• Sonuç bulunamadı

Peygambere KarĢı Alaycı Bir Tutum Sergilemek

B. FURKÂN VE RĠSALET

5. Peygambere KarĢı Alaycı Bir Tutum Sergilemek

﴿ ًلْو ُسَر ُ ىّللّا َرَؼَب ىٖ ذلَّا اَذىَُا اًوُزُُ ذلِْا َمَهوُذِخذخَي ْنِا َكْوَاَر اَذِاَو

٤١

“Seni her gördüklerinde, “Bu mu Allah‟ın Peygamber olarak gönderdiği?” diyerek seni alaya alıyorlar.”378

Allah Resulü kendileriyle tevhid mücadelesinde bulunduğu müĢrik topluma karĢı oldukça iyi davranıyordu. Çünkü risâlet vazifesini yerine getirirken Kur‟an‟ı Kerim ona gayr-i müslim unsurlara özellikle müĢriklere karĢı iyi davranmasını emretmiĢti. “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla

en güzel Ģekilde mücadele et. ġüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” 379

Bu ayet bu hususun apaçık bir kanıtıdır. Ancak sözünü ettiğimiz müĢrik kesimin Hz. Peygamber'e karĢı tutum ve davranıĢları ne yazık ki son derece olumsuz, hatta ona hayat hakkı tanımayacak kadar ileri bir seviyede idi. Bu düĢmanca tavırlar ise esasen onların Kur'an'ı inkâr etmelerinin dıĢa vurumundan baĢka bir Ģey değildi. “Ġnkâr

377 Zuhruf 43/67.

378 Furkan 25/41. 379 Nahl 16/125.

edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. "Bu mu ilâhlarınızı diline dolayan?" derler. Hâlbuki kendileri Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar.”380

ĠĢte bu ayetler Hz Muhammed (s.a.v.)'in risâletini reddettiklerini gösteriyor. Çünkü esasen onların maksatları Kur'an'ın ortaya koyduğu bu yeni oluĢuma karĢı çıkarak, atalarının dinini yaĢatmak ve öteden beri sahip oldukları siyasi, iktisadi ve idari

itibarlarını kaybetmemekti.381

Hz Muhammed (s.a.v.) aleyhinde müĢriklerin uygulamaya koyduğu strateji, Mekke toplumunun peygamber efendimiz karĢısında çaresiz bir duruma düĢtüklerini gözler önüne sermiĢtir. MüĢriklerin kendilerine gelen vahyin gerçek olduğunu bildiklerini de ortaya koyuyor. Peygamberi alaya alarak küçümseyen bir tavırla “Allah

bu adamı mı peygamber olarak gönderdi?” demeleri, kendi aralarında anlaĢarak

uygulamaya koydukları stratejinin bir parçasıydı. Yoksa bu davranıĢları, bilinçli bir duruĢu yansıtmıyordu. Amaç insanlar nazarında peygamberimizin değerini

düĢürmekti.382

Hz. Muhammed (s.a.v.), risâletle görevlendirilmeden önce toplum içinde saygın bir kiĢiliğe sahipti. Rasûlullah (s.a.v.),kuĢandığı ahlak açısından da toplumda sevilen bir kimseydi. Peygamberimize “el-emin” demiĢlerdi. Peygamberliğinden önce Hacer‟ul Esved‟in Kâbe‟deki yerine yerleĢtirilmesi konusunda hakemlik görevi yapmıĢtı. Bir gün Safa tepesine çıkıp onları çağırdığında ve “ġu dağın arkasında harekete geçmek üzere

bir süvari ordusunun beklediğini haber versem inanır mısınız?” diye sorduğunda “Evet inanırız, çünkü sen bizim aramızda hiçbir zaman yalan söylemekle suçlanmıĢ biri değilsin” demiĢlerdi. Ama ne zamanki peygamber olarak görevlendirildi, onlara bu

Kur‟ân‟ı getirdi, o zaman tavırlarını değiĢtirerek, onu alaya almaya ve: “Allah bu adamı

mı peygamber olarak gönderdi?” demeye baĢladılar. Bu tavırları, peygamberimizin

etkin Ģahsiyetinin ve Furkân‟ın karĢı konulmaz etkisini en aza indirmek amacı ile KureyĢ elitlerinin hazırladığı iğrenç bir komplonun gereğiydi. Sosyal ve ekonomik kurumlarını tehdit eden ve onları bu kurum ve yapıların temeli olan inanç sistemlerindeki asılsız hurafe ve efsanelerden uzaklaĢtırmaya çalıĢan bu yeni davet hareketine karĢı, direnme amacı ile baĢvurdukları yöntemlerden biriydi. Bu yüzden, kendilerini her yönüyle tehdit eden bu yeni davete karĢı, sağlam ve sonuç alıcı stratejiler

380 Enbiya 21/36. Bkz. Kalem 68/51. Ġsra 17/76. Enfal 8/30. Rad 13/43.

381 Demirci, Muhsin, Kur’an Tefsirinde Farklı Yorumlar, ĠFAV Yay., Ġstanbul, 2017, III,440-441. 382 Kutup, Seyyid, Fî zilâli’l-Kur’ân, X, 533.

belirlemek amacıyla konferanslar, toplantılar düzenlerlerdi. ĠĢte bu toplantılarda, kendilerinin de yalan olduğundan kuĢku duymadıkları, bu tür yöntemlere baĢvurmayı kararlaĢtırırlardı.383

