• Sonuç bulunamadı

1.5. TÜRKİYE’DE PARA POLİTİKALARI UYGULAMALARI

1.5.13. Şubat 2001 Krizi

1.5.13.1. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı

Bu program ilk kez 14-Nisan-2001’de basına açıklanmış ve daha sonra 3- Mayıs-2001 tarihli niyet mektubuyla da yeniden biçimlendirilmiştir (Güloğlu, 2008).

Programın asıl amacı ortaya çıkan istikrarsızlığı yok etmek ve ekonominin yeniden yapılandırılmasını sağlamaktır. Bu çerçevede belirlenen temel ilkeler şunlardır (Güloğlu, 2008);

 “Program kesin siyasi destek içerecek, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele ön planda olacaktır.

 Dalgalı kur sisteminde enflasyonla mücadele kesintisiz sürecek, bankacılık sektörü ile reel sektör arasında ilişki kurulacaktır.

 Kaynak kullanımının etkinliği ve rekabet gücü arttırılacak,  Mali sektör yeniden yapılandırılacaktır.”

Güçlü ekonomiye geçiş programı, 2001 yılında ekonomik büyüme hedefini %- 3, enflasyon oranını (TÜFE) %52 olarak öngörmüş ancak bu hedefler iki kez revize edilmek zorunda kalınmıştır (Alpago, 2002: 34).

Programın uzun vadedeki hedefi enflasyonu indirmek yapısal reformu gerçekleştirmek suretiyle AB’ye uyum sürecini hızlandırmaktır.

Programın açıklanmasıyla ülkemize açılacak yurt dışı kredi miktarları açıklanmaya başlanmıştır. Bu kredilerin etkisiyle piyasalar kısmen rahatlamış fakat IMF’ ye olan borcumuzda daha da katlanmıştır.

Güçlü ekonomiye geçiş programında sosyal kesimin desteğini arttırmak amacıyla enflasyon hedefini dikkate alan gelirler politikasıyla birlikte sosyal diyaloğu sağlayan tedbirler de alınmıştır. Uygulamadaki kararlılığa bağlı olarak uluslar arası kuruluşlardan ciddi bir mali destek beklenmiştir. Bu program 1999 yılı sonunda IMF

ile yapılan ve yürürlülüğe konulan Stand-by anlaşmasının uzanan bir çizgisidir, stratejiler değişmemiş ve IMF desteği devam etmiştir.

2001 yılında ülkemiz en büyük krizlerinden birini yaşamıştır. Yaşanan kriz IMF‘den alınan krediler, turizm gelirleri ve tarımsal ürünlerin bolluğu sayesinde mümkün olan en az zararla atlatılmıştır (TOBB, 2010: 11) . Ayrıca yine TCMB Kanunu ve uygulana istikrar politikaları da fayda sağlamıştır. Bu yeni TCMB Kanununun özelliği ise para politikalarının yanlış uygulanmasını önlemesidir. Merkez Bankası biraz daha özerkleşerek politika uygulamalarında tek sorumlu kuruluş haline gelmiş, araçlarını doğrudan belirlemeye ve uygulamaya yetkili kılınmıştır. 15- Mayıs 2001’de IMF ile imzalanan Stand-by anlaşmasındaki hedefler Ekim ayı sonu itibariyle gerçekleştirilmiş ve ekonomi yeniden büyüme trendine girmiştir (TOBB, 2010: 12-13).

Program, öngörülen hedeflere ulaşılması ve ekonominin yeniden yapılandırılması konusunda kesin bir siyasi taahhüt içermektedir. Bu şekilde piyasalarda kırılan güven ortamı yeniden sağlanmaya çalışılmıştır.

Özetle, Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri’nden sonra oluşan stagflasyonist ortamda uygulanmaya konulan bu program, net makro ekonomik hedefler ortaya koyamadığından krizlerden kaynaklanan belirsizlik ortamından çıkılmasını kolaylaştıramamıştır. Bu iki krizden sonra 15.000 KOBİ kapanmış ve bir milyona yakın kişi işsiz kalmıştır (TOBB, 2009: 34). Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı artan işsizlik sorununa da hiçbir çözüm önerisi getirmemiştir ve Türkiye’yi içinde bulunduğu durgunluk ve yüksek enflasyon ortamından çıkarmak için yeterli olmadığı aşikardır (Güloğlu, 2008).

