• Sonuç bulunamadı

KISIM I: Sosyal ve Ekonomik Boyutlar Bölüm 1: Giriş

D. Sürdürülebilir Gelişme Politikası

2. Politika Araçları a Piyasaları Kullanmak

Çevre yönetiminin başarılı olması ve kazan-kazan ilkesinin hayata geçirebilmesi için uygun kaynak dağılımını sağlayacak piyasa ve fiyat sinyallerinin kullanılması gerekmektedir. Ancak genelde doğal kaynaklar düşük fiyatlandırılmaktadır. Bunun en önemli nedeni olan teşvikler (sübvansiyonlar), aşırı doğal kaynak kullanımının maliyetini düşürmekte ve piyasa fiyatları sosyal maliyetleri dışlayarak genelde sadece özel maliyetleri yansıtmaktadır. Halbuki piyasanın çevre yönetiminde kullanılması, yönetim ve uygulama açısından daha kolay olmasının yanı sıra hükümetler ve hazine üzerinde mali baskıyı göreceli olarak

azaltmaktadır. Çünkü çevre sorunlarına yol açan mal ve üretim faktörlerindeki kamusal mali desteğin azalması ve çevre vergileri ile kirleticilerin (kullanıcıların) bedel ödemesi mali yükü hafifletir. Gandi vd. (1997) bu konuda yaptığı bir çalışmada gelişmekte ve geçiş durumundaki ekonomilerde çevreye zarar veren teşviklerin yıllık 240 milyon dolar olduğunu hesaplamıştır. Dolayısıyla teşvik veya sübvansiyonların azaltılması çevre üzerindeki olumsuz etkileri azaltacağı gibi (örneğin suni gübre ve enerji kullanımına verilen sübvansiyonlar) mali bir tasarrufa da yol açacaktır. Ancak sübvansiyonun olmadığı bir piyasada, fiyatlar üretim maliyetlerini tam olarak yansıtmasına rağmen, çevreye verilen zarar giderilemeyecektir. Bu durumda kaynakların kullanımından ortaya çıkan dışsallıkların çevre vergileri ile giderilmesine gidilebilir (Dulupçu, 2001: 6-7).

Piyasa çerçevesinde kullanılabilecek diğer bir araç ise “kullanıcı ücretleri”dir. Çevrenin kullanımından sağlanan yararın yüksek olduğu, fakat bu yararı elde edenlerin bunun karşılığını çok daha az oranda ödedikleri veya hiç ödemedikleri takdirde, söz konusu doğal kaynağın aşırı kullanımı söz konusu olmaktadır. Kullanıcı ücreti aşırı kullanımı azaltmakta, çevrenin kullanımının yüksek yararından pay alarak yine çevrenin yönetimi için kaynak yaratabilmektedir. Böylece hem ekonomi geliştirilmekte, hem de çevre korunmaktadır.

Depozit veya yeniden fonlama sistemleri özellikle katı atıkların yeniden üretim sürecine dahil edilmesini sağlayan piyasa çerçevesindeki politika araçlarından bir diğeridir. Bu sistemler sayesinde atığın yeniden kullanımı sağlanarak, atığın arıtmaya gidilmesi durumunda ortaya çıkacak finansal maliyetler ortadan kaldırılmakta ve de kaynak kullanımında tasarrufa gidilmektedir (Dulupçu, 2001: 7).

Piyasa, diğer bir araç olan hedeflenmiş teşvikleri sosyal açıdan arzulanabilir bir sonuca ulaşmak için kullanabilir. Her ne kadar bu yaklaşım çevre yönetimindeki teşviklerin kaldırılması ve devlet müdahalesinin azaltılması ilkeleri ile çelişse de, genel olarak çevre açısından olumlu sonuçlar yaratmaktadır (Dulupçu, 2001: 7).

b. Yeni Piyasalar Yaratmak

Doğal kaynak ve hizmetlerin piyasalarının bulunmaması sürdürülebilir kalkınma için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Mülkiyet haklarının yaygınlaştırılması, özelleştirme, ticari izin ve hakların oluşturulması ile uluslararası bedellerin yaratılması politika matrisinin sağladığı temel yenilikler arasındadır (Dulupçu, 2001: 7).

Toprak ve su için mülkiyet haklarının geliştirilmesi kaynak yönetimi açısından temel bir inisiyatif doğurmaktadır. Çünkü kullanıcılar, doğanın sahibi olduğu veya uzun dönemli sözleşmelerle doğal kaynakları kiraladıkları zaman doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı yönünde inisiyatif geliştirmektedirler. Orman ve balıkçılık alanları gibi herkes tarafından kullanılabilir açık kaynakların korunmasında bu yönteme başvurulmaktadır.

