• Sonuç bulunamadı

3.4. FAİZ ORANLARI VE PARA POLİTİKASI

3.4.1. Faiz ve Dış Ticaret Etkileşimine Dair Teoriler Analizi

Para politikası genel itibariyle paranın elde edilebilirliği ve maliyetine yönelik kararları ve bu kararların sonuçlarını ifade etmektedir. Faiz politikaları da bu politikalar kapsamında yer almaktadır. Bu politikalar ışığında yapılmış olan faiz teorileri irdelenecektir.

3.4.1.1. Hick Eğrisi

Bu eğrinin analizinde para arzı arttıkça para talebi sabitken faizlerin düşeceği, faizlerin düşmesi ise hane halkı tüketimini ve firmaların yatırım malları talebini arttıracağı, üretimin artmasıyla da özel kesim tüketim ve yatırım harcamalarının, uzun dönemde reel faize karşı duyarlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır (İnal, 2006: 41).

3.4.1.1.2. Taylor Kuralı

1993 yılında yapılmış bir çalışmadır. Taylor hedeflenen üretim ve enflasyon rakamlarına ulaşmak için para politikalarını aracı olarak kullanılması sonucu kısa vadeli faiz oranlarının belirlenebileceği öngörüsü ile çalışmasına başlamış ve şayet

enflasyon oranı hedeflenen oranın veya üretim düzeyi potansiyel üretim düzeyinin üzerindeyse para otoritesinin kısa dönemli faiz oranlarını arttırıp, toplam talebi kısarak enflasyon oranını ve üretim düzeyini istenen hedefe çekebileceğini tersi durumda ise faizlerin düşüşe geçeceğini ifade ederek çalışmasını sonuca ulaştırmıştır (İnal, 2006: 43) .

3.4.1.1.3. Rasyonel Bekleyişler Teoremi Kısa Dönem Analizi

Bu teoriyi uzun dönem faiz oranlarının beklenen kısa dönem faiz oranlarının ağırlıklı ortalaması olması şeklinde açıklayabiliriz. Kısa dönemde üretim kapasitesi sınırlı firmalarda artan talep üretim kapasitesine etki edecek bu durumda firmalar kar marjlarını attırmayı tercih edeceklerdir. Firmalar verimsiz faktörleri üretime dahil edecek (azalan verimler kanunu) bunun sonucu olarak talep arzı aşacak, fiyatlar genel seviyesinin yükselmesi sonucunda ise enflasyon sorunu doğacaktır (İnal, 2006: 44-46).

Dışa açık ekonomilerde faizler üretim, fiyatlar genel seviyesi, ithalat ve ihracata etkilidir. Para arzı sabitken faizlerin düşmesi ve yükselmesi sermaye girişleri ve çıkışları şeklinde etki etmektedir. Yerli para biriminin değer kaybetmesi ihracatı arttıracak, ithal ürün talebini ise düşürecektir.

İki ülke arasındaki faiz farklılığı faizleri yüksek olan ve yüksek getirisi olan ülkeye sermaye girişine sebep olacaktır. Kısa dönemde faiz oranları artması bankacılık sistemi kredi faiz oranlarına etki etmekte ve kredi maliyetlerini yükseltmektedir. Faizlerin artması enflasyonla mücadele amaçlı yükseltilirse beklenen enflasyon düşük düzeyde olacaktır. Enflasyonun düşük çıkması ise işçi ücret taleplerini düşürecektir. Faizlerin yüksek düzeyde olması kredi maliyetlerini yükseltecek bu da yatırımın düşmesine, tasarrufların artmasına sebep olacaktır (İnal, 2006:43). Yine aynı şekilde yüksek faiz oranları enflasyonun düşmesine bu da yerli para talebinin arttırmasına ve kurların düşmesine etki edecektir.

Yüksek faiz oranları kurları düşürerek ithalatı teşvik ederken ihracata baskı yapmakta bu durum yurt içi üretilen mal talebini düşürmekte bu da istihdamı düşürerek, işçi ücretlerinin aşağı çekilmesine sebep olmaktadır.

Para politikası araçları ile faiz oranlarının kontrolü açık piyasa işlemlerinde 2 şekilde gerçekleşmektedir. İlki rezerv miktarının hedeflenerek faiz oranlarının belirlenmesi(likidite) anlamına gelen ve genellikle gelişmekte olan ülkelerde uygulanan durumdur. İkincisi ise piyasaları hassas gelişmiş ülkelerde görülen, belirli bir faiz oranı ve rezerv miktarında dalgalanma şeklinde Merkez Bankasının zorunlu karşılıklarının bir kısmıyla yerine getirilen ve bu şekilde faiz istikrarı sağlanan durumdur.

Ayrıca kısa vadeli faiz uygulamalarının uzun dönemdeki faiz uygulamalarına etkisi pek çok çalışma ile incelenmiştir. Bu çalışmaları şu şekilde özetleyebiliriz:

Cook ve Hahn 1974-79 yılları arası tahvil ve bono faiz oranlarının FED’in faiz oranlarında yaptığı değişikliklere verdiği günlük tepkileri baz alarak ve kısa dönemli faiz oranları arasında pozitif bir ilişki olduğunu bekleyişler hipotezi ile de uyumlu olarak ortaya koymuşlardır.

