemli yapan iki sebep bulunmaktadır. Birincisi, karar alıcıların, uzun dönemli ticaret dengesinin, kendilerinin dikkate aldığı optimal uygun bir seviyede olup olmadığı ile ilgilenmeleridir. Karar alıcıların döviz kuru değişimlerinin ticaret dengesini uzun dönemde nasıl etkilediğini bilmeleri, belli bir zaman aralığı içinde ticaret dengesi hedeflemesi yapabilmelerine yardımcı olacaktır. İkinci neden ise, kısa dönemde ticaret dengesi dalgalanmalarının bir ülkenin ulusal gelirini etkilemesidir.

Türkiye’de uygulanan kur sistemlerinin dövize bağlanması, dış ticareti önemli oranda döviz kurlarındaki hareketlere aşırı bağlanması sonucunu doğurmuştur.

2000 yılından sonra uygulanan Türk lirasının döviz sepetine bağlı olarak dalgalanmaya bırakılması, Türk lirasını ithalata bağımlı olan Türkiye açısından aşırı duyarlı hale getirmiştir.

Ülkeler kendi ekonomileri ve diğer dünya ülkeleri ile aralarındaki parasal bağlantıyı belirlemek için üç ana seçenek ile karşı karşıyadırlar. Bu seçenekler;

- Kendi para birimlerini döviz piyasalarında diğer para birimlerine karşı serbestçe dalgalandırabilirler,

- Ulusal paralarının fiyatını, belirli bir yabancı paraya veya bir yabancı para sepetine karşı sabitleyebilirler,

- Paralarını belirli bir genişlikte dalgalandırabilirler fakat müdahaleyle bu dalgalanmalara sınırlama koyarlar (yönetimli dalgalanma) veya önceden kararlaştırılmış parametrelere göre paralarının değerlerini belirlerler (sürünen bantlar).

Ancak, hangi ülke hangi döviz kurunu uygulamalı sorusuna ise verilecek cevap, her ülkenin kendi koşullarına göre kullanabileceği ve mükemmel bir döviz kuru sisteminin olmadığıdır.

Türkiye’de Cumhuriyet’ in ilk dönemlerinde uygulanmaya çalışılan değerli TL politikası, yeni sanayileşmeye çalışan ülke için olumlu sonuçlar vermemiştir. İzlenen politikalar her ne kadar sanayi kurma ve üretimi arttırma amacı taşısa da sanayi

kesiminin büyük ölçüde ithal girdiye bağımlılığını doğurmuştur. İthalata bağımlılık, Türkiye’yi dışarıda ve içerde yaşanan döviz hareketlerine karşı aşırı duyarlı hale getirmiştir.

Özellikle 1980’li yıllardan önce ithalatın ihracattan fazla olması ve izlenen ithal ikameci politikaların başarısız olması sonucu Türkiye’de önemli döviz darboğazları ve dış ticaret hacminde sıkıntılara sokmuştur.

Yapılan devalüasyonlar nedeniyle ithalat hacminde önemli düşüşler yaşanmış, ancak krizlerden sonra ithalat hacminde tekrar yükseliş görülmüş ve ekonomi kısır bir döngü içerisinde dönüp durmuştur.

24 Ocak kararları ile ithalata bağımlılığı azaltmayı ve ihracata yönelik teşvikler getirilmişse de, Türkiye ihracatın ithalata bağımlılığını azaltamamıştır. Bu yüzden, yıllar boyunca ithalatı finanse etmek için yüklü bir dış borcun altında kalmıştır. Ayrıca, uzun süre boyunca yüksek faiz oranları vererek dışardan sermaye sağlamaya çalışmış ancak ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik problemler yüzünden istenen sonuç alınamamıştır. Bu yüksek faizler 2000 ve 2001 krizlerinde bankacılık kesimini zora sokarak krizi derinleştirmiştir.

2001 krizinden sonra uygulanan program ile ilk önce devalüasyon yapılarak ithalat hacmi düşürülmüş ve ödemeler dengesinde geçici iyileşme sağlanmıştır. Ayrıca, bu dönemde yapılan özelleştirmelerle önemli oranda döviz girdisi elde edilmiştir.