Tablo 7 : 1999-2002 Arası Ekonomik Göstergeler EKONOMİK GÖSTERGELER 1999 2000 2001 2002 BÜYÜME ARTIŞ (% ARTIŞ) -6.1 6.0 9.5 7.8 12 AYLIK TÜFE (%ARTIŞ) 68.8 39.0 8.5 29.7 NOMİNAL FAİZ (%) 106.2 38.0 9.1 3.8

FAİZ DIŞI FAZLA

(GSMH’ye ORANI) -2.0 2.7 .5 .9 NET KAMU BORCU (GSMH’ye ORANI) 61.0 57.4 5.0 9.8 CARİ İŞLEMLER DENGESİ (GSMH’ye ORANI) -0.7 -4.9 .4 1.0

Kaynak : www.tcmb.gov.tr, Erişim tarihi: 11.10.2009

Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı net makro ekonomik hedefler ortaya koyamadığı için kriz ve belirsizlik ortamını bertaraf edememiş ve bu ekonomik şartlar ve kaygı ortamında 2002 yılına girilmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

2001 SONRASI UYGULANAN MAKRO EKONOMİK POLİTİKALAR

2.1. 2002 VE 2003 YILI TÜRKİYE EKONOMİSİ

Genel olarak bu yılların ekonomisine bakıldığında IMF’ ye sunulan niyet mektubunda ifade edilen yoğun yapısal reformlar yıl sonunda büyük ölçüde tamamlandığı görülmektedir. Bu yapısal düzenlemeler 2003 ve 2004 yılında olumlu sonuçlar vermiştir. 2002 yılında IMF’ nin ek finansal desteğini açıklaması iç borç sorurunun çözmüştür. 2002 bütçesinde faiz dışı fazlaya ve sıkı maliye politikasının gereklerine önem verilmiştir. Bu bütçede yüksek faiz dışı fazla verilmesi amaçlanmıştır. Üç yıllık bir Stand-by anlaşması dış kaynak, bankacılık sektörü ve üretim kesiminin sorunlarına eğilinmesi beklentileri olumluya çevirmiştir. Merkez Bankası 2002 yılına parasal hedefleme başlamış ve gelecek dönem enflasyonuna odaklı bir para politikası uygulamıştır. Programda hedeflenen temel parasal büyüklük para tabanıdır ve nominal milli gelir büyüme hızı kadar artışı hedeflemiştir. 2 Ocak’ta TCMB tarafından açıklanan para ve kur politikasında dört gelişmeden bahsedilmiştir. Bu gelişmelerden birincisi, 2001 yılında ülkemizin kazandığı rekabet gücü çerçevesinde olumlu etkilenecek ihracat, ikincisi, güçlü bankacılık sistemine ulaşılması ile kredi hacminde reel bir artış oluşmasıdır. Üçüncüsü, 2002 yılında beklenen ters para ikamesine yol açan nedenlerin iç talebi uyaracak olmasıdır. Dördüncüsü, istikrarın ertelenmiş yatırım ve tüketim harcamalarını uyarmasıdır (Tüsiad, 2001).

2002 ve 2003 yılında gerçekleştirilen yapısal reformlar ekonominin içsel dayanıklılığını arttırmıştır. Erken seçim sonrasında kullanılan tek parti iktidarının yönetime geçmesi siyasi belirsizliği azaltmış bu da mali piyasalarda olumlu rüzgarlar estirmiştir. Fakat enflasyon belirtileri ancak enflasyondaki düşüş gözlendikçe gerilemiştir. 2002 yılında gerçekleşen ekonomik büyümenin büyük bir kısmı stok artışından kaynaklanmıştır. Bankacılık sektörü 2001 yılından sonra toparlanma sürecine girmiş, risk odaklı bankacılık anlayışı yerleşmeye başlamıştır. Sermaye yeterliliğini güçlendirme programı sektör sermayesine ivme kazandırdıysa da bankacılık sektörünün karsızlık sorununa çözüm olamadı. 2002’de döviz mevduatları belli bir hızda artarken, mali sistemin TL ayağı büyümekte zorlandı, kredi artışı sınırlı kaldı ve bankacılık