2001 yılında ise Romer kısa vadeli faizlerin artması durumunda enflasyonun düşeceğini bu durumun da uzun vadeli faizleri aşağı çekeceği sonuna ulaşmıştır. Sıkı para politikaları ile piyasa katılımcıları Merkez Bankası’nın enflasyonla ilgili olumsuz bilgilere sahip olduğu düşünerek tahminlerini enflasyonun artacağı şeklinde değiştirebilirler.

Ellingsem ve Soderstam ise para politikası değişikliğinin ülke ekonomisi ile ilgili yeni ve belki de özel bir bilgi nedeniyle yapıldığı sonucuna varılırsa kısa dönemli politika faizleri, uzun dönemli faizlerle aynı oranda ilişkili olacağını fakat katılımcıların bu durumu Merkez Bankası’nın para politikasında yapılmış bir değişiklik olarak algılaması durumunda ise kısa ve uzun dönemli faizlerin ters yönde ilişkili olacağı şeklinde bulgularını açıklamışlardır.

Ayrıca Thornton(1998), Bomfimve Rehinhart(2000), Conchrane ve Prazzesi(2002), Gürkaynak, Sack ve Swonson(2005)’da uzun ve kısa dönemli faizlerin etkileşimlerini araştıran diğer isimlerdir.

Türk ekonomisinde faizlerin yüksek oranda seyri özellikle makro dengeyi bozucu etki yaratmaktadır. Enflasyon hedeflerinde bu denli sapmanın nedeni de budur. Reel sektörde arzu edilen amaçlara ulaşılamaması da ülkede bulunan yüksek faizden kaynaklanmaktır. Ayrıca cari açık ve kamu-özel sektör borçlanması da faizlerin etken

TL’ye uygulanan yüksek faiz reel sektörlere yeni yatırımların yapılamasını engellemektedir. Merkez Bankasının faiz yükseltmesi diğer bankalarında faiz yükseltmesine sebep olmaktadır. Bu yüzden firmalar dışarıdan daha düşük faizlerle borçlanmaya gitmekte bunun yerine Türkiye’de daha yüksek faizle yatırım yapmak yerine finans sektörünü kullanarak yüksek gelir elde etmeyi tercih etmektedir. Tüketim artışı söz konusu olmaktadır fakat bu yatırım yerine tüketim için kullanılmaktadır. Bu durum bankalarda bireysel bankacılık işlemlerinin gelişmesine sebep olmuştur. Yüksek faiz uygulamalarının diğer bir etkisi ise kredi kartı mağduru olgusunun ortaya çıkmasında yaşanmıştır.

Merkez Bankası’nın yüksek faiz politikası dışarıdan döviz girdisinin artmasına sebep olmaktadır. Yüksek faiz oranları tüketim ve ara malı ithalatını tetiklemekte bu durum da sanayide yerli girdi oranını azaltmakta ve yabancı girdi oranını arttırmaktadır. Aynı şekilde yine yüksek faiz oranı ithalatı arttırmakta ve yatırımı caydırıcı etki yaratmaktadır. Katma değer olmayışı istihdamı da azaltmaktadır. Bu da refahın azalmasına sebebiyet vermektedir.

Yüksek faiz dış ticaret açığını yükselterek ithalatı teşvik etmekte bu da cari işlemler açığını tetiklemektedir. Merkez Bankası döviz girdisinin devamı için faizleri yüksek tutmaya devam etmekte ve bu politika sayesinde de ekonominin dar boğaza girmesine engel olmaktadır. Yüksek faiz ihracatta ithal girdi talebine neden olmaktadır. Özellikle 2008’de bu oran %70’leri görmüştür. Sağlıklı bir ekonomide ise bu oran %30civarında olmalıdır.

Sonuç olarak yüksek faiz yatırımın verimliliği düşmekte ve yatırıma caydırıcı etki yaratmaktadır.

Tablo 19: Türkiye’de uygulanan reeskont ve nakit faiz oranları ve dış ticaret dengesi

YILLAR(faizler için yürürlük tarihi dış

ticaret dengesi için sadece tarihler geçerlidir.) % REESKON İŞLEMİ FAİZ %AVANS İŞLEMİ FAİZ DIŞ TİCARET DENGESİ(000 $) 01.01.1990 40 45 -9.342.838 15.02.1991 48 54,50 -7.452.552 27.01.1994 56 65 -5.164.147 10.06.1995 52 60 -14.084.303 02.08.1997 67 80 -5.164.147 30.12.1999 60 70 -14.084.047 17.05.2002 55 64 -15.494.708 14.06.2003 50 57 -22.086.856 15.06.2004 38 42 -34.372.613 13.01.2005 32 35 -43.297.743 28.12.2007 25 27 -62.730.965

Kaynak: www.tcmb.gov.tr, Erişim Tarihi: 05.05.2010

Tabloya göre faizler 1999 yılına kadar artmış daha sonraki yıllarda ise düşme eğilimine girmiştir. Dış ticaret dengesi ise 2002 yılından sonra yukarı tırmanışlar gerçekleştirmiştir.