• Sonuç bulunamadı

BÖLGESEL GELİŞME TEORİLERİ VE POLİTİKALAR

B. Bölgesel Gelişme Politikasının Temel İlkeler

Bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltabilmek için, geri kalmış bölgeleri kalkındırmaya yönelik bir politikanın izlenmesi gerekir. Böyle bir politikanın üç ilkesinden söz edilebilir. Birbirlerinin bütünleyicisi olan bu ilkeler sırasıyla “sosyal karlılık” , “kalkınma kutbu” ve “halkın katılımı” ilkeleridir (Dinler, 1994: 275).

1. Sosyal Karlılık İlkesi

Kıt üretim kaynaklarının alternatif kullanım alanları arasında dağıtım kararı verilirken, özel yararla toplum yararı birçok durumda birbiri ile uyuşmamaktadır. Hür teşebbüs rejimin egemen olduğu liberal politika izleyen ülkelerde, girişimci kar maksimizasyonuna yönelik kararlar alır. Karını maksimum kılacak üretim hacmini ve fiyatı belirleme yanında, kendisine yüksek kar sağlayan sektörleri ve de faaliyete geçeceği yöreleri titizlikle seçmek durumundadır. Kar olduğu sürece yaşayabilen girişimcinin kendi yönünden ussal olan bu davranışı, bazen toplum yararı ile uyuşmaz.

Özel sektör hem kısa dönemde verimli olan ve dolayısıyla yüksek kar oranı elde edebileceği faaliyetlere yönelir, hem de kendisine en fazla olanak sağlayan yörelerde faaliyetlerini yoğunlaştırır. Dolayısıyla, özel sektörün hem uzun dönemde verimli olabilen altyapı yatırımlarına yönelmemesini, hem de geri kalmış bölgelere gitmemesini normal karşılamak gerekir. Bölgelerarası ekonomik ve sosyal gelişme farklılıklarını azaltmak amacıyla geri kalmış bölgelerde ekonomik canlılık sağlayacak, buna karşın uzun vadede verimli olabilen, ancak sosyal karlılığı yüksek olan bu yatırımların, devlet veya otoritesini devletten alan kamu kuruluşlarınca gerçekleştirilmesi gerekir (Dinler, 1994: 275-276).

İşte bölgesel kalkınma politikasının sosyal karlılık ilkesi, geri kalmış yörelerde kısa sürede ekonomik olmasa bile, sosyal karlılığı yüksek ve ancak uzun sürede ekonomik olabilen yatırımların devletçe yapılmasıdır. Çünkü günümüzde modern devlet anlayışı, toplum refahını yükseltmeye yöneliktir ve dolayısıyla ulusal devlet açısından sosyal yarar, daima özel yarara yeğlenir.

Şu halde devlet geri kalmış bölgelere hem altyapı yatırımlarını, hem de bu bölgelere canlılık kazandıracak üretken yatırımları götürmelidir. Devletin geri kalmış bölgelere bu ilke çerçevesinde müdahalesi olmadan, bölgesel kalkınma politikasından söz etmek mümkün değildir. O halde, devletin geri kalmış bölgelerde ekonomik canlılığı başlatabilmesi için, söz konusu bölgelere gidecek girişimcilere bir takım mali ve vergisel teşvik tedbirleri uygulaması yeterli değildir. Devlet teşvik tedbirleri yanında, bölgenin altyapı yatırımlarını tamamlamalı ve ilave olarak bölgeye canlılık kazandıracak faaliyetleri bizzat götürmelidir (Dinler, 1994: 276).

2. Kalkınma Kutbu İlkesi

Bölgesel kalkınma politikasının ikinci ilkesi, kalkınma kutbu ilkesidir. Perroux, kalkınma kutbunu şöyle açıklamaktadır: “Ekonomik gelişme aynı anda, her yerde birden görülmez, farklı şiddetlerde, gelişme kutup ya da noktalarında görülür, çeşitli kanallardan değişen nihai etkilerle bütün ekonomiye yayılır”.