sektörü kredi sorununu aşamadı. Kurlar %30’luk bir bant içinde dalgalandı. Kur artışı yalnızca %13 oldu. Düşen enflasyonla beraber reel faizler yıl boyunca yüksek kalmıştır (Tüsiad, 2001). 2003 yılı ülkemiz ekonomisinde değişim sürecinin başlangıcı olmuştur. Enflasyonda son 26 yılın en düşük seviyelerine gelinmiştir ve TL değer kazanmıştır. Bu olumlu gelişmelerde merkez bankasının izlediği etkin para politikası önemli rol oynamıştır. Enflasyonun düşük olmasının yanı sıra enflasyonist bekleyişlerin kırılması da büyük başarıdır.

2002 yılı Türkiye ihracatında kriz yılına göre %12 artış yaşanan bir yol olmuştur. İhracat %31’lik yükselişle 42.3 milyar dolar olmuştur. İhracatın 47.3 milyar dolar olduğu 2003 yılında ithalat 69.3 milyar dolar olmuştur (Alsu, 2006: 29).

2003 yılında ihracat artışında, 2001 krizinden sonra gelen devalüasyon ve uluslar arası piyasalarda Euro’nun değerlenmesi etkili olmuştur (Alsu, 2006: 29).

2002’den sonra krize kadar ihracat sürekli artmış ve 2008 yılındaki 132 milyar dolarlık tutar Cumhuriyet döneminin rekoru olmuştur. İthalatta düşük döviz kuru ve değerli TL ile artmıştır (Buluş, 2009: 127). Değerli TL’ye rağmen ihracat artışında Euro’nun dolardan değerli olması sonucunda düşük dolar girdisi ile Euro cinsinden gelir elde etmenin getirileri etkili olmuştur.

Tablo 8 : 2003 Yılı Büyüme Değerleri

Büyüme (%) 2003 TARIM -2.7 SANAYİ 6.5 HİZMETLER 6.0 GSYİH 5.0 GSMH 5.0 GSYİH(TRİLYON TL) 357.045 GSMH(MİLYON $) 238.051

Tablo 9 : 2003 Yılı Enflasyon Oranları

ENFLASYON 2003

GSMH DEFLATÖRÜ 24.4

TEFE % (YIL SONU) 16.5

TÜFE % (YIL SONU) 20.0

Kaynak: www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 02.02.2010

Tablo 10 : 2003 Yılı Dış Ticaret Oranları

DIŞ TİCARET (MİLYON $) 2003

İHRACAT 45.884

İTHALAT 67.241 DIŞ TİCARET AÇIĞI -13.348

CARİ İŞLEMLER DENGESİ -7.701 CARİ İŞL.DENGESİ(GSMH %) -3.2

2001 yılı sonunda %80 olarak gerçekleşen enflasyon oranı 2002 yılı sonunda %30’a ve 2003 yılı Ağustos ayı sonu itibariyle %24’e düşmüştür (Morgil, 2004).

2003 yılında ikinci olumlu gelişme enflasyonun düşmesine paralel olarak faiz hadlerinin düşmesidir. Faiz hadlerinin düşmesinin bir nedeni de sağlanan siyasal istikrara bağlı olarak Türk Ekonomisi’ne olan güvenin artmasıdır. GSMH 2002 yılında %7.5 oranında ve 2003 yılında %5.4 oranında büyümüştür. Ekonomimizde bu olumlu gelişmelere rağmen bazı konularda sıkıntılar devam etmiştir. Örneğin özelleştirme konusunda Türkiye çeşitli nedenlerle başarılı olamamaktadır. Özelleştirme, piyasa ekonomisini geliştirme ve ekonomide etkinliği arttırma yönünden çok önemlidir. Bunun yanında özelleştirme, devlet bütçesinin dengesi açısından da önemlidir. Ekonomimizde diğer bir sorun da borçların GSMH’ ye olan oranının yüksekliğidir. Çünkü yüksek borç yükü devletin ekonomi politikası ve sosyal politika uygulamasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle devlet borçlarının GSMH’ ye olan oranının azaltılması gereklidir. Bu oranın azaltılmasında üç yol vardır. Bunlardan birincisi; faiz dışı bütçe fazlasının sağlanmasıdır. Borç azaltılmasının ikinci yolu şeffaf ve hızlı bir özelleştirme yapılarak özelleştirmeden elde edilen gelirle dış borçların azaltılmasıdır. Borç yükünün azaltılmasının üçüncü yolu büyüme hızının, reel faiz haddi üzerinde gerçekleşmesidir (Morgil, 2004).