Velid bin Muğire, KureyĢ kabilesinin önde gelenleri ile durum değerlendirmesi yapmak üzere bir toplantı düzenlemiĢti. Hac mevsimi de yaklaĢmıĢtı. Toplantıda Velid bin Muğire Ģöyle demiĢti: “Ey KureyĢliler! ĠĢte hac mevsimi de yaklaĢtı. Araplar akın akın gelecekler. Bu arada (peygamberimizi kastederek) arkadaĢınızın durumundan da haberdar olacaklar. Bu yüzden onun hakkında ortak bir görüĢ benimseyin. Onun hakkında birbirinizi yalanlar türden, birbirinizin sözlerini çürütecek Ģekilde çeliĢik görüĢler ileri sürmeyin.” ġu halde ey Ebu AbduĢĢems! Sen bir görüĢ belirle, onu söyleyelim” dediler. Velid: “Hayır, siz söyleyin, ben dinleyeyim” dedi. “O bir kâhindir diyelim” dediler. Velid: “Hayır, vallahi o bir kâhin değil. Biz kâhinleri gördük. “Delidir diyelim” dediler. Velid: “O, deli değildir.” dedi. Öyleyse “ġairdir diyelim” dediler. “Hayır, o Ģair değildir. Çünkü biz Ģiiri biliriz.” dedi. “ġu halde sihirbazdır diyelim” dediler. Velid: “Hayır, O sihirbaz değildir.” dedi. Peki, ne önerirsin, ya Ebu AbduĢĢems? dediler. “Allah‟a andolsun ki, onun sözlerinde bir parlaklık vardır. Bu yüzden onun hakkında ne söylerseniz söyleyin, çok geçmeden bu dediklerimizin doğru olmadığı ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla onun hakkında en uygunu sihirbazdır demektir. Büyüleyici sözler söylediğini, bununla baba ile oğlu, kardeĢle kardeĢi, karı ile kocayı, kiĢiyle aĢiretini birbirinden ayırdığını söylemektir” dedi. Bu öneriyi kabul ederek dağıldılar.384

KureyĢ elitleri insanların dini inançlarının kendi kontrolleri ve yönetimleri altında Ģekillenmesini istiyorlardı. Ancak böyle bir stratejiyle sosyal ve ekonomik sistemlerini koruyabilirlerdi. KureyĢ elitlerinin bu tavrı, tüm zaman ve mekânlardaki zalimlerin hak davetçilerine karĢı sergiledikleri tutumun aynısıdır. Ayrıca KureyĢ ileri gelenleri, sosyal ve ekonomik sistemlerinin temel ayağı olan ilahlık yakıĢtırdıkları putlarına sıkı sıkıya bağlı olmalıydılar. Putlarına bağlılıklarında en ufak bir taviz vermemeliydiler. Eğer taviz verirlerse, iktidarlarını ve buna bağlı bütün sosyo- ekonomik çıkarlarını kaybedebilirledi.

383 Kutup, Seyyid, Fî zilâli’l-Kur’ân, X, 533-534. 384 Kutup, Seyyid, Fî zilâli’l-Kur’ân, X, 533-534.

ْنَم َباَذَؼْلا َن ْو َرَي َينٖح َنوُمَلْؼَي َفْو َسَو اَ ْيهَلَػ َنَ ْ َبِ َص ْنَا َلْ ْوَل اَيِخَِِلىا ْنَغ اَي ل ِضُيَل َد َكَ ْنِا

﴿ ًلًيٖي َس َضَا

٤٢

“Eğer kararlılık göstermemiĢ olsaydık, az kalsın bizi tanrılarımızdan saptıracaktı!” Azabı gördüklerinde, kimin doğru yoldan sapmıĢ olduğunu

anlayacaklar.”

Rasûlullah (s.a.v.)‟in tevhid mücadelesi karĢısında müĢriklerin kalpleri sarsılmıĢtı. Hatta bu sarsıntıyı kendileri de itiraf ettiler. Ve Ģöyle dediler: ġayet Peygamberin getirdiği mesajın etkisine karĢı direnmeseydik, ilahlarımıza bağlılıkta ısrarcı olmasaydık, neredeyse tanrılarımıza kulluğu bırakıverecektik. Bu ifadelerden de anlaĢılacağı üzere vahiy muhataplarını ta yüreklerinden yakalayıp etkilemiĢtir. Ama müĢrikler, menfaatleri ve çıkarları uğruna vahye kulak vermemiĢlerdir.

Ayette geçen “Sabır” sözcüğü ile ilgili olarak da Ģunları söyleyebiliriz. “Sabır”, ancak güçlü bir çekim merkezine karĢı, aynı kararlılıkla bir direnme ve karĢı duruĢ sergilemekle olur. MüĢrikler doğruya ermeyi, hidayete ulaĢmayı gerçekleri görmeyi, sapma Ģeklinde nitelendirmiĢlerdir. Ne var ki onlar, uyduruk ilahlarına körü körüne bağlanmakta direndikleri ve inatçı bir tavır sergiledikleri için Rasûlullah (s.a.v.)‟in Ģahsiyetini ve mesajını küçümsediler. Ancak buna rağmen, Rasûlullah (s.a.v.)‟in mesajı, Ģahsiyeti ve sunduğu Kur‟ân karĢısında, yüreklerinin geçirdiği sarsıntıyı

gizleyemediler.385