Sonraki yıllarda özellikle Türk lirasından altı sıfır atılmasından sonra, ulusal paranın değeri artmıştır. Devam eden sorunların başında cari açık gelmekte ve cari açığı ise en çok dış ticarette yaşanan açıklar beslemektedir.

2008 yılında yaşanan küresel krizle birlikte, TÜİK verilerine göre sanayi üretiminde önemli miktarda düşüş yaşanmış ve gayri safi milli hasılası 2001 yılından sonra en yüksek oranda düşüş (%13,8) göstermiştir.

Döviz kuru denince iç ve dış denge daha da önem kazanmaktadır. İşte makroekonomik politikaların amacı da iç ve dış dengeyi sağlamaktır. Dış denge doğrudan dış ticaret ile ilgilidir ve ödemeler dengesinin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. İç ve dış denge birbiri ile bağlantılıdır. Şöyle ki, iç piyasada reel

ihracatın artması ve ithalatın azalması gerekir (Togan, 2009: 9). Döviz kuru düzeyi, iç talep ve dış talep durumu ihracat ve ithalat seviyesini etkilemektedir.

Döviz kuru sistemi seçilirken, ekonominin dışa açıklık oranına göre dış ticareti gelişmiş açık ekonomilerin sabit kur sistemini, dış ticareti gelişmemiş kapalı ekonomilerde ise serbest kur sisteminin doğru olacağı kabul edilmektedir. Bunun nedeni açık ekonominin para yanılgısı düzeyinin düşük olması ve döviz kuru dalgalanmalarının maliyeti artırmasıdır (Ay, 2007b: 29).

Cari açık miktarı yükseldikçe, bir ülkeye yatırım yapanlar herhangi bir nedenden dolayı ana para ve faiz ödemelerinin zamanında yapılamayacağını düşünürse, satışlar ve alışlar başlar. Bu da faizi yükseltir, döviz kurunu düşürür.

Döviz kurundaki artış ihracat sektörlerinde karlılığı arttırdığı için ihracatı arttırmaktadır. İhracat artış durumunun yeni yatırımlar ile desteklenmesi halinde istihdama pozitif katkı sağlamış olur.

Döviz kurları oynaklık göstermediği dönemlerde bu durum yüksek faiz oranlarına bağlanmaktadır. Yüksek faiz oranları ile kısa vadeli sermaye girişleri artmakta, böylece kurlar baskı altında tutulmaktadır (Karaca, 2005). Karaca (2005) yaptığı çalışmada döviz kuru ile faiz oranı arasında istatistiksel olarak anlamlı ve pozitif yönlü fakat zayıf bir ilişki tespit etmiştir. Bu tespit Merkez Bankası’nın kısa vadeli faiz oranlarını düşürmesinin döviz kurlarında yükselişe yol açmayabileceği anlamına da gelmektedir. Tam tersi faiz oranlarındaki düşüş döviz kurunu da düşürebilecektir.

Kur rejimi tercihi ne olursa olsun döviz kurunun belli bir dengede kalması ve aşırı dalgalanmalar göstermemesi ekonomik istikrara dolayısıyla da dış ticaret dengesine katkıda bulunur (Mahlebiciler, 2006: 11).

Kaldı ki serbest dalgalanan oranlar her derde deva değildir. Diğer doğru politikaların sıralanması önemlidir. Para politikasının gidişatı, özellikle dalgalanan döviz kuru rejimlerinde önemlidir. Döviz kurunun sapması endişe yaratabilir. Bu endişe aynı zamanda bir piyasa başarısızlığı oluşturabilir, Ayrıca merkez bankaları, dengeleyici spekülatörlerine olanak sağlayan bir piyasa çevresinin gelişmesine ihtiyaç duyabilir (Harding, 1999).

Gelişen ülkelerde uygulanmakta olan döviz kuru temelli istikrar programlarında, genellikle benzer politika uygulamaları, yerel paranın büyük oranlı devalüasyonunu tetiklemektedir. Bu programların başlangıç safhasında, yüksek oranlı sermaye girişlerinin finanse ettiği bir ekonomik genişleme görülmektedir. Piyasadaki fazla likidite reel faiz oranlarını düşürmekte, yerel paranın aşırı değerlenmesine yol açmakta, iç talep artmakta ve dış dengeler bozulmaktadır. Bu durumun sürdürülebilir olmadığına dair güven kaybı sermaye çakışlarına ve devalüasyona yol açar.