Enflasyonun dizginlenmeye başlanması ekonomide kaynak dağılımının daha etkin olmasında son derece faydalıdır. Enflasyonist ortamda faiz oranlarının yüksek olması yatırımın ve üretimin azalmasına dolayısıyla da ihracat seviyesinin düşmesine neden olmaktadır. Enflasyon tehlikesi verimli yatırım kararlarının alınmasını da olumsuz yönde etkilemektedir.

Enflasyonun kontrol altında olup olması uygulanan makro ekonomik politikalarla doğrudan alakalıdır. Örneğin, 2002 yılında yürürlüğe giren yasa ile TCMB bağımsız olmuş ve fiyat istikrarı TCMB’ye yasa ile görev olarak verilmiştir (Morgil, 2003).

Faizler ve Enflasyonun birbirini etkilememesi imkansızdır. Enflasyonun düşmesi ile birlikte faizlerin de normal seviyelerde seyretmesi oldukça olağandır.

büyümenin devamlı hale gelmesi döviz girişini arttırır ve kur da olağan seviyesinde olur.

2003 yılında da Irak’a yapılan müdahale ve kamu sektörü finansmanındaki gevşeme piyasaları olumsuz etkilemiştir. Irak müdahalesi ile birlikte yatırımlar azalmıştır. Petrol fiyatlarının artmasıyla döviz kurları ve faizler yükselme eğilimine girmiştir. Türkiye 2003 ‘te yurt dışı borçları için yaklaşık 19.5 milyar dolar anapara ve 8.5 milyar dolar da faiz ödemiştir. Bu yılda en büyük sorun iç ve dış borçların çevrilebilmesi ve döviz kurlarında göreli bir istikrarın sağlanabilmesi olmuştur (tcmb.gov.tr).

1980’den 2003 yılına kadar yaşadığımız ekonomik sorunlar hemen hemen her yıl aynı özellikleri ihtiva etmiştir. Yaşadığımız krizleri aşmak için merkez bankasına daha fazla bağımsızlık verilmeye çalışılarak uygulanan para politikalarının başarısı daha da artırılmaya çalışılmıştır. Fakat gerçekleştirilen düzenlemeler ve atılan adımlar Türkiye’yi sürekli geçici çözümlere götürmüş bunun yanında yaşadığımız kriz sarmalını sona erdirememiştir.

2.2. 2004 VE 2005 YILI TÜRKİYE EKONOMİSİ

Bu yıllarda enflasyonda sağlanan başarı, mali disiplin ve kamu borcunun düşmesi enflasyon hedeflenmesi rejimine geçişi kolaylaştırmıştır (Buluş, 2009: 126). Enflasyonla birebir ilişkili olan faiz oranları küresel kriz ile birlikte tarihi önemde düşmüştür (Buluş, 2009: 127).

2004 yılında artış gösteren dış ticaret hacminde en büyük artış Almanya ile olan dış ticarette olmuştur. 2004 yılındaki artıştan sonra 2005 yılında ihracat ve ithalat artış hızı yavaşlamıştır. Bu yıllarda ithalattaki artışta üretimdeki ithal girdi ihtiyacı belirleyici olmuştur (Alsu, 2006: 31).

2005’ten son küresel krize kadar geçen sürede enflasyonla mücadele kazanılmış ve GSMH’de ciddi artışlar olmuştur. İşsizlik rakamlarının yüksek olması üretimin ithalata kaydığının açık bir göstergesidir. 2001 krizinden sonra bankacılık sektöründe alınan tedbirler ve gerçekleşen iyileşmeler küresel krizde finans sektörünün elini güçlendirmiştir.

2003 yılından itibaren ekonomik alandaki tedbirler kendini daha iyi ortaya koymuştur. Böylece piyasalardaki kırılganlık derecesi önemli ölçüde azalmıştır. Döviz kuru riskinin azalması ve nispeten bir düzene oturması dış ticaret dengesinde olumlu sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

2004 sonu itibariyle enflasyon düşmüş ve istikrarlı büyüme başlamıştır. Bu büyüme daha çok ihracattan kaynaklanmıştır (Keyder, 2005: 53-63). 2004 yılında verilen cari açık ise dış borç yaratan sermaye girişleri ile finanse edilmiştir (Yentürk, 2005: 35).