Gelişme, bir sürükleyici birimin varlığıyla ortaya çıkacaktır. Sürükleyici endüstri de denilen bu birimin gelişme hızı, tüm endüstrilerin ortalama gelişme hızından daha büyüktür. Gelişme dinamizminin hareket noktası olan bu birim, çevresine teknik planda, ekonomik planda (tüketim ve tasarruf), psikolojik planda ve coğrafi planda bir seri kutuplaşma etkisinde bulunur. Gelişme kutuplarının kendiliğinden ortaya çıkışı, endüstri devrimine dayanan tarihsel bir süreç izlemiştir. Günümüzde, yalnız gelişmiş ülkelerde değil, azgelişmiş ülkelerde bile, bölgesel kalkınma kutbu ilkesine başvurulmakta ve geri kalmış yörelerde yapay kutuplar yaratılmaya çalışılmaktadır (Dinler, 1994: 276-277).

Bir kutup yaratılırken, yatırım çabasının tüm sektörlere birden değil de, bölgenin özelliğine göre, daha hızlı gelişme şansı olan sektöre ve genellikle de ikinci sektöre (endüstriyel sektör) yöneltilmesi gerekmektedir

Yatırımlar belirli bir bölgeye yapılırken, yatırımların finansmanının nereden sağlanacağı da önem taşımaktadır. Bazen bir bölgedeki mevcut

faaliyetler, nispeten geri kalmış bölgeye transfer edilebilir. Bu durum ekonomik faaliyetlerin alanda yer değiştirmesinden başka bir şey değildir. Bazen de geri kalmış yörede yeni bir faaliyetin doğması sağlanır. Her iki durumda da ekonomik faaliyeti başlatacak sürükleyici birimin, geri kalmış yörede faaliyete geçmesinin sağlanması gerekmektedir (Dinler, 1994: 277).

3. Halkın Katılımı İlkesi

Bölgesel kalkınma politikasının savunulan üçüncü ilkesi, bölgesel kalkınma faaliyetlerine başka bir deyişle bölgesel kalkınma planlarına, halkın katılmasıdır (Dinler, 1994: 277). Bölgesel kalkınma politikasının başarısı, bölge halkının projeye sahip çıkması, projede söz sahibi olması ve projeye katılımıyla değerlendirilir.

Katılımcılık, halkın kendisiyle ilgili politikaların oluşturulmasına karar verme sürecine, uygulanmasına ve izleme-değerlendirmesine kadar tüm aşamalarına katılımı olarak anlaşılmaktadır. Katılım, toplumun kendi ayakları üzerinde durabilmesini, kalkınma çabalarını omuzlayabilmesini ve örgütlü ve demokratik toplumun oluşabilmesinin yolunu açmaktır.

Bölgesel kalkınma politikasının oluşturulmasına katılımıyla halkın motivasyonu artacak, merkezi ve yerel yönetimlerin ekonomik ve politik kararları halkın daha büyük bir kesimi tarafından genel kabul görecektir. Bu açıdan bakıldığında, halkın yönetime katılmasında sivil toplum örgütlerinin çok önemli bir işlevi bulunmaktadır (Acar, 2006: 12). Bir bölge halkı, bölgesel kalkınma politikasının hazırlanması ve uygulanmasına, sanayi odaları, ticaret odaları ve ziraat odaları başta olmak üzere mesleki odalar, belediye meclisi, bölgesel kalkınma komisyonu, kalkınmayı düzenleme özel komiteleri vb. gibi geleneksel ya da yeni kuruluşlar aracılığıyla bizzat katılabileceği gibi, yetkililerin seçiminde söz sahibi olarak, dolaylı yönden de katılabilir (Dinler, 1994: 278). Ancak bu örgütlerin görevleri yalnızca halkın siyasete katılımını temin etmekle kalmamalı, bölgeyi geliştirecek araştırma projelerine de her aşamada destek

olmalıdır. Ayrıca bölgesel kalkınmada çok önemli bir faktörün de, akademik çevre ve özellikle üniversiteler ile işbirliği yapılması olduğu bilinmektedir. Akademisyenlerin, bölgesel kalkınmanın teorik ve bilimsel altyapısını hazırlayarak, bölgesel kalkınmanın politik yönünü azaltmaları gerekmektedir (Acar, 2006: 12).

Özellikle halkın, yetkililerin seçimine katılması halinde, politikayı yürütecek olan yetkililer, bölge halkını sorunların çözüm yollarına inandırmayı başarmak için, en olumlu önlemleri alma zorunluluğunu hissedeceklerdir (Dinler, 1994: 278).