Merkez Bankası raporları da teyit etmektedir ki Türkiye, 1994’ten beri döviz sepetini baz olarak uyguladığı döviz kuru sisteminden sonra, 2000 yılında kur politikasını değiştirerek gün bazında her gün için 1 yıl önceden açıklanan ve 3’er aylık dönemlerde sürekli yavaşlatılan bir devalüasyon stratejisi izlemeye başlamıştır. Şubat 2001 krizinden sonra ise merkez bankasının müdahalesini öngören serbest döviz kuru politikası uygulanmaya koyulmuştur.

Döviz kuru rejimi ulusal paranın değerinin belirlenmesinde etkilidir ve böylece ekonomiyi de etkiler. Bu etki zinciri döviz kuru rejiminin önemini daha da arttırmaktadır.

Ulusal para değeri de dış ticareti etkilemektedir. Bu yüzden ekonomik karar vericiler tarafından seçilen döviz kuru rejimi, bu rejimin avantajları ve dezavantajları son derece önemlidir.

Gelişmiş ülkelerde döviz kuru piyasa mekanizması tarafından belirlenirken gelişmekte olan ülkelerde kur para otoriteleri tarafından belirlenmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin son zamanlarda esnek kura geçiş yaptığı gözlenirken, sabit kur enflasyonla mücadelede araç olarak kullanılabilmektedir (Yetiş, 2008).

Türkiye gibi sermaye hareketlerinin sınırlı olduğu ve sermaye piyasasının yeterince gelişmediği ülkelerde ödemeler dengesi dış ticaret ile ilgilidir. Böylece döviz kuru daha da fazla öneme sahip olmaktadır (Yavuz vd., 2010: 70).

Döviz kuru ve dış ticaret arasındaki ilişki 2 ana grupta toplanır (Alsu, 2006: 3). İlki; nedenselliğin dış ticaretten reel döviz kurlarına olduğudur.

Sivri-Usta (2001), Granger Testi ve VAR yöntemi kullanarak yaptığı çalışmada döviz kurundan ithalat ve ihracata doğru nedensellik ilişkisi olmadığı sonucuna varmıştır. Şimşek ve Kadılar ise (2004), devalüasyon dış ticaret dengesizliğinin giderilmesinde yardımcı politika aracı olabileceğini ifade etmiştir (Alsu, 2006: 5).

Türkiye gibi gelişmekte olan ve yeni üretim kapasitelerinin oluşturulması ithalat ile mümkün olabilmektedir. Bu durum dış ödemelerde sıkıntı meydana getirmektedir (Yıldırım ve Karaman, 2005:377). ihracat, döviz kazandırıcı ve sanayileşmeyi hızlandırıcı etkisi nedeniyle çok önemlidir. Sanayileşmek için gerekli finansman ihracat ile karşılamaya çalışılır. Ayrıca ihracat, iç pazarda ortaya çıkan daralmayı dış Pazar vasıtası ile bertaraf eder. Böylece Pazar genişlemiş olmaktadır. Dış ticaret hadleri açısından ihracatta sanayi ürünlerinin payının yüksek olması pozitif bir durumdur (Karakayalı, 2003: 442-445).

İthalat ise kalkınmayı hızlandırma, ihracatı destekleme, tüketiciye kaliteli ve ucuz mal temini sağlama ilkelerine dayanır (Karakayalı, 2003: 445). Yani, ithalat nihai malların piyasa fiyatlarına bağlıdır (Kılıçbay, 1991: 350)

Bir ülkenin dış ödemeler bilançosundaki denge ya da dengesizlik o ülkenin dış ödeme yapısını ortaya koyar ki, bu yapı da küresel ekonomide itibar göstergesi şeklinde yorumlanmaktadır (Karakayalı, 1995: 12). Yani Çin örneğinde olduğu gibi cari fazlanız var ise küresel ekonomide artıdasınız demektir.

Türkiye’de 1980 öncesinde ithal ikameci politikalar uygulanması nedeniyle ihracat gelişmesi ve yüksek oranda büyümeler yakalanamamıştır. 1980 sonrasında ise ihracata dayalı politikalar ile ihracatta artış yaşanmıştır.