2003 sonrası ekonomide istikrarın kendini göstermeye başlamasıyla birlikte kur riskini üstlenen yatırımcılar ortaya çıkmaya başlamıştır (Sak, 2005). Ekonomi genelinde istikrar için yapısal reformların yapılması, istikrar ortamının sağlanması ve sürdürülmesi, reel sektörde verimlilik artışının sürdürülebilmesi ve piyasaya dayalı istikrar ortamının dinamik bir süreç oluşturması gerekir. Ayrıca, büyümenin istihdam yaratması da son derece önemlidir (Sak, 2005).

2004 yılında ekonomik değerlerin çok iyi ve yüksek seyretmesinden dolayı 2005 yılı ekonomisini değerlendirmek biraz zor olacaktır. Zira 2004 yılına göre durum çok fazla iyi değildir. Bunun nedeni temel hedef olan büyümenin düşmesidir. Mevcut büyüme oranında etkili olan sektör de inşaat sektörü olmuştur. Yani büyüme bütün sektörlerde ve alanlarda gerçekleşmemiştir. Ayrıca 2005 yılında iktisadi büyümenin ithalata endeksli olması, ödemeler bilançosundaki cari işlemlerin açık vermesine ve yabancı sermayeye olan bağımlılığın giderek artmasına neden olmuştur (Sak, 2005).

2005 ekonomisindeki olumlu gelişmeler (Sak, 2005);

(+)Enflasyon hedefimiz yükselen petrol fiyatlarına rağmen başarılı olmuştur. (+)2005 yılında en büyük başarı özelleştirme alanında olmuştur. Tüpraş, Telsim ve Erdemir gibi büyük oranlı satışlar yapılmıştır. Bu satışlar sonunda TMSF ve ÖİB büyük gelirler elde etmiştir. (Erdemir ve Tüpraş’ın satış bedelleri henüz tahsil edilmemiştir.)

(+)Düşen faizler vasıtası ile borç dinamikleri iyileşmiştir. Kamu borcumuzun milli gelire oranı iyileşmekte ve Maastricht Kriterlerine yaklaşmaktadır. (Maastricht

(+)2004 yılında artış gösteren dış borçlarımız 2005’te aynı düzeyde kalmıştır.(16.5 milyar dolar)

(+)2005 yılında ülkemize yüksek oranlarda sıcak para girişi olmuştur. 25 milyar dolara yakın sıcak para döviz kuru ve yatırım piyasalarında etkili olmuştur. (2005 yılındaki yabancı sermaye girişleri geçmişten farklı olarak, giren sermayenin %10’u doğrudan yabancı sermaye olurken, borç yaratan yabancı sermaye girişi toplamın %50’sinde kalmıştır. Giren yabancı sermayenin %40’ı ise hisse senedi alımı yolu ile gerçekleşmiştir.)

(+)Bankalar parlak bir yıl geçirmiştir. Özellikle konut kredileri ile ciddi çıkışlar yaşanmıştır. Bu sayede toplam krediler ilk 11 ayda %47 artış göstermiştir.

(+)Faiz oranlarında düşüşler yaşanmıştır.

(+)İnşaat sektöründe canlanma yaşanmış, ekonomik büyümenin lokomotifi inşaat sektörü olmuştur.

(+)Kısa vadeli sermayenin yerini giderek daha uzun vadeli ve kalıcı sermayeler almaya başlamıştır.

(+)Para politikası enflasyonla mücadeleye odaklanmış, bu da ekonomik disipline katkı sağlamıştır.

2005 yılında ekonomide yaşanan olumsuz noktalar (Sak, 2005);

(-)Bu yılda elde edilen büyüme daha çok inşaat sektöründeki gelişmeyle elde edildiği için sürdürülebilir nitelikte olmamıştır. Büyümenin bu özelliği ciddi bir dış açık sorunu yaratmıştır.