Özelleştirme, kamu sektörünün sermaye yönünden yetersiz kaldığı alanlarda hem gelecekteki geliri artıracak yatırımların yapılabileceği hem de mevcut yapıda gelir üretilebileceği alanlardaki politika aracıdır. Kamunun su ve kanalizasyon çalışmaları bu konudaki klasik örneklerden biridir. Su ve kanalizasyon çalışmalarında tahsil edilen ücretler çoğunlukla düşük, tamir ve yenileme harcamaları ile yatırımlar yetersizdir. Özel sektörün altyapı yatırımlarında rol alması bu hizmetlerin kullanıcılara ulaşılabilirliğini, kalitesini ve ekonomik performansının yanı sıra çevresel kaynakların verimli kullanımını da artırmıştır (Dulupçu, 2001: 7).

Matriste yer alan ticari izin ve haklar, etkin kullanım sağlanması ve doğal kaynakların kıtlık ve değerinin anlaşılmasına yönelik yeni piyasa oluşumunu içermektedir. Ticari kirletme emisyonu izinleri bu aracın uygulanmasındaki en sık kullanılan yöntemdir. Kirletme izninin, yaratılan bir piyasada alınıp-satılması, bu hakkın gerçek bedelinin ortaya çıkmasına yol açmakta, böylelikle değerinin altındaki çevre kirlenmelerine engel olunmaktadır (Dulupçu, 2001: 7-8).

Uluslararası bedel sistemleri, doğal kaynaklar piyasasını uluslararasılaştırmakta kullanılmaktadır. Bu yöntem firmaların çevresel hedefler çerçevesinde uluslararası piyasalardan rekabetçi bir piyasada kirletmenin bedelini ödemesini sağlamaktadır. Karbon emisyonlarının bedeli olarak ormanlaştırma bu yöntemin uygulandığı alanlardan biridir.

Politika matrisinin gösterdiği gibi, yeni piyasalar yaratmaya yönelik politika araçları çeşitli biçim ve geniş uygulama alanları sunmaktadır. Öte yandan düşük maliyet ve doğru yönde inisiyatif geliştirmelerine rağmen yeni piyasalar yaratmak izleme, kurumsal yapıyı olgunlaştırma, piyasa güçlerini geliştirme gibi yönlerden değerlendirildiğinde ortaya önemli bir yönetim maliyeti çıkarmaktadır (Dulupçu, 2001: 8).

c. Çevresel Düzenlemeleri Kullanmak

Düzenleme, çevre problemlerine karşı uygulanan en genel yaklaşımdır. Ancak yarattığı dolaylı ve doğrudan maliyetlerinden dolayı dikkatli kullanılmalıdır. Standartlar, yasaklar, izinler ve kotalar, politika yapıcıları tarafından düşük izleme maliyeti ve sonuca ulaşma performansı değerlendirildiğinde açıkça tercih edilmektedir. Kamu politikası açısından düzenleme, tek olur araç görünümü alabilmektedir. Çok zehirli atıkların emisyonunun kontrolünde, su veya hava sirkülasyonuna sahip olmayan topraklarda, ekolojik duyarlılığa sahip alanlarda yasaklara alternatifsiz politika aracı olabilmektedir. Ayrıca kirleticilerin miktarının az olması düzenlemeleri yönetsel açıdan çekici kılmaktadır. Düzenleyici standartlar veya çevre vergileri az sayıdaki kirleticilerde etkin olarak uygulanabilmektedir (Dulupçu, 2001: 8).

Düzenlemeler yaptırım gücünden yoksun olduğunda etkinsizleşmektedir. Cezaların çok düşük veya çok yüksek olması düzenlemeleri amacından saptırmaktadır. Bu nedenle bu aracın sınırlı ve zorunlu alanlarda uygulanması daha doğrudur (Dulupçu, 2001: 8).

d. Kamu Oyunun Katılımını Sağlamak

Çevre yönetim eylemlerinin hayata geçirilmesinde, politikacıların kamusal talepler doğrultusunda hareket etmesi, kamuoyunun çevre yönetimine katılımının önemini gösterir. Bu spesifik araç, özünde tüketicilerin tercih ve taleplerini çevreye daha duyarlı biçimde yapmalarını sağlayan “bilgilendirme” dir. Ürünlerin çevreyle dost bir süreçte üretildiğini gösteren “eko-markalar”, enerji tasarrufu sağlayan ev aletleri, aydınlatma ekipmanları ve otomobiller bu alandaki başta gelen uygulamalardır. Ayrıca kirlilik emisyonları konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi, çevre konusundaki standartlarına uyan veya uymayan firmalar arasında tüketicinin ayrım yapabilmesine imkan sağlamaktadır (Dulupçu, 2001: 8).

Kamuoyunun aktif katılımı bu politika aracının diğer önemli bir yanıdır. Özellikle Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) projelerinin kamuoyu tarafından tartışılmasının sağlanması, çevre bilincinin oluşumuna katkı yapmakta, dahası kalkınma sürecinde, yaşanan çevrenin ne yönde ve nasıl etkileneceğine karar vermede sivil inisiyatif isteklerini duyurup yansıtabilmektedir.

Öte yandan etkin toplumsal katılım devlet, sivil toplum örgütleri, sendikalar ve çeşitli toplumsal örgütlenmeler arasında yeni ilişki ve ortaklıkların inşasını gerektirmektedir (Dulupçu, 2001: 9).