(-)Artan petrol fiyatları ve değerli TL, cari açığın artmasına neden olmuştur. Cari açığın milli gelire oranı %6’yı aşmaktadır ve bu oranın yakın bir gelecekte de düşmesi beklenmemektedir.

(-)Tarımsal üretimde sürdürülebilir bir verimlilik ve büyüme olmamıştır.

(-)Sanayi kesiminde verimlilik artışları olmakla birlikte büyüme 2004 seviyesini yakalayamamıştır.

(-)Artan verimlilik reel ücretlere yansımıştır. Kur aynı düzeyde kaldığı için ücret maliyetleri döviz bazında yükselmiş bu da üreticilerin maliyetini artırmıştır.

(-)İşsizlik oranı bir düşme göstermemiştir ve halen işsizlik ülkemiz için büyük sorundur.

(-)TL kurunun değer kazanması, Çin’le rekabet güçlüğü, Avrupa’da canlanmanın başlayamaması ihracatı düşürmüştür.

(-)Sanayide büyüme yavaşlamıştır. (-)Tarımsal üretimde gerileme olmuştur.

(-)Cari açık bugüne kadar ki en yüksek noktaya ulaşmıştır.(22.5 milyar dolar) (-)Düşük ihracat ve yüksek ithalat dış ticaret açıklarında sapmalara neden olmuştur.

(-)Özel sektörün dış borcu fazladır ve özel sektör borçlarının %43’ü kısa vadelidir.

(-)İlerleyen zamanlarda, hızlı artan banka kredilerinin ekonomide kırılganlıklara sebep olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Yani söz konusu dönemde İthalatın üretim ve toplam arza oranlarının sürekli artış trendi içerisinde olmasına rağmen, ihracatın üretim ve toplam arza oranlarının bir gerileme trendi içerisinde olduğu görülmektedir. Bunun sebebi YTL nin sözkonusu dönemde değer kazanması olarak düşünülebilir. Oranlar arasındaki bu ters yönlü gelişim tabiidir ki istihdam üzerinde de olumsuz etki yapmıştır. Bu oranlar, Türk imalat sanayinin, dış talebe (ihracat olarak) yönelik olarak değil, daha ziyade iç talebin karşılanmasına yönelik bir yapı içerisinde olduğunu göstermektedir.

Mikro ve makro veriler sonucunda elde edilen bulgular karşılaştırıldığında, üretimin dış ticarete bağımlılık derecesi açısından farklı seviyeler ortaya çıksa da, bağımlılığın gelişme trendi ve yönü açısından benzeri bulgulara ulaşıldığı

görülmektedir.

2.3. 2006 VE 2007 YILI EKONOMİLERİ

2007 yılında büyüme %4.5 ile 2002 yılında bu yana ilk defa hedeflenen değerin altında kalmıştır. Sıkı maliye politikası uygulamaları ile bütçe iyileşme göstermiş fakat

İhracatın 2007 yılındaki seviyesi 100 milyar doların üzerine çıkmıştır. Aynı zamanda ithalattaki artış da dikkat çekicidir. 2002’den sonra TL’nin güçlü değerine rağmen ihracattaki yüksek performans küresel krize kadar devam etmiştir (TOBB, 2008, 97). Bu yüksek performansta ayrıca yurtdışı talepte son derece etkilidir.

2006 yılında para politikası kurumsallaşma süreci çerçevesinde enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçilmiştir.

Enflasyon hedeflemesi rejimi merkez bankasının nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi amacına yönelik olarak para politikasının makul bir dönem için belirlenen sayısal bir enflasyon hedefi ya da hedef aralığına dayandırılması ve bunun kamuoyuna açıklanması şeklinde tanımlanan para politikasıdır. Enflasyon hedeflemesi rejiminin enflasyonu kontrol eden diğer yöntemlerden temel farkı para politikası araçlarının geçmiş ya da cari enflasyon yerine gelecek enflasyona dayanması ve gelecekteki enflasyon hakkında raslantısal varsayımların yapılmamasıdır. Uygulamada enflasyonun doğrudan hedeflenmesi rejimi genellikle merkez bankaları ile hükümetler arasındaki anlaşmalar çerçevesinde oluşturulmuştur. Bu rejim ülke koşullarına bağlı olarak uygulamada farklılıklar göstermektedir. Enflasyon hedeflemesinde amaç, düşük ve sürdürülebilir bir enflasyon düzeyi sağlamak ve ekonomik birimlerin geleceğe yönelik daha sağlıklı karar almasını kolaylaştırmaktır.

Enflasyon hedeflemesinde diğer nominal çıpa politikalarından farklı olarak merkez bankaları, hedeflenen enflasyon oranına ulaşmada değişik para politikası araçlarını kullanma serbestisine sahiptir. Bu fark ülkenin sadece kendi durumuna odaklanabilmesine olanak vermekte ve para politikası tek bir değişken yerine enflasyonu etkileyebilecek her türlü faktör göz önünde bulundurularak belirlenmektedir. Bu faktörler arasında ücret artışları, kur artışları kamu fiyatlandırma mekanizması gibi unsurlar yer almaktadır.

Genel olarak enflasyon hedeflemesinin üç temel ön koşulu vardır. Bu ön koşullar (Afşar, 2005);

 Para politikasının nihai hedefi fiyat istikrarı olmalıdır: Para otoritesi sadece belirlediği enflasyon hedefini gerçekleştirmeyi amaçlamalı büyüme, istihdam seviyesi veya döviz kuru istikrarı gibi başka hedefler seçmemelidir. Örneğin sabit kur

sistemi altında enflasyon hedeflemesi sisteminin işlemesi mümkün değildir. Bu yüzden doğrudan hedefleme rejimini seçen ülkeler sabit kur sistemini terk etmek durumundadır. Bu rejimde para ve maliye politikaları arasında dolaylı da olsa bir etkileşim bulunmaktadır. Para politikası operasyonel olarak mali politikanın enflasyon üzerindeki etkilerini göz önünde bulundurmak durumundadır. Mali politikalar enflasyon hedefini destekleyici nitelikte olmalıdır.

 Merkez Bankası Bağımsızlığı: Merkez bankasının bağımsızlığı en temel anlamıyla fiyat istikrarını korurken uygulayacağı para politikası rejimini ve kullanacağı parasal araçları kendi kararları ile seçmesi ve uygulaması olarak tanımlanabilir. Ayrıca merkez bankası bağımsızlığının resmi olarak tanınması için nihai hedefi olan fiyat istikrarının sağlanmasından sorumlu tek otorite olarak yasal bir görevlendirmenin yapılmış olması gerekmektedir.

 Gelişmiş Mali Piyasalar: Enflasyon hedeflemesi rejiminin başarıyla uygulanması ve enflasyonun hedeflenen düzeyde tutulması amacıyla para otoriteleri tarafından kullanılacak parasal araçların etkinliği gelişmiş para, sermaye ve döviz piyasalarının olmasına bağlıdır. Mali piyasaların kullanılan parasal araçlara yeterli çabuklukta tepki verememesi enflasyon hedeflerinden sapmalara yol açabilir. Ayrıca mali piyasaların devlet tahvili gibi enstrümanlarla kamu borçlanmasını karşılayacak derinlikte olması merkez bankasının kamu borçlanmasında taşıyacağı yükün azaltılması ya da hiç olmaması açısından da önem taşımaktadır.

2006 para politikası çerçevesinde ülkemizde açık enflasyon hedeflemesine geçişte nihai faiz kararlarının alınması sürecinde Para Politikası Kurulu yine tavsiye veren bir konumda olacaktır. Faiz kararları Para Politikası Kurulu’ nda oylanacak ve toplantı özeti yayınlanacaktır. Şu anda 3 ayda bir yayınlanan para politikası raporunun yerini enflasyon raporu alacaktır. Her 3 ayda bir (Ocak-Nisan-Temmuz-Ekim) yayınlanacak olan enflasyon raporunda, enflasyon tahminleri niceliksel olarak açıklanacak böylece para politikası uygulamalarında büyük oranda şeffaflık sağlanmış olacaktır.

20021 ve 2005 yılları arasında örtülü enflasyon2 hedefi çerçevesinde yıl sonlarında enflasyon hedefleri açıklanmıştır. Fakat 2006 ile birlikte kamuoyu tarafından kolay anlaşılabilirliği ve iletişimi açısından avantajları göz önüne alınarak enflasyon hedefi nokta hedef olarak belirlenmeye başlanmış ve %2’ lik bant